Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sağlık haberlerinin doğruluğu, basın ve okur Halkımızın büyük bir bölümü tıbbi gelişmeler konusundaki haberleri medyadan alıyor. Bu haberlerin önemli bir bölümü, ne yazık ki ya gerçeği yansıtmıyor ya da aşırı abartılı. Birçok durumda bu tür haberlerin yol açtığı zararlı sonuçlar, onların taşıdıkları tartışılır değerden çok daha fazla olmakta. Doç. Dr. Sadık Yıldırım erken sonuçlarından ibarettir. Henüz her türlü kesinlikten uzak olmalarına rağmen, doğruluğu kanıtlamış çalışmalar gibi kamuoyuna duyurulmuştur. Hatırlanacağı üzere, ilgili bilim alanı dernekleriyle uygulamayı yapan hekimler ve medya arasındaki tartışmalar günlerce tüm kamuoyunu meşgul etmişti. Kuşkusuz bu alandaki yoğun çalışmalar yakın gelecekte tıpta etkin bir kullanıma sahip olacağını ima etmektedir. Bir araştırmaya medya tarafından atfedilen hak edilmemiş bir değerin kamu sağlığı açısından yaratacağı olumsuz neticeleri tahmin etmek zor olmasa gerekir. Bununla birlikte, her bakımdan kusursuz bir bilimsel araştırmanın hemen hemen mümkün olmadığını da vurgulamak isterim. Binlerce tıp dergisinde her yıl yüzlerce araştırma yayınlanıyor. Ancak bunların küçük bir bölümü bilimsel gelişmeye ve uygulamaya katkı sağlamaktadır. Çalışmaların azımsanmayacak bir bölümü yetersizdir ve hatalar içermektedir. Tek merkezli, tekrarlanmamış çalışmaların geçerli sonuçlar ortaya çıkarması oldukça güçtür. Bir bilimsel dergideki makale ya da sözlü bildiri kamuoyuna kesin sonuçmuş gibi duyurulmamalı. Medyamızın etik kurulları bilimsel çalışma yöntemleri konusunda bilgi sahibi olmalı. Yetkin olmayan yorumlara yer verilmemeli. Bir kısım araştırmaların da, endüstriyel pazarlama amaçlarına hizmet için yönlendirilmiş veya manipüle edilmiş olabileceği dikkatten uzak tutulmamalı. Okuyucu ve izleyicilerin de medyadaki sağlık haberlerini dikkatli yorumlaması gerekir. Tıpta mutlak sonuç pek azdır. Bu nedenle sonuçlar ihtimal yüzdesi ile verilir. İhtimallerin değerlendirilmesinde de bilinçli olunmalı. Aynı konuda benzer çalışmaların sonuçlarını da beklemek yerinde olur. Birçok alanda sık kullanılan latince ‘caveat emptor’ sözü ‘tüketici dikkatli olsun’ anlamı taşır. Bu söz sağlık haberlerinin yorumunda da ilkemiz olmalı. Tıpta gerçeklerin ortaya çıkması bir süreç içinde, aşama aşama olur. Yani, zaman gerektirir. Halkın sağlık haberlerini değerlendirirken bir ayıklama yapması gerekir. Şöyle ki; • Haberin yer aldığı gazetenin genel saygınlık ve ciddiyet düzeyini, diğer bir deyişle gazetenin güvenilirliğini dikkate almalıdır. • Haberi veren gazetecinin aktarma şekli, haberi olumlu olumsuz yanlarıyla mı verdiği, yoksa, tek yönlü mü aktardığı, verilerin çelişkili olup olmadığı, bu gazetecinin daha önceden yapmış olduğu haberlerin kalitesi, güven ölçütlerindendir. • Gazete bağımsız mıdır, yoksa haberde söz konusu edilen ürünle ilişkisi var mıdır? Endüstriyel firmaların desteği ile yapılan bazı araştırmaların yönlendirilmiş olabileceği unutulmamalıdır. İyi bir gazeteciden konunun değişik merkezlerdeki uzmanlarına danışarak bir bilim adamı titizliği ile haberlerini aktarması beklenir. • Haberin kaynağı haberde yer almalı ve güvenilirliği araştırılmalıdır. Bir araştırma ile ilgili kongre bildirisinden esinlenerek kamuoyuna bu konuda öneriler getirmek yanlış habercilik olabilir. Haberin yanlışlığı veya kuşkulu olduğu ortaya çıktığında aynı medya aracı buna yer vermeli ve önceden verilmiş olan yanlış haberi tekzip etmelidir. • Rastlantısal, "şok" buluşların doğruluğundan kuşkulanılmalı. • Sağlık haberinin başlığı çok önemlidir. Bazen haberin değeri konusunda bilgi verebilir. Örneğin ‘Dr. "X" ‘in bulduğu "Y" yöntemi ile akciğer kanserinden ölüm tarihe karışıyor’ gibi. • Hikâyecikler ve kişisel sağlık deneyimleri pek bilimsel değer taşımazlar. Her sağlık haberini hemen mutlak gerçek olarak kabul etmemeli bunu başka kaynaklardan da doğrulatmaya çalışmalıdır.Bazı gerçeklerin de zamanla değişmeler gösterebileceğini eklemek gerekir. Medyanın ilginç, heyecan verici, şaşırtıcı veya sansasyonel olana ilgisi malumdur. Ancak sağlık haberlerini bu çerçeve içinde sunma gayreti sakıncalı olabilmektedir. B ir gün, gazetede margarinin damar hastalığı bakımından tereyağına göre daha güvenli olduğunu okuyorsunuz, daha sonra ikisinin de aynı oranda zararlı olduğu ortaya çıkıyor. Lifli gıdalarla beslenmenin kalın barsak kanseri riskini azalttığını okuyorsunuz. Ama sonra bunun pek kesin olmadığı anlaşılıyor. Bazı araştırmalar diyabetlilerin çok tükettiği sakarinin mesane kanseri yaptığını bildirirken diğer araştırmalar bu bulguyu doğrulamıyor. Bir zaman gündemi işgal etmiş olan "zakkum" tartışmalarını hatırlayalım. ‘Margarin kalbin dostu’, ‘Lifli besinler kolon kanserini azaltıyor’, ‘Sakarin mesane kanseri yapıyor’ şeklinde haber aktarımının yaratabileceği zararlar ortadadır. Burada sorun bilimde değil. Gazetecinin bu bilimsel araştırmaları aktarma şeklinde. Bilimde gelişmeler bilimsel kurallara göre tasarlanmış araştırma sonuçlarının değerlendirilmesiyle oluşur ve çoğunlukla da net sonuçlar hemen değil, aşama aşama bir süreç içinde elde edilir. Her araştırma adeta bir yapboz’un parçalarını bir araya getirir, bazen bir sonuca ulaşmak için çok uzun zaman gerekebilir. Bir diyetin, bir çevresel faktörün ya da bir yaşam şeklinin belirli bir hastalığa neden olduğunu ya da önlediğini gösterebilmek, kimi zaman on yıllar süren bir zaman alıyor. Örneğin sigaranın kansere yol açtığı ancak yarım yüzyılda kanıtlanabildi. Aceleyle, kısa bir sürede elde edilmiş sonucun değeri olmayabilir. ÖRNEĞİN KÖK HÜCRE Günümüzde özellikle kök hücre konusunda kamuoyu kuşkulu haberlerin bombardımanı altındadır. Ülkemizde bazı merkezlerde belirli hastalıklar için yeni uygulama aşamasındaki kök hücre araştırmaları, tek tük sonucu belli olmayan olgular, önerilen yeni bir takım görüşler veya süreç içinde devam eden araştırmaların İlaçlı ilaçsız stentler arasında fark var mı? bu fark istatistiksel olarak da anlamlıydı. Geç stent trombozu gelişen ilaçlı stentli hasta grubuna uzun süre ikili kan sulandırıcı (antiplatelet) ilaç kullanan hastalar da dahildi. İlaçlı stentler arasında (sirolimus/rapamycin salınımlı Cordis firmasının Cyper stenti ve paklitaksel salınımlı Boston Scientific firmasının Taxus stenti) stent trombozu görülme sıklığı oranlarında bir fark yoktu. İlaçlı ve ilaçsız stent takılan hastalar arasında ölüm ve kalp krizi görülme oranlarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Ancak 20 bine yakın hastanın uzun süreli izlendiği İsveç Koroner Anjografi ve Anjioplasti Çalışma Grubu'nun (Swedish Coronary Angiography and Angioplasti Registry SCAAR) araştırmasında 3. yılın sonunda ilaçlı stent kullanılan hastalarda ölüm oranı ilaçsız stent kullanılan hastalara göre istatistiksel olarak anlamlı biçimde artış gösteriyordu. İlaçlı stent kullanılan hastalarda hedef damar revaskülarizasyonu (yenilenmesi) ilaçsızlara göre daha azdı. Sirolimus salınımlı ilaçlı stent takılan diabetli hastalarda eski tip (boru metal) ilaçsız stent takılan hastalara göre daha yüksek ölüm oranı eğilimi görülüyordu. Koroner kalp hastalıkları ile diabetes mellitus arasındaki yakın ilişki göz önüne alındığında bu sonuç da oldukça dikkat çekiciydi. TÜRKİYE’DE DURUM Türkiye'de de ilaçlı stent teknolojisi kardiyoloji uzmanlarınca kısa sürede benimsenerek kullanımı hızla yaygınlaştırıldı. İlaçlı stentler adeta mucizeler yaratıyordu, ilaçsız boru metal stentler ise hızla gözden düşürülmüştü. Çoğunlukla kardiyolojik girişime kısa süre kala hastalara ve yakınlarına pahalı olan iyi stenti mi yoksa tıkanma riski yüksek ucuz stenti mi tercih ettikleri soruluyor, böylece "aydınlatma" işlemi tamamlanmış oluyordu. Hangi hasta ve hasta yakını ucuz olan yani kötü sonuç verdiği söylenen stentin takılmasına razı olabilirdi ki? Böylesi bir ortamda hastama ucuz olanı takın tercihi nasıl yapılabilirdi ki? Son zamanlarda moda olan aydınlatılmış onam kavramının son anda devreye sokulmasının nedeniyse, 25003500 $ arasında değişen pahalı stentleri geri ödeme ku CBT1047/21 13 Nisan 2007 rumlarının ödememesiydi. Bu kurumlar pahalı stentleri ödemiş olsalardı aydınlatılmış onama da gerek kalmadan hastalara pahalı stentler takılabilecekti. Nasılsa parasını devlet verecekti ve kamusal kaynakların kullanımında aydınlatılmış onama gerek yoktu. Geri ödeme kurumlarının pahalı stentleri ödememesi nedeniyle hastaların milyarlarca liralık stent parasını ceplerinden ödemesi gerekiyordu, aydınlatılmış onam da bunun için gerekliydi. Şimdi başta Sağlık Bakanlığı yetkilileri, gündemini tıp dışı konulara odaklayan meslek örgütleri, tıp fakültelerimizin ilgili bölümleri ve kardiyoloji uzmanlık derneklerinin şu sorulara yanıt vermesini bekliyoruz. Türkiye'de şimdiye kadar kaç hastaya ilaçlı stent takılmıştır? Bu stentler için ödenen para ne kadardır? Türkiye'de ilaçlı stent kullanım oranlarıyla diğer ülkelerdeki (örneğin İsveç'teki) kullanım oranları arasında bir fark var mıdır? Türkiye'deki kardiyologlar NEJM'de yayımlanan bu çalışmaların ardından ilaçlı stent konusundaki tutumlarını değiştirecekler midir? 1) http://content.nejm.org/cgi/content/full/356/10/981 TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP