25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cehaletin gölgesinde Türkiye ya da haşlanan kurbağa hikâyesi Amerikan’ın eski Başkan Yardımcısı Al Gore’un Oscar ödülü kazanan ‘An inconvenient Truth’ (Uygunsuz Gerçek) adlı, küresel ısınmaya ilişkin filminde sayısal ve görsel açık kanıtlara karşın, büyük petrol ve otomotiv şirketlerinin egemen olduğu kapitalist dünyada toplumların reflekslerinin nasıl körleştirildiğine ilişkin bir kurbağa metaforu var. Kurbağayı kaynayan bir suya atınca hemen dışarı fırlıyor. Fakat soğuk suya koyup suyu yavaş yavaş ısıtırsanız, giderek sıcağa alışıp sonra haşlanıyor. Eğer bir dış yardım olmazsa ölüyor. Doğan Kuban larıyla beyni yıkanmış tüketim budalasına ‘sera etkisi’ni anlatmak boş bir çabadır. kahve sohbeti düzeyinde olduğu zaman, entelektüel içerik, rasyonel kurgu açısından akademisyenlerimizin bile bazı eşikleri aşamadığını görüyoruz. Türkiye’de ilginç bilim düşmanları var. Çağdaş konfor araçlaAl Gore rı arasında yaşayan, konuşmalarında bilimsel jargonlar kullanmaktan haz alan, İstanbul’dan Houston’a uçakla kanser tedavisine giden adamın Feyerabend’ın ‘Aklın İflası’ kitabını okuyup bilim düşmanı AKP politikasına payanda olması komik çelişkilerdir. F ilm, küresel ısınmanın açık tehditlerine karşın, kısa vadeli parasal menfaatları ötesinde bir şey görmeyen büyük sanayi devlerinin uyutma yöntemleri aracılığı ile dünya toplumlarının sürüklendikleri felaketin dehşetini gösteriyor. Ölümcül olması tartışılabilirse de cehaletin egemen olduğu bir politikanın borazanlarının kamuoyunu bir kurbağa gibi yavaşça haşladıkları söylenebilir. Yarı cehalet ısınan sudur. Ekonomik hayatta kalmak (AKP iktidarının ayakta kalması) masalıyla yavaş yavaş ısıtılıp haşlanan kurbağalar da biziz. Yarı cehalet, artık hiç kimsenin tam cahil olmadığını vurgulayan fakat geleceği umutsuz kılan küresel ısınma türü bir duyarsızlık ortamıdır. Bu cehaletin temsilcileri Bush türü başkanlardan, İslam ülkelerinin sultanlarına kadar geniş bir skala içinde dünya politikasında sahte gülücüklerle arzı endam ediyorlar. Ve dünyanın ekonomik egemenliğini ellerinde tutmak için bütün güçlerini harekete geçirmiş zenginler, saf toplumları bir mutluluk zinciri oyunu ile oyalıyorlar. GÜÇ VE BİLGİ Şu anda dünyanın büyücek bir bölümünde ve dünya liderleri arasında da, Descartes’in ve Francis Bacon’un 17. yüzyıl başında ve geçmiş birikimin yerine yeninin geçmesine ilişkin tezlerini, aradan onları kanıtlayan dört yüz yıl geçmesine karşın yadsıyan zavallı milyarlar yaşıyor. İslam toplumları da bunların başında geliyor. Gerçi Bush gibi en ileri toplum liderleri de bu kalabalığa katılabilir. Francis Bacon’un (15611626) bilimsel düşünceye karşı olduğunu söylediği toplumsal idol’leri ünlüdür. Bütün insanlık için ortak olan bu engelleri aşabildikleri için Batı denilen toplumlar bunları aşarak dünya egemenliğini ele geçirdikleri için, Bacon’un ‘Gücün bilgiden kaynaklandığı’ tezinin kanıtları olarak hüküm sürüyorlar. Dünyada biriken bilimsel düşünce ve teknoloji mirası ile hüküm sürüyorlar. Bir ellerinde güleryüzlü İncil, öbür ellerinde Atom Bombası var. Dünyanın her ülkesinde de yardakçı satın alabiliyorlar. Bacon’dan sonra felsefe ve bilimsel düşüncenin çok gelişmiş olmasına karşın Türkiye’de Bacon’un dört idol’ü hâlâ yaşıyor. Bunlardan birincisi ‘kabile idol’ü adını taşır. Burada kabile tüm insan türüdür. Bacon insanın psikolojik ve fizyolojik yapısının ayrıntılı düşünmeye eğilimini kastediyor. Bir iki basit gözlemle bir olay ya da olguyu açıklamaya kalkışmak ve bu gözlemlerden genellemeler yapmak bütün insanlara özgü bir tembelliktir. Çabuk karar vermenin türün yaşaması için bir zorunluluk olduğu söylenebilir. Kuşkusuz bu genelleme bilimsel değildir. Fakat Bertrand Russell’in söylediği gibi bilim uzun ve çok sabır isteyen bir veri toplama tabanına oturur. Bizim toplumun davranışları ise ilkel insanın nedensonuç (causalité) bağlamındaki tavırlarına daha yakındır. ÖNCE BAHÇIVAN OLMALIYIZ Fakat insan kabile idolünün etkisinden hiç çıkamayacağı için, bu ‘reflu’lere fizyolojik hastalıklar Yarı cehalet ısınan olarak bakılabilir. Ne var sudur. Ekonomik ki dünya bu ilkellikten çıhayatta kalmak (AKP kıp yaratıcı bir toplum oliktidarının ayakta ma zorunluluğunu bize dayatıyor. Bu yaşamsal bir kalması) masalıyla tehdittir. Avrupalı ve yavaş yavaş ısıtılıp Amerikalılarla sırıtıp el sıhaşlanan kurbağalar kışmak Türkiye’yi kölelikten kurtarmıyacaktır. da biziz. Türk Cumhuriyet Devrimikamuoyu, yüzlerce ni geçirip yüzbinlerce, belyıl aynı klişeleri ki milyonlarca çağdaş intekrarlayarak san yetiştirmiş olmamız, ithal edip kuşandığımız insanların modern giysiler büyük aldatılabileceğini halk kitlelerinin 16 17. açıkça kanıtlıyor. yüzyılların düşünce düzeyine erişememiş olduğunu unutturmamalıdır. Türk toplumunun kırılganlığı bundan kaynaklanıyor. Biz hâlâ ne bir Montaigne, ne bir Descartes, ne bir Galileo Galilei, ne bir Michelangelo ya da Bernini, ne bir Fermat, hatta ne de bir Pascal yetiştirmedik. Bir politik vizyoner ve Dâhi’nin ülkede harekete getirdiği bir uygarlık potansiyelini, batılı sömürücülerin kuyruğunda bezirgânlığa dönüştürdük. Aydının düşünsel düzeyi Farabi’den geri. Türkler Kutadgu Bilig’i, Yunus’u, Divriği Ulucamisi’ni yaratmış bir toplum, ama keçi çobanından bahçıvan olmayacağını öğrenmekte zorluk çekiyorlar. Bahçıvan yetiştirmek gerek. Cehaletin sera etkisi, kısa sürede doğa’nınkinden daha tahrip edici olabilir. ÖRNEK TÜRK TOPLUMU Türk toplumu böyle bir geri kalmışlık zorbalığı ile yüz yüze kalmış görünüyor. %30’u, yani 20 ve daha fazla milyon insanı okuma bilmeyen, geri kalan büyük bölümü ise gazetelerin ön ve arka sayfalarının büyük yazıları ve resimleriyle beslenen Türk kamuoyu, yüzlerce yıl aynı klişeleri tekrarlayarak insanların aldatılabileceğini açıkça kanıtlıyor. Ne var ki bu abrakadabra’da cahil olmayanların da bir rolleri var. Kurbağayı alıştırma oyununda bunlar. "AmerikanoTurki" deyimiyle ‘Economic Incentive’lere kapılarak destek oluyorlar. Bu dünyanın her yerinde etkili bir yöntemdir. Hele fakir ülkelerde çok geçerlidir. Çünkü bilim, politika dışı bir gerçek arayışı olduğu için bilim adamları yaptıkları yardımın apolitik olduğuna kendilerini inandırabilirler. Gerçekten patronlara zarar vermeyen gerçekler hele sıradan insanının idrak edeBertrand Russell’in mediği olasılıklar, örneğin global söylediği gibi bilim ısınma, erozyon, uzun ve çok sabır issusuzluk, deprem, teyen bir veri toplakentsel kalabalık, ma tabanına oturur. hatta ulaşım gibi konularda bilimBizim toplumun davsel gerçekler halranışları ise ilkel inka sadece birtasanın nedensonuç kım uzak hipotez(causalité) bağlamınler olarak sunulabilir. Sabahtan daki tavırlarına daha akşama kadar fiyakındır. yakalı araba ilan MARFİETNAME VE BİLİM Bacon’ın ikinci idol’ü mağara idolü’dür. Bu insanların bağlı oldukları toplumun eğitimi, geleneksel kültürü’nün getirdiği sınırlardır. Tarımsal ve bilimöncesi kültür düzeyinin, kentlileşememiş kırsal kültürün egemenliğinde yaşayan Türkiye’nin idarecilerinin bilim düşmanlığı bunun ifadesidir. Tiyatro idolleri modası geçmiş düşünce sistemleri ve batıl inançlardır. Biz Erzurumlu İbrahim Hakkı Hoca’nın Marifetname’sini bir bilim yapıtı olarak gören profesörler çağında yaşıyoruz. Bacon’ın ‘Çarşı İdolleri’ ise dilin dünyayı anlatma çabasında karşılaştığı zorlukları anlatır. Kuşkusuz en zor şey bilimsel bir gerçeği günlük dille anlatmaktaki zorluktur. Onun için yardımcı olarak matematiği kullanıyoruz. Toplumun öğretim düzeyi ancak CBT 1044/7 23 Mart 2007 KENT KÜLTÜR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle