20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MUCİTLER YARIŞMASI AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan [email protected] Evrim, eğitim düzeyinin düşük, cehaletin yaygın olduğu ABD gibi ülkelerde anlaşılmazken, düzeyi yüksek Avrupa'da kolay değerlendiriliyor. İnsanın kökünü anlamaya dönük çabası her zaman üst düzey bir davranış ola İnsanın Ardındaki Emek İnsanın (homo) ortaya çıkması, 4060 adet insansının (hominid) varolup yokolmasından sonra mümkün olmuştur. Onların da bir yaşam mücadelesi, milyonlarca kavgadan muzaffer çıkmış üstünlükleri, hatta mütevazi derecede saygı uyandıracak bir uygarlıkları vardı. Yokoldular, hepsi insana giden yolda öldüler. Ardımızda müthiş bir doğal emek bırakarak ilerliyoruz. İnsan beyninin bir gram büyümesi için beş altı bin yıl geçmesi gerektiğini düşünürsek, 400 gr.lık şempanze beyninden 1600 gr.lık beyne çıkmamız için doğanın ne kadar emek ve zaman harcadığını anlamış oluruz. Beyin kolay büyümüyor, onun büyümesi için kafatasının da genişlemesi ve esnemesi gerekiyor. İnsanın çenesinin ve ensesinin güçlü olduğu yıllarda kafatasında kasları bağlayan esnemeye engel mukavim çıkıntılar vardı, ense kasları incelip, boyun uzadıktan sonra bunlar yokolunca kafatası esnedi. Uzun boyunlu bir kadını güzel bulmamızın derin nedeni, zamanında beynin gelişimine engel olan kafatasını sıkacak ense kaslarına sahip olmamasıdır. Modern insan tabi ki bugünkü haliyle yaratılmamıştı, kendini geliştirecek mutasyonların peşinde koşarak daha çok o kendini yarattı. Mesela ihtiyaçlar karşısında mikrosefali (küçük kafalılık) yaratan mikrosefalin geninin bir mutasyonla ortadan kaldırılması gerekmiş, bu mutasyon 3040 bin yıl öncesine kadar bir türlü gerçekleşmemiş, gerçekleşir gerçekleşmez de kafa büyümüş, beyin gelişmiş, zihin mükemmelleşmiştir. İlginç olan kafatasını büyüten mutasyonun ardından, insanoğlunun göçe başlamasıdır. Afrika'dan en zeki atamızın kuraklıktan yola çıktığından eminiz. Oralarda su her şeydir, hicretin ikinci yılında su çekeyim derken insanlar 45 kadem(1) derinlikteki zemzem kuyusuna düşmüşlerdi, Afrika'da kuraklık kutsallıktan önceydi, çünkü kutsallık da ancak açlığı yenmiş gelişkin bir beynin işi olabilirdi. Gen havuzuyla ilgili çalışma yürütenler bilir ki mikrosefalin gen mutasyonuna uğramışlar göç yolları üzerinde dizilmişlerdir, ilginç olarak bu mutasyona en çok son göçün son durağı Kuzey Amerika'da rastlıyoruz. O kadar cahilin içinden bunca bilimadamı çıkmasının, o ülkeye ait bir yetenek değil, insanlığa ait ortak bir miras olması şaşırtıcı olmadı doğrusu! Oralara göçecek kadar muazzam bir canlılık yaratan DNA'nın kendisinin organizmanın en cansız molekülü olmasına ne demeli? Bir cansızın bir canlı yaratmak peşinde harcadığı emeği havsalam almıyor. Mikrosefalin mutasyonu Osmanlı toprağına uğramış mıydı bilmiyorum ama, insanoğlunun Osmanlı'da yarattığı zenginlik eşsizdi. Şeyhülislam Dürrüzade Abdullah, padişah II. Mahmut'a, paha biçilmez tabaklarda verdiği ziyafette içindekini soğuk tutan buzdan dökülmüş özel çanaklarda hoşaf içirmişti. Zenginlik zekanın dolaylı bir göstergesi olacaksa, bizdeki mutasyon da dalkavuk zenginler yaratacak seviyeye ulaşmıştı demek ki! Mutasyonlar, göçler derken binlerce seçenek arasında insan acaba nasıl doğru bir genetik yolda kalabilmiş? Doğru seçimin önemli araçlarından birisi de güzellik. Güzellik sanıldığı gibi uç değil, ortalama bir şeydir. Kadının yüz güzelliği denince mesela, yeryüzündeki bütün kadın yüzlerinin bir ortalamasını alsak bu en güzel yüz olur. Burun uzunluklarının, göz büyüklüklerinin ve çene sivriliklerinin ortalamasını bulup bu değerlerle bir yüz yaratsak yeryüzünün