Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu TanolTurkoglu@Gmail.com Yeni bir olgu ile karşılaştığınızda göstereceğiniz tepkinin özünde, o olguyu idrak etme kapasitesine, o olguyu toplumsal bir faydaya dönüştürme vizyon ve niyetine sahip olup olmama yatmaktadır. Internetine Sahip Çık! Ondokuz sivil toplum kuruluşu, 10 Mart 2007’de, "Internetine Sahip Çık" isimli bir bildirge yayınladı ve bugün internet ile etkileşim içinde olan birey, kurum ya da kuruluşları internete karşı hükümetin atmak üzere olduğu yanlış adımlar hakkında uyardı –uyarmanın da ötesinde internetin ruhuna uygun şekilde davranmaya davet etti! Ülkemizde ancak on beş yıldır var olan internetin gelmiş olduğu noktaya bakarak, iyi bir olgunun nasıl mahvedilebileceği üzerine tezler yazılabilir. Hiçbir geçmişi, dolayısıyla da geçmişten gelen hiçbir takıntısı olmayan bir olgu, demek ki işin ehli olmayanların elinde şekillendirilmeye çalışılırsa bu hale gelebiliyor. Zamanında matbaanın neden yüzyıllarca gecikmeli olarak girdiğini şimdi daha iyi idrak ediyorum. Matbaa ya da internet... Yeni bir olgu ile karşılaştığınızda göstereceğiniz tepkinin özünde o olguyu idrak etme kapasitesine, o olguyu toplumsal bir faydaya dönüştürme vizyon ve niyetine sahip olup olmama yatmaktadır. Eğer özde bunlardan yoksunsanız ve ne yazık ki elinizde resmi bir yetki de varsa, vah o olgunun başına geleceklere. Böyle bir durumda gerçekleşen şey daha ziyade tepkisel davranışlar, dolduruşa getirilmeler, kişisel çıkarların gölgesinde geliştirilen doğru yanlış politikalar ile yön bulur. Eğer internet olgusunun ne olduğunu anlayamamış ve kadronuzda bunu anlayacak zihinler yoksa, gündelik olaylar o olgunun gelişimine yön vermeye başlar. Internete bakalım... Birkaç yıl önce internet ilk olarak satanizm gibi marijinal bir olguyla birlikte ilk defa medyanın gündemine girdi. Medya olağan cehaletiyle konuyu öyle bir hale getirdi ki sokakta siyah tişörtle dolaşan uzun saçlı tüm genç erkekler ya da makyajında siyah rengi kullanan tüm genç kızlar zihinlerde satanist olarak damgalanmaya başladı. İkinci dalgada internetin adı terörist eylemlerde yataklık suçlamasıyla anılmaya başladı. Bu nispeten büyük bir lokma idi. O kadar büyük ki herhangi bir konu hakkında derinlemesine bilgi edinme vakti olmayan medya bile bu konuyu reyting sürecine kanalize edemedi. Sağ olsun üçüncü dalga onları da kurtardı. Çocuk pornosu! Aile içi cinsel tacizi ya da töre cinayetlerini "intihar" dış görüntüsü altında örtbas etmeyi gündelik hayatının bir parçası haline getirmiş toplumumuz için, bu konuda dünyanın en temizi olarak çocuk pornosuna karşı gösterdiği toplu nefret ilgi çekici. Bu durum bir de youtube gibi bir ortamın kapatılmasıyla perçinlenince çember tamamlanmış oldu. Askerlik yapanlar bilir; askeri birliklerde bazı ilginç cezalar vardır. Mesela tabur sinema salonuna altı ay ceza verilir. Salona nasıl ceza verilebilir? İşlevsiz bırakarak. Yani altı ay sinema salonunda film gösterimi yapılamaz. Bu tür cezalar neden verilir? Örneğin bir sinema gösterimi sırasında salonda bir taşkınlık yapılmıştır da ondan. Yani ceza salona verilir ama ondan zarar gören aslında o taşkınlığı yapan taburdur. Biz de kalkıp youtube’a ceza verdik. Onun erişimini engelledik. Bundan kim zararlı çıktı? Youtube mu? Yoo. Elbet ona erişemeyenler... Bugün yasakçı bir zihniyetle internet olgusuna yaklaşmak yasalaşmak üzere. Bundan kim zararlı çıkacak; internet mi? Yoo. Elbet internete erişenler. Eğer komplo teorisyenliği yapacaksak, tüm bu yaklaşım modelinin planlı, programlı olduğunu düşünmek gerekir. Böyle olsa, bu bile bir şeydir. Ama ben şahsen buna inanmıyorum. Daha ziyade olguyu geniş açıdan değerlendiremeyen vizyonsuzluğun kurbanı olacağımızı düşünüyorum. Yıllardır üniversite eğitiminde arz/talep dengesini bir türlü sağlayamıyoruz; binlerce genç kapıda kalıyor. Öte yandan özel sektördeki pek çok firma yetişmiş eleman sıkıntısından yakınıyor. Ya da işte çağımızın rönesansı internet elimizin altında. Onu toplumsal sorunlarımızı çözmede bir araç olarak kullanmayı akıl etmek yerine, kendi gündemimizi meşgul edecek şekilde sorun yaratmaması için ona karşı sansürleyici yasalar çıkarmaya çalışıyoruz. Şimdi matbaanın hayatımıza neden bu kadar geç girdiğini daha iyi anlıyorum... CBT1047/22 13 Nisan 2007