20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DEPREMBİLİM Depremi önceden sezen hayvansal güçler var İnsanoğlu depremi önceden kestiremezken, hayvanların böylesi bir yeteneğe sahip olduklarına inanmakta pek çok bilim adamı zorlanıyor. Ancak bu konuda elde çok ciddi bilgiler ve araştırma sonuçları var. Fil, antilop, yarasa, sıçan ve flamingo gibi yabanıl hayvanların garip davranışlar sergiledikleri, her sabah düzenli olarak sokağa çıkan köpeklerin kapıdan dışarıya adım atmamakta direttikleri yönünde çeşitli öyküler var. Aralık 2004 sabahı Tayland’ın Bang Koey köyü sakinleri ortalıkta bir gariplik olduğunu fark ettiler. Kumsalda otlanırken ansızın başlarını havaya kaldırıp denize bakan ve bir anda kulakları dikilen bizonlar hışımla gerisin geri dönüp soluğu en yakın tepenin üzerinde aldılar. Aradan birkaç dakika geçmeden dev bir tsunami dalgası kıyıyı silip süpürdü. Bizonları şaşkın gözlerle izleyen ve olanlara bir anlam veremeden onların peşine takılan köylüler ölümden kıl payı kurtuldu. O gün bugündür hayvanların görünürde bu tür doğal afetleri önceden sezinleyebildikleri yönünde yüzlerce görüş ortaya atılıyor. Üstelik bu olayları birkaç dakika öncesinden değil, kimi zaman saatler, hatta günler öncesinden sezinleyebildikleri öne sürülüyor. Ortaya atılan görüşler arasında fil, antilop, yarasa, sıçan ve flamingo gibi yabanıl hayvanların garip Kanadalı psikiyatrist davranışlar sergiledikleri, her Coren çok sayıda köpe sabah düzenli olarak sokağa çıkan köpeklerin kapıdan dığin duyabileceği yükşarıya adım atmamakta diretsek frekanslı ses türletikleri yönünde çeşitli öykürinin, olması yakın bir lere yer veriliyor. deprem öncesinde, bir Peki, bu canlılar gerçekten de Asya’yı yerle bir eden olasılıkla yeraltındaki kayaların çatlama ya da tsunami dalgasını tetikleyen korkunç depremin ilk belirtikırılmasına bağlı olalerini önceden sezmiş olabirak, meydana gelebilelirler mi? 26 luyla köpeklerinin etkinlik ve kaygı durumlarını, verilen belli bir ölçeğe göre değerlendirmelerini istedi. Depremden önce yüksek perdeli sesler ortaya çıkıyorsa, başka hayvanların duyamadığı bu sesleri köpekler duyabilir 27 ŞUBAT 2001 TARİHİ Elde ettiği değerleri incelerken garip bir veriyle karşılaştı. Anormallik 27 Şubat 2001 tarihinde baş göstermişti. O gün kayda geçirilen 193 köpeğin %47’sinin etkinlik, %49’unun (çoğunluğunu aynı köpeklerin oluşturduğu) da kaygı düzeyinin sınırın bir hayli üzerinde seyrettiğine tanık oldu. Her iki ölçüm de istatistiksel açıdan kayda değerdi ve böylesine büyük bir değişimin şans eseri meydana gelme olasılığı binde birden azdı. Coren, ilk başta köpeklerin şiddetli hava koşullarına, belki de yıldırıma bağlı olarak şirazeden çıkmış olabileceklerini düşündü. Gazete belgeliklerini tarayınca yanıldığını ve o gün bir deprem olduğunu anladı. 28 Şubat günü merkez üssü Washington’da Nisqually olan 6,8 büyüklüğündeki bir deprem kuzeybatı Pasifik’i sarsmıştı. Şans eseri ulaştığı bu bilgi karşısında dehşete kapılan Coren bu kez de deprem sırasında köpeklerin ne tür bir duyguya kapıldıklarını merak etmeye başladı. Bu konuda beylik literatürde çok az sayıda ipucu vardı. Depremin önceden belirlenmesi amacıyla birtakım belirtiler bulmaya çalışan uzmanlar bugüne dek herhangi bir somut bilgiye ulaşamamışlardı. Yılanlar Filler İnsanlar İnekler Köpekler İşitme Menzili (Hz) ELEKTROMANYETİK DEĞİŞİMLER Hayvanların depremi önceden kestirebildikleri yönünde birer kanıt niteliğindeki öyküler onların ne tür duygular yaşadıkları konusundaki görüşlerin de yoğunlaşmasına neden oldu. Bu görüşlerden bir tanesi, elektromanyetik değişimlerle depremler arasındaki ilinti her ne kadar tartışmalı ise de, kimi hayvanların Dünya’nın elektriksel alanındaki değişimleri saptayabildikleri yönünde. Bir başka görüş de hayvanların radon ve hidrojen gibi deprem öncesinde yeraltındaki kayalardan salınan gazlara tepki gösterdiklerini savunuyor. Ne var ki, deprem uzmanlarının çoğu deprem öncesinde söz konusu gazların üretildiği görüşüne katılmıyor. Daha çarpıcı bir görüş ise insan ve hayvanlardaki açıklanması güç yetenekleri araştıran, günümüzün en çok konuşulan ve en tartışmalı araştırmacılarından biri olan PerrottWarrick Projesi’nin başkanı dirimbilimci Rupert Sheldrake’den geliyor. ceğine dikkat çekiyor. İLK KANIT Hayvanların depremleri önceden sezinleyebildikleri görüşünün kökleri çok eskilere uzanıyor. İ.Ö 373 yılında Yunanlı tarihçi Tukidides kayıtlarında sıçan, köpek, yılan ve gelinciklerin dev boyutlu bir depremin Helice kentini yerle bir etmesinden günler önce kenti sürüler halinde terk ettiklerine dikkat çekiyordu. Bu öykü ardı arkası kesilmeyen bu tür öykülerin ilkiydi. Hayvanların bu durumlarda neler yaşıyor olabildikleriyle ilgili kuramlardan da geçilmiyordu. Ancak, deprem ile hayvanların sergiledikleri garip davranışlar arasında bir bağlantı olduğu yönünde tek bir bilimsel kanıt yoktu. Neyse ki artık, hiç beklenmedik bir kaynaktan gelse bile, elimizde tek tük kanıt var. Bu yanıltıcı kanıtlar köpeklerde ruhsal çöküntüyle ilgili belirtileri araştıran bir ruhbilim uzmanı tarafından geçtiğimiz Kasım ayında rastlantı sonucu elde edildi. British Columbia Üniversitesi’nden Stanley Coren köpeklerin de, tıpkı insanlar gibi, mevsime bağlı ruhsal çöküntüler yaşayıp yaşamadıklarını anlamak amacıyla 2000 yılının sonlarında bir araştırma başlattı. Vancouver’li 200 köpek sahibinden eposta yo Sheldrake, insanların depremden hava saldırılarına uzanan her tür felaketten önce hayvanlarda alışılagelmişin dışında davranışlara tanık olduklarını, hayvanların insanların algılamaktan yoksun oldukları bir şeyi algıladıklarını, bunun elektromanyetik ya da altıncı bir duyu olabileceğini öne sürüyor. Cenk Yaltırak, [email protected] D eprem kestirimi çalışmalarının en önemli araştırıcılarından bir olan Hiroshi Wakita, radon gazı çıkışı da dahil, yeraltı sularında bir çok kimyasal değişimi araştırdı ve deprem öncesi sığ kuyulardaki değişimi en sürekli ve etkileyici ola Yazının devamı arka sayfada CBT 1044/13 23 Mart 2007 CBT 1044/12 23 Mart 2007 TİTREŞİMLERDEN ETKİLENME Gelgelelim, çok daha gerçekçi bir görüşe kapılan Coren, araştırması kapsamındaki köpeklerin birtakım titreşimlerden etkilenmiş olabileceklerini düşündü. Heyelan ya da göçük altında kalanlarla ilgili kurtarma operasyonu raporlarından, köpeklerin karın derinliklerine gömülü kurbanı duyabildiklerini öğrenen Coren bu hayvanların depremden önce de herhangi bir ses duyup duymadıklarını merak etti ve bu görüşünü destekleyen bir kanıt olup olmadığını anlamak amacıyla verilerini yeniden gözden geçirmeye koyuldu. Sonuçta, araştırmasında yer alan köpeklerden işitme bozukluğu olan 14’ünden yalnızca birinin kaygı düzeyinde belirgin bir artış meydana geldiğine ve bu köpeğin yine kaygı düzeyinde artış olan işitme duyusu normal bir köpekle birlikte yaşadığına tanık oldu. Coren bu kez de 27 Şubat günü neden yalnızca kimi köpeklerin kızıştığına açıklık getirecek birtakım etmenleri bulmaya yöneldi. Sarkık kulaklı köpeklerin etkinliğinde sivri kulaklı köpeklerde görülenin yarısı, kaygı düzeylerinde ise üçte biri kadar bir değişiklik meydana geldiğini ortaya koydu. Kulaktaki kapak iç kulağa giden ses miktarını azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda yüksek frekanslı sesleri düşük frekanslı seslere kıyasla çok daha fazla güçsüz kılıyordu. Dahası, küçük başlı köpekler deprem öncesinde büyük başlı köpeklere kıyasla çok daha garip davranışlar sergilemekteydiler. Tüm bu veriler biraraya getirildiğinde, Coren’in elde ettiği sonuçlar çarpıcı bir varsayımı gözler önüne seriyor. Coren çok sayıda köpeğin duyabileceği yüksek frekanslı ses türlerinin, olması yakın bir deprem öncesinde, bir olasılıkla yeraltındaki kayaların çatlama ya da kırılmasına bağlı olarak, meydana gelebileceğine dikkat çekiyor. Bu görüşün tek bir araştırmadan kaynaklandığını kabul etmek gerekiyor. Coren’in köpekler konusundaki görüşü doğru olsa bile, başka hayvanlar da depremi farklı biçimlerde sezinliyor olabilir. Asya kıyılarını silip süpüren tsunami sırasında Sri Lanka’da filleri araştırmakta olan Eric Wikramanayake "Fillerin bir biçimde tehlikeyi önceden sezip tsunamiden saatler, hatta günler önce kumsalı terk ettikleri yönünde raporlar var. Eli mizdeki veriler yalnızca bunu gözler önüne sermiyor," diyor. FİLLER GİZLENMEYE ÇALIŞIYOR Coren gibi, Wikramanayake de depremin önceden kestirilmesini araştırmak amacıyla işe koyulmamıştı. Onun amacı, fillerin yaşadıkları ortamdan nasıl yararlandıklarını ve bu ortama nasıl dağıldıklarını anlamaktı. İki farklı fil sürüsüne taktığı radyolu tasmalar sayesinde onların devinimlerini gözlüyordu. Böylelikle tüm fillerin tsunamiye neden olan büyük depremden önce, deprem sırasında ve sonrasındaki gidiş gelişleri konusunda bilgi edinebilmişti. Ne var ki, tüm bu bilgilerden herhangi bir sonuç elde edemedi. Tsunami geldiğinde sürülerden biri kıyıdan 100 metre uzaktaydı ve fillerin tek yaptıkları büyük bir kum yığınının ardına gizlenmek olmuştu. Öteki sürü ise kıyının 5 kilometre ötesinde güvenli bir yerde olduğundan, filler tsunami öncesinde, sırasında ya da sonrasında alışılmışın dışında herhangi bir davranış sergilememişlerdi. Bu durum en azından Coren’in köpeklerin yüksek frekanslı sesleri saptadıkları görüşüyle uyuşmaktaydı. Frekans düştükçe fillerde işitme duyusu azaldığından, bu hayvanlar ancak tehlikeyi gözleriyle gördüklerinde tepki vermişlerdi. Wikramanayake bu gözlemden yola çıkarak, "Fillerin bu davranışını açıklamak için altıncı bir duyuya gerek yok sanırım. Köpekler ve fillerden elde edilen bulgular durumu zaten bilinen beş duyuyla açıklamaya yeterli," diyor. Kimi depremlere yüksek frekanslı titreşimler öncülük etse de, Vancouver’deki köpeklerin, Nisqually yakınında çıkan sesleri algılayabildikleri düşünülebilir mi? A.B.D Yerbilim Araştırmaları deprem uzmanlarından Andy Michael bu görüşe kuşkuyla yaklaşıyor ve depremin merkez üssünün Vancouver’in 240 kilometre ötesinde yer aldığına dikkat çekerek, "Kilohertz erimli sismik dalgaların söz konusu uzaklığa ulaşıp arka plandaki ses düzeyinin üzerinde olması fiziksel açıdan olanaksız," diyor. Coren’in görüşünü inandırıcı bulmamakla birlikte, verilerin özündeki ışığı düşündürücü buluyor. Ayrıca, köpek ve benzeri hayvanlar gerçekten de depremleri önceden sezebilme gücüne sahipseler, bu yeteneğin nasıl oluştuğu o kadar da önemli mi? Sheldrake, insan yaşamını kurtarıcı gücü düşünüldüğünde, bunun pek de bir önemi olmadığına inanıyor ve, "En azından kimi depremlerden önce hayvanların gaHayvanların deprip davranışlar sergiledikleriremle ilgili sezgileri ni biliyoruz. Bu da, bir tür üzerine ciddi araşuyarı sisteminin geliştirilmesi tırmalar yapmak geaçısından ciddi bir itici güç sayılmalı," diyor. rekir ve insanların Batı dünyası depremlerin hayvanlarda gözleönceden kestirilmesinde haydikleri sıradışı davvanlardan yararlanma konuranışları rapor edesunda pek istekli davranmasa da, Çinliler bu görüşe son debilecekleri bir merrece sıcak bakıyorlar. Nankez büyük yararlar ning deprem merkezinde uzsağlayabilir... manlar video bağlantısı aracılığıyla 24 saat boyunca çevredeki yılanları gözlüyor. Yılanlarda herhangi bir amansızca kaçma girişimine tanık olunduğunda, derhal uyarıda bulunuluyor. Başka ülkeler henüz işi bu denli ileriye götürmek istemeseler de, Coren onların en azından hayvanların depremle ilgili sezgilerini araştırmaları gerektiğine inanıyor ve insanların hayvanlarda gözledikleri sıradışı davranışları rapor edebilecekleri bir merkezin büyük yararlar sağlayabileceğine dikkat çekiyor. Böyle bir girişim bir telefon hattının kurulmasından az biraz pahalıya mal olabilir. İnsan yaşamı söz konusu olduğunda, buna değmez mi? Kaynak: New Scientist, 17 Şubat 07 Rita Urgan Deprem öncesi anormallikler ve Türkiye’de araştırmalar 1999 depremlerinden sonra Marmara’da fay tartışmalarını izleyen dönemde doğada görülen deprem öncesi anormallikler konusunda çok sayıda haber okuduk. Bunların bir kısmı bilim dünyasında uzun süredir araştırılan anormalliklerdi. Diğer kısmı ise bilimsel araştırmalarla belirli sınır koşulları dahilinde sınanabilme özelliği tartışmalı hayvan davranışları gibi araştırmalardı. Doğada deprem öncesi görülen değişimlerden en başlıcaları birincil olanlardır: Sığ kuyularda görülen seviye salınımları, S Dalgası yönlü değişimler, yer kabuğunun kabarmasından kaynaklanan eğilme (tilting), deniz tabanında yerleştirilen cihazlarda göreceli deniz seviyesi değişimi ile anlaşılan çökme veya yükselme, yerin belirli yönde gerilmesi ve sıkışması sonucu basınç değişimleri gibi. 1755 Lizbon depreminden beri, su kuyularında deprem öncesi çekilmeler ve püskürmeler olduğu bilinir. rak belirtti. Hiroshi Wakita’nın bu gözlemleri doğrultusunda ülkemiz bilim adamları da çalışma yaptılar. 1999 depremleri öncesinde, başka bir amaç için gözlemlenen sığ su kuyularında kuyu seviyesi anomalileri kaydedildi ve dünyadaki çok sayıda görülen benzeri örnekler göz önüne alınarak, önceden tahmin yapma kriterlerini ortaya çıkartacak bir makale yayınlandı (http://journals.tubitak.gov.tr/earth/issues/yer05143/yer143305105.pdf). Dr. Galip Yüce yönetiminde İTÜ’lü ve Osmangazi Üniversiteli bir grup bilim adamı 2005’te yayınladıkları bu çalışmayı geliştirdi ve bir gözlem ağı projesen dönüştürdü. Bu projede su seviyesi, radon gazı, sıcaklık, 12 elementin yeraltı suyundaki değişimi gözlendi. Sonuç olarak su seviyesi dışındaki değişimlerin, deprem tahmini için ikincil araç oldukları anlaşıldı: Bir fay zonu boyunca yer alan gözlem noktalarında, deprem öncesinde, su seviyesi dışındaki etkenlerde değişimler, depremin büyükülğü ve fayı hakkında guvenilir bilgi veriyor. Ama su seviyelerindeki değişimler çok daha güvenilir ve sürekli bilgi veriyor. Örneğin bir kamu kurumu tarafından Marmara bölgesinde yerleştirilen radon istasyonları 600 km çapında bir alanda bazı depremlerde aktif olurken bazılarında aktif olmadığı, aynı zamanda mevcut anomalilerin çok küçük depremlerden başlayarak (Mw 3>) alarm verdiği görüldü. Saroz körfezi içinde olan bir depremden yaklaşık 200 km uzakta ve yüzyılımızda büyük bir deprem geçirmiş Kuzey Anadolu Fayı’nın başka bir kolunun üzerinde anomaliler olabildi. DEPREMBİLİM
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle