Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BeyinNöroloji Rengin tadı olur mu? Insanın kafasında dünyanın alacalı renklere bürünmüş muhteşem birgörüntü olduğu sanılabilir. Ancak Helen Phillips bunun bir yanılsamadan ibaret olduğunu öne sürüyor. Güniin birinde gözleri görmeyenler belki de stereo surround ses sistemi sayesinde taş, kâğıt ve makas oyunu oynayabilecekler. O'Regan görüşünde haklı çıkarsa, bu kişilerin görenlerden pek de farklı olmayan duygular yaşamalan işten değil. Işte o zaman tiim duyulann tırmanışa geçtiği gerçek bir sansasyondan söz edilebilir. rik VVeihenmayer görme duyusunu 13 yaşındayken yitirdi. Yirmi yıl sonra VVisconsin Tıp Fakültesi'ne bağlı Paul BachyRita'nın laboratuvarında yerde yuvarlanan bir topu tutuyor, taş, kâğıt ve makaslı bir oyun oynuyor, kapıdan rahatlıkla girip çıkıyor ve mumun titreşen alevini seyre dalı " « • * ^».. *•• yordu. Weihenmayer'in göz^> "^ lerinde herhangi bir değişiklik olmamıştı, ama artık o di* liyle "görebiliyordu". mesi bekleniyor. ABD silahlı kuvvetleri, sistemin karanhk semalar ve bulanık sularda pilot ve dalgıçlara yön gösterecek biçimde geliştirilmesine çalışırken, kimileri de bunun sanal gerçeklik ve oyunlar gibi çok daha önemsiz işlerde kullanılmasını umuyor. daha önemsiz bir duyudan yararlı bilgiler elde etmeye çalışır. Ancak, başkaları bu bulguları duyulann işlevlerini nasıl yerine getirdikleri konusundaki geleneksel görüşün tepeden tırnağa yanlış olduğunu öne surecek denli ileriye götürdüler. İÇSEL GÖRÜŞ Duyusal algılama konusundaki yerleşik görüş, dünya ile ilgili içsel göruntülerin oluşturulmasından ibarettir. Duyusal sistemler dışarıdan aldıkları bilgileri çevremizle ilgili bir görünüm oluşturan beyne aktarır. Öyle ki, sinyallerin yararlı bilgilere dönüştürülmesinde etkin olan süreç, algılamadır. Bu örnek, kuşkusuz, gündelik deneyimlerimizle uyuşmaktadır: akıl gözünden, anlaksal görüntü ve benzerlerinden söz ederiz. Bunun doğru olduğunu gösteren kimi bilimsel kanıtlar da vardır. Beyin görüntüleri insanların görme, işitme, dokunma, koklama ya da tatma gibi duyular karşısında beynin belli bölümlerınin tepki verdiğini ve bu tepkilerin zamanlama açısından bilinçli algılama anıyla çakıştığını ortaya koyuyor. NÖROLOG VE FELSEFECİLER Ne var ki, "duyusal ikame" beyin ve duyularımızla ilgili birtakım gerçekleri su yüzüne çıkarttığından, özellikle sinirbilim ve felsefe çevrelerinde yoğun bir ilgi uyandırdı. VVeihenmayer'in "uzaklardaki" bir şeyi duyumsaması ve dilindeki sızıyı unutması, Schiltz'in de dengesini sağlamak için farklı türde bir duyusal geribeslem söz konusu olmasına karşın kendini tümden normal hissetmesi görme, işitme, dokunma v.b. duyular arasındaki geleneksel ayrımın dünyayı algılayışımızla çok da bağlantılı ol E cak biçimde okumayı öğrendi. Bu etki, aygıtı çıkardıktan sonra da sürdü ve her denemede daha çok zaman bu etki kaldı. İlk kez yaşadıklarını bugün bile coşkuyla anımsayan Schiltz, "Tümden normal biri olmuştum ve daha önce yaşa Weihenmayer'in alnına yerleştirilen kamera elektronik bir aygıta sinyal gönderiyor, bu sinyal de karanlık ve ışık dizgesini elektrik atımlarına dönüştürüyordu. Atımlar pul büyüklüğündeki bir levha üzerindeki 144 elektrodu devinime geçiriyor ve böylelikle kodlanan görüntü enerji olarak diline aktarılmış oluyordu. Önceleri ağzında patlayan şeker varmış duygusuna kapılan Weihenmayer, daha sonra yıllardır kapalı olduğu dünyanın dışına çıkarak uzay, derinlik ve biçimi duyumsayabildiği bir deneyim yaşadı. £ ^' ~y. v'' > > "yk, Aynı aygıtı yalnızca 20 dakika boyunca takan Cheryl Schiltz ise yedi yıl sonra ilk kez dans edebildi. < Yıllar önce aldığı bir antibi• yotik nedeniyle denge sağlama yetisini yitiren Schiltz, normal koşullarda bir yere tutunmadan ve çevresinde % gördüğü durağan şeylere odaklanmadan ayakta duramıyor. Başını eğdiğinde çevresindeki her şey dönmeye başlıyor ve yere yığılıyor. dıklanmı unutuvermiştim," diyor. Söz konusu "duyusal ikame" aygıtlarının temelinde, BachyRita'nın beyne uygulanan bir tür USB bağlantısı olarak nitelediği bir teknoloji yatıyor. Çok yakında piyasaya sunulacak olan bu aygıtların öncelikle Schiltz gibi "yalpalayan" kişilere, zamanla da görme duyusundan yoksun olanlara çözüm getir PEKİ BU NASIL OLDU? BachyRita'nın aygıtı bir tür kabar cıklı düzeç aracılığıyla sinyalleri dilinin üzerindeki atım dizgelerine dönüştürüyor. Schiltz ise hemen bu dizgeleri, kendisinde eksik olan denge duygusunun yerini ala madığını gösteriyor. Bilgiyi toplayan duyu organı ve bu bilginin beyne aktanlış biçimi, görünüşe bakılırsa, bilginin kendisi yanında çok daha önemsiz kalıyor. Kimileri bunu salt beynin esnekliğini gözler önüne seren çarpıcı bir kanıt olarak algılayabilir. Bir başka deyişle, beyin, görme gibi birincil önemde bir duyu kaynağından yoksun olduğunda, söz gelimi dokunma gibi, Bir başka kanıt dizisi de imgeleme yeteneğimizden geliyor. Duyusal bir bilgi olmadığında bile kafamızda birtakım görüntü ve sesleri canlandırabiliriz. Araştırmacıların büyük bir çoğunluğu imgeleme sürecinin gerçekte algılanan duyulann bir yansıması olduğuna inanıyor. Insanlar bir şeyi gördüklerini sandıklarında, beynin görsel korteksinde bir aydınlanma oluyor. 951/18 11 Haziran 2005