en güzel yüzü bu olur. Bu durumda çirkinlikse ortalamadan sapmış bir yapı demektir. Ortalamadan sapmak gen havuzunun dış halkalarında yer almaktır. Risk altında (enfeksiyon, saldırı, grup içi kavga) öncelikle gen havuzunun dışındakiler yok olur. Güzellik risksiz olanları işaretlerken, çirkinlik risk altındakileri damgalar. Doğal felaketlerde bile erkeklerin bazen, çocuklardan da önce güzel kadınları kurtardığından şüphe ediyorum. Auschwitz'de, ölümün tabandan başladığı gaz odalarında kadınların cesetleri çocukların üzerinde bulunmuştu. Dünya gariptir, eğlence müziğinin ünlüsü Strauss'lar için “Roma İmparatorluğundan sonra kadın köleleştiren ikinci kurum” derler. Onların valsleri kadınları etkilemişti. O zarif müzikte ama, yalnız duygu değil, ölüm de vardır. Mimar ve müzisyen oğulları Josef, Rus askerlerinin zorla müzik yaptırma isteğine direndiği için öldürülmüştü. Abisi Johann Strauss'un Binbir Gece Masalları opereti bu ölümün yarattığı aurayla eşsiz olabilmişti. Yalnız eserler değil, ölümler, bencillikler, köleler hatta ihanetler bile insanın ardında bıraktığı emektir! (1) 37,5 cm.lik ölçü birimi ‘Birinci olan proje’yi 7 yıl önce Japon mucitler yapmış ve patentini almışlar! NTV'nin düzenlediği Türk Mucit Yarışması'nda birinciliği kazanan İskender Aruoba'nın “Temiz Deniz, Bol Balık” projesinin çalıntı olup olmadığı sorusunu geçen sayımızda tartışmaya açmıştık. B CBT1061/10 20 Temmuz 2007 u sayımızda, buluş konusunda ülkemizin önde gelen uzmanlarından Ankara Patent Bürosu Limited Şirketi Genel Müdürü M.Kaan Dericioğlu'nun görüşlerine yer veriyoruz. Yalnızca somut olayı ortaya koymaya ve karşılaştırım yapmaya çalışan Dericioğlu, mevcut Patent Veri Tabanları'nda “Fish, feed, cage” anahtar sözcükleri ile yaptığı araştırının sonucunda bu buluşun Sugimura Hıroamasa, Hashimoto Isao adındaki Japon mucitlere ait olduğunu ortaya çıkarttı. Tüketilmeyen yemleri ve balık dışkılarını toplamaya yönelik EXCESSIVE FEED AND FISH DROPPINGS RECOVERER FOR FISH FARMING NET CAGE isimli proje 2000 yılında yayımlanmış ve 2002 yılında da patent başvurusu yapılmış. Böylece bütün bu tartışmaların çıkış noktası olan buluşun ne Su Ürünleri Mühendisleri Derneği'nin iddia ettiği gibi Magnus Enell'e ne de İskender Aruoba'ya ait olmadığı da ortaya çıkmış oldu. Aşağıda M. Kaan Dericioğ2002 yılında yayınlanan ve 2000 yılında başvurusu yapılan Jalu'nun değerlenpon Patent Başvurusunun resmi d i r m e s i n i sunuyoruz. Buluş, teknoloji alanında belirli bir sorunun çözümüne ilişkin, teknik özelliği olan fikir ürünüdür. Buluşun tanımı genellikle yapılmaz. Tercih edilen yöntem, buluşların patent verilerek korunabilmesi için gerekli kriterlerin varlığının kontrolü şeklindedir. Bu kriterler; Yenilik, (başvurudan önce yayınlanmamış veya kamuya açıklanmamış olmak), Bir buluş basamağını içermek “tekniğin bilinen durumunu aşmak” (buluşun ait olduğu teknik alanda uzman bir kişinin bilgisi dahilinde olmaması) ve sanayiye uygulanabilir olmak (birden çok üretilebilir ya da tekrar edilebilir olmak) 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında KHK'nin, yukarıda belirtilen kriterlerden “yenilik” ile ilgili hükmü aşağıda gösterilmiştir: Yenilik Madde 7 Tekniğin bilinen durumuna dâhil olmayan buluş yenidir. Tekniğin bilinen durumu, patent başvurusunun yapıldığı tarihten önce, buluş konusunda dünyanın herhangi bir yerinde toplumca erişilebilir yazılı veya sözlü tanıtım, kullanım veya bir başka yolla açıklanan bilgilerden oluşur. Bu hükmü göre bir buluşun yeni olabilmesi için tekniğin bilinen durumuna dahil olmaması gereklidir. Tekniğin bilinen durumu ise, “… dün
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle