Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör lar, DNA analizleriyle, Neandertal insanının sadece Özbekistan'a kadar değil (en doğudaki kalıntılar bu bölgeye aitti), 2000 km daha doğuya yani güney Sibirya'ya kadar ilerlemiş olduğunu kanıtladılar. Aslında kalıntılar yeni değil, sonuç yeni analiz yöntemleri sayesinde elde edildi. Araştırmacılar Altay dağlarında bulunan kemiklerden minik örnekler aldıktan sonra mitokondriyal DNA'yı Avrupa ve Özbekistan'da bulunan örneklerin DNA'sıyla karşılaştırmışlar. Bu hücre içeriklerinin kendilerine ait kalıtım molekülleri sadece anneden çocuğa geçtiği için akrabalık derecelerini öğrenmek için çok uygundurlar. Bu inceleme sonucunda hem Özbekistan hem de Sibirya'daki kemiklerde, Avrupa'daki Neandertal kemiklerindekilerle örtüşen DNA parçaları saptanmış. Tahminlere göre Neandertal insanı yaklaşık olarak 125.000 yıl önceki sıcak dönemde Rusya ovasında yaşamaya başlamış. bulaştığında, tavuklar çoktan ölmüş olacaklar. Dolayısıyla da aşı için gerekli hammaddeyi bulmak da imkansız hale gelecek. Kuruluş fabrikanın 2009 yılında tamamen işler hale gelmesiyle, sekiz milyon doz grip aşısı yerine kırk milyon doz üretmeyi hedefliyor. Geçenlerde Cumhuriyet Kitap ekini okurken, Radi Dikici'nin «Şu Bizim Bizans» adlı kitabının tanıtımını görünce ne kadar memnun olduydum, anlatamam. Bizans'ın toprakları üzerinde yaşayan, hele hele Byzantium'a sahip olmuş bir ulustan hele şükür, dedim, bir tane Bizans meraklısı çıkıp bir kitap yazmış. AZ YAĞLI, BOL KARBONHİDRATLI BESİNLER ZİHNİ GÜÇLENDİRİYOR Yeni bir beslenme biçimini deneyen 96 kişiyi inceleyen Avustralyalı bilim insanları, az yağ ama bol karbonhidrat içeren diyetlerin, yağlı ve karbonhidrat fakiri olan beslenme bi Entelektüel Ortam Yoksa... Bizans'ın Türkiye'de uğradığı ihmal affedilir cinsten değildir. Tarihin bu en önemli devleti (Roma İmparatorluğu'nun ikinci yarısı olduğu için), bugün toprakları üzerinde yaşayan halk tarafından hiç mi hiç bilinmemektedir. Bir tek İstanbul'un fethini sanki çok büyük bir marifetmiş gibi hatırlar, 8000 kişinin savunduğu aç şehri 100.000 kişilik koskoca bir ordunun ancak iki ayda alabilmesini büyük bir zafer zanneder, onun fatihine aman ne dehâlar atfederiz. Unuturuz ki 140 parçalı Osmanlı donanması 4 parçalı bir Avrupa yardım filosunu bile durduramamıştır o «büyük zafer» esnasında. Fatih'in İstanbul kuşatması, Osmanlının Cengiz Han'ın Beijing fethinden hiçbir ders almamış olduğunu gösterir. Yani Fatih'in Osmanlısı meselâ Orta Asya Türk askerî geleneğinin bir ürünü olan Timur'un, bir komutanın yetişmesinde büyük önem verdiği harp tarihinden bîhaberdir. Ama konumuz Bizans ve Radi Bey'in kitabı. Herşeyden önce Radi Bey'i Bizans'a gönül verdiği, onu incelediği ve bu konuda vatandaşlarını da bilgilendirmeyi amaçladığı için ne kadar tebrik etsek azdır. Ancak kitabı okurken hissettiğim düş kırıklığını da burada kaydetmeden edemeyeceğim. Her şeyden evvel Konstantiople neresidir? İngilizce ve Fransızca Constantinople'u anladık; Almanca Konstantinopel de tamam. Ama Konstantinople diye bir imlâ acaba nerede var? Türkçe'de olmadığı kesin. Türkçe bu isim için iki değişik imlâ tanır: Yunanca'dan alınan Konstantinopolis veya Arapça'dan devşirilen Kustantiniyye. Konstantinople'yi Radi Bey mi icat etmiş acaba? Bunu kitabından anlayamadım. Sonra İskender ve babası Filip acep ne zaman Roma İmparatoru olmuşlardır? (sahife 38). Julianus Roma'nın filozof olan tek imparatoru değildir. Asıl filozof olma şöhreti Marcus Aurelius'a aittir ama ondan başka da zaten Demetrius Cidones II. Manuel'i de «filozof imparator» diye övmez mi? Zaten Radi Bey s. 59'daki kendi ifadesiyle çelişerek bizzat s. 229'da İmparator Leo'yu da filozof olarak sunmuyor mu? Sonra Pontus ne zaman «kuzey Karadeniz» olmuştur? Fakat Radi Bey'in kitabında beni en çok üzen İngilizce'den Türkçe'ye yaptığı gereksiz İngilizce devşirmeler olmuştur. Meselâ Justinianus'un Ayasofya'yı açarken “Ey Süleyman seni geçtim!” sözlerinin İngilizcesini vermenin ne gereği vardır? Justinianus merhum bu lafları söylediği zaman İngilizce dili bile yoktu! Türkçe bir tarih kitabında İstanbul'da bir Azize Maria kılisesinden bahsedilmesini anlarım da, St. Mary kilisesi nereden çıktı? Sonra bizlerin okulda Şarlman diye okuduğumuz Şarlmayın nasıl türedi? Bu, ismin Fransızca okunuşu değil. Büyük Karl olan Almancası Karl der Grosse'nin hiç değil. Nereden çıktı acep bu «mayınlı» isim? Sonra İsauria'lı anlamına gelen Isaurian'ı olduğu gibi İngilizce'den almak niçin? Bütün bu soruların aslında bir tek cevabı var: Radi Bey bilgisini ikinci el İngilizce eserlerden derlemiştir. Ve ne yazık ki, o eserlerden öğrendiklerini kendisine Türkçe'ye çevirtebilecek düzeyde bir bilgiyi okuduğu liseden alamamıştır. Üstelik, eserini yayımlayan yayınevinde kendisine yardım edebilecek bir editör de bulunamamıştır. Nasıl bulunsun ki? 1946'dan beri eğitimini gericiyobaz millî eğitim sorumluları elinde perişan etmiş olan Türkiye hangi konuda ne çapta bir entelektüel yetiştirebilmiştir? Bizantoloji'de tek bir ciddî araştırmacı yetiştirebilmiş miyiz diye sormuyorum, zira hangi konuda ne yetiştirebildik ki? Türk tarihinde bile Osmanlı dışındaki konuların uluslararası ses getiren uzmanları ülkemize (Fuat Köprülü hariç) hep Rusya'dan hicret etmiş, orada okuyup yetişmiş kişiler arasından çıkmıştır. Türk dilinin, hattâ Türk dilinde Atatük reformlarının bile en bilimsel kaynakları olan Uriel Heyd, Karl Steuerwald gibi uluslararası saygın uzmanlar da Türkiye dışından değil midir? Ama ben de nelerden bahsediyorum? Halbuki millî eğitimimizin en önemli konuları imam mekteplerini esas mektep yerine almak ve üniversitede kızlarımızın kafalarına ne geçirmeleri gerektiği değil mi? Tayyip Erdoğanların hükumetleri ve Hüseyin Çeliklerin millî eğitim bakanlıkları sürdükçe, yakında Radi Bey'in şikâyetçi olduğumuz kitabını bile mumla arayacağız. Geliyorum, hattâ geldim diyen felâketi acep milletçe ne zaman göreceğiz? HÜCRE KÜLTÜRÜNDEN YENİ GRİP AŞISI çimlerine kıyasla zihinsel yetileri daha fazla güçlendirdiğini buldular. Araştırma çerçevesinde iki gruba ayrılan katılımcılar iki diyet biçimini uygulamışlar. İki farklı diyeti uygulayan tüm katılımcılar hem kilo vermiş hem de zihinsel yetileri güçlenmiş. Ancak düşük yağlı diyeti uygulayanlar zekâ ve mantık testlerinde daha başarılı oldular diyor bilim insanları. Sekiz hafta devam eden araştırmanın az yağlı diyeti %24 oranında protein, %30 oranında yağ (%8'i doymuş yağlar) ve %46 oranında karbonhidrattan oluşurken, yağlı diyet %35 oranında protein, %61 oranında yağ (%20'si doymuş yağlar) ve %4 oranında karbonhidrattan oluşuyordu. Araştırmacılar diyetin başlamasından itibaren on dört günde bir katılımcıların beden ağırlıklarını kontrol ederken katılımcılara kendilerini nasıl hissettiklerini de sormuşlar. Düşük karbonhidratlı diyeti uygulayanlar daha fazla kilo kaybederken, iki grup da kendisini iyi hissettiğini söylemiş. Çalışma belleğinde de iki grup arasında fark gözetilmezken, bilgileri işleme hızı düşük yağlı diyeti uygulayanlarda daha yüksek çıktı diyor bilim insanları. Adelaide Üniversitesi'nde Angela Halyburton ile çalışan araştırmacılar, sonuçların kesin olarak kanıtlanabilmesi için daha uzun vadeli araştırmaların yapılması gerektiğini açıkladılar. Konuyla ilgili araştırma American Journal of Clinical Nutrition dergisinde yayımlandı. Nilgün Özbaşaran Dede CBT 1074/5 19 Ekim 2007 Almanya'daki Novartis ilaç kuruluşunun yeni fabrikasında hücre kültürlerinde virüs üretimine dayanan bir yöntem geliştirildi. Yeni yöntemle elde edilen virüsler zararsız hale getirildikten sonra aşı olarak kullanılabiliyor. Grip aşısı için gerekli virüsler şimdiye dek zahmetli bir biçimde tavuk yumurtalarından üretiliyordu. “Optaflu” olarak adlandırılan aşı için gerekli izin verilmiş. Yeni yöntemde ilk önce virüslerin besleyici maddesi yani hücre kültürü üç ayrı biyolojik reaktörde üretilmekte. İkinci aşamada hücrelere virüs aşılandıktan sonra virüsün etkinliği durdurulmakta. Ve en sonunda ürün temizlenmekte. Reaktör, hortumlar, santrifüj ve ölçüm aletleriyle tamamlanan işlem bir milimetrelik besleyici madde ile başlıyor; bu madde işlem sırasında binlerce litre sıvıya ulaşıyor ve araştırmacılar otuzuncu günde on litre saf aşı maddesi(antijen) elde ediyorlar. Virüs parçacıklarından oluşan aşı maddesi gribe neden olmadan bağışıklık sistemini etkinleştirmekte. Yeni yöntem özellikle de grip salgını için büyük bir avantaj olarak kabul edilmekte. Mesela kuş gribi insanlara