Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bilim Tarihi can saymak da o kadar hatalı olur. İnkılablarda inancın roliine bile gereğinden fazla mevki vermek doğru değildir. İnanç sadece bilgiye heyecan ve hareket veren, bilgi ve ruh arasında samimi bir ilgi doğuran unsurdur. Nisbeten zayıf bir bilgiye inanış, bir tür kanaat özelliği kazandırabilir, ancak bilgi olmadıkça yalnız inanç insanı başarıya götüremez, götürse bile tesadüfi olur. Sonra bilim kavramını da layıkıyla belirlememiz lazımdır. İnsanlığın en büyük inkılabını, sanayi inkılabını yaratan "etken bilim değil miydi? Halbuki bu büyük inkılabı fıilen gerçekleştirenler arasında alim unvanını kazanmış insanlar görmüyoruz. Sınai inkılab, teknik adamlarının eseridir; Gutenbergler, Jakarlar (Jacquard'lar), VVattlar, Stephensonlar, Fultonlar, Hotiniler, Morslar (Morse'lar) hep sadece teknisyenlerdi. Ancak bunların teknik bilgileri, Galileo ve Toriçelli'lerden, Kopernik, Nevvton ve Lavoisier'lere kadar muazzam bir bilim topluluğunun saf bilim niteliğindeki keşiflerine dayanıyordu. Bizim inkılabımızda bilimin ve felsefenin kuvvetli bir etkisi olmadığını farzetmek, Türkleri cihanı yürüten fıkirlerden habersiz saymak gibi garip bir düşünce olur. Bazen bilim adına ortaya sürülen yorumlar bizi şaşırtmamalıdır. Nicelik ve hatta nitelik bakımından ne kadar değerli olursa olsun bilgi sahibi olmak insanı biMim sahibi edemez, bilgi biraz felsefeleşmedikçe, yani düşünceye, iradeye, fıile, kısaca ahlaka ve karaktere işlemedikçe bilim halini alamaz. Bilimin ve bilginin ahlaki değeri bu özelliğinde saklıdır. Bilimleri kendilerine eşyayı ve olayları görme becerisi verememiş olanlann, düşüncelerinde durgun ve kaskatı değer Ismayıl Hakkı (Baltacıoğlu) görmek de inkılabın felsefı değerini inkara varır. Biz zannediyoruz ki, hayat ve inkılab ile bilimin ilişkilerini düşünürken bu birbirine zıt aşırı uçlardan sakınarak hadiselere daha uygun bir bakışla bakmaya imkân vardır ve ancak bu suretle daha salim bir hükme erişilebilir. gısızlık olur. Diğer taraftan bilimi hayattan ayırarak hayatın hadiseleri karşısında onu sadece bir zabıt katibi konumunda 16 Kanunievvel (Aralık) 1926, Sayı 3, Birind Cilt, Ankara Ziyaeddin Fahri (Fındıkoğlu) kriterlerine boyun eğen bir esir halinde bulunanların hükiim ve değerlendirmelerini bilim olarak görmek, bilime karşı say Çarpma Sevgili Piref. Ökkeş: Mektubuma bir Hatis Astro sözüyle başlamak istiyorum: "Meraklının miladı çoktur" Son günlerde merak sardığım konuya girmeden önce söylemek isterim ki siz de benim mılatlarımdan birisiniz. Yaşamımı Pirel Ökkeş'ten önce (ÖÖ) ve Piref. Ökkeş'ten sonra (ÖS) diye ayırdınız ve beni Dörtköşe'nize konuk ederek yaşamıma bir boyut daha kazandırdınız Bu mektupta size anlatmak istediğim milat ise kâğıttan önce ve kâğıtlan sonra dört işlem Onuncu yüzyılın ortalarında bu geçiş olmadan önce işlemler tahta tabletter üzerine silerek yapılıyor ve tüm ara işlemler kayboluyormuş Sayılara bu yüzden uzun yıllar "huruf algubar" yani toz harfleri denilmış Işte bu "yaz ve sil" metodu ile ilk çarpmamı yaptıktan sonra anladım bugün kullandığımız çarpmaya kâğıdın nasıl geçiş sağladığını. Size de bir örnekle göstermek istiyorum Dilerseniz kendinizi kâğıt öncesı zamanda bir pazar yerınde, diyelim tanesi 124 paradan 376 tane mum alırken duşleyin Pazarcı elindekı bezle tahtasının üzerini siliyor; 124 ve 376 sayılarını yazıyor ve başlıyor yazıp silmeye. Aşağıya basamak basamak yazdım Her iki çizgi arası tabletın aldığı şekli gösteriyor, yapılan işiemı ayrıca parant( 3Z içinde açıklıyorum 376 124 30376 (100x300=30000 ekledi.; 124 36376 (20x300=6000 ekledı.) 124 37276 (4x 300=1200,1001er basamağını 2 ile değişlirip 1000 ekledi.) 124 44276 (100x70=7000 ekledi.) 124 45676 (20x70=1400 ekledi.) 124 45886 (4x70=280,1O'lar basamağını 8 ile değlştirip 200 ekledi.) 124 46486 (100x6=600 ekledi.) 124 46606 (20x6=120 ekledi.) 124 466624 (4x6=24, 1'ler basamağını 4 ile değiştirip 20 ekledi.) Böylece pazarcı iki sayılık yer dışında yer kullanmadan silip yerine yenı sayıyı yazarak işiemı bitırmiş oluyor. Tahtadan kağıda geçişı Şam'lı matematikçi Abu'l Hasan Ahmad bin ibrahim 951/14 11 Haziran 2005 al Uklidisi yapmış. Burada "Bu adamın adında neden Öklid var? 0 da Ökkeş soyundan mı geliyor yoksa?" dediğinizi duyar gibiyim. Bildiğiniz gibi, İskenderiye'lı öklid mılattan önce 300 yılında yaşamış, Al Uklidisi ise milattan sonra onuncu yüzyılda. Öklid, yani Yunanca Eukleides (eu:iyi, gilzel ve kleid: anahtar sözcüklerinin birleşmeşiyle oluşmuş bir sözcük) anlam genişlemesiyle anahtarı güzel, yani zeki anlamında bir erkek adı olmuş. Arapçaya kleid sözcüğü ikliid (elif, kaf, lam, ye, dal) olarak geçmış ve anahtar anlamını korumuş. Bu sözcüğü Yunanca'dan alırken neden anlamını "kılit" olarak değiştirdiğımizı bilmıyorum, kilite gerekli olan anahtar sözcüğünü de yine Yunancadan almışız (anikhtora). Tozlu sayıları kâğıda geçiren matematikçi Öklid Ahmet belli ki bu adı almayı haketmiş. Pis ve tozlu olmalarının yanında, bu tahtaların yıldız haritası çıkaran astrologlarla bağlantısını da beğenmemiş Al Uklidisi. Bir satırdan dığerine yapılan işlemi alt alta yazarak, üzerine bir parça da kafadan sayma ekleyerek bugün kullandığımız çarpmayı kullanıma sokmuş. Burada size söylemek istediğim, kâğıdın yalnızca ara işlemleri görüntülüyor olması ve "yaz ve sil" yöntemiyle yapılan çarpmaya bir değişiklik getirmemiş olması Bir başka mektubumda italyan matematikçilerin kâğıdın icadından çok sonra buldukları kafes yöntemiyle çarpmayı da göstermek isterim. Zaman içinde yolculuk yapmayalı epey olmuştu Sayın Ökkeş, aracı olduğunuz ıçin teşekkür ederım imza: Piref. Hatis Astro Nortkarolayna