14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM TARİHİ HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz [email protected] Çağımızın küresel sorunlarının başta gelenleri, terör, çevre (doğa, kültür) tahribatı ve yoksulluk olsa gerek. Sorunlar yumağındaki bu üç kördüğümü insanlık onuruna yaraşır tarzda ve içerikte çözmeliyiz. Hukukun Terörle İmtihanı Kördüğümler İskender’in kılıcını çağrıştırsa da, biz daha incelikli yaklaşarak, düğümlenen şeyin doğasını kavradıktan sonra, çözümüne götürecek davranış modellerini geliştirip uygulayarak çıkmazlardan kurtulmanın yollarını bulmalıyız. Soruna bu biçimde bir yaklaşımın anlam taşıyabilmesi için bu yolda neyi kurtarmak, korumak istediğimizi iyi bilmeliyiz. Onun bilincine ulaşıp, özveriye değer olduğunu ortakduyuş içerisinde onayladıktan sonra bugünün bilim, teknoloji, felsefi bilgi düzeyinde artık bir İskender’e ve kılıcına ihtiyaç duymayacağımızı da görürüz. Çağdaş düzey bize çözüm ve bir çözen değil, çözebilmemiz için olanaklar, fırsatlar getirmektedir. Bu söylediklerimi öncelikle hukuk için düşünüyorum. Kişinin, devletin ve toplumun da gösterebileceği bilgelik, en sonunda isteyeceğimiz şeyi en başında isteyebilmek olsa gerek. Atatürk’ün izlediği ve insanlığın nihai değerlerinin gerçekleştirilmesine, korunmasına dayalı devlet ve hukuk felsefesi, sonunda ve daima isteyebileceğimiz şeyi Cumhuriyetin kuruluşuyla devlet ve hukuk politikası olarak bize başında sunmaktadır. Bize, her 29 Ekim’de hep birlikte yüreğimizle onayladığımızı gördüğüm bu değerleri, yetkin davranış modellerine dönüştürmek ve uygulamak kalıyor. "Yasa" kavramını biraz da bu çerçevede anlamalıdır. "Yasa"nın herhangi bir totaliter oluşuma yol açmaması için üstün bir "özgürlük" kalitesine sahip olması, özgürlüğe yönelmesi gerekmektedir. Özgürlüğü ve insanın özdeğerini nihai amaç olarak almayan bir sosyal, siyasal, normatif oluşum yukarıdaki üç temel sorunda çaresiz bir çözümsüzlüğün başlıca nedeni olur. Özgürlüğü daima ve koşulsuz istemek sorunsuz bir durum değildir. Bu yüzden hangi özgürlük, ne kadar özgürlük tartışmasını sürdürebilmek çoğu zaman kolay olmamaktadır. Özgürlüğü tekil olarak isteyememek, onu çoğul olarak, özgürlükler olarak tartışmayı güçleştirmektedir. Ülkelerin hukukları en başta terörle sınanmaktadır. Anayasamız 120. maddesinde terörü "Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik şiddet hareketleri" olarak nitelemektedir. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Bir devlet terörle savaşırken, terörün hedeflediği sonuçlara bizzat kendisi yönelemez, yol açamaz. Aksi halde teröre karşı mücadelede bu durum başka bir teröre, devlet terörüne dönüşecektir: Bu, teröre karşı terörde insan bir kişi ve birey olarak "temel hak ve hürriyetler"inin, "hür demokrasi düzeni"nin temel değerlerinin her iki yönden tahrip edildiğini görürken, yardıma çağırabileceği hiçbir şey yeterince yakınında olmayacaktır. O kendisinin en yakınında ne yazık ki, Anayasasının iki 15. maddesini bulacaktır! Bunları dikkatlice okuduğumuzda devletin kendi hukukuyla nasıl bir uçurumun kenarına geldiğini, ülkenin ve bireyin nasıl bir şiddet ve korku tehdidi altında tutulduğunu görebileceğiz. Anayasamız 15. maddesinde, olağanüstü hallerde "(…)(temel hak ve hürriyetler) için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir" demekle, cürümlerden dahi sorumsuzluk getiren geçici 15. maddesinin ruhunu uygun bir örtüyle temel haklar ve hürriyetler rejimine katmaktadır. Bu tedbirleri sınırlayan güvenceleri önünde, ardında sayması, bu söz karşısında kesin güvence oluşturmamaktadır. Yani buna göre hiç bir güvence güvence altında değildir. Kendilerine bırakıldığında hiçbir yargıç elbette böyle anlamayacaktır. Tüm anayasayı anlamsız kılan bir anlamı kabul edemeyeceğiz. Öyleyse bu söz, "ben bir yalancıyım" tümcesine benzeyen bir paradokstan başka bir şey değildir. Bunun saygın bir anlam taşımasından ziyade, söylenmiş olmakla hedefine ulaştığını görebiliriz: Terörün yaratmaya, yaymaya yöneldiği "korku" bu ibareden de sızmaktadır. Genel kabul gören anlamlarıyla, bu her iki 15. madde birbirlerini hükümsüz kılmaktadır. Birlikte geçerli olabilmeleri buradaki yorumla olanaklıdır. Bu kötü bir sınav sonucudur. Tarihin en büyük bilimsel keşfi Mıknatıstan elektrik elde edilebileceğinin anlaşılması, yarattığı dev boyutlu maddi ve sosyal sonuçları bakımından, tarihin en büyük bilimsel keşfi olarak nitelendirilebilir. Osman Bahadır [email protected] ilimsel keşifler veya teknolojik icatlar önemleri veya etkileri bakımından birbirleriyle karşılaştırılabilirler mi? Ya da karşılaştırıldıklarında hiyerarşik bir sıralamaya tabi tutulabilirler mi? Yüz binlerce yıl önce ateş yakmanın öğrenilmesi ve ateşin insan hizmetine sokulması, insanlığın varlığını sürdürebilmesinde belirleyici bir rol oynamıştı. Sadece ısınma ve aydınlatma imkânları yaratmasından değil, fakat aynı zamanda çeşitli besin maddelerini pişirme ve böylece daha fazla protein alabilme olanağı sunmasından dolayı da. Sayıların cisimlerden "kurtarılması", insanlık tarihinin en büyük düşünsel devrimlerinden biridir. Bu büyük düşünsel devrim, kendisinden sonraki binlerce bilimsel keşif ve icadın hem çıkış noktalarında, hem de uygulama alanlarında temel bir rol oynamadı mı? Yazının ve özellikle de alfabenin icadı, uygarlığın temelini oluşturur. Alfabetik yazı sistemi olmasaydı, biOERSTED limsel ve düşünsel yaratıların korunması, biriktirilmesi ve ilerletilmesi mümkün olabilir miydi? Alfabesiz uygarlığın düzeyi, Mısır ve Mezopotamya uygarlığının düzeyidir. Bütün referans sistemlerini birleştirmenin kuramı olan genel görelilik kuramının, insan düşüncesinin gelişiminin en yüksek aşaması olduğu konusunda herhangi bir şüpheye yer olabilir mi? Elektrik akımının elde edilmesi ve sanayide kullanılması, maddi üretimde büyük sıçramalara yol açmış ve ayrıca insanlara maddi ve sosyal yaşamlarında refah olanakları doğurmuş ve sunmuştur. Elektrik enerjisi ve akımı elde edilmemiş olsaydı, insanlık buhar FARADAY enerjisinin ve teknolojisinin olanaklarıyla yaşayan çok daha az nüfuslu bir topluluktan ibaret olacaktı. Bu nedenle elektrik akımının elde edilmesi, tarihin en önemli keşiflerinden biridir. B CBT 1019/16 29 Eylül 2006 EN BÜYÜK KEŞİF Fakat dünyanın teknolojik ve endüstriyel bakımdan büyük bir dönüşüm geçirmesine sebep olan asıl büyük keşif, elektrik akımının keşfi değil, magnetizmanın elektriğe dönüştürülmesidir. Danimarkalı bilim insanı Oersted (17751851), 1819 yılında, bir telin içinden akım geçirildiğinde elektrik akımının telin çevresinde bir magnetik alan oluşturduğunu saptamıştı. İngiliz bilimci Faraday (17911867) ise bunun tam tersi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle