01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hukuk Bilimi Hekimlerin tanı kusurları ve sorumluluk Hekimle hastası arasındaki ilişki, Borçlar Yasası'nda diizenlenen vekâlet sözleşmesi ilişkisine dayanır. Bu sözleşme hekime, hastanın çıkarına, yaranna ve onun istencine uygun bir sonuca yönelen göreceli (nispi) bağımsız bir iş görme borcunu yiikler. Çetin Aşçıoğlu* ekimlik, avukatlık gibi, kamusal izne bağlı olarak tekel niteliğinde bir çalışma alanıdır. Bu nitelikler, hekimlerin bilgi, insana sevgi ve saygı gibi üstün değerler açısından güvenilir kişi olduğunun kanıtıdır. Bunun doğal sonucu olarak hekimin hastasına karşı içten bağlılık (sadakat) ve özen borcu gündeme gelir. Bu nedenle hukuk, doktorların hastanın yaranna davranışlarda bulunmak ve ona zarar verecek davranışlardan sakınmak ve tıbbi yardımı özenle yürütmekle yükümlü olmasını öngörür. Her borcun arkasında ise sorumluluk yatar; sorumluluğun çalışmadığı bir düzende hukukun bir ayağı sakat kalır. Doktor, tıp alanında kabul görmüş bilimsel bilgilere göre tanı koyar ve gereken iyileştirme yöntemlerini uygular; ancak çalışmaların mutlak olarak iyileştirmeyle neticelendirilmemesinden dolayı sorguya çekilemez. Başka bir anlatımla hekim, sonucun rizikosunu ancak kusuru durumunda yüklenmek durumundadır. Hukuksal kavram olan kusur, bir irade eksikliği olarak kınanabilen bir davranıştır. Kınanmanın nedeni ise "başka türlü davranma olanağı varken somut olaydaki gibi davranmış olmak"tır. Hekim, tıbbî yardımı özenle yürütme borcunu yerine getirirken gösterilecek bir savsama ve irade (istenç) eksikliği kusuru ve dolayısıyla sorumluluğu gündeme getirir. H ilk nedeni çalışma alanının bilgilerine sahip olmak ve bunları yö'ntemine uygun sıkı düzen içinde uygulamak ve de sorumlulukla ilgili hukuksal ilkeleri bilmektir. Bu bağlamda bir yargı kararını ele alarak tanı kusurlanyla ilgili görüşleri sizlerle paylaşmak istedim. Olay: Davacılar, davacı annenin doğum öncesi kontrol ve tetkiklerinin davalı özel hastanede ve davalı doktorların denetimi altında yapıldığını, sağlıklı bir çocuk dünyaya getireceği güvencesi verildiğini; ancak anılan hastanede dünyaya gelen çocuğun erkeklik organı ve anüsünün bulunmadığını, dışkısını operasyonla torbaya yaptığını, ayaklarının hareketsiz olduğunu ve tıbben iyileştirilmenin olanaksız bulunduğunu; hamilelik döneminde AFP (1) değerinin sınırda gösterilmiş olmasına karşın davalıların konu üzerinde özenle durmadıkları ve yanlış tanıya neden olunduğunu ileri sürerek maddi ve tinsel (manevi) zarajan ödenmesini istemişlerdir. Davalılar, davacı annenin doğum öncesi izlenmesinde dikkatsizlik ve özensizliğin söz konusu olmadığını, ancak bebeğin 1/200.000 oranında göriilebilen bir anormallikle doğduğunu; bunun USG (ultrason) ile saptanmasının her zaman olanaklı olmadığını; doğum öncesinde bu tür bir tanı konulmuş olsa bile, gebeliğin tıbben sonlandırılamayacağını, çünkü doğum sonrası ameliyatlarla bebeğin yaşama şansının çok yüksek bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Yargı, Adli Tıp yazanağına (rapor) göre davalı doktorların kusurlu bulunduğu, iyileşme olanağının bulunmadığı gerekçesiyle maddi ve manevi zararlann tamamına hükmetmiştir. Yargıtay (2), mahkemenin kararını sorumluluk açısından onarken; ek davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmemesini hatalı bularak kararı bu nedenle davalılar yaranna da bozmuştur. / J Diğer yandan tanı işleminde; karmaşık ve zor evrelerden geçen ve değişik kaynaklardan alınan verilerin hata paylarının kaçınılmazlığı da bir olgudur. Bu nedenlerle hukuk, "olağan bilgi düzeyine karşın kendilerini tanı hatalarından koruyamayacaklan" gerekçesiyle; hekimlerin yanlış tanı nedeniyle sorumluluğunun söz konusu olmayacağını kabul etmektedir. Ancak bu sorumsuzluk ilkesinden yararlanabilinmesi için; fızik biyolojik işlemler, kimyasal çözümlemeler ve diğer pozitif verilerle ilgili gerekli yöntem ve araçların tüketilmesi gerekir. Tersi durumda kusur ve sorumluluk gündeme gelir. Kuşkulu durumlarda hekim ya tanı yöntem ve araçlarını yinelemek ya da meslektaşlarının (konsültasyon) veya daha uzman yardımı sağlanmakla da yükümlüdür. duğunu, bunun da kusur olarak nitelendirileceğini düşünüyorum. Kaldı ki; davalı hekimler, elektronik aygıtlarla ve diğer incelemelerle ana karnındaki çocuğun sağlık durumunu kesin olarak saptamak olanağı olmadığını davacıya anneye anlatarak tıbbi yardıma onam sağlanmalıydı. SORUMLU KİM? Belki bu biçimde aydınlatırmış davacı anne, başka hekim ve kurumlara da başvurma yollarını arayacaktı. Hastanın aydınlatılmamış onamının alınmamasının bile, olayda başlı başına sorumluluğu gerektirir kusur olduğu kanısındayım. Örnek aldığımız olayda davacılar, yalnız hekimlerin kusurları nedeniyle değil aynı nitelikte yüksek özen borcu ile •yükümlü avukaün eylemiyle de zarar görmüşlerdir. Çünkü avukat bilmiyorsa küçük bir araştırma Yargıtay'ın yerleşik zamanaşımı uygulamasını saptayıp müvekkilini de uyararak ilk davada saklı tutulan fazla hakkı için davayı süresinde açması gerekirdi. Bu özeni göstermediği için; davacı, tazminatın önemli bir bölümünü oluşturan bölümünü zamanaşımı nedeniyle kaybetmiştir. Sanırım davacılar gerek hekimlerini gerekse avukatını seçerken bir araştırma da yapmışlardır; ancak sonuç da ortada. Meslek adamının özensizliği hepimizin sorunu; toplum, bu bağlamda gizil bir tehlike ile karşı karşıyadır yargısı abartılı sayılmamalı. Bir sorumlunun da hekimlere ve avukatlara iyi yetişmeleri için olanakları vermeyen ve bunu sorun yapmayan devlet olduğunu düşünüyorum * Yargıtay Onursal Üyesi cetina&mail koc.net (1) AFP , Alfa Febo Protein, ceninın organlarınm gelişmesinin belırlenmesinde yapılan yardımcı bir tetkik (2) Yargıtay Hukuk Cenel Kurulu' nun 11.12.2002/131011 /1047 sayılı kararı EKSİK ARAŞTIRMA KUSUR Tanı için gerekli araçlardan elde edilen bilgilerden sonuç çıkarma bir nitelendirme işlemidir; nitelendirme ise bir usa vurma ve sezgisel mantık işidir. Bu nedenle çeşitli yoruma uygun verilerin doğru tanımlanmamasında bir nitelendirme kusuru kabul edilmemektedir. Ancak yapılan araştırmalar, bir hastalığın karakteristik belirtilerini açıkça ortaya koymuş ve buna karşın hatalı bir tanıya ulaşılmış ise kusur söz konusu olur. Adli Tıp Kurumu'nun davalı hekimlerin kusurunu nasıl saptadığı ilgili karardan anlaşılmamaktadır. Büyük bir olasılıkla yukarıda açıkladığımız gibi eksik araştırmaya ve nitelendirme hatasına dayanılmış olabilir. Özellikle "AFP'nin sınırda görünmesi"ve davalı hekimlerin savunmasına göre de "USG (ultrason) ile doğru tanıları saptanmanın her zaman olanaklı olmaması" karşısında; kuşkulu durum nedeniyle araştırma ve incelemenin eksik ol ÖZEN VE SORUMLULUK Yakın zamanlara kadar; doktorların kusuru, çoğun, tıbbi yardımların kutsallığı ve yazgıya boyun eğme (tevekkül) inançları nedeniyle hoş görülmüştür. Ancak günümüzde çağdaş hukukun insanın maddi değerlerinden olan yaşam ve sağlığına verdiği önem ve bireylerde hak arama bilinci geliştikçe sorumluluklar da gündeme gelmeye başlamıştır. Hukuk, bireylere sorumluluk yaptırımı yüklerken yalnız zarar görenleri ya da kamu düzenini korumayı amaçlamamıştır. "Gerekli özeni gösterirsen sorumluluktan kurtulursun" buyruğu ile bireylerde sorumluluk bilinci yaratarak hizmet sunanları da korumak istemektedir. Ülkemizde hekimlerin yargı önüne gelen sorumluluklarının büyük boyutlara gelemese bile giderek artış gösterdiği de bir olgudur. Sorumluluktan kurtulmanın HATA PAYI Tıbbi yardım ve el atmalann sağlıklı sonuçlar vermesinin ilk adımı (olmazsa olmaz) doğru tanı koymaktan geçer. Hekim, tanı koyarken yalnız deneylerin zenginleştirdiği bilgisini değil, aynı zamanda güçlü bir usa vurma (muhakeme) ve bazen de sezgi yeteneğini kullanmak zorundadır. Özellikle işin içine usa vurma ve sezgi de girince tanı bir düşünce açıklaması niteliğine bürünür. 946/16 7Mayıs2005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle