20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ABBİLİM ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör Yılın mucidi ödülleri İnönü Üniversitesi’nde bir çok alanda referans olabilecek sempozyumlar Ş irket işleri sanayiden sorumlu AB Komiseri Günther Verheugen yenilikçiliğin ve fikri mülkiyet hakla rının korunması için AB patenti uygulamasına önümüzdeki beş yıl içinde başlanması gerektiğini belirtti. AB’de faaliyet gösteren yaklaşık 24 milyon işletmenin %90’ının kobilerden oluştuğunu, bu işletmelerin de patent başvuruları sırasında güçlüklerle karşılaştığını vurgulayan Verheugen, AB’de patent başvurusunun ABD’dekinden 11; Japonya’dakinden 13 kat maliyetli olduğunu belirtti. 1970 yılından günümüze kadar uzanan dönemde AB patenti oluşturulması için tartışmaların sürdüğünü, ancak yeterli sonuç elde edilemediğini belirten Verheugen, liderleri bu konuda daha kararlı olmaya çağırdı. Patent uygulamasında üç başlıkta değişiklik yapılması öngörülüyor: 1 Patent başvurularının sadece İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerinde yapılması, 2 Patent davası sistemi kurulması, 327 ulusal patentin yerini alacak tek bir AB patenti oluşturulması. 2006 yılından bu yana Avrupa Patent Ofisi (EPO) ve AB Komisyonu tarafından verilen AB’de yılın mucidi ödülleri bu yıl biyolojik olarak parçalanabilen çevre dostu plastikler ve hava yastığı algılayıcısı yapan, AIDS’e karşı ilaçlar ve bağışıklık sistemi hastalıklarına tedavi bulan mucitlere verildi. Örneğin Bosch Process, hayat kurtaran hava yastıklarının yapımının temelini atarken, protez inhibitörü Crixivan ile, AIDS tedavisini tamamen değiştirildi. Ödül alan ilk kadın mucit de nişastadan biyolojik olarak parçalanabilen plastik üretti. ‘Hayat Boyu Başarı’ dalındaki ödül de bağışıklık sistemi hastalıklarında sitokinlerin rolünü tanımlayan Profesör Marc Feldmann’a gitti. Ekiplere veya bireylere, sanayi, küçük ve orta ölçekli işletmeler, Avrupa dışı ülkeler ve hayat boyu başarı olmak üzere 4 dalda ödül veriliyor. Mucitler ve icatları Avrupa’nın teknik ilerlemesine ve Avrupa ekonomisine sağladığı ya da sağlayacağı katkılar göz önünde bulundurularak ödüllendiriliyor. Kaynak: TÜSİAD Brüksel’de bu hafta İnönü Üniversitesinde Uygarlık Dersleri 3 Mayıs günü, İnönü Üniversitesi Biyoloji Bölümünün düzenlediği «Eğitimde Evrim Kuramı» sempozyumunda konuşmak için Malatya’daydım. Uzun yıllardır hiç ziyaret imkânını bulamadığım Anadolu üniversitelerimizi, geçtiğimiz iki yıl içerisinde, onlardan gelen nazik davetler sonucu epey dolaşma fırsatı elde ettim. Ancak özellikle iki üniversite bende çok derin bir hayranlık hissi uyandırdı: Mersin ve Malatya. Bu iki üniversitenin de ortak yanları fevkalâde kötü birer başlangıçları olmasıdır. Her iki üniversite de, adlarını uluslararası bilim dünyasından ziyade Türkiye’nin kısır, dar ve kirli politik dünyasında duyurma çabasında olabilecek kadar küçük dünyalı hizipçilerin nasılsa eline geçmiş bedbahtlık yuvalarıyken, akıllı ve bilgili yöneticilerin atanmasıyla pek çok sözümona köklü üniversitemizi sollamış yüksekeğitim kurumları haline dönüşmüştür. Ne yazık ki yalnızca ilk gününe iştirak edebildiğim Eğitimde Evrim Sempozyumu pek hoş geçti, konuşmacılardan çok şey öğrendim; hattâ verilen ilginç tebliğler ve onları izleyen tartışmalar sonucunda jeologlar ve biyologlar olarak hem canlılar, hem de cansızlar âleminde iz bırakan bazı sorunlarımızı halledebilmek için ortak toplantılar yapma kararları aldık. Sempozyum süresince yanımda oturan muhterem Rektör Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, akşam yemeğinden sonra bana üniversitede bazı yerleri göstermek istediğini söyledi. İlk gidilen yer, üniversitenin kurmuş olduğu ortak laboratuvarları içeren merkezdi. Bir E şeklinde, İTÜ’nün şöhretli kimya profesörlerinden Özer Bekâroğlu ile birlikte dizayn edilmiş olan binada yapılan ölçümler sırf üniversitenin değil, diğer üniversitelerin de taleplerine cevap verecek düzeydeydi. Filhakika ben oradayken, yurt içi kargo paketleri içinde İTÜ’den ölçülmek üzere gelen nümune paketleri gördüm. Malatya’daki merkezin önemini anlamak için 230 küsur yıllık İTÜ’nün henüz böyle bir merkeze sahip olmadığını bilmek sanırım yeter. Aslen tabip olan sayın Rektör satın alınan her alet hakkında ve hangi projelerde neler yapıldığı hakkında inanılmaz bir detayda bilgi sahibiydi. Sırf böyle bir merkezin bulunması bile Malatyalıların ne kadar şanslı olduklarını gösteriyor. Şehir havası, suyu vs gibi her türlü tüketim ortamının kalitesini buradan her gün ölçtürerek emniyet içinde yaşayabilir. Arkadan kütüphane binasının önündeki muhteşem Cumhuriyet Meydanına geldik. Orta Avrupa kültürünü iyi bilen Sayın Rektör halkımızda meydan kültürünün olmadığından şikâyetçi olduğundan üç büyük fıskiyenin serinlettiği bu muhteşem meydanı ve çevresindeki havuzlu kafeleri yaptırtmış. Kütüphane ise hızla internet ulaşımları sağlamış pek çok dergiye. Sırf üniversitenin, kuruluşunun 30. yılında olmasına rağmen raflarındaki kitap fakirliğini aşmak için, Fatih Bey burada da agresif bir politika izleyerek bu sayıları hızla arttırıyor, internet ulaşımını genişletiyor. Kütüphenin üzerindeki «Atatürk Türkiye’dir Türkiye Atatürk’tür» yazısı ilerideki otobüs güzergâhından rahatça okunacak boyutta ayarlanmış. O yazının altında meydandaki masalarda otururken, Sayın Rektör, sanatsız üniversite olmayacağını düşündüğünü söyledi. «Resim ve heykel yapmamış bir toplum bilim üretemez» diyen Prof. Doğan Kuban’ın sözünü söyledim kendisine. Hak verdi. Üniversite bahçesinde daha önce yapılmış resim ve heykel sempozyumunun ürünlerini de görmek fırsatını elde ettik. Bu arada Fatih Bey, laik bir ülkede sosyal bir bilim olarak din eğitimi nasıl olmalıdırdan tutun da, Türkiye’nin ekonomik perspektiflerine, oradan Kıbrıs sorununa, üniversite yerleşkelerinin nasıl olması gerektiğine, kamu yönetimine kadar uzanan çok geniş bir yelpazede referans kabul edilen sempozyum ve çalıştaylar da düzenletmiş. ODTÜ’den sonra öğretim üyesi başına düşen yayın sayısında İnönü Üniversitesi’nin ikinci olduğunu da iftiharla hatırlattı bizlere Sayın Rektör. Muhterem Hilmioğlu’nu heyecan ve mutlulukla dinlerken, aralarında basın da olan muhtelif kanallardan, AKP yönetiminin her düzeyde, İnönü Üniversitesi yönetiminin tüm çabalarını nasıl baltalamaya çalıştığı konusunda edindiğim bilgileri düşündüm. Türkiye Mersin ve İnönü Üniversitesi örneklerini arttırabildiği, AKP’leri de temizleyebildiği sürece uygarlaşıp refah ve emniyete kavuşabilecektir. Hayat bilimlerinde yeni AB Stratejileri AB Komisyonu hayat bilimleri ve biyoteknoloji alanındaki stratejisini yeniden gözden geçirdi. Bu sektörün bir yandan Avrupa sanayisinin sürdürülebilirliğine ve ekonomik rekabet gücüne öte yandan ise halkın yaşam kalitesine olumlu katkı potansiyeli olduğu düşünülüyor. Avrupa’nın biyoteknoloji sektörü çoğunluğu küçük ve orta ölçekli şirketlerde olmak üzere 96.500 kişiye istihdam sağlıyor. Sanayi yoğun olarak ARGE odaklı; çalışanlardan yüzde 44’ü araştırma ve geliştirme etkinliklerinde görev alıyor. 2004 yılında, 2163 biyoteknoloji şirketi ARGE için 7.6 milyar Euro harcadı. 2006 yılında yapılan bir Eurobarometer araştırmasına göre, her iki AB vatandaşından biri, biyoteknolojinin kendi hayat kalitesini iyileştirdiği görüşünde. Tıbbi alanlarda ve sanayide biyoteknoloji kullanımını katılımcılar tarafından yüksek oranda desteklendiğini ancak genetiği değiştirilmiş gıdalara olumsuz bakıldığını gösteren araştırma, AB’ne biyoteknoloji konularında ulusal hükümetlerden daha çok güvenildiğini de gözler önüne seriyor. Birçok kurum ve kuruluşun katkısı ile hazırlanan Hayat Bilimleri ve Biyoteknoloji Stratejisi 5 ana maddede özetlenebilir; 1. Hayat bilimleri ve biyoteknoloji uygulamaları ile bilgi temelli biyoekonomiye yönelik ARGE ve pazar geliştirme çalışmalarının desteklenmesi. 2. Bilimsel temelden sanayiye yönelik rekabetçilik, bilgi aktarımı ve yenilikçiliğin teşvik edilmesi. 3. Hayat bilimleri ve biyoteknolojinin yarar ve riskleri hakkında tartışmaların teşvik edilmesi. 4. Modern biyoteknolojinin sürdürülebilir katkılarının tarıma aktarılması. 5. Yasaların uygulanmasının ve bunun rekabet üzerindeki etkisini iyileştirilmesi. 20022006 dönemine yayılan 6. Çerçeve Programı kapsamında hayat bilimleri ve biyoteknoloji alanındaki birçok yüksek öğrenim, doktora programları ve araştırma grupları desteklendi ve projelere yaklaşık 4 milyar Euro mali katkı sağlandı. 2007 itibarıyla başlayan 7. Çerçeve Programı bütçesinden hayat bilimleri ve biyoteknoloji sektörüne 8 milyar Euro ayrıldı. Bu bütçenin 6 milyarının sağlık araştırmalarına kullanılması beklenirken, geri kalan 2 milyarın ise gıda, biyoteknoloji, tarım ve balıkçılık alanlarındaki araştırmalara harcanacağı belirtiliyor. Çerçeve Belge, yeni kurulan Avrupa Araştırma Konseyi kanalı ile hayat bilimlerinin buluş araştırmalarını da teşvik ediyor. CBT 1053/5 25 Mayıs 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle