Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EVRİM TARTIŞMALARI POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org "Pazar ekonomilerinde sermayedarlar kendi sermaye paylarını bir yabancıya devretmekte elbette özgürdürler. Elbette, bankacılığı yabancılara bırakıp emlâk işiyle ya da ilâcı bırakıp ağırlıklı olarak seramik işiyle uğraşabilirler. Evrim Günleri: İki büyük gün Evrim çalışma grubu tarafından düzenlenen 1.Çankaya Evrim Günleri kapsamında 16 ve 17 Şubatta iki büyük konferans gerçekleştirildi. Dr Tuğrul Giray, evrim teorisinin günlük hayatta, sanayide yaygın olarak kullanılıp teknolojiye dönüştüğünü ve yüksek ekonomik getirilere yol açtığını anlattı. Evrim teorisi önüne set çekmeye çalışmak bu bakımdan medeniyet treniyle aramızı açacaktı. Seçkin Eroğlu ODTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik İpler Her Kimin Elindeyse? (2) Yabancılara yapılan şirket satışlarını tartışırken örnek olarak ele aldığım ilâç sanayiimizde karşımıza çıkan "eşdeğer ilâç" meselesinde söylenecek birkaç nokta daha var. Aşağıdaki bilgilere birlikte göz atalım (aksi belirtilmedikçe, İEİS’nin web sitesinden alınmıştır): 2005’te 4 milyar Dolar’lık ilâç üretmişiz. Aynı yıl, bir öncekine göre %5 artışla, 2,85 milyar Dolarlık ‘ilâç ham maddesi’ ve ‘mamul ilâç’ ithal etmişiz. İhracatımız ise, önceki yıla göre %14 artışla 0,282 milyar Dolar olmuş. DTM’nin rakamlarına göre, 2006’da da, ithalâtımız önceki yıla göre yine %5 artarak 3,017 milyar Dolara; ihracatımız ise, % 10 artışla 0,312 milyar Dolara ulaşmış. Görüldüğü gibi, ilâç sektöründe ihracatımızın ithalâtımızı karşılama oranı %10 mertebesinde. Bunu bir köşeye kaydederek ilâçtaki pazar büyüklüğümüze bakalım: İlâç pazarımız, 2005’te ‘üretici fiyatlarıyla’ 6,6 milyar Dolar’lık bir büyüklüğe ulaşmış. Bu pazarda, farklı sunuş biçimleri de hesaba katılırsa, 5338 çeşit ilâç varmış ve bunların %38’ini ithal; %62’sini Türkiye’de üretilen ilâçlar oluşturmuş. Demek, ithal ettiğimiz çeşit ürettiğimiz çeşitten daha az. Ama, yine çeşit olarak, yerli ilâçların %71’ini eşdeğer ilâçlar oluştururken, ithal ilâçların sadece %32’si eşdeğer, kalanı ‘referans’ ilâçlarmış. Demek, yerli üretimde ağırlık çeşit olarak eşdeğer ilâçlardayken, ithalâtta, referans ilâçlarda... Tutar olarak bakıldığında, pazardaki ilâçların %42’si ithal, %58’i yerli; kutu sayısı olarak, %13’ü ithal; %87’si yerliymiş. Buradan da açıkça gözüküyor; biz, deyim yerindeyse, yükte hafif pahada ağır ilâçları (daha çok referans ilâçları) dışarıdan alıyoruz; ucuz ilâçları da (daha çok eşdeğer ilâçları) içeride üretiyoruz. Bunu da bir köşeye kaydedelim. Eşdeğer ilâçlar niçin daha ucuz? Referans ilâç üreticileri, dünya için yeni olan bir etkin maddeyi belirlenen tedavi dozlarında içeren bir ilâcı pazara vermeden önce uzun süreli ve yüksek maliyetli ‘preklinik ve klinik araştırmalar’ yapmak zorundadırlar. Eşdeğer ilâç üretiminde bu araştırmaların tekrarlanmasına gerek olmadığı için maliyet avantajı vardır; dolayısıyla fiyatları daha düşüktür. İlâç araştırması yapmanın pahalı bir iş olduğunu; bu nedenle ancak büyük ilâç firmalarının bu işin üstesinden gelebildiğini işitmişsinizdir. Referans ilâç üreticileri için bu doğrudur ve araştırmaya bu denli büyük paralar yatırdıkları içindir ki, büyük ilâç firmaları fikrî mülkiyet haklarının en keskin savunucuları arasındadırlar. (Bir referans ilâcın ancak patent koruma süresi bittikten sonra eşdeğerinin üretilebileceğine değinmiştim.) Bu son söylenenleri de yukarıdakilerin yanına kaydedersek, şu sonuç çıkıyor: Türkiye’deki yerli ilâç firmaları dünya devleriyle aşık atacak sermaye gücüne sahip değillerdir. Onun için, referans ilâç araştırması yapmaya ve bu konuda iddialı olmaya ne parasal güçleri ne de bilim ve teknolojideki birikimleri yeter. Devletin de bu alanda herhangi bir vizyonu, bir gelecek plânı olmadığı için, yerli ilâç firmaları, bu konuda isteseler de tek başlarına bir atılım yapamazlar. Onların tek şansları eşdeğer ilâç pazarıydı. Bu, Türkiye’nin de, ilâçtaki tek şansıydı. Biz şimdi, şirketlerimizi yabancılara devredip bu şansı da (hiç olmazsa eşdeğer ilâçta teknolojiye ve satış fiyatlarına egemen olma şansını) heba ediyoruz. Pazar ekonomilerinde sermayedarlar kendi sermaye paylarını başkasına, diyelim bir yabancıya devretmekte elbette özgürdürler. Elbette, bankacılığı yabancılara bırakıp emlâk işiyle ya da ilâcı bırakıp ağırlıklı olarak seramik işiyle uğraşabilirler. Ama, tek tek verilen bu kararlar yan yana geldiğinde, bu, bir ülkenin, ekonominin kilit noktalarını, net katma değerin yüksek olduğu, ileri teknolojili hizmet ve sanayi alanlarını yabancılara bırakması anlamına geliyorsa, o zaman söylenecek tek şey kalıyor: İpler her kimin elindeyse, bu gidiş iyiye gidiş değil. T CBT 1047/6 13 Nisan 2007 uğrul Giray, evrim kuramının toplumca henüz sindirilememesini, matbaanın Osmanlıya 300 yıl sonra gelişine benzetti. Matbaa Osmanlıya geldiğinde, Avrupa’da kitap okuyup entelektüelleşen kuşaklar çoktan yetişmişti bile. Dr. Şevket Ruacan bağışıklık sistemi ve kanser konusuna zaman zaman işin teknik boyutuna da girerek evrimsel bakış açısıyla açılımlar getirdi. Dr. Musa Doğan buğdayın evrimini kısaca anlatarak Güneydoğu Anadolu’nun yabani buğdayın gen merkezi olan verimli Hilal bölgesinin bir parçası olduğu, buralarda yabancı araştırmacıların çok büyük çaplı bilimsel çalışmalar yaptığını; fakat henüz bizim buradaki potansiyeli değerlendirmediğimizi hatta bu bölgeyi korumayı bile fazla önemsemediğimizi vurguladı. Dr. Şükran Sevimli ise hijyen kavramı ve evrimi konusunda uzun süredir yürüttüğü çalışmaları sundu. Kültürel evrim konusundaki sunum, anlatış tarzı ve konusu bakımından öğretici ve eğlenceliydi. Dr. Yaman Örs evrim, felsefe, dil ilişkilerine kısaca değindi ve basımyayımda evrimle ilgili haberlerin bilimsel söyleme daha uygun olmasının önemini vurguladı. Örneğin, her bilimsel kuram gibi evrim kuramının inançla ilgisi olmadığı, ancak eldeki verilere bağlı olarak kabul edildiğini söyledi. Dr. Andrew Berry yaratılışçıların daha bilimsel görünebilmek için ‘akıllı tasarım’cılar adını alarak tekrar saldırıya geçtiklerini söyledi. Akıllı tasarımın kötü bir felsefe, kötü bir bilim ve kötü bir din olduğunu belirtti. Kötü bir felsefe; çünkü deneyi bilgi edinme yolu olarak kullanan bilim ile inancı bilgi edinme yolu olarak kullanan din olgularını birbirine karıştırıyor. Kötü bir bilim; çünkü bilimsel araştırmada kullanılan metodlar kullanılamıyor. Üstelik akıllı tasarım, üzerinde araştırma yapılabilecek bir alan değil; yeni bilgilerle zenginleşmiyor, gözlemlenemiyor, yanlışlanamıyor, doğrulanamıyor. Akıllı tasarım aynı zamanda kötü bir din; çünkü tanrıyı bilinmeyende arıyor. Dr. Erol Şahin, evrimin doğada sorunlara uyguladığı çözüm yönteminin bilgisayar ortamında taklidine dayanan ‘evrimsel berim’ yöntemini sundu. Bilgisayar 0 ve 1 lerden oluşan 2’li abc’sini kullanırken, DNA ise dört bazdan oluşan 4’lü abc’sini kullanıyordu. Evrimsel berim uygulamaları ile elde edilen kendi kendisini yöneten robot örnekleri gösterdi. Karmaşık evrim mekanizmalarını daha iyi anladıkça, evrimsel berim yöntemiyle, günlük hayatta karşılaştığımız daha geniş yelpazedeki sorunlara daha verimli çözümler üretebileceğimizi belirtti. Dr.Evren Koban, sunumunda yaban hayvanlarının evcilleştirilmeleri hakkında detaylı bilgi verdi. Köpeğin bugün çok çeşitlilik göstermesinin bilim adamlarına köpeğin farklı yerlerde, farklı zamanlarda defalarca evcilleştirildiğini düşündürdüğünü ama bugün köpeğin bir sefer evcilleştirildiğinin ve bugünkü çeşitliliğin insan eliyle seçilimin sonucu olduğunun anlaşıldığını belirtti. Böylece yapay seçilimin kısa zamanda gösterdiği değiştirici gücünü vurguladı. Dr. Aslıhan Tolun ise genetik hastalıklar ve evrim bağlantısını kurdu. Evrimin temeli olan genetik çeşitliliğin mutasyonlarlar nasıl ortaya çıktığını ve bu yeni genlerine nasıl yararlı da olabildiğini örnekledi. Ayrıca, Tolun sunumunda ölümcül ya da seyri çok ağır geçen hastalıkların genlerinin gen havuzunda kaybolup, kaybolmamasının; gen kusurunun yol açtığı hastalığın görülme yaşıyla, klinik seyrinin ağırlığıyla ve taşıyıcılarda olumlu bir yan etkisinin olup olmamasıyla ilgili olduğunu söyledi. Bireyin çocuk sahibi olmasından sonra çıkacak bir hastalık, ölümcül olsa bile, bir sonraki kuşağa gen aktarımını engellemeyecekti, daha da ilginci kliniği ağır bazı hastalıklarda ilgili gen kusurlarının taşıyıcıların sağlığına olumlu bir katkıda bulunmasıydı. Evrim günlerinin üçüncüsü ise 29 Nisan Pazar günü saat 16.0019.00 arasında Çağdaş Sanatlar Merkezinde düzenlenecek. Konuşmacılar ve konuları kısaca şöyle: Dr. Haluk Ertan: ‘Biyokimyasal Evrim’ Dr. Meral Kence: ‘Direnç Evrimi’ Dr. Göktürk Üçoluk: ‘Evrimsel Berim’ Dr. Kahraman İpekdal: ‘Vektörel Hastalıkların Evrimi’