Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör sırada, tütün dokuzuncu, esrar on birinci ve Ecstasy ise on sekizinci sırada yer bulmuş. Liste, kırk uzmanın katılımıyla hazırlanmış. Tek bir insana mahsus, başkalarınca asla denetlenemeyecek gerçek olamaz. Kimse kimseden kendisinin kontrol edilemeyecek sözlerine inanmasını, iman etmesini isteyemez. ALKOL VE TÜTÜN, ESRAR VE ECSTASY’DEN DAHA TEHLİKELİ İngiliz bilim insanlarının son bir araştırmasına göre alkol ve tütün esrar (kenevir) ve Ecstasy’e göre daha tehlikeli. Araştırmada yasal ve yasadışı uyuşturucuların bedensel ve sosyal sonuçları kadar bağımlılık potansiyeli de dikkate alınmış. Eroin, kokain ve barbiturat sınıfına giren uyku maddeleri ve metadon daha önceki araştırmalarda olduğu gibi yine en tehlikeli uyuşturucular olarak sınıflandırılmış. Alkol, bedendeki uzun vadeli etkileri ve önemli sosyal sonuçlar doğurması nedeniyle beşinci sırada yer almakta. En tehlikeli uyuşturucuları sınıflandırmakla görevlendirilen kimyacılar, eczacılar, polisler, psikiyatrlar ve doktorlar toplam olarak dokuz risk faktörünü dikkate alarak değerlendirme yapmışlar. Bunlara, kısa ve uzun vadeli bedensel zararlar, psişik ve bedensel bağımlılık, uyuşturucu etkisi ve sosyal çevre ve sağlık harcamaları üzerindeki etkiler de dahil. Bu şekilde ortaya çıkan en tehlikeli uyuşturucu listesinde alkol beşinci İKİ DİL BİLENLER DAHA İYİ KONSANTRE OLUYOR Sonuç, tek ve iki dil konuşan iki yüz kişiyi inceleyen İspanyol bilimadamlarına ait. İki dil konuşarak büyüyenler, örneğin gürültülü büro ortamında daha iyi k o n santre olabildikleri gibi, otomobil sürerken karmaşık trafik işaretlerini daha kolay takip edebiliyorlar. Nörolog Albert Costa, iki dil konuşanlar bunları karıştırmamak için dikkat etmek zorundalar ki bu da beyindeki önemli bölgelerin daha iyi çalışmasını sağlıyor diyor. İki dil konuşanlar ayrıca yaşlandıklarında Alzheimer veya diğer beyin hastalıklarını daha geç yakalanıyorlar. Bununla birlikte iki dil bilmenin dezavantajı da var. İki dil bilenler daha yavaş konuşuyorlar. Gerçi bu fark sadece birkaç salise ama iki dil konuşanlar bunun dışında doğru kelimeyi bulmakta daha fazla zorlanıyorlar diyor bilimadamı. Olumsuz Eleştiri: Sonuç ve Nedenleri Küçüklüğümden beri toplumum içerisinde eleştiri ile ilgili iki tavır gözlemişimdir. Birincisi ve en yaygını, imkân varsa eleştiriye izin vermemektir. Bu, mesela elinizde otorite varsa, bunu kullanarak yapabileceğiniz bir şeydir: Baba çocuğunun eleştirisine, üst astın eleştirisine, öğretmen öğrencinin eleştirisine izin vermemeyi tercih eder. Bir başka tavır da eleştiriyi, karşınızdakini, yaptığını veya düşündüğünü kötülemek için kullanmaktır. Her iki tavrın da amacı birdir: Karşınızdakini ezmek ve kendinizi otoriter bir duruma yükseltmek. Burada eleştiriden kaçmanın da eleştiri yapmanın da amacı, kişinin kendini yüceltmesi, karşısındakini küçültmesidir. Bu tür tavırların takınıldığı ortamlarda, kişiler dışında nesnel bir gerçek olamaz. Zira o gerçek olduğu takdirde yapılan eleştirinin dayanak noktasını o nesnel gerçek hakkında bilinenler oluşturur. Gerçeğin olduğunun kabul edildiği toplumlar, bilgilerini insan hayalinin dışında bir hakikat olduğunu anlayacak kadar geliştirebilmiş toplumlardır. Burada güç, varlığı kabul edilen hakikati anlamakta yatar. O gerçeği en iyi bilen ve anlayan ondan en çok yararlanabileceği için amaç gerçeği öğrenmektir. Gerçeğe hayali özellikler yakıştırılmaz. Bunun için gerçeğin (aslında insan özelliklerine sahip) öcüler, tanrılar, cinler, periler olmadığının bilinmesi; gerçeğe, otoritesi altında ezilinilen bir insana yaranmak için yaltaklanmaya benzer bir şekilde değil, kendi iradesi olmayan tamamen nesnel bir şeye yaklaşılır gibi yaklaşılmasını sağlar. Nasıl ki bozulan otomobilinize kızmak yerine, arızasının ne olduğunu anlamaya ve onu tamire çalışırsınız; akan damınıza küfretmek yerine akmanın nedenini bulup onu bertaraf etmeye gayret edersiniz; yazın sıcağına sinirlenmek yerine, kendinizi sıcaktan koruyacak tedbirler almaya çabalarsınız. Dolayısıyla eleştirinin amacı karşınızdakini küçültmek değil, onun da yardımıyla sizin dışınızdaki gerçeğe yaklaşabilmek olmalıdır. Bunun nedeni, insan yaşamının amacının yaşamımız süresince olabildiğince mutlu olmak ve rahat etmek olmasıdır. Mutluluğun ve rahatlığın anahtarı ise çevremizle uyum içerisinde yaşayabilmek ve olabildiğince çevremizi kendi amaçlarımıza uygun bir hale getirerek onu kullanmaktır. Bunun için çevremizi tanımamız gerekir. Bunu yapmaya ise tek başımıza gücümüz yetmez. Tüm insanlığın yardımına ihtiyacımız vardır. Onun için birey olarak amacımız, çevremizdeki tüm bireylerin bizim dışımızdaki gerçeği en iyi şekilde öğrenip anlayabilmelerine yardım etmek olmalıdır: Onlar çevremizi ne derece iyi öğrenip anlayabilirlerse, bizim anlamamıza da o derece yardımcı olabilirler. Yanıldıklarınızı sandığımız zaman onları ikaz etmek ve doğru olduğunu sandığımızı onlara anlatmak kendi menfaatimiz icabıdır. Bir üçüncü kişi bizim de yanıldığımızı görmüş olabilir veya eleştirdiğimiz kişi, kendi yanılgısını gördüğü gibi bizim doğru sandığımızın da doğru olamayacağını görüp bize söyleyebilir. Tüm bu durumlarda amaç hep birlikte yanlışlardan kurtularak doğruya yaklaşmaya gayret etmektir. Bizim dışımızdaki gerçek ise ancak duyularımızla ulaşabileceğimiz özellikleri nedeniyle bizimle temasa gelir; aklımız duyularımızı olabildiğince geliştirerek, bu nedenle hatta aletler icat ederek, gerçeğin duyularımızla öğrenebeliceğimiz özelliklerini genişletmemize yardımcı olur. Tek bir insana mahsus, başkalarınca asla denetlenemeyecek gerçek olamaz. Kimse kimseden kendisinin kontrol edilemeyecek sözlerine inanmasını, iman etmesini isteyemez. Bu istendiği an tartışılmaz otorite ortaya çıkar ve böyle bir otoriteyle beraber her türlü insan yardımlaşması ve karşılıklı anlayışı ortadan kalkar. İşte bu nedenden ötürü bilim dışı tüm tutumlar insanlığı eninde sonunda felâketlere, kanlı çatışmalara sürüklemiştir. FELSEN Vakfı başarılı gençlere burs veriyor Prof. Dr. Leopold B. Felsen (1924 2005) yaşamını bilime ve çalışmaya adamış, alanında evrensel ölçülerde katkılarda bulunmuş ve başarı sağlamış ABD’li bir bilim insanıdır. 1924’te Münih’te doğan Prof. Felsen İkinci Dünya Savaşından önce 1939 yılında Yahudi asıllı olduğu için eline vatansız pasaportu verilerek Almanya’yı terk etmeye zorlanan şanslı kişilerden birisiydi (kız kardeşi Nazi toplama kamplarından birinde yaşamını yitirmişti). Elektromanyetik konusunda gerek teoride gerekse pratikte kullanılabilecek çok sayıda çalışmayla çığır açmıştır. Dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin onlarca ülkeden bilim insanıyla ortak çalışmalar yürüttü. Değişik ülkelerde birçok üniversite yanında, Doğuş Üniversitesi’nden de Fahri Doktora unvanı da alan Prof. Felsen evrensel bir insan, bir Türk dostuydu. Prof. Felsen, yaşamı gibi çetin bir cevizdi. Çalışmaktan, öğretmekten sıkılmaz, tembelliği ve boş konuşmayı sevmezdi. Uğur Mumcu gibi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmayacağını savunurdu. Bir insan olarak kendisiyle anlaşmak ne denli kolay ise bir bilim insanı olarak anlaşmak o denli zordu, çetindi. Savurganlıktan nefret ederdi, "hadi canım, bu kadar da cimrilik olmaz" dedirtecek kadar tutumluydu. Gençliği sıkıntılı geçmesine karşın varlıklı bir kişi olmuştu. Ancak, O hep sade yaşadı, gerektiği kadar harcadı ve biriktirdi. Birikimlerinin bir kısmını yakınları için kullandı. Kalan önemli bir kısmıyla –ölümünden sonra ve vasiyeti üzerine– Felsen Vakfı kuruldu. Bugün bu vakıf, başarılı gençlere maddi destek sağlamaya başladı. Felsen Vakfı artık her yıl başarılı Türk öğrencileri için 5000 ABD Doları burs verecek. Bir dünya insanıydı Felsen; alçak gönüllüydü, tanıyanlara örnek oldu. Ölümünden sonra bile birikimlerinin ders verecek şekilde harcanmasını vasiyet etti. Bir lokma ekmeği bile israf etmekten sakınan Felsen bütün birikimlerini dil, din, ırk, renk ayrımı gözetmeksizin dünya gençlerine bıraktı. Nur içinde yatsın, Aziz Nesin de öyle yapmadı mı, kitaplarının tüm geliriyle Nesin Vakfını kurarak kimsesiz çocuklara kucak açmadı mı? Biz ne yaptık? Onu diri diri yakmaya kalkıştık! CBT 1047/5 13 Nisan 2007