01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BT1013 sayfa6 15/8/06 11:40 Page 1 (1,1) KENT VE MİMARİ POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org "Bilim ve teknolojide öncelikli alanlar" yaftasını yükseltmiş görünen Dokuzuncu Kalkınma Plânı (20072013), aslında, neredeyse bütün teknoloji alanlarını ve bütün sanayi sektörlerini eşit derecede gözetecek bir politika anlayışı içinde. Türkiye’nin bilim ve teknoloji politikası olacak mı? (4) Dokuzuncu Kalkınma Plânı'nda, konumuzla ilgili olarak okuyacağımız sekiz madde kaldı: 476. Teknoloji geliştirme amaçlı girişimciliğin özendirilmesi ve yenilikçi düşüncelerin hayata geçirilmesi için risk sermayesi vb. araçlar yaygınlaştırılacak. Özel sektörün belirlenen öncelikli alanlarda araştırma enstitüleri / merkezleri kurması teşvik edilecek. 478. Yurtdışındaki Türk araştırmacıların, öncelikli alanlar başta olmak üzere, yurt içinde istihdam edilmesi için gerekli imkânlar sağlanacak. 481. Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin altyapıları tamamlanacak ve öncelikli alanlarda uzmanlaşmaları özendirilecek. 483. ARGE faaliyetleri sonucunda oluşan bilginin sanayie ve üretime aktarılmasında görev yapacak Teknoloji Transfer Merkezleri kurulacak. Ayrıca teknoloji seçimi, transferi, yönetimi gibi konularda danışmanlık yapacak özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının kurulması da desteklenecek. 484. Kamu tedarik sistemi, ARGE çalışmalarını ve yerli teknoloji geliştirilmesini destekleyen bir yapıya kavuşturulacak. 541. İşletmelerin ortak ARGE faaliyetlerine önem verilecek; fizikî altyapı ihtiyaçları karşılanacak. 479. Ulusal yenilik sistemi içinde yer alan kurum ve kuruluşlar görev ve faaliyetleri itibariyle gözden geçirilerek kurumlar arası işbirliğini de artıracak etkin bir yapı kurmak üzere gerekli yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılacak. Bilim ve teknoloji alanındaki politika, program ve projelerin yürütücü kurumlardan bağımsız olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi yönünde düzenlemeler yapılacak. 518. İmalât sanayiinde sektörel gelişme stratejileri ve öncelik alanlarını belirlemek üzere [Plân'ı bunları belirlemeden mi yaptık? Önceki maddelerde sayılan öncelikli alanlar nereden çıktı?] kamu ve özel sektörün yer aldığı bir danışma mekanizması geliştirilecek. Böylece, izleyeceği bilim ve teknoloji politikasının temel amacını "özel sektörün yenilik yaratma yeteneğinin artırılması" olarak ortaya koyan Plân’ın, bu politikanın ana hatlarını anlayabilmemize yarayacak maddelerini okumuş bulunuyoruz. Okuduğumuz maddelerden kalkarak [köşeli parantez içine aldığımız notlar saklı kalmak kaydıyla] şu genel tespiti yapabileceğimizi sanıyorum: Belirlenen ve ileride belirlenecek öncelikli alanları destek uygulamalarında gözetmeyi temel alan bir bilim ve teknoloji politikası izlenecektir. Belirlenen öncelikli alanlar: "Nanoteknoloji, biyoteknoloji, yeni nesil nükleer teknolojiler ile hidrojen ve yakıt pili teknolojileri; yerli kaynakların katma değere dönüştürülmesini amaçlayan ARGE faaliyetleri; aşı ve antiserum başta olmak üzere yaşam kalitesinin yükseltilmesine yönelik sağlık araştırmaları; bilgi ve iletişim teknolojileri ile savunma ve uzay (özellikle uydu) teknolojileridir." Ayrıca, [ileride] "sanayi politikasının öncelik vereceği sektörlerdeki araştırmalar" ile 518'inci maddede sözü edilen danışma mekanizmasınca belirlenecek alanlar da "öncelikli alanlar olarak" desteklenecektir. Ama, şimdiden belirlenmiş sanayi sektörleri de vardır. Bunlar: Tekstil, hazır giyim, deri, cam, mobilya, kuyumculuk, demirçelik, otomotiv, makina ve beyaz eşya, elektronik sanayileridir. Yine, şimdiden bellidir ki, savunma, havacılık, uzay, kimya, malzeme ve bitki genetiği gibi "bilgi ve teknoloji yoğun alanlar" ile "orta ve yüksek teknoloji sektörleri" de öncelikli alanlar olarak desteklenecektir. Sözün kısası, "bilim ve teknolojide öncelikli alanlar" yaftasını yükseltmiş görünen Dokuzuncu Kalkınma Plânı (20072013), aslında, neredeyse bütün teknoloji alanlarını ve bütün sanayi sektörlerini eşit derecede gözetecek bir politika uygulanmasını öngörmüştür. Başarı şansını gelecek hafta tartışıp konuyu noktalayalım. İstanbul planından önce İstanbul insanı İstanbul, Türkiye ekonomisinin kaderini elinde tutuyor. Ayrıca nüfusun beşte biri bu kentte yaşıyor. Eğer bu kent ekonomik olarak kendini ayakta tutamazsa ya da tutamıyorsa, Türkiye’nin de tutamayacağını söylemek yanlış olmaz. Doğan Kuban, Deniz İncedayı ew York, Amerika Birleşik Devletleri’nde enerjiyi en ekonomik kullanan kenttir. Çünkü New York’luların % 60’ının özel araçları yok, toplu ulaşımı yeğliyor. Bu ülkemizin köprü, kavşak ve karayollarıyla özel araç kullanımını teşvik eden yöneticilerinin, plancılarının ve medyamızın hoşuna gitmeyecek bir çağdaş kent istatistiği. Michael Sorkin’in ABD’nin, tüm dünya için kötü bir örnek teşkil ettiğini anlatan bir makalesi var. Sorkin, Çinlilerin son dönemde Şanghay ve Pekin’de ana yollarda bisiklet trafiğini yasaklamalarına bile moral bozucu bir durum olarak bakıyor ve Amerikalıları örnek almanın bir ‘intihar formülü’ olduğunu söylüyor. Temel amaçları tanımlanmamış bir kent planlaması olamayacağına göre, İstanbul’u planlayanlar bazı temel konuları saptamış olmalılar. Örneğin, plancılarımızın özel araba kullanılışı ile ilgili bir öngörüleri var mı? İstanbul kenti, enerjisini ekonomik kullanıyor mu? İstanbul’un enerjisi gelecekte yeterli olacak mı? Enerjinin giderek pahalılaştığı, elektrik krizinin kapıda olduğu bir ortamda, yaklaşık 15 milyonluk bir kentin bu temel soruya vereceği yanıt nedir? Biz, ulaşımın kent yaşamının ana sorunu olduğuna inanarak plancılarımızın, enerjiulaşım bağlamında; enerji israfı, toplum ulaşım, deniz ulaşımı gibi konularda çoktan belirlemiş olmaları gereken ilkeler doğrultusunda uzTarihi imgeleri propaman kamu oyunu sayısal olarak aydınlatganda aracı olarak maları gerektiğine inanıyoruz. N CBT 1013/6 18 Ağustos 2006 Ulaşımın günlük yaşamdaki öncelikli yeri şuradan kaynaklanmakta: Ulaşım, yarattığı stresin ve boşuna harcanan enerjinin ötesinde insanın yaşamından da bir şeyler alıyor. Her çalışan kişinin yaşamından günde iki saat çalındığında, 30 yıllık bir çalışma süresinde, tam 2.5 yıl trafik için harcanmış oluyor. Buna benzer temel sorular kentsel tasarım sorunları ötesinde sorgulanmış mıdır? "Sürdürülebilir kent", "yeşil kent ve mimari", "tarihi koruma", "insan mutluluğu" gibi sayıdan çok kültürel ve manevi değerlerle ve yaşam felsefesiyle ilgili soruların; ya da "enerji", "kendine yeten kent" gibi sayısal sorunların tartışıldığı bir planlama süreci İstanbul için öngörülmüş müdür? Eğer bütün bu sorunların; sınırlarının kayganlığı ve üzerlerinde anlaşmanın güçlüğü düşünülerek sorulmadığını, ve planlama alanında; Kartal’da, Çekmece’de, Haydarpaşa’da ya da GalataLimanı’nda olduğu gibi, "kentsel tasarım" (urban design) kavramı içerisine hapsedildiğini kabul edersek, İstanbul için öncelikli "kentsel tasarım" sorunları nelerdir? Örneğin, İstanbul kentinin yüzlerce kilometre uzunluğunda kıyılarının düzenlenmesi planlama sürecinin hangi bölümüne entegre edilmiştir? kullansalar da, tarihe karşı saygılı olduklarını gösteren bir eser yok ortada. Hatta belki, öyküler ve resmi tarih dışındaki tarihle de ilgileri yok. ÖNCELİKLİ ÖNEMİ TÜRKİYE’NİN KADERİ İstanbul, Türkiye ekonomisinin kaderini elinde tutuyor. Ayrıca nüfusun beşte biri bu kentte yaşıyor. Eğer bu kent ekonomik olarak kendini ayakta tutamazsa ya da tutamıyorsa, Türkiye’nin de tutamayacağını söylemek yanlış olmaz. Biz ‘ipek dokumayı bilmeyenler ‘ grubunda olduğumuz için, hiç olmazsa sorgulamayı ‘bilenler’den öğrenebiliriz, Michael Sorkin’in sanki bizim için
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle