25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ğışların ağaçlara yansıyan kısmıyla ilgili sinyalleri vermektedir. Ani ve şiddetli yağışlar, ne kadar yüksek olursa olsun, yüzeysel akışla gittiği için, bu tür yağışların etkisi ağaç halkalarında belirgin görülmezler. Bu nedenle ağaçlar, kullanılabilir su ile ilgili bilgileri daha iyi yansıtmaktadırlar. Yukarıda verilen üç dönemdeki kuraklık olayları ile son yıllarda yaşanan kuraklıklar arasında büyük benzerlikler bulunmaktadır. Yaşanan olaylara bu açıdan baktığımızda, bu aşamada suçlunun, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek'in ve sonrasın da Başbakan Sayın R. Tayyip Erdoğan'ın söylediği gibi küresel ısınma ve iklim değişikliği değil, temiz tatlı su üretimi ve su havzalarının kullanımındaki yanlış politikalar olduğu açıkça görülmektedir. Ve çözüm de sorunu Tanrı'ya havale etmek değildir. Çözüm; temiz tatlı içme suyunun kaynağı olan ormanları korumak ve bu konuda partilerüstü bir politika izlemektir. Ormanların tahrip edilmesi ve su havzalarındaki yapılaşmaya derhal son verilmeli, havzaların sırt çizgilerinden itibaren havza KÜRESEL ISINMA VAR içinde kalan tüm Bununla beraber, şunu hemen yapılar zaman belirtmek gerekir ki, son 150 yıllık dönemde (1850'lerden bu yana) sa içinde nayileşme ve atmosferde karbon bi boşaltılmalı. rikimiyle başlayan ve etkileri giderek artacak bir küresel ısınma ve iklim değişimi söz konusudur. Son yüzyıldaki sıcaklık artışı 1 ºC civarında olmakla beraber, yüzyılın sonlarına doğru artışın 4 ºC'yi bulacağı tahmin edilmekte. Uzmanlar, küresel iklim değişiminin olumsuz etkilerinin yakın gelecekte daha çarpıcı olarak görüleceğini ve şimdiden önlem alınması gerektiğini yüksek sesle vurguluyor. Buna karşın, 2007'nin ilkbahar ve yaz ayları, küresel ısınma ve iklim değişikliği olsa da olmasa da kurak geçecekti. Fakat, şiddeti ne olurdu, daha mı fazla olurdu ya da ne kadar fazla olurdu? Bunu söylemek bu aşamada çok zor. Ülkemizde yapılan dendroklimatolojik çalışmaların(17) toplumu ilgilendiren diğer önemli sonuçlarına göre de, Anadolu'nun son 900 yılında; o Kurak yılların süresi genellikle 1 yıl, seyrek olarak da 25 yıldır. Bu nedenle, tarımsal stoklarda ve su ile ilgili planlamalarda bu sürenin dikkate alınması gereklidir. o 35 yıl süreli kurak dönem içinde bir yıl en şiddetli kurak yıl olarak yaşanmakta, diğer yıllar ise kuraklık şiddeti daha az olmaktadır. İçinde yaşadığımız dönem de bu şekilde olup, 20052006 yılları kısmen kurak, 2007 ise şiddetli kurak geçmiştir. En şiddetlisi 2007 yılında yaşanmakta olan kurak dönemden sonra, 2008 yılı da kısmen kurak olabilir ya da yağışlı bir yıl olabilir. Şimdiden kesin bir şey söylemek olası değildir. Ama 2009 yılından itibaren yağışların artması çok yüksek bir olasılıktır. o Anadolu'da yaşanan kurak yıllar ve dönemler, karmaşık bir iklim sistemi içinde meydana geldiği için, belirgin bir periyot göstermemekte ve bu aşamada, gelecek için tahmin yapmayı olanaksız hale getirmektedir. le aşılmaktadır. Çarpık yapılaşma, özellikle su havzalarının tahrip edilmesi, nüfusun belirli noktalarda yoğunlaşması olumsuzlukların daha da artmasına yol açmaktadır. Nasıl ki, depremlerde suçlu çarpık ve bilimsel temellere dayanmayan yapılaşma ise, kurak geçen yıllarda da su sorunlarına neden olan suçlu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ve Sayın Başbakanın söylediği gibi küresel ısınma ve iklim değişikliği değil, çarpık kentleşme, yanlış planlama ve su havzalarının tahrip edilmesidir. Yaz ortalarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı tarafından yapılan, suyun daha dikkatli kullanımıyla ilgili açıklamalar, sorunun çözümünden uzak bir çaba olup, dikkatleri, sorunun gerçek kaynağından başka yöne çekmektir. Sorun suyun kaynağının, yani su havzalarının tahrip edilmesidir. Yapılan açıklamalar, elbette bir önlemdir; fakat, sorunu hiçbir şekilde çözecek düzeyde bir önlem değildir. Sorun öncelikle kaynağında çözülmeli ve devamında bu önlemler alınmalıdır. Çözüm; temiz tatlı içme suyunun kaynağı olan ormanları korumak ve bu konuda partilerüstü bir politika izlemektir. Ormanların tahrip edilmesi ve su havzalarındaki yapılaşmaya derhal son verilmeli, havzaların sırt çizgilerinden itibaren havza içinde kalan tüm yapılar zaman içinde boşaltılmalı ve havzaların rehabilitasyonu yapılmalıdır. Barajlardan 100 m, 200 m gibi hiçbir bilimsel dayanağı olmayan mesafeler belirleyip, suyun asıl kaynağı üst havzalarda yapılaşmaya neden olan yasal düzenlemeler kaldırılmalı, doğal su toplama alanlarının sınırları esas alınmalı. İstanbul, Istranca ormanlarını kurutuyor Asaf Ertan Şahika Ertan (*) Ç evre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Prof. Dr. M. Kemal Yalınkılınç'ın, 16.06.2004 tarihinde TBMM Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın soru önergesi üzerine, yıllardır su korsanlarının gözü üzerinde olan Istranca (Yıldız) Dağları akarsularının asla kendi ekosistemini yaşatma doğal hedefi dışında kullanılmaması gerektiğini, aksi halde hatanın ".. birbirini etkileyen tüm ekosistemleri yok edeceğini.." savumasına rağmen, Istranca Suları'nı İstanbul'a akıtma hayalleri sürdürülüyor. Daha 22.6.2007 tarihinde İSKİ Genel Müdürü Mevlut Vural, Hürriyet Gazetesi'nden Yalçın Bayer'e verdiği röportajında bir yandan Istranca Dereleri'nden Pabuç Dere'de damla suyun kalmadığını belirtirken öte yandan garip bir çelişki ile "Istrancalar Projesi'nin 3. ve 4. kısım projelerine start veriyoruz," sözlerini tekrarlıyordu. Daha önce gene aynı amaçla yapılan ve Istranca Ormanları ekosistemine büyük darbe vuran 7 barajı bir ziyaret edin. Yeni su kaynaklarını devreye sokalım derken çevreyi ne hale getirdiğimizi görün. Şimdi aynı tahribat, geride kalan son derelerin ve Bulgaristan'la sınırımızı oluşturan Rezve Deresi'nin sularının İstanbul'a akıtılması şeklinde sürdürülmek isteniyor. Öte yandan İğneada Longoz (Subasar) Ormanları dünyanın ender ekosistemlerinden biri olduğu için korunması amacıyla yıllardır Birleşmiş Milletler GEF desteği ile milyonlarca dolarlık bir proje sürdürülüyor. Barajlar yapılmadan önce dahi, suya longoz ormanları kadar ihtiyacı olmayan meşelik, gürgenlik, kayınlık alanlarda kurumalar başlamışken bir de son akarsular İstanbul'a çevrilince ne olabileceğini vicdanı ve aklı olan herkesin tahmin edebileceğini düşünüyoruz. İSTANBUL DOYAR MI? Tarih boyunca çevresindeki su kaynaklarını yutan İstanbul'u doyurmak mümkün mü? Trakya'daki ülkemizin en değerli ormanlarından bir büyük parçayı da kurutmayı göze aldıktan sonra sıra nereye gelecek? Yunanistan'ın, Bulgaristan'ın sularına mı? İstanbul ne zaman doyacak? Ne zaman o ormanlar, o yabanhayatı kadar Trakya'daki, İğneada'daki, suyunu çaldığı tüm arazilerdeki insanların da su kullanma hakkı olduğunu kabul edecek İstanbullular, yani bizler? Kaldı ki su 21.yy. da uğruna savaşların yapılabileceği çok hassas bir zenginlik. Kaldı ki İğneadalılar'ın da, orada yapılacak tüm yatırımları tasarlayanların da bu gerçeği dikkate alması, suyu en az kullanacak formüller geliştirmesi gerekiyor. Bizler, bugünün insanları da çağın dev sorunu küresel iklim değişikliği karşısında yeni bir yaşama anlayışı ve modeli geliştirmek zorundayız. İsrafı ayıp sayan, doğal kaynakları kendi varoluşunu da sağlayabilmek için korumayı becerebilen, evrene saygılı bir insan olmayı benimsememiz gerek. Evrenden Istranca'ya, oradan Longoz Ormanları'na ve tekrar evrene ulaşan düşüncelerimiz içinde bir kez daha vurguluyoruz: Istranca Dereleri ve Rezve Deresi kendi haline bırakılmalı. Taşıdıkları malzeme ile Karadeniz balıkları beslenmeli; çevrelerindeki ormanlar yaşamalı; bölge halkı da kendi sularını dikkatle kullanmalı. İSKİ yöneticileri de biz İstanbul Halkı da tutumumuzu doğaya ve insanlığa saygılı bir şekle döndürelim, tasarrufa yönelik bir yaşama modelini benimseyelim ve dünyanın kurallarını daha fazla yok saymayalım. Aksi halde dünya bizi yok yapacak. (*) Doğa Gözcüleri Derneği Kurucu üyeleri; Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği üyeleri; Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Kurucu üyeleri; Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF International) üyesi NE YAPMAK GEREKİR? Bu durumda yapılacak şey, uzun dönemli sonuçları dikkate alarak, tüm planlamaları bilimsel zemine dayandırmaktır. Bilindiği gibi bilimsel bilgilerin uygulamaya geçirildiği ülkelerde, bu tür sorunlar ya hiç yaşanmamakta ya da çok daha düşük olumsuz etkiler CBT 1066/11 24 Ağustos 2007 Kaynaklar: 1) D'Arrigo R, Cullen HM. 2001. A 350year (AD 16281980) reconstruction of Turkish precipitation. Dendrochronologia 19, 2, 169177. 2) Touchan R, Garfin GM, Meko DM, Funkhouser G, Erkan N, Hughes MK, Wallin BS. 2003. Preliminary reconstructions of spring precipitation in southwestern Turkey from treering width. Int. J. Climatol. 23: 157171. 3) Touchan R, Xoplaki E, Funchouser G, Luterbacher J, Hughes MK, Erkan N, Akkemik Ü, Stephan J. 2005a. Reconstruction of spring/summer precipitation for the Eastern Mediterranean from treering widths and its connection to largescale atmospheric circulation. Clim. Dyn. 25: 7598 4) Akkemik Ü, Aras, A. 2005. Reconstruction (16891994) of AprilAugust precipitation in southwestern part of central Turkey. Int. J. Climatol, 25, 537548 5) Akkemik Ü, Dagdeviren N, Aras N. 2005. A preliminary reconstruction (A.D. 16352000) of spring precipitation using oak tree rings in the western Black Sea region of Turkey. Int. J. Biometeorol. 49 (5): 297302. 6) Akkemik, Ü., Cherubini, P., D'Arrigo, R., Köse, N., Jacoby, G. 2007. Treering reconstruction of precipitation and streamflow for Northwestern Turkey. Int. Journal of Climatology. (baskıda) 7) Touchan, R., Akkemik, Ü., Hughes, M., Erkan, N. 2007. MayJune Precipitation Reconstruction of Southwestern Anatolia, Turkey during the Last 900 Years from Tree Rings. Quaternary Research (Baskıda) 8) Osmanlı Arşivleri 1850'den sonrası: Osmanlı Sarayı ve Taşra Arasındaki Yazışmalar. Başbakanlık Devlet Arşivleri Müdürlüğü. 9) O. Bursalı, Gündem. CBT Sayı 1065 (DMI. Türkiye Yıllık Yağış Dağılımı (19702007) İKLİMSU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle