25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam yani kadınlarda büyük ve küçük dudaklar çevresi, anüs etrafı, erkeklerde penis derisinde siğil denilen parmak şeklinde çıkıntılar şeklinde kendini gösterir. Çok nadiren kaşıntı hissi, belki çok büyürse tuvalet temizliği sırasında kanama yapabilir. Bunun dışında bir belirtisi yoktur. Bazı siğiller çok küçüktür, yıllarca öyle kalabilir, ancak doktor muayeneleri sırasında fark edilebilir. Rahim ağzına yerleşen, asıl kanser yönünden sorun çıkaran HPV’lerin ise maalesef hiç belirtisi yoktur. Ancak bazen erken dönem kanser (bunlara tıpta CIN diyoruz) başlarsa et suyu kıvamında pembe bir akıntı veya cinsel ilişkiden sonra kanama veya kanlı bir akıntı olabilir. Tedavisi var mı? Maalesef HPV bir virüs ve günümüzde bu virüsün bilinen bir tedavisi yok. Biz ancak virüsün sebep olduğu bir hastalık bulursak onu tedavi etmeğe çalışıyoruz. .Virüs ne yaparsanız yapın, kadının vücut direnci ve HPV tipine göre kendi ömrünü tamamlayacaktır.Bazı tip HPV’ler çok dirençlidir,yıllarca vücutta kalabilir, hiç hastalık ta yapmayabilir. Bazıları 36 ay sonra hemen hastalık belirtileri göstermeğe başlayabilir. Bazıları yıllarca sonra belirti verebilir.. Aşı uygulanır uygulanmaz etkili oluyor mu? Bu da tartışmalı,ama en az 6 aydan sonra kesin bir koruma sağladığını düşünüyoruz. Virüs erkeklerden geçtiği için onların aşılanması daha mantıklı, ama erkeklerde aşı kadınlardaki kadar koruyucu değil. Yeni aşının finansmanını hasta mı karşılayacak?Yoksa sağlık sigortası kapsamın alınacak mı? (İnternette öğrendiğime göre 3 doz halindeki aşının bedeli 360 dolar. Bu yüksek fiyat caydırıcı bir rol oynamaz mı?) 3 doz aşının ABD de satış fiyatı 635 dolardır.yani 900 YTL civarı. Bu yüksek rakamı şu anda hiçbir kurum ve sigorta karşılamak niyetinde değil. Onun için parayı kişiler kendileri karşılamak durumunda. Aşı serbest piyasada yapılacağı için, uygulayan kişinin de üzerine ek bir para koyacağını da düşünmemiz gerekiyor, yani maliyet daha da artacak. Gönül Felsefesi'ni tanımlar mısınız? Gönül felsefesi sizde nasıl bir süreç sonucu oluştu? Gönül ile ilgim, gönlümün tomurcuk olarak büyük sancılarla ortaya çıkmasıyla başladı. 16 yaşımdan bu yana edebiyatla yoğun ilgimde gönlümü yoklamaktayım. Bunu henüz Batılı anlamda felsefeye geçiremedim. Dünyada ve Türkiye'de çektiğimiz sıkıntıların toplumsal, siyasal, ekonomik boyutlarının yanında, birey ve toplum olarak gönül oluşturamamanın derin acılarını da yaşıyoruz. Gönül Üzerine Öncelikle gönlün ne anlama geldiğini açıklar mısınız? Gönül, insanın insan olma iradesidir. İnsan olma, olgunluğa erme aşamasında gönül olmadır. Gönül, insanın birçok etkinliğini, özelliğini taşıyan bir kavramdır. Gönlü dört ana özelliğiyle betimlemeye çalışabilirim: Öncelikle gönül, bir güçtür. Bir yaşam enerjisi; öğrenmeye, anlamaya, yaratmaya, zorlukları yenmeye, yaşamı ve kendimizi dönüştürmeye yönelik bir yaşam gücüdür. Bilinçli bir güçtür. Bir arzubilinçtir; isteyen, talep eden, iradesi olan bir bilinç... İnsanı insan kılan özellikleri bütünleyen, bu bütünleme çabasında onun kendini, kendine özgü bireyselliğini ortaya çıkaran güçtür. İkinci olarak gönül bir havadır, bir yaşam alanıdır. Bir ortamdır, çevredir. Gönül hem içimizdeki güç, hem dışımızda bizi kuşatan bir atmosfer, bir küredir. Onda yaşarız. Üçüncüsü gönül, bir tavırdır. Bir duruştur. Yaşamayı, çevremize, kendimize karşı takındığımız bir tavır. Kendimizi olanaklarımızı gerçekleştirmeye hazır, açık tutma çabamız. İçtenlik, kendiliğindenlik tavrı. Bir göze alma, hayata "ben de varım" diyebilme tavrı. Son olarak da gönül, bir yaratmadır, meydana getirme, dönüştürmedir. Gönül bir eylemdir, gerçekleştirmedir. Hayatı etkileme başarısıdır. Öyleyse gönül; bir güç, bir hava, bir tavır, bir eylemdir. Bir tomurcuk kavram olarak kendini güç, hava, tavır, eylemde sunar. Burada gönülden kasıt, bireyin gönlü mü, yoksa toplumun gönlü mü? Gönül, bireyin ya da birey topluluklarının gönlü olabilir. Birey, gönül insanı; topluluk, gönül topluluğu olabilir. Her birey, gönül taşır ama gönül sahibi, gönül insanı olamaz. Gönül bir gizil güç olarak bizde bulunur; yaşanması için bizden tavır ve eylem bekler. Benzer biçimde, topluluklarda, toplumlarda, kültürlerde gönül gizil güç olarak vardır. Gerçekleşmesi ve ortaya çıkması için uygun koşullar ile topluluk bireylerinin gönül atılımları gerekir. Gönül atılımları bize ne kazandıracak? Gönül atılımları, kokuşmuş ortamı dönüştürerek canlandırmayı başaracak anlam doğurmaları ve yaşantıları ile gerçekleşir. "Öteki" çıkışlı atılımlardır. "Öteki"nin varlığını gözeten, farklı olanı farketmeye yönelik çabalardan oluşur. İnsanın tükenmezliğini ve olanaklarını, yaşamın bitimsizliğini ve sonsuzluğunu kavrayan gönül gücü ile sağlanır bu atılımlar... Atılımı gerçekleştiren bireylerin, kendi kendileriyle, içinde bulundukları gerçeklik ile yüzleşmeleri gerekir. İçten, yapmacıksız insanlar, atılımı hedefine ulaştırır. Gönüllerini ve dürüstlüklerini ortaya koyarak, atılımlarını tamlayabilirler. Gönül atılımı, birey ya da toplulukların gönülleyebilmesinin, gönüllerini gerçekleştirebilmesinin ilk koşuludur. Gönülleme, uzun bir yoldur. Ancak gönül atılımlarıyla yürünebilir bu yolda... Gönül kavramını merkeze oturtmamız bize nasıl bir değişim/dönüşüm getirecek? Gönül oluşumu, bireyde ve toplumda, onların varlığını oluşturan bileşenler arasındaki etkileşimi gerçekleştirerek bütünlük sağlar. Bütünlük olanaklara açıklık demektir; bireyin bedeninin, duygularının, düşüncelerinin, toplumsal ilişkilerinin ve gelişimlerinin dayandığı olanakların bilincine sahip olması demektir. Toplumu toplum yapan özelliklerin de belli bir çerçevede ilişkilendirilip toplanmasıdır. Gönül atılımlarıyla varılan gönül oluşumu, özgül bir varlığa aittir. Gönül topluluğu ve gönül insanı, kendine özgü özellikler taşır. Bütünlük ve özgüllükle gönül insanı, "öteki"ne yönelmiş insandır. Benmerkezli bir yaşamdan, ötekini öne alan bir yaşama doğru yürüyendir. Dünya gönül insanlarını, gönül topluluklarını yaratmada çok mu geç kaldı dersiniz? Gönül felsefesi içinde gelenek kavramına nasıl yaklaşıyorsunuz? Gelenekten yoğun bir biçimde besleniyorum. Gelenek müzelik bir şey değil, geleceğimi hazırlayan bir şey. Ben geleneği kişiliğimle birleştirmek istiyorum. Gelenek kalbim gibi olmalı; sırtımda bir yük gibi değil... Gelenek nefes aldığım hava gibi tabii bir şey olmalı. Gelenek tekrarla yaşamaz; yenilik katarak, tazelenerek yaşatılır. Gelenek bazı yazarlarda çok hissedilir, bazı yazarlarda da sadece satır aralarında vardır. Esasen gelenek, geleneği reddeden yazarlarda bile vardır. Çünkü Türkçe'yi iyi ve güzel kullanan bir yazar ise gelenek dil aracılığıyla satır aralarına girer. DEVAM Embiyonik kök hücreden kalp dokusu üretildi Baştarafı 6. sayfada "Transplanİst" Organ Nakli Toplantısı için İstanbul’da bulunan Indiana Tıp Fakültesi Cerrahi Bölümü’nden Profesör Dr. Mark D. Pescovitz, İsrailli bilim adamlarının bu çalışmasının kalp nakli ihtiyacını nasıl etkileyeceği sorumuzu şöyle yanıtladı: "İsrailli meslektaşlarımızın bu çalışması embriyonik kök hücrelerin yarattığı potansiyelin bir yansıması olarak çok önemli. Ancak dokunun içerdiği damarlar çok küçük. Ayrıca kalp kendi kendine atıyor. Kaldı ki normal bir kalbin çalışması için gerekli olan sinirler bu dokuda yok.Bu dokunun normal bir kalp haline gelmesi için daha çok çalışmamız gerek" İstanbul’da bulunan bir diğer organ nakli uzmanı, Baylor Bölgesel Transplantasyon Enstitüsü başkanı Profesör Dr.Goran B.Klintmalm, , kök hücre çalışmalarının organ nakilleri için bir umut olup olmadığı sorumuzu şöyle yanıtladı: "Kök hücrelerden organ üretme projesinin sonuçlandığını büyük bir ihtimalle ben yaşarken göremem. Bu çok uzun soluklu bir çalışma. Bir kere organ üretmek için organın içerdiği tüm farklı hücreleri tek tek tespit edip üretmek zorundasınız. Bunun yanı sıra karşınıza çatı sorunu çıkacak. Ne var ki kalbin tam olarak üretilmesi çok uzak bir olasılık olmakla birlikte, kalp krizi nedeniyle hasar gören kalp kasının onarımı çok yakın bir gelecekte mümkün olabilecek. Kök hücrelerinden üretilen doku, kalbin bozuk bölgesine enjekte edilebilecek". DUYURU DNA Hasarı Kursu Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü tarafından, 1417 Mayıs 2007 tarihlerinde, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi konferans salonunda "DNA hasarı, DNA Onarımı ve Hastalıklarla İlişkisi" konulu bir teorik kurs gerçekleştirilecektir. Kurs kapsamında oksidatif stres ve DNA onarımı mekanizmaları, DNA hasarının saptanma yöntemleri, DNA hasarının sonuçları ve hastalıklarla olan ilişkisi ele alınacaktır. 4 günlük kurs bu konuda çok sayıda çalışması bulunan ve ABDde Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsünde DNA Teknolojileri Grubu Başkanı olan Dr. Miral Dizdaroğlu tarafından verilecektir. Kursa ilişkin ayrıntılı bilgiye web.deu.edu.tr/saglikbil adresinden ulaşılabilir. CBT 1044/9 23 Mart 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle