24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İklimbilim klim değişikliği: Gerçek bir tehdit Iklim bilimciler küresel ısınmanın Dünya için çok biiyiik bir tehlike oluşturduğunu iddia ederken bu göriişe karşı çıkan kuşkucular, küresel ısınmanın gereğinden fazla abartıldığını, bilim adamlarmın korkularının yersiz olduğunu ileri sürüyorlar. 1 6 Şubat'ta Kyoto Protokolü yürürlüğe girdi. Bunun, uluslararası işbirliğinin bir başarısı mı, yoksa biraz geç kalınmış bir karar mı olduğu konusunda tartışmalar süredursun, bu anlaşmanın iklim bilimcilerinin yıllar süren çabalarının ürünü olduğu bir gerçek. Ne var ki bilim adamları bu önetnli başarılarının tadını çıkartmaya bile fırsat bulamadan, bugüne dek hiç olmadığı kadar sert eleştirilere hedef oldular. En acımasız eleştiri, iklim değişikliğinin gerçekliğini sorgulayan kuşkuculardan geldi. Bu eleştiriler her zaman olmakla birlikte, şimdi sesler hiç olmadığı kadar yüksek ve etkili çıkıyor. Bir İngiliz gazetesi iklim değişikliğini, "Sol eğilimli, Amerikan karşıtı ve Batı ideolojisine karşı küresel bir safsata" olarak nitelerken, Londra'daki bir think tank kuruluşu, İngiltere adına konuşan bilim danışmanı David King'in "iklim değişikliğinin terorizmden daha büyük bir küresel tehdit olduğuna inanan bir yüz karası" olduğunu belirtiyor. Bu arada ünlü yazar Michael Crichton yeni romanı "Korku Devleti"nde, küresel ısınmayı aşırı çevrecilerin yarattığı "haince bir tuzak" olarak ele alıyor. Kuşkucular, küresel ısınma konusunun belirsizlik ve boşluklarla dolu olduğunu ileri sürüyor. Bunlara göre bilim adamlarının küresel ısınmanın var olduğunu kabul etmelerinin nedeni, ulusal politikalarını korku üzerine kuran hükümetlerin destekledikleri bilimsel kuruluşların baskısı. Bu eleştirileri bilimsel temele dayanmadığı (kuşkucuların çoğu ekonomist, işadamı veya politikacı; aralarında bilim adamı yok) gerekçesiyle göz ar dı etmek ve önemsememek de mümkün. Ancak bu konuda azımsanmayacak ölçüde kuşkuların olduğu bir gerçek. Kaldı ki eleştirilerin de haklı olduğu noktalar yok mu? Hepimiz kandırılıyor olamaz mıyız? HANGİ TARAF HAKLI? Küresel ısınma, kuşkusuz 21.yüzyılın en can alıcı sorunlarından biri. İklim tartışmalarında kazanan taraf, önümüzdeki yıllarda, hatta yüz yıllarca ekonomik, siyasi ve teknolojik gelişmeleri belirleyecek. Bu kadar kritik bir konuda haklı tarafