Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
kitap AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan tmceylan@superonline.com Erkekleri dört kategoriye ayırabiliriz: bilgeliği yok, mistikliği çok=yobaz, hem bilgeliği hem mistikliği yok=holigan, hem bilge hem mistik=derviş, bilgeliği çok mistikliği yok=filozof Kocaoğlanlar Memleketi Memleketin hangi köşesine gitsem ablak suratlı, patavatsız davranışlı, öğrenmeden büyümüş, doğduğu gibi kalmış, "fastfood"la şişmiş, cipsiz adım atmayan hacimli gövdesinden yanına varılamayan, önünden dolaşılamayan kocaoğlanlara rastlıyorum. Kasabadan şehre geçtikçe "yeniyetme"lerin yoğunluğu geometrik diziyle artıyor sanki. Ortak özellikleri bunların beş yaşındaki çocukların "hemen doymak, zahmetsizce boşalmak" ilkesine uygun davranmak. İnsan onları görünce hepsinin topluca yasası, kuralı, geleneği, göreneği olmayan, güngörmüşü, yaşlısı bulunmayan, yiyecek, içecek ve zevkten zengin bir adada büyütülüp içimize salındıklarını zannediyor. Son yıllarda Türk Ailesi ekonomik zorunluluklara paralel bir değişim gösterdi. Babalar çalışma saatlerinin uzamasıyla eve çok geç dönmeye başladılar, hani evden erkek kayboldu desek yeridir. Sonunda erkek çocuklarının evde özdeşim yapacağı kimse kalmadı. Erkekler bugün önlerinde taklit edecekleri canlı bir resim olmadan büyüyorlar, televizyonla oyalanıyor, internet başında vakit öldürüyor, başıboş dolaşıyorlar. Kızlar daha şanslı, eğer anneleri çalışmıyorsa mutfakta onun eteğinde büyüyor ve her şeyi güzelce öğreniyorlar. Anne çalışıyor olsa bile, evde yine bir kadın bakıcı olduğundan kızların şanssızlığı oğlanlar kadar ileri gitmiyor. Buna rağmen şunu da söylemeden geçmemek lazım ki, ülkemizde ev kadınları kocaları tarafından bastırılmış, çalışan kadına göre daha boyun eğici kişilik taşıyorlar genellikle. Kızlar özdeşim için ev kadını olan annelerini yeterli görmüyor, onları babayı eve çekemeyen yetersiz dişilikte birileri olarak düşünüyor ve annelerinde göremediklerini abartarak sahiplenip erken dönemde pek çok şeyi seksüalize etmeye başlıyorlar. Etrafta bebek yaşta baştan çıkmış, erkek arkadaşını cinsel bir köle gibi davranarak elinde tutmaya çalışan kızlar görmemiz biraz da bu yüzden. Toplumun erkek kısmı, kadınlar gibi az buçuk değil tümden elden çıkmış durumda, trafikte kavga edenler, ufak bir stres halinde alkole koşanlar, işbirliği gereken yerde kurnazlığa başvuranlar, kadınlarla ilişkiyi bir varolma sorunu haline getirenler hep bu kocaoğlanlar. Bunlar baba yokluğunda anne tarafından "yutulmuş" çocuklar... Erkek çocuğunun anne tarafından yutulmasına engel, oğlanın babayla kurduğu sağlıklı ilişkidir. Oğlanlar ancak o zaman yutulamaz lokma olurlar. Babayla işbirliği, babayla özdeşim, babayı taklit, annece "yenilme"nin, anne tarafından sindirilip yokedilmenin önüne geçer ve ancak annesince yutulmamış erkekler kadınlarla sağlıklı ilişki kurabilirler. Annelerin oğulları için ilelebet kendi malları gibi davranma cüreti göstermesi, gelinlerle kavganın temel nedeniyse, o nedenin de nedeni oğlanların babayla ilişkisinin olmamasıdır. Babasını göremeyen ve o süreçte anne tarafından "yutulan" oğlanlar, git gide babayı yabancı hatta düşman görüyorlar. Çünkü belli bir yaştan sonra, diyelim emekliliğinde eve dönen baba, annenin dizinde büyümüş "efemine" oğlanın homoseksüel korkularını azdırıyor. Erkekleri dört kategoriye ayırabiliriz: bilgeliği yok, mistikliği çok=yobaz, hem bilgeliği hem mistikliği yok=holigan, hem bilge hem mistik=derviş, bilgeliği çok mistikliği yok=filozof. Etrafa bakınız yobaz ve holiganlardan ibaret güruhlar göreceksiniz. Bunlar hayatı, kendi çapında bilgeliği olan bir babadan değil, kendi dürtülerinden öğren(eme)mişlerdir. O yüzden esneklik, kendine sınır koyabilmek, işbirliği yapabilmek, kendini eleştirebilmek, taktir edebilmek, ya hep ya hiçten vazgeçebilmek, kaybederek de sağlıklı olabilmek, yalnız kalabilmek, bazen bir serserilik oyunu oynayabilmek, başka biçimde de varolabilmek, küsebilecek kadar ilkeli, barışabilecek kadar sade olabilmek, kendini okşayabilmek ve başkasının okşamasına bırakabilmek, mahvolmadan felaketlere üzülmek ve yıllarca sevmeye devam edebilmek, yani modern bir derviş, gündelik bir filozof olmak onlara yabancıdır. Son yıllarda en sağlıklı ve gelişkin adamların köy kökenlilerden çıktığını düşünmeye başladım. Çünkü oralarda babayla her gün her saat ortaklaşa iş yapmak mümkün. Beraber ormana gitmek, birlikte çift sürmek babayla oğulun köydeki sıradan işleridir. Şehirde büyüyenlerimiz arasında babasıyla en son ne zaman balığa gittiğini hatırlayan var mı acaba? “99 SAYFADA” DİZİSİ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları bu yıl "99 Sayfada" başlığı altında, bilim, sağlık, biyoloji vb. gibi konuları içeren yeni bir dizi başlattı. Her bir kitap, alanında uzman bir bilim insanıyla belirli bir konuda söyleşileri içeriyor ve bu açıdan da popüler bir dille kolay okunabilirlik, anlaşılabilirlik ve istenilen konuda mesajın kolay verilebilirliğini sağlıyor. Dizinin ilk kitabı, Prof. Celal Şengör ile gerçekleştirildi ve konu tabii ki beklenen İstanbul Depremi. Sefa Kaplan’ın gerçekleştirdiği söyleşide, beklenen dreprem ve İstanbul hakkında hemen her şey var. Dizinin ikinci kitabı Migren ve Başağrısı. Didem Ünsal’ın Prof. Dr. F. Cankat Tulunay ile yaptığı söyleşi. Özellikle bu konuda şikâyeti olanların kitabı okumalarında yarar var. Üçüncü kitap Alzheimer, Parkinson. Yine Didem Ünsal Prof. Dr. Murat Emre ile, özellikle yaşlıları ilgilendiren bu hastalıkları enine boyuna sorguluyor. Şüphesiz, yaşlı yakınlarının daha çok okuması gereken bir kitap. Dördüncü Kitap Yankı Yazgan ile gerçekleştirilmiş ve Bebeklikten Çocukluğa başlığını taşıyor. Dizinin sonraki kitapları Fisun Akdeniz’le yapılan Depresyon üzerine söyleşiler ve Bülent Gülekli ile gerçekleştirilen Tüp Bebek kitabı... Bu dizi bilginin doğru ve popüler yayılımına hizmet ediyor. Kitaplığınızda diziye yer açın... MATEMATİK DÜNYASI Derginin yeni sayısı yayımlandı. Poincaré Sanısı problemini çözen Perelman'ın Fields Madalyası'nı reddetmesi ortalığı kasıp kavurdu. Dergide Poincare'ye, sanısına, matematik felsefesine ve sanıyı kanıtlayanlara geniş yer ayrıldı. Kapak Konusu: Seçim Fonksiyonları ve Seçim Beliti: ZFC Kümeler Kuramı; Seçim Beliti Neden Doğaldır; Seçim Beliti'nin Bir Kullan ı m ; Zorn Önsavı'na Giriş; Zorn Önsavı ve Birkaç Sonucu; İyisıralama Teoremi; Hausdorff Zincir Teoremi ve Zorn Önsavı ICM2006, 2006 Fields Madalyaları ve Grigory Perelman ICM2006 Madrit İzlenimleri. IMU 2006 Genel Kurulu'nun Ardından. Topolojik Maharet. Poincaré Sanısı. Poincaré'nin Matematik Felsefesi Üzerine. Geometri Köşesi: Pisagor Üçgenleri. Geometri Problemi. Sohbet Matematik: Bilimlerin Kraliçesi, Hizmetkârı ve Kızı, Erdal İnönü. Hilbert Mesafesi, Cahit Arf Matematik Günleri IV, 2005, Akdeniz Üniversitesi, XI. Ulusal Antalya Matematik Olimpiyatı, Birinci aşama sınav soruları (2006) CBT 1030/ 11 15 Aralık 2006