22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP “Seçkin Eğitim” istemine farklı bir değerlendirme... Prof, Dr. Sayın Şengör'ün CBT 1058. Sayısında yayımlanan “Elitist Eğitim Şart” yazısını ilgi ve dikkatle okudum. Yazarın kimi bölümlerde ileri sürdüğü fikir ve görüşler eğitim sorunsalının somut görünümünden çok kopuktur. Aşağıda yazıya ilişkin değerlendirmelerim topluca belirtilmiştir.Prof. Dr. Müh. Ergin Arıoğlu; İ.T.Ü. Maden Mühendisliği Bölümü Emekli Öğretim Üyesi; ergin.arioglu@ym.com.tr karşısında tüm üniversitelerimizden “seçkin kalite”' de eğitim/öğretim hizmeti üretebilmelerini beklemek deyim yerindeyse insafsızlık olacaktır. Eğer siyasi irade; ülkemizde ısrarlı, güçlü ve yüksek verimli bir “topyekün kalkınma”yı gerçekten istiyorsa, tüm üniversitelerimizi ve mezunlarını yeniden yapılanma modelinin “baş aktörleri” olarak değerlendirmelidir. KAYNAKÇA [1] Saygılı, Ş, Cihan, C ve Yavan, Z.A: Eğitim ve Sürdürülebilir Büyüme, TÜSİAD Büyüme Stratejileri Dizisi, No: 7, TÜSİAD T/200606420, İstanbul, Haziran 2006. [2] Saygılı, Ş, Cihan, C ve Yurtoğlu, H: Türkiye Ekonomisinde Sermaye Birikimi, Verimlilik ve Büyüme: 1972 2003, DTP. Yayın .no: 2686, Ankara, 2005. [3] Dikmen, M. K.: Büyüme ve İnsani Gelişme Arasındaki Bağıntılar: Uluslararası Amprik bir Çalışma, İktisat İşletme ve Finans, 39, Eylül 2004, Ankara, s 39 54. [4] Tosun, H: Üniversitelerin Performans Değerlendirmesi ve Yeniden Yapılanma Modeli, KÖYÇOY, Yayın No: 1, Köy Çocuklarını Yetiştirme Derneği, Ankara, 2006 (Anılan kitabın ilk baskısı Ankara Ticaret Odası Temmuz 2004, ISBN9755128409' dur). [5] Arıoğlu, Ergin, Oyguç, R, Yükseköğretimde Mevcut Durum Performans Değerlendirilme ve Yeniden Yapılanma, Yapı Merkezi Holding A.Ş., AR GE Bölümü, Rapor No: YM / ARGE / 2006 9, İstanbul, Mayıs, 2006. CBT1061/20 20 Temmuz 2007 • 29 ülkenin yer aldığı bir istatistiksel değerlendirmeye (2003) göre yetişkin nüfusun (2565 yaş) yükseköğretim almış toplam nüfus içindeki ortalama payı %24,2 iken, ülkemizde bu büyüklük sadece %9,7'dir. Bugün G10 ülkeleri arasına girmeyi hedef plan G. Kore'de aynı değer %29,5'dur. Bu sonuç, yükseköğrenim kademesinde “okullaşma oranı”mızın cılız olmasından kaynaklanıyor. Kuşkusuz “yaşam boyu eğitim” konusundaki ciddi eksikliklerimizin de anılan sonuçta yansıması vardır. 47 ülkenin yer aldığı diğer bir istatistiksel değerlenmenin sonucu bu görüşümüzü doğrular niteliktedir. Şöyle ki; yükseköğrenim kademesi de ortalama brüt okullaşma Üniversiteler 2001 itibarıyla %60,7 iken, ülyaşamın her ala oranı kemizde %24,5 düzeyindedir [1]. nıyla (tarih, ziraÖzetle; niteliğe önem vermek koşuluyla yükseköğrenim kademesinde at, hayvancılık, “okullaşma oranı”nı hızla arttırmafolklor, sağlık, mız gerekmekte. siyaset v.b.) • İşgücünde yükseköğretim göilgili konularda renlerin derinlik kazanarak yaygınlaşması, iktisadi büyümenin temel bilgi üreterek bileşenlerinden biri olan “toplam topluma faktör verimlilik” katkısını önemli önderlik ederler. ölçüde arttırır. [2] kaynağında rapor edilen değerlere (19702003 dönemi) göre, ülkemizde büyümenin kaynak bileşenleri şu şekilde: Sermaye katkısı: % 68, İstihdam katkısı: % 17,9, Toplam faktör verimliliğin katkısı: % 14,4. En son bileşenlerin payı, kimi Kuzey Avrupa ülkelerinde %5769 aralığında değişmiştir. İktisat yazınında yapılan birçok kapsamlı ekonometrik çalışma, eğitimin büyümeyle ilişkisinin pozitif yönde olduğunu ve ortalama eğitim düzeyiyle anılan katkının arttığını ortaya koyuyor. Ayrıntılı değerlendirmeler [1, 3] kaynaklarından bulunabilir. • Üniversitelerimizde verilen eğitimin kalite düzeyi daima tartışmaya açık bir konudur. Bu konu sorgulanırken “sistem”den kaynaklanan tüm olumsuzluklar da dikkate alınmalıdır. Örneğin; öğrenci başına yapılan bütçe harcaması üniversiteler bazında incelendiğinde, cidden ürkütücü değerler gözlemlenmekte. Üniversiteler arasında lisans ve önlisans payının dağılımı da onarılmaz eşitsizlikler barındırıyor. Kaliteyi belirleyen diğer bir faktör de “öğretim üyesi” başına düşen öğrenci sayısı olup, keza bu büyüklüklerde üniversitelerimiz arasında ciddi farklılıklar vardır. Üniversitelerimizin yaşadığı bu olumsuzlukların ne denli önemli olduğunu vurgulamak bakımından birkaç rakamın burada verilmesi gerekmektedir: 2004 yılı itibarıyla bir yükseköğrenim öğrencisi başına düşen ortalama toplam bütçe harcaması ve dağılım aralığı, sırasıyla 2784 $ ve (11156734 $)'dır. G. Kore'de aynı değerin ortalaması 6844 $ düzeyindedir. 20002004 dönemi itibarıyla bir öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının ortalama ve değişim aralığı aynı sırada 40,7 ve (14,9 248)'dir [4]. Önlisans payının yüksek olduğu üniversitelerimizde bir öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının dramatik biçimde yüksek olduğu hemen fark edilen diğer bir bulgudur. 51 adet üniversitemiz için (toplam bütçe/öğrenci sayısı) ile (öğrenci sayısı/öğretim üyesi) arasında anlamlı, negatif üstel regresyon bağıntısı çıkartılmıştır. Diğer kelimelerle, artan (öğrenci sayısı/öğretim üyesi) ile birim öğrenci başına düşen toplam bütçe harcaması belirgin bir şekilde azalmaktadır [5]. Bu analitik gerçek de, yükseköğrenimde yaşanmakta olan “eşitsizliği” bir kez daha ortaya koymaktadır. Yukarıda çok kısaca değinilen ürkütücü gerçekler Dindar ile dinci Dindar kişi olgunluğa ulaşmada dinin güzelliğinden dinin zenginliğinden faydalanmış ergin bir kişi, oysa dinci dini kullanarak emellerine ulaşmak için dindar kıyafeti giyen kişi.. P. Hande Özdinler D edem bir gün bana “dindar ile dinci arasında çok büyük fark vardır” demişti.. Ben anlamamıştım benim için dindar dinci de, dinci de dindardı, oysa şimdi dedemin ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. Ve bu sayede bugün ülkemizde olanlar biraz da olsa aydınlanıyor beynimde.. Dindar kişi olgunluğa ulaşmada dinin güzelliğinden dinin zenginliğinden faydalanmış ergin bir kişi, oysa dinci dini kullanarak emellerine ulaşmak için dindar kıyafeti giyen kişi.. En baş ayırıcı özellik bu.. Biri olan, diğeri sahip olmaya çalışan, biri özünde bulan diğeri kullanan.. Dinci kesinlikle dinci olduğunu kabul etmediği gibi sürekli dindar gözükme çabasındadır. Dindarın ise dindar gözükme çabası yoktur, o zaten ne olduğunun bilincinde olduğu için kendi dindarlığını ıspatlama, kanıtlama ihtiyacı yoktur. O namazını orucunu bir reklam yapmaz, duasını istediği gibi eder, başını da örtecekse istediği gibi örter. Dinci ise namaz kılacaksa, oruç tutacaksa bu bir olay olmalıdır, herkes onun namaz kıldığını oruç tuttuğunu bilmelidir. Dinci başörtüsü takmaya karşıdır, başörtüsü yerine ille de türban takılmalıdır. Dindar kendi içinde mutlu ve huzurludur, dinci sürekli bir şeylerle birileriyle kavgalıdır, sözlerine “Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur” diye başlar, gelene gidene fetva verir, dinle ilgili herşeyi o bilir gibi davranır, oysa bilgisi son derece kısıtlıdır. Dindarın din bilgisi son derece geniştir ama önüne gelene fetva vermez, ona buna karışıp kınamaz, bü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle