24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör KÖPEKLERİN TÜY RENGİNİ ÜÇ GEN BELİRLİYOR Diğer birçok memelide tüy renginden iki gen sorumlu olmasına karşın, köpeklerde tüy rengi üç gen tarafından belirlenmekte. Stanford Üniversitesi bilim insanları bu ilave geni yakından inceleyince bir sürprizle karşılaştılar. Söz konusu gen, normalde bakterilerin ve diğer hastalık etkenlerinin uzaklaştırılmasında gerekli olan proteini üretmekte. Araştırmacılar ilk önce iki köpek cinsinden DNA örnekleri alarak kalıtımdaki ilave geni saptamışlar. Kısaca CBD 103 olarak adlandırılan BetaDefensin 103 geninin tüy rengini ne şekilde belirlediğini öğrenmek için 38 farklı ırktan 450 köpeği incelemişler. Analizlerden anlaşıldığı üzere CBD 103, koyu veya açık pigmentlerin üretilmesine karar veren proteinlerin bir yapışma noktasıyla birlikte etkimekte. Araştırma CBD 103 gibi defensinlerin hastalık etkenlerini savunma dışında da bazı görevleri olduğunu gösteriyor. Bugüne dek defensinlerin memelilerde özellikle de ciltte, mukozada ve akyuvarlarda bulunduğu biliniyordu. Bunlar bakteri veya mantar gibi çok sayıda hastalık etkenini uzaklaştırıyorlar. Konuyla ilgili araştırma Science dergisinde yayımlandı. Nilgün Özbaşaran Dede Bugün köşeye sıkıştırılmış olan Türkiye, bu duruma en etkili silahı, yani bilgiyi, kullanmayı bilemediği için gelmiştir. Bu silahı elimizden alan 1946'dan beri ülkeyi yönetenlerdir. Ermeni ve Kürt Enstitüleri Ne İş Yapar? Böyle enstitüler var mı diye aklınıza gelebilir. Türkiye'de olmadığı muhakkak. Zaten sorun da burada başlıyor. Yazımın başlığı aslında «Üniversiteler ne iş yapar?» olmalıydı. Geçenlerde muhterem hocam ve dostum Prof. Doğan Kuban ile birlikte kütüphanemde bulunan iki enfes atlasa bakıyorduk. Her ikisi de Ermeni diyasporasının üyelerinin ürünleri. Biri bir Ermenistan tarihsel atlası, doğal olarak bizim tüm Doğu Anadolu'yu içeriyor. Diğeri de Ermenistan'ın tarihi haritaları. En eski devirlerden başlıyarak en geniş anlamıyla eldeki Ermenistan haritalarının tıpkı basımlarını veriyor. Bunun içine Türkiye'nin neredeyse yarısı alınmış. Türkiye ile ilgili ne birine ne de diğerine benzeyen bir çalışma yapıldı günümüze kadar. Bir gün biri çıkıp bizlere Ptolemaios'un Atlasındaki Gordaion Oros'un veya Kiepert'in Atlas Antiquus'undaki Gordaia'nın anlamlarını da kendince hatırlatacaktır. Bu terimlerin anlamlarını buraya yazmıyorum. Bekliyorum ki artık Türkiye'yi yönetenler akıllarını başlarına alsınlar, üniversitelere saldırmak yerine, üniversitelere kafaları türbanlı kızları nasıl sokacaklarını planlamak veya imam mekteplerinden gelenleri üniversitelere doldurma hülyaları görmek yerine, üniversitenin gerçek işlevini hatırlasınlar. Üniversite bilim yapar. Yani bilimi üretir, öğretir ve yayar. Bilim üretimi araştırmayla olur. Araştırma kaynak ister. Kaynak sırf para değildir. Her şeyden önce akıl ve onun ürünü olan meraktır. Merak ise pek küçük yaşlardan başlayarak körüklenir. Bunun için, çocukların götürülebileceği müzeler, onların aileleriyle birlikte yararlanabilecekleri kütüphaneler olmalıdır. Televizyonlar ahlaksız ve sığ bir yaşamı pohpohlayan rezil magazin programları yerine, merakı ateşleyebilecek eğlenceli bilim propagandası yapan programlar yayımlamalıdır. Okullar ise tamamen merakı canlandıracak bir müfredatla teçhiz olunmalı, öğretmen merakı uyandırabilmek için açlıktan kurtarılmalıdır. Okul kitapları çocuğu okumaktan nefret ettirecek değil, okumayı teşvik edecek tarzda yazılmalıdır. Yazanlar ne yazdıklarını bilen insanlar olmalıdır, bakanlıklara çöreklenmiş, ders kitabı pazarından midelerini doldurmaya çalışan zır cahiller değil! Üniversite her şeyden önce araştırma yapmalıdır. Bunun için ilk ve vazgeçilmez şart akıl ve merak ise, üniversiteye bunlara sahip insanlar doldurulmalıdır. Akla ve meraka sahip olmayanlar üniversiteden temizlenmelidir. Buna demokrasi ve hukuk laflarını geveleyerek karşı duranlar mutlaka susturulmalıdır. Üniversitede akıllı ve meraklı insanların araştırma yapabilmesi için ilk ve en önemli gereksinim KÜTÜPHANEDİR. Türkiye'de üniversite kütüphanesi ismine layık tek bir kütüphane yoktur! Kütüphanenin olmadığı yerde araştırma olamaz, bilgi olamaz, hatta insanlık olamaz. Yenecek ekmek azaltılabilir, ama alınacak kitap asla! Üniversite bütçesini kısmak mutlak gerekli olursa, ilk işe başlanacak yer, hocaların sayısını azaltmak olmalıdır, kitaplarınkini değil. Kütüphanesi olmayan hoca, motoru olmayan otomobile benzer, yani işe yaramaz. Akıllı, meraklı ve iyi teçhiz edilmiş araştırıcılar, insanlığı gerçeğe götürebilecek yegâne kılavuzlardır. Bunların doldurduğu birer Ermeni ve Kürt enstitümüz olaydı bugün ne Amerika'da bilimle alay edercesine verilen oylar ve de Güneydoğumuzda insanlıkla alay edercesine insanımıza sıkılan mermiler başımızı ağrıtıyor olurdu. Bir Ermeni enstitüsü sırf Ermeni diyasporasının iddialarıyla uğraşacak sanmayınız: Doğu Anadolu'nun iklim ve doğal afet tarihi bile böyle bir enstitünün konusu içerisindedir. Vartan'ın Heissmavoruk'unu okumadan Nemrut volkanının patlama davranışını öğrenebilir misiniz? Veya Şiraklı Ananias'ın Askharhocoyc'unu okumadan Doğu Anadolu'nun coğrafyasını? Bu kitapları kaç jeoloğumuz, kaç coğrafyacımız bilir? Kaç tanesi bunları bırakın görmeyi hatta duymuştur bile. Hacettepe Jeoloji Bölümü Başkanı sevgili dostum Erkan Aydar bana Nemrut'un son patlamalarının bir Kürt tarihi olan Şerefnâme'de yazılı olduğunu öğretmişti. Bugün köşeye sıkıştırılmış olan Türkiye, bu duruma en etkili silâhı, yani bilgiyi, kullanmayı bilemediği için gelmiştir. Bu silahı elimizden alan 1946'dan beri ülkeyi yönetenlerdir. Şimdi işe Milli Eğitim Bakanı’nı DERHAL değiştirerek başlayalım, oraya bilginin ne demek olduğunu bilen birisini atayarak 1950'den beri kaybettiklerimizi kazanmaya çalışalım. O zaman bize karşı oylar artık verilemez ve mermiler atılamaz. Homolog rekombinasyon olarak adlandırılan bu durum, bebekteki yeni özellikler ve özellikler kombinasyonlarının gelişim motoru olarak kabul edilmekte. Leeds Üniversitesi'nden Simon Phillips, Stephen Carr ve Jonathan Hadden ve Dundee Üniversitesi'nden David Lilley şimdi ilk kez DNA sarmalının bölünmesinden sorumlu olan ve dolayısıyla da kişiliğimizin temelini oluşturan enzimin gizini çözdüler. Araştırmacılar T7 Endonükleaz1 olarak isimlendirilen enzimi, bakterilere saldırılan virüs benzeri organizmadan (bakteriyofaj) yalıtmışlar, ama DNA bölünmesiyle ilgili moleküler süreçlerin diğer organizmalarda ve insanda da benzer bir şekilde işlediğini sanıyor. T7 endonükleaz, DNA'nın düğümde kesilip yeni rekombine edilmiş bir dizginin oluşmasından sorumlu. UUİ MÜRETTEBATI GERİ DÖNDÜ Uluslararası Uzay İstasyonu’nun 15. uzun vadeli seferinin mürettebatı 196 günden sonra güvenli bir şekilde dünyaya döndü. Rusların Sojus kapsülü geçen pazar günü (21.10.07), Orta Avrupa saati ile 12.39'da Kazakistan bozkırında daha önce planlanan iniş yerinin birkaç yüz kilometre batısına indi. Kapsül saat 9.14'te dünyamızın 350 km. üzerindeki Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan ayrılmıştı. Dönüş yolculuğu sırasında bilgisayar, kapsülü bilinmeyen nedenlerden dolayı yedek yörüngeye yönlendirmiş. Kazakistan bozkırına inen Rus kozmonotlar Fjordor Jurtschichin ve Oleg Kotov ve Malezyalı doktor Sheikh Muszaphar Shukor'a kurtarma ekipleri kalın giysiler getirdiler, kozmonotlar hemen ardından muayene edildiler. İki Rus kozmonot nisan ayından bu yana Uluslararası Uzay İstasyonu'nda çalıştılar. 16. seferin mürettebatları Rus Juri Malentschenko ve Amerikalı astronot Peggy Whitson. Whitson ilk kadın UUİ komutanı oldu. Kotov, Rusların uzaya gönderdikleri 100. kozmonot idi. CBT 1076/5 2 Kasım 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle