Katalog

GÜNDEM Öğrenme Tembelliği, Öğrenciler ve Üniversite "Manevi Mirasım Akıl ve Bilimdir!" "Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır... Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur... Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar." Mustafa Kemal Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’in sorusuna Mustafa Kemal’in yanıtı. Kaynak: İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeoloji, İÜ. Yayınları Cumhuriyet BİLİM VE TEKNOLOJİ Sayı: 1030 15 Aralık 2006 İMTİYAZ SAHİBİ Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk GENEL YAYIN YÖNETMENİ İbrahim Yıldız YAYIN YÖNETMENİ Orhan Bursalı SORUMLU MÜDÜR Güray Öz GÖRSEL YÖNETMEN Tüles Hasdemir YAYIMLAYAN Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. İDARE MERKEZİ VE YAZIŞMA ADRESİ Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sokak No:2 34382 Şişli İstanbul Tel: 0212.343 72 74 Faks: 0212. 343 72 64 CUMHURİYET REKLAM Yerel Süreli Yayın Tel: (0212) 251 98 7474/ 343 72 74 BASKI İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Caddesi No: 23 Yenibosna İstanbul www.cumhuriyet.com.tr Bilim Teknoloji ekinin 1030. sayısı TÜPRAŞ’ın katkılarıyla hazırlanmıştır. CBT 1030/3 15 Aralık 2006 Şu sıralarda karşılaştığım üniversite öğrencileriyle konuşmalarda merak ettiğim noktalar üzerinde duruyorum. Öğrenim ile, üniversite ile, ders araç gereçleriyle, ders dışı genel kültür "müfredatıyla", günlük olaylarla ilişkileri üzerine soruyorum. Neden ve niçinleri anlamaya çalışıyorum... Bugünkü öğrenci gençlik için genel yargı şu: Büyük çoğunluk öğrenme tembeli! Tabii ilk sırada, üniversiteyi en kestirme, yorulmadan, kolay not alarak, kendini fazla zora sokmadan bitirme isteği ön planda. Üniversite öğretim üyeleri de benzer yargıları paylaşıyor. Örneğin Celal Şengör, lisansüstü öğrencilerinin yazılı sınavda en temel konuları bilemedikleri için hepsinin sıfır aldığını yazıyordu geçenlerde. Lisans bile değil, lisans üstü öğrencileri! Son günlerde birkaç üniversite öğrencisi ile samimi ortamlarda sohbet etme fırsatı çıktı yeniden. İstanbul’da gözde bir vakıf üniversitesinde sosyal bilimler okuyorlardı. Sordum: Öğrencilerin derslerle ilişkisi, nitelik olarak nasıl? Yanıt: Şüphesiz kolay geçme birinci derecede önemli hepimiz için. En gözde hocalar, notu bol olanlar. En hızlı bu hocaların kontenjanları doluyor. Bu nedenle hızlı davranmalısınız seçeceğiniz derslerde. Bir de dersleri sıkıcı olmayan, iyi ve eğlenceli anlatan ve öğrenciye fazladan ders yükü bindirmeyen hocalar da sevilir... Hatta bazen bunların dersi karaborsaya bile düşer! Karaborsa mı? O da ne demek? Yani bazen öğrenciler "yerini satar", fiyatı da 500 dolar! Yerini satma da ne demek? İşte öyle, çok sıkışıksın, yaz derslerine kalmak istemiyor ve yüksek not alıp ortalamayı tutturmak ve geçmek istiyorsun, o zaman bastırıyorsun parayı! Zaten yaz kurslarına kalsan da yine 500 doları vereceksin... Sen aldın mı? Hayır, ama alanların olduğunu duydum. Pek aklım yatmadı, kafam basmadı, bunun kaydı kuydu, seçtiğin dersi bildirmen yok mu.. ama neyse. Diğer hocalar peki? Mesela hoca ünlü ama kimsenin umrunda değil eğer öğrencinin istediği niteliklere sahip değilse... Tabii şüphesiz zorunlu durumlarda alıyoruz derslerini, yapacak bir şey yok... Bu üniversitenin doğafen bilimlerini seçen öğrencileriyle de bir konuşmak isterim doğrusu. Seçkin bir üniversitenin, yüksek puanlar alan seçkin öğrencilerinden, en azından önemli bir kısmının ders ve üniversite ile ilişkisi böyleyse, çok daha düşük puanlarla girilen üniversite ve bölümlerde okuyan öğrencilerin durumunu varın siz düşünün! Bir de, öğrenci –hoca ilişkisini merak ettim. Derslerde bazı öğretim üyeleri derslerini tartışmalı ve etkileşimli yaptığını, bir konuyu makale biçiminde hazırlayıp hocaya verdiklerini; bazılarının ise konferanslar şeklinde geçtiğini söyledi. İlginç bir nokta, öğretim üyesinin öğrenci üzerindeki otoritesinin oldukça güçlü olduğunu hissetmem oldu. Hem anlattıklarının doğruluğu ve genellikle tartışılmaz olarak kabul edilirliği hem de kişisel otoritesinin büyüklüğü açısından... Öğrencinin algılaması: Elinde not silahı var, geçmek ve kalmak meselesi! *** Günlük olayları izleme konusunda genel bir zayıflık söz konusu. Günlük basını izleyenin az olduğunu söylüyorlar. En ilgililer, meraklılar gazete alıyor, sayıları az; kimi kütüphanede bakıyor, ama internetten bakanlar daha fazla günlük gazete izleme alışkanlığı olanlar arasında. Oysa üniversite öğrenciliği, çok yönlü olarak hayata hazırlanıldığı çok değerli yılları kapsıyor. Şüphesiz ilgilenilecek çok şey var, ama kendine yatırımın zirve zamanları! Dünyayı, Türkiye’yi öğrenmeden; ana çizgileri ve tartışma konularını biraz derinliğine bilmeden, dünya ve ülkenin en önemli konuları üzerinde sıradan insanın çok ötesinde biraz derinlikli bilgi sahibi olmadan, belki bir hobi edinmeden, sanatı izlemeden, düşün dünyasında olan bitenler hakkında kaba çizgi olarak bile olsa fikri olmadan, üniversiteden mezun olmak biraz zor değil mi? Üniversite mezunu, dünyayı bilimsel olgular olarak doğru algılayan, ne yapacağını bilen, kendisine bir hayat yolu çizen ve hedefine yürüyen ve bu yürüyüşünde de yukarıda saydığımız bütün araçları kendisine yardımcı alan insandır. Üniversite mezunu kendini seçkin hisseden ve bunun da altyapısını kendi kuran insan olmalıdır bence. Ayağı böylece istediği toprağa basar. Sorgulamayan, eleştirmeyen, daha iyiyi aramayan, araştırmayan üniversiteliye, mezun olmuş denebilir mi? Ülkemizde bir de üniversiteli sorunu var mı yok mu? Gelecek cumaya kadar sevgiyle ve saygılarımızla...