Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KANSER ARAŞTIRMALARI Lenf kanserinde başarı %90’ı buldu Lenf bezleri, vücudumuzun savunma sisteminin önemli parçasıdır. Bu bezlerdeki hücrelerin kötü huylu (malign) hastalıkları “lenfoma” olarak adlandırılır. Tipik bir kanser olmamakla birlikte, lenf kanseri olarak da bilinir. Bu hastalığı ilk tanımlayanlardan Thomas Hodgkin'in isim önderliğinde lenfomalar iki ana gruba ayrılır: Hodgkin (Hoçkin okunur) lenfoma ve Hodgkin dışı lenfoma (İngilizce NHL). Her iki ana grup kendi içlerinde mikroskopikpatolojik özellikleri ve hastalıkların seyrine (klinik tablo) göre çok sayıda alt gruplara ayrılır. Son yıllarda özellikle moleküler yöntemlerin hızlı gelişimi ile tanı koymada sağlanan büyük ilerlemeler, bu alt grupların daha da çoğalmasına yol açtı. Burada sevindirici olan ülkemizdeki patolojide çalışan bilim adamlarının dünyayla eşzamanlı gelişmeleri izlemesi ve bu alanda çok ilerlemiş olmamızdır. Prof. Dr. Muhit Özcan ozcan@hemoterapi.com CHOP şeması olarak bilinir. Bugün, çoğu HDL'de ilk seçenek tedavi şeması artık RCHOP'tur. Bilim adamları hedefe yönelmiş tedavi kavramını daha da ileri götürmek arzusunda. Bu amaçla anti CD20 antikoruna, ayrıca radyoaktif molekül bağlamaya çalışıldı ve yeni bir melez (hibrid) ilaç üretildi. Bu ilaçlardan en az iki tanesi bugün tedavi amaçlı kullanılıyor. Çok sayıda molekül de halen erken araştırma aşamalarındadır. Hedefe yönelmiş tedavilerde amaç hastalıklı dokuyu normal (sağlıklı) dokudan ayırt ederek etkili olabilecek ilaçların kullanımıdır. Böylece etkinlik en üst düzeyde sağlanırken istenmeyen etkiler azaltılmış olacak. Tüm bu gelişmeler HDL'nin de bazı alt tiplerinde başarı (neredeyse tam şifa) oranlarını %90'lara çıkarttı. HASTALIK TEKRARLARSA Bu durumda da ikinci sıra tedaviler devreye giriyor. İkinci sıra tedaviler hastaya ve hastalığa göre değişmekle birlikte genellikle daha önceden kullanılmayan ilaçların daha yüksek dozlarda kullanımı esasına dayanır. Bunun ardından ikinci sıra tedavi oğru tedavinin ilk kuralı, doğru tanı koymaktır. Ülkemizde lenfoma tanısı büyük bir başarıyla konulmakta ve alt tipi net bir şekilde tanımlanabilmekte. Lenfomaların tedavisi alt gruba göre önemli farklılıklar gösterir. Tedavide, 1960'lı yıllardan itibaren önemli gelişmeler sağlandı. Bu hastalıkların tedavisinde ana yaklaşım ilaçTürkiye'de hematoloji la (kemoterapi) ve ışınla uzmanı sayısı sadece (radyoterapi) tedavidir. 200 civarındadır. Bu Hodgkin lenfomada (HL) ışın tedavisi önemli bir rakam İngiltere'nin yer tutarken, Hodgkin dıyaklaşık beşte biri şı lenfomada (HDL) ilaçkadar. Ülkemizde kök la tedavi ön plandadır. Lenfomalarda tanıyı hücre nakli, yapılması koyduktan sonra yapılmagereken sayının çok sı gereken, hastalığın vüaltında. cutta ne kadar yaygın olduğunun saptanmasıdır; buna evreleme denmektedir. Bu amaçla bilgisayarlı tomografi ve yeni bir nükleer tıp yöntemi olan Pet'ten yararlanılır. Hastalığın vücutta tek ve sınırlı bir alanda bulunması evre I olarak değerlendirilirken, çok yaygın olması evre IV olarak kabul edilir. Tanı ve evreleme ile beraber hastalığın nasıl seyredeceğini önceden tahmin etmemizi sağlayacak risk faktörleri irdelenir. Bunlar da, prognostik faktörler olarak adlandırılır. Bu faktörlere göre de hastalık kabaca iyi veya kötü prognostik grup olarak sınıflandırılır. Tedavi kararı verilirken hastanın yaşı ve tıbbi durumu da göz önüne alınır. Örneğin 65 yaşın üstünde ve kalp hastalığı olan bir hasta ile genç ve diğer açılardan sağlıklı hastaların tedavi yaklaşımı farklılıklar gösterir. D taların 20 yılı aşan sürelerle yaşıyor olması yeni bilgileri beraberinde getirdi. Tedavi sonrası 10.20. yıllar arasında bu hastalarda, yaşıtlarına göre iki ana sağlık sorunu daha fazla ortaya çıktı: ikincil kanserler ve kalp hastalıkları. Bunlar altta yatan zemin; yani kişinin kötü huylu hastalığa ve kalp hastalığına yatkınlığının yanı sıra, bizzat uygulanan tedavilerin uzun erimli yan etkilerine bağlıdır. Bilim adamları bu noktada çalışmalarını hemen gözden geçirdi ve tedavinin başarısını azaltmadan yan etkilerini nasıl azaltırız sorusuna yanıt aramaya başladı. Bugünlerde ABVD şemasından B ilacının çıkartılarak AVD olarak tedavinin verilmesi, standart olarak 6 ay süren (68 kür;15 günde bir uygulanan toplam 1216 aylık) tedavi yerine 24 kür tedavi uygulanması ve yaygın olarak uygulanan ışın tedavisi yerine daha dar alanda hastalıklı bölgeye ve daha düşük dozda ışın tedavisi uygulanması yaklaşımları araştırılmakta ve olumlu sonuçlar görüldükçe de standart tedavi haline getirilmektedir. Ayrıca ilaçların yüksek teknolojiler kullanarak özel şekilleri de üretilmekte (örneğin lipozomal ilaçlar). Buradan hastalar için verilecek kısa mesaj, aslında hastalık bittikten sonra da yapılması gerekenler olduğunu bilmeleri, sağlıklı beslenmeleri, kanser ve kalp hastalığı önleyici yaklaşımları (sigara kullanmamak gibi) benimsemeleridir. Lenfomaya karşı kullanılan yeni tür ilaçlarla tedavide müthiş başarılar elde edildi. HEDEFE YÖNELİK TEDAVİ Hodgkin dışı lenfomada ise standart tedavi olarak yıllarca CHOP kullanıldı (Siklofosfamid, Hidroksi daunorubisin veya Adriamisin, Vinkristin veya Onkovin, Prednizolon). Daha sonra bu şemaya değişik seçenekler denendi; ancak sonunda en etkin olanın CHOP şeması olduğu anlaşıldı. Toplam 68 kez olmak üzere 21 günde bir uygulanan bu tedavi yöntemi ile ileri evre ve kötü riskli grupta sadece %40'larda başarı sağlanabilmekteydi. Son 10 yılda moleküler tekniklerin ilerlemesi ve ilaç geliştirme programları en çok bu alanda yararlı oldu. Bazı lenfoma hücreleri üzerinde varolduğu ortaya konan bir antijene (CD20 antijeni) karşı bir antikor (anti CD20) geliştirildi. Fare ve insan proteinlerinden oluşan bu antikor, bu antijeni taşıyan hücreleri hedefliyor; böylece seçici davranarak çoğu normal hücreye zararı olmuyor. Bu ilacın kemoterapi ile birlikte (kombine) kullanımı HDL'de tedavinin başarı oranlarını son derece olumlu etkiledi. Bu antikorun adının baş harfi olan “R” CHOP ile birleştirildi, bu yaklaşım R YÜZDE 90 BAŞARI İlaç endüstrisi de bu “tedavi yönetimi”nin ayrılmaz parçasıdır. Yeni ilaçlarla tedavide müthiş başarılar elde edildi. HL'de standart tedavi şeması, kullanılan ilaçların baş harflerinden yola çıkılarak ABVD (adriamisin, bleomisin, vinblastin, dakarbazin) olarak adlandırılan kemoterapi şemasıdır. Bazı durumlarda bu tedavinin ardından ışın tedavisi kullanılır. Bu tedavi ile bu hastalıkta alt gruplara göre değişmekle birlikte %90'lar civarında tam başarı sağlanmıştır. Ancak her tedavinin (istenmeyen) yan etkileri var. Bu hastalıktan tam şifa sağlanması ve bu has CBT 1061 /14 20 Temmuz 2007 nin bir parçası olarak, kişinin kendisinden kendisine (otolog) kök hücre (veya geleneksel adıyla kemik iliği) nakli yapılabilinir. Burada esas amaç hastaya çok yüksek doz ilaçları verebilmektir. Çok yüksek doz ilaçlar, hastalıklı dokuyu çok daha yüksek oranda tahrip edebiliyor. Ancak bu arada kaçınılmaz olarak kan üreten kemik iliği hücreleri de bir daha düzelmemek üzere tahrip oluyor. Bu durumdan kurtulabilmek için hastadan daha önce toplanan kök hücreleri hastaya geri verilir. Bu verilen kök hücreler tahrip olmuş kemik iliğini yeniden canlandırır. Yani hem kemoterapiden istenen yarar sağlanmış, hem de kemik iliğinin işlevi korunmuş olur. Bu yaklaşımla da başarı sağlanamaz ise bir başkasından, özellikle kardeşlerden kemik iliği nakli yolu düşünülebilir. Ancak bu tedavi her lenfoma hastasına uygulanamaz ve başarı oranları her geçen gün artmakla birlikte istendiği kadar yüksek değil. ÜLKEMİZDE DURUM Türkiye'de bir yılda ne kadar yeni lenfoma hastası olduğuna ilişkin kesin bir veri yok. ABD'de bu rakam yaklaşık 60.000 olup, bunun kabaca