20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Deniz bilimlerinin değerleri, araştırma öncelikleri ve bilim politikaları Disiplinlerarası kapsamıyla deniz bilimleri ve özellikle oşinografi, son yüzyılın ikinci yarısındaki gereklerle gelişerek çağımızdaki etkin konumuna ulaştı. Ülkemizde yeterli bilimsel altyapı bulunsa da deniz bilimleri politikaları gerektiği şekilde hayata geçirilememiştir. Emin Özsoy, ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü, Erdemli, Mersin www.ims.metu.edu.tr eçmiş yıllarda yayımlanan raporumuzda da belirtildiği gibi, “İklim sisteminin içinde önemli bir yeri olan denizlerin artan insansal etkilerden korunabilmesi ve kaynaklarından sürdürülebilir bir şekilde ‘yararlanılabilmesi”, ancak bilim ve teknolojiye dayanan uzun vadeli politika ve önlemler sayesinde gerçekleşebilir.’ (1) İklim sistemi değişkenleri bölgesel/küresel ölçeklerde anlık olarak örneklenebilmeli, fiziksel/biyokimyasal süreçler modellerle doğrulanabilmeli ve davranışları öngörülebilmelidir. Kolayca görülebileceği gibi, bu da çok yönlü bilimsel/teknolojik birikim, süreklilik ve bütünsellik içeren bir “büyük bilim yaklaşımı” Üç taraftan bizi çevregerektirir. lediğini sık sık dile geDoğa bilimlerinin ve tirdiğimiz, iklim sisteözel olarak da deniz bilimlerinin 'insan' arayüminin aktif bileşeni zü (iklim, kirlenme, çevolan denizlerimizi tanıre koruma, sürdürülebimayı, günlük çıkar ilişlir kaynak yonetimi) nekileri ötesine geçebideniyle her ülke kendi kaynak ve olanakları len bir anlayışla onları oranında stratejiler gekorumayı, onlarla birliştirmektedir. ABD ve likte yaşamayı, öğrenAB’deki ülkeler, kaynaklarını esirgememekmemiz gerekiyor. te, geliştirilen Çevre ve Güvenlik İçin Küresel İzleme (GMES) ve Küresel Yer Gözlem Sistemler Sistemi (GEOSS) stratejileri, bu yolda ulaşılan yeni aşamayı temsil etmektedir. Pek çok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de deniz bilimleri araştırma öncelik ve stratejileri çağın gereklerine uygun şekilde geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. Mirasın gelecek kuşaklara bırakılabilmesini hedefleyen sürdürülebilir kaynak yönetimi bilgi ister ve bugün artık bir uygarlık ölçüsüdür. Denizleri tanıyarak benimsemek, vatan topraklarının uzantısı olduğunu kabul etmek ve ettirmek anlamını taşır. Oysa geçmişte ülkemizde çevre ile ilgili kamu planlamasında, deniz, sadece sömürülebilecek “canlı ve cansız doğal kaynaklar” açısından değerlendirildi, ya da kerameti kendinden menkul “deniz alaka ve menfaatleri” gibi kavramlara dayandırıldı. Evet, denizlerden yararlanalım yararlanmasına ama; denizlerini tanımayan bir ülkenin onlardan sağlıklı bir şekilde yararlanması beklenemez! G lebilir gelişme politikalarına gelişme planlarında yer verilmedi; DPT'nin ortaya koyduğu VIII. Gelişme Planı çevre konusunda VI. Plan'ın çok daha gerisindedir (2). VIII. Plan'da deniz canlı ve cansız kaynaklarına yapılan az sayıdaki atıfla sadece genel hedefler belirtildi, bu faaliyetlerin desteklenmesi için somut bir yapı ya da uygulama planı oluşturulmadı (3). Avrupa Birliği'ne çevre konusunda uyum, bir dış zorlama olarak algılanmış, sürdürülebilir gelişme politikalarında gelişme kaydedilemedi; hukuksal bağlayıcılığa sahip Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP) ve Ulusal Gündem 21 gibi dökümanlarda yer alan uyum öncelikleri ise sadece kâğıt üzerinde kaldı (2). Deniz bilimleri araştırmaları, belirli oranda özel devlet desteği ve yatırımı gerektirir. Modern teknoloji kullanan gözlem sistemleri, araştırma gemilerimizin etkin kullanımı başka olanaklarla gerçekleştirilemez. Bugüne kadar deniz bilimleri araştırmalarında önemli bir kapasite oluşturan ve faal olarak kullanılan üniversitelerimize ait ARAR, KOCA PİRİ REİS, BİLİM araştırma gemilerimizin bugünkü temel bakım ve donanım gerekleri güçlükle karşılanırken, ülkenin gerekleri ile tutarsız bir şekilde yeni araştırma gemisi istemleri ısıtılıyor. destekli “Ulusal Deniz İzleme Programı” ve 1990'ların sonunda TÜBİTAK bünyesindeki Deniz Araştırma Programı (DAP) (4), araştırmaların sürdürülmesinde etkin oldular. 2000'li yıllarda ise DPT desteği alınamadığı için DAP aynı kapsamda sürdürülemedi. Daha sonra, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK) kararları ve TÜBİTAK/TTGV girişimi ile bir politika öngörü çalışması (1) yayımlanmışsa da bu öneriler ülke çıkarları doğrultusunda uygulama planlarına dönüştürülemedi. Sağlam bir ulusal politika oluşturulamadan hazırlıksız yakalandığımız iklim değişimi problemi, bugün bir ölçüde “uyum” politikaları veya “ulusal bildirimler” çerçevesinde gündeme gelebilmekte; kurumlarımız ise iklim sisteminin incelenmesini ne yazık ki, sadece bu gözlükle ve basit istatistik bir sonuçmuş gibi görmekte, sistemin karmaşık dinamiğini sorgulama ve anlama gereği duymamaktadır. Öte yandan üniversitelerimizde mühendislik veya ekonomi birimleri gerekli altyapı ile geniş çaplı disiplinlerarası işbirliğini kurmadan, derme çatma bir “yer sistem bilimleri” yapılanmasıyla bu sorulara yanıt arayabileceklerini umut etmektedir. Deniz bilimleri, büyük nüfüs barındıran kıyı kentlerimizin atıklarının, sanayi, taşımacılık, kültür balıkçılığı, petrol arama faaliyetlerinin risk ve etkileri, balık stok yönetimi gibi pek çok konuda karar süreçlerine ve yönetim planlarına bilgi sağlar. Son yıllarda ise ülkemizin resmi kurumları ve yerel yönetimleri, bu sorunlara sadece müteahhitlik hizmetleri veya “ÇED” mantığıyla çözüm bulabileceklerini umuyorlar. Kaynaklar 1. Deniz ve Denizaltı Kaynaklarından Yararlanma Teknolojileri Çalışma Grubu Ekosistem ve İklimsel Değişim Alt Grubu Sonuç Raporu, TÜBİTAK, 2002. 2. Algan, N., Mengi, N., 2005. Turkey's Sustainable Development Policies in the EU Accession Process, European Environmental Law Review, April 2005, 95111. 3. DPT VIII. 5 Yıllık Planı 4. Ulusal Deniz Araştırmaları Programı DAP 19972001, TÜBİTAK PLANLAR HEP RAFTA Geçmiş yıllarda kurumların kendi olanakları ve çabalarıyla planlı deniz bilimleri araştırmaları sürdürülmüşse de, deniz bilimleri konusundaki bilim politikaları yukarıdaki nedenlerle sürekli olamadı. 1980'lerdeki “Oşinografik Hidrografik Araştırmalar Ana Planı”, sonraki yıllarda DPT ve TÜBİTAK Kentlerimizde gelişme arayışları Son yıllarda giderek hızlanan sevindirici bir eğilim, yurdumuzun çeşitli yerlerindeki kentsel / yöresel ekonomik kalkınma, sosyal gelişme konularındaki girişimlerdir. Bu sevindirici gelişimin daha da olumlu bir yanı, itici gücün genellikle Devlet Dışı Örgütlenmeler (DDÖNGO) kanalından gelmesidir. Tınaz Titiz akıl kararlarının bir plana ve sonra da zamanlanmış bir programa dönüştürülmeyip tekrar tekrar aynı konuların irdelenmesi. Böylece zaman içinde hem emek, zaman gibi kaynak kaybı, hem de "bu iş olmaz" gibisinden bir yaygın kanı oluşması gibi zararlar da ortaya çıkabilir. İKİ POLİTİKA VE PARALELLİK CBT1044/20 23 Mart 2007 24 Ocak 1980 kararlarından sonra planlı karma ekonominin terk edilmesiyle doğa bilimleri politikaları arasında bir paralellik görülmektedir. 1982 Anayasası'nda çevresel hakların korunması için maddeler bulunmakla birlikte, devletin çevresel görevlerinin ancak ekonomik dengeyi koruyacak parasal kaynakların elverdiği ölçüde yerine getirileceği ve aksi halde sınırlanabileceği belirtildi, sürdürü K imi yerde turizmin geliştirilmesi, kimi yerde bir yerel potansiyelin kullanıma sokulması gibi amaçlar, meslek örgütleri, yerel dernek ve vakıflar, kişiler, ticari kuruluşlar tarafından başlatılmakta, yanlarına yerel idareleri ve resmi kurumları da alabilmektedirler. Bir yöre ancak bu tür ortak girişimlerle kalkınıp gelişebilir. Buna hep birlikte sevinmeliyiz. Ama şu noktaya dikkat! Bu sevindirici eğilimin beklenen sonuçları verebilmesi için şu tuzağa düşmemek gerekiyor: Gelişim amacıyla alınan ortak PEKİ BU NİYE OLUYOR? Bu sorunun altındaki en önemli kökneden, söz konusu arayışların "tek, etkili ve kolay bir çözüm"e
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle