20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK BİLİM Anayasa yargısı, yargıçlar ve yorum Yargı kararları; bireysel ve toplumsal sorunları, soyut hukuk ve yasa ilkeleriyle çözen insani değer yargılarıdır. Bu nedenle; yargı kararlarının değeri, yasalar gibi, toplum yaşamındaki pragmatik sonuçlarıyla da ölçülmelidir. Böyle bir değerlendirme, hukuksal alanda yerleşik inançlara ters düşse bile, çıkarlar dengesini koruyarak beklentilere yanıt verdiği ölçüde; kararın sosyal doğruluğu konusunda toplum vicdanında azımsanmayacak bir onay oluşturur. Çetin Aşçıoğlu, Yargıtay Onursal Üyesi [email protected] cın kendi bildiğince (keyfi) karar vereceği anlamına gelmez. Bilimsel alanda öngörülen çeşitli yorum yöntemleri, yargılama sanatının özdeki ilkeleri ve yargıç kimliği güvence oluşturur. AMAÇSAL YORUM YÖNTEMİ Bugün bizde ve birçok ülkede, nesnel (amaçsal) yorum yöntemi benimsenmiş durumdadır. Buna göre; yasa, “uygulama anındaki toplumun gereksinimlerine, beklentilerine göre” yarar ve çıkar dengesi oluşturularak yorumlanmalıdır. Ne var ki; bu yöntemin yasayı günün gereklerine uyarlaması gibi olumlu bir üstün yönü varsa da yasayı istenmeyen sonuçlara götürme tehlikesi de göz ardı edilmemeli. Yargıç, yorum yöntemini kullanırken yasa metninin dışına çıkmaması önerilen bir ilkedir. Ancak; bu önerinin, bir fizik ya da matematik kuralı gibi uygulama olanağı olmadığı da bilinmelidir. Yargıç, yazılı anlatımın özüne inerek yorum yapacağından yarar ve çıkar dengesi açısından geniş bir olanağa sahiptir. Üstelik; yargılama sanatının yöntemleri ve hukuk ilkeleri ustalıkla kullanılarak yazılı anlatımın arkasına dolanılması da olanaklıdır. Bu bağlamda “ABD’de Yüksek Mahkeme’nin CBT 1054/16 1 Haziran 2007 lkemizin güncel sorunu, Cumhurbaşkanı seçimi öncesi başlayan tartışmalar; Anayasa Yargısı’nın verdiği iptal ve yürütmeyi durdurma kararları üzerinde yoğunlaştı. İster politik isterse hukuksal alanda olsun ilkeler, kurallar ve inançlar; doğa ya da matematik ve fizik yasaları gibi kesin doğrular içermezler; değişken ve göreceli nitelik taşırlar. Kurallara uygulanacak olaylar da birbirine benzemez. Kaldı ki; yasadan sonuç çıkarma, çoğun, yorum yoluyla gerçekleşir. Bu nedenle iptal kararını doğru bulanlar kadar düş kırıklığına uğrayanların bulunması da doğaldır. Bu nedenle; öncelikle toplumsal alanda gerçekleştirdiği sonuçlar Bugün bizde ve bir çok üzerinde durulmalıdır. ülkede, nesnel (amaçsal) AKP’nin, ülke yönetiminde dinsel yorum yöntemi beniminançları egemen kısenmiş durumda. Buna lacak düzenleme ve göre; yasa, “uygulama kadrolaşmayı yeğledianındaki toplumun gerekği tartışmasız bir olgudur. Bu durum; toplusinimlerine, beklentilerimun büyük kesiminne göre” yarar ve çıkar de, “Türkiye Cumhudengesi oluşturularak yoriyeti’nin kuruluşurumlanmalı. nun temelini oluşturan ilkelere yönelik bir karşı devrime adım adım gidildiği” yolunda azımsanmayacak bir kaygı ve korku inançlarının yerleşmesine neden oldu. AKP’nin, ulaşamadığı ya da tam etkisini sürdüremediği ancak zorladığı yargı, üniversiteler ve ordu ile arasındaki ilişkinin zaman zaman sert boyutlara ulaşmasının özdeki nedeni de budur. Cumhurbaşkanlığı seçiminde; “güç bende” böbürlenmesiyle, inançlarını Çankaya’ya taşıma girişimi bardağı taşıran son damla oldu. Üç büyük kentimizde; milyonlar, Cumhuriyet’in kazanımlarının bekçiliğine soyunarak meydanları doldurdu. Bu; silahla, bindirilmiş kıtalarla değil türkülerle, şarkılarla güle oynaya yapılan bilinçli, kararlı ve demokratik bir başkaldırım idi. Ne var ki; AKP, kararlıydı. Çankaya’ya çıkarak karşı devrimin son halkasını tamamlayacaktı. O denli ki; ne milyonların meydanlara taşan tepkileri ne ordunun iyi niyetli uyarısına kulak verilmiyordu. Bu bağlamda şu soruya yanıt aranmalıdır: Yüksek Mahkeme, iptal kararı vermesiydi ne olurdu? Komplo teorileri kurmakta özgürsünüz: “Güle oynaya meydanları dolduran bilinçli halk, düzene karşı ayaklanır”, “İç savaş çıkar”, “Dış güçler beklentileri doğrultusunda olayları körükler”, “Pamuk ipliğine bağlı ekonomi çöker”, “Ordu darbe yapar“. Ancak; “Rejim bunalımı kapıya dayanmıştı” ortak bir Ü yargısında birleşme gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Anayasa Yargısı’nın, iptal kararının arkasından gelen seçim kararı, ülkenin üzerindeki kara bulutları dağıttı. Bir başka anlatımla; yargı, olması gereken hukuk düzeninin yolunu açarak rejim bunalımını önlemiş oldu. Sonuç, yargının, yargıçların değil hukukun utkusu(zafer) olarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda, yargının kararını anayasaya uygunluğunu özellikle bilim adamı olarak tartışabilirsiniz; tartışılmalıdır da. Ne var ki; “ülkenin içinde bulunduğu koşulları gözetmeden; düşüncenize, “Hukukçunun görevi, devleti değil hukuku kurtarmaktır” söylemini gerekçe yaparsanız bilim de tarih de sizi sorgular. Ülkenin temel değerlerinin ve bütünlüğünün tehlikeye girdiği çok özel durumlarda hukuku yok saymadan ülke çıkarlarına özel bir ağırlık verilebilir. Sorun, ülke gündemine oturduğunda; hukuk ve siyasal ağırlıklı bir tartışma ve eleştiri ortamı oluştu. Bu durumdan, yüksek yargıçlar etkilenmiş midir? Yargıçlar da insandır; siyasal ve toplumsal olaylardan etkilenmeyecekleri söylenemez. Özellikle dünyanın bile yakın ilgisini çeken meydanları doldurun milyonların söylemleri ve görünümlerinden. Ancak; yargıç etiği almış, özümlemiş ve de yargıç kimliği kazanmış yargıçların etkilenmesi, hukukun onayladığı seçenekli yorumlarda söz konusu olabilir. Yargılama, akıl yürüterek yasa ve hukuk ilkelerinden sonuç çıkaran ve bunu gerekçesiyle ortaya koyan bir sanattır. Ancak; yargıç, vargısının gerekçesini ne denli kararına yansıtırsa yansıtsın; kafasının içindeki gerekçelere ulaşmak olanaksızdır. Bu insana özgü bir nitelik olduğu için eleştirilemez. Bu nedenlerle ve ilke olarak; yüksek yargıçların, hukuku dışlayarak, bir kurum ve otoritenin etkisinde kalmadığına inanmak zorundayız. Bilinmelidir ki; tüm yasa kuralları yorumlamaya elverişlidir. Yorumu gerektirmeyen durumlar; miktar, süre veya bir olguyu, ilkeyi açıklayan simge gibi sınırlayıcı saptamayı içeren kavramlar için söz konusudur. Oysa; yasa kuralları, çoğun, bir istenç (irade) açıklamasıdır; onu anlamlandırmak da yorumla olacaktır. Somut olayın, zaman nicelik, nitelik açısından değişkinliği de bir olgudur. Yaşamda, yasalarda öngörülen soyut kuralların; yasa koyucuyla bağlantısı kesilir. Yargıç, somut olaya özgü hukuk yaratıcısı konumuna gelir. O kadar ki; yasa koyucunun açıklanmış gerekçesiyle bile bağlı kalmayabilir (örnek TCK. m. 301). Bu yargı yazılı bir metin olmamasına karşın anayasa denetiminde kendisini yetkili görmesi”, “Anayasa Mahkememizin, uzun süre duraksadıktan sonra açık bir kural olmadan yürütmeyi durdurma yetkisini kabul etmesi”; “Yargıtay’ın büyük ana ve büyük babanın torunlarıyla kişisel ilişki kurulmasına ve “kamusal nitelikte yapılmayan taşınmaz satışlarının geçerliliğine (belirli koşullarda) olanak tanıması (1)” yüzlerce örnekten birkaçını oluşturur. Görülüyor ki; Anayasa Yargısı’nda, yorum yollarını kullanarak, yansızlığı koruyarak yargı buyruğu oluşturmak ”özellikle hukukun politik inançlarla bire bir karşılaştığı alanda” kolay bir iş değildir. Politik ve toplumsal tansiyonun olağan sınırlarının aşıldığı dönemde; iptal kararını beğenmesek bile sonucunun getirdiği yararı göz ardı etmemek gerekir. Bu nedenle; politik ağırlıklı ve son derece duyarlı konuda Yüksek Mahkemenin iptal kararını “politik dürtülerle ya da hukuksal görüşlerinin tersi benimsendi” diye incitici söylemlerle eleştirme akılcı bir yaklaşım değildir. Son bir saptama: Yüksek mahkemeler dahil Türk yargısının özdeki sorunu, etik değerleri koruyarak yargıç kimliğinin oluşturulması, korunması ve bilgeliktir. Bu bağlamda üst düzeyde görev, tüm yüksek yargıçlara ve politik güçlere düşmektedir... 1. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları ( 25.1.1984/1 ve 30.09.1988 /2 )
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle