Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİMPOLİTİKA İLİŞKİSİ TARTIŞMA küresel iklim değişikliğinin tarıma, sulara, barajlara etkisinin araştırılması; kentleşme politikaları; Türkiye Deprem Riski Azaltma Kurumu kurulması; patent üretimi ve yenilikçilik için ortamlar hazırlanması; araştırman sayısının 10 yılda 150.000’e çıkarılması; ülke ve bölge lokomotif sektörlerinin belirlenmesi; bölgesel gelir farklarını azaltma planları yapılması; AB ile ortak enerji planı oluşturulması; her alanda enerji tasarrufu sağlanması gibi konular, hiç görüşülmemektedir. Ankara siyasi kulislerindeki en gözde konuları, medya’dan her gün izliyoruz; çoğu gereksiz ve yapay tartışmalar. Başkan Bush bile 31. 01. 2006’daki Kongre konuşmasında; ABD’nin hipergüç olmasını devam ettirmek için insan kaynaklarına verdiği önemi belirterek, üç önemli hedef açıkladı: 1) Temel bilim araştırmalarına iki misli kaynak. 2) ARGE için sürekli vergi muafiyeti. 3) Okullarda matematik ve bilim programlarının canlanması için yatırım. Son olarak, Carl Sagan ’ın "Hem cahil olacaksınız, hem özgür; ikisinin aynı anda olması mümkün “Meclis’te Bilim Dostları Grubu için mekân ve gerekli heyecan yok!” değildir" sözünü, "Siyasette hem bilime duyarsız olacaksınız, hem toplumu geliştireceksiniz; bu da mümkün değildir" haline dönüştürüp, okurlarınızla paylaşmak istiyorum. Meclis’te ulusal bilim politikaları geliştirmek, bilime ve teknolojiye destek olmak çerçevesinde bir Mec lis Bilim Dostları grubu kurmak, hatta bir komisyon oluşturmak mümkün mü; bu yolda bir çaba var mı? Meclis’te şu an Bilim Dostları anlamında bir grup veya platform yok. İsminde bilim ve teknoloji sözcükleri geçen tek komisyon "Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu". Komisyonun görevli uzmanıyla görüştüm. 2002 Kasım’ından beri 77 tasarı komisyondan geçip kanunlaşmış ve ancak 5’i doğrudan bilim ve teknolojiyle ilgili. Bilim dostları anlamında bir platformu 20’nci dönemde Sayın Ziya Aktaş (DSP İstanbul Milletvekili, Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanı) oluşturmuş. Başarısını CBT1001/20 26 Mayıs 2006 hep duyduğum bu platformun öyküsü, Sayın Aktaş’ın anlatımıyla kısaca şöyle: "20’nci dönemde Bilgi ve Teknolojileri adıyla, yaklaşık 35 üyeli bir grup kurduk; 21’inci dönemde 85 üyeye ulaştık. Toplantılarımıza kamu ve özel sektörden davetli konuşmacılar da katılıp sunular yapıyorlardı. Çalışmalarımızın odağında Türkiye’yi bilgi toplumu yapacak politikalar vardı. Bilim ve Teknoloji Bakanlığı kurulması için kanun tasarısı bile hazırladık. Koalisyonun üç ortağı da bakanlığı sahiplenmek isteyince, tasarı ilgili komisyona bile ulaşamadı. 4~5 yıl, her ay toplanmaya çalıştık. Bazı milletvekillerimiz, ‘platformda çok şeyler öğrendiklerini’ samimiyetle belirttiler. 22’nci dönemde AKP Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül’ün gayretiyle bir eDemokrasi platformu kurulmuştu. CHP ve AKP’den 35~40 milletvekili katıldı. Amacı bilim, bilgi, bilgi teknolojileri, eDevlet, eseçim sistemleri hakkında görüşler oluşturmaktı. Hatta ilk sunuyu ben yaptım; başlığı "Toplumsal Değişimin Dinamikleri ve Bilgi İşleyen Yeni Bir Türkiye Anlayışı" idi. Plan ve Bütçe Komisyonu odasında toplanıyorduk, sunum yapmaya elverişsizdi ve sunum aletleri dışarıdan sağlanıyordu. Platform 5~6 toplantıdan sonra dağıldı. Demek ki önce uygun ortamlar olması lazım. Oysa Meclis Genel Kurul Salonunda bile gerekli sunum aletleri ve olanağı yok. Milletvekilliğimin ilk günlerinde, Meclis’te sunum olanağı nasıl yaratılır, diye bir fikir projesi hazırlayıp Sayın Meclis Başkanı’na sundum. Argümanım; bütçe görüşmelerinde birçok rakamlı, grafikli gösterimlere ihtiyaç duyulacağıydı. İlgili birimle görüşmemi sağladılar. Öğrendiklerim bende şok etkisi yaptı. "Meclis salonu yenileme ihalesindeki hukuki ihtilaf nedeniyle, işlerin kat’i kabulü henüz yapılamamış. Bu nedenle herhangi bir tadilat yapılamaz ve mevcut sistemlere dokunulamazmış". "İhtilaf bitince beni ararsanız, projeyi tekrar gözden geçiririz" dedim. Yaklaşık 3 yıl geçti; kimse aramadı. Maliye Bakanı elinde kartona çizilmiş görülmesi imkânsız birkaç grafikle Bütçe sunarken duyduğum üzüntüyü anlatamam. Özetle: Meclis'imizde böyle bir platform için gerekli mekânlar yok, düzenekler yok. Üstelik, milletvekillerinde gerekli heyecan da yok. Seçimler yaklaşıyor, malum!.. "Harp Okulları Üniversite mi?" Kamil Aksoy (E)Y.MÜH.KD.ALB. 3 Mayıs 2006 tarihli ve 999 sayılı Bilim Teknik dergisindeki, Sn. Dr. İ. Kalaycı’nın yazısı ve Sn. A.M.C. Şengör’ün yanıtı ile başlayan tartışmaya, hem İTÜ Elk.Fak.’nde Lisans ve Master öğrenimi görmüş bir Yüksek Mühendis ve hem de KHO’nda 2 yıl süreyle öğretim üyeliği yapmış bir Emekli Subay olarak katkı sağlamak istiyorum. Öğrenciliğim sırasında üniversite ortamını, oradaki yaklaşım ve anlayışları, öğrenciler ve öğretim üyeleri açısından (üstelik de askeri liseden hemen sonra) içinde yaşayarak bir ölçüde gözlemledim. Daha sonraki profesyonel askeri mühendislik iş yaşamım boyunca da bu dünyayla bağlantım ve gözlemlerim devam etti. Üniversite sonrasındaki ilk görev yerim olan Kara Harp Okulu (KHO)’nda 19801982 yılları arasında öğretim üyesi olarak, 2 yıl süreyle KHO Öğrencilerine meslek alanımda ders verdim ve o günün koşullarındaki ortamı da enine boyuna yaşayarak gözlemledim. Elbette o tarihlerden bugüne Harp Okulları’ndaki eğitimöğretim anlayışı, hedefleri, müfredatları, vb. açıdan çok şey değişmekle birlikte; "Harp Okullarının Üniversite Olup Olmadığı" veya "Harp Okulları ile Üniversitelerin Karşılaştırılması" açısından, özünde çok değişiklik olmadığını düşünüyorum. Öncelikle somut gerçekliğe bakarsak; YÖK, Harp Okullarını üniversite olarak kabul ediyor ve Harp Okullarının, üniversitelerin belirli fakülteleri için eşdeğerlik koşullarını tanımlıyor. Bu açıdan sözkonusu tartışmanın fazla anlamı yok. Ancak, konuyla ilgili herkesin kolayca görüş birliği sağlayacağını sandığım konu ise; Harp Okullarının kendine özgü üniversiteler olduğu ve uluslararası alanda üniversitelerin değerlendirilmesinde kullanılan objekHarp okulları , tif ve bilimsel ölçütlerle değil, daha çok bu kendine özgülüğün getirdiği ölçütlerkendilerine özgü le değerlendirilmesi gerektiği ve Harp üniversitelerdir. Okulları ile üniversitelerin aynı terazi kefesine konarak birebir karşılaştırılmasının doğru bir yaklaşım olmayacağıdır. 1 İŞBİRLİĞİNİ GELİŞTİRMEK ÖNEMLİ Harp Okullarının kendine özgü bazı özellik ve ölçütleri, Sn. Dr. Kalaycı dergideki yazısında oldukça derli toplu bir şekilde ve objektif olarak ortaya koymaya çalışmış. Buna karşılık Sn. Şengör Harp Okulları (daha çok Hv.HO) için daha önce birçok defa dile getirdiği ve bence "romantik" denebilecek görüş ve yaklaşımını yeniden ortaya koymuş. Bu anlamda romantik olmakta elbette bir sakınca yok, ancak keşke Sn. Şengör, Sn. Kalaycı’nın ortaya koyduğu ölçütlere ait düşüncelerini birebir dile getirseydi, sanırım daha verimli ve anlamlı bir tartışma imkânı yaratılabilirdi. Sn. Kalaycı’nın son sorusunun devamı olarak bir soru da ben ekleyeyim: Harp Okulları en iyi üniversitelerse ve Türkiye’de (bu ayarda) başka üniversite yoksa, Harp Okullarının diğer üniversitelerde akademik kariyer yapan asker öğretim üyeleri neden kariyerlerini bu üniversitelerde yapıyor ve bunların bir kısmı hizmet sürelerini tamamlamadan, erken emekli olarak neden diğer üniversitelere transfer oluyorlar? Diğer yandan, Sn. Şengör hocamızın, kendi yuvası olan İTÜ dahil, Türkiye’deki 70’i aşkın üniversiteyi toptancı bir yaklaşımla yoksayması, (benim de bir ölçüde sahip olduğum), Harp Okullarına romantik ve sevecen bir bakış açısından kaynaklandığını düşünüyorum. Önerim; üniversiteleri ve Harp Okullarını birbiriyle yarıştırmak yerine, onları kendi kulvarlarında değerlendirmek, ulusal/uluslararası düzeyde kendi eşdeğerleriyle karşılaştırmak ve aralarında olabilecek işbirliği, dayanışma ve sinerjiyi maksimize etmeye çalışmaktır. Bunun ötesindeki tartışmaların, bilimsellik ve objektiflikten gitgide uzaklaşan subjektif ve sanal kayıkçı kavgasına dönüşmesi olasılığına ilaveten; iki kurum arasındaki olumlu ortama da zarar verebileceğinden endişe ederim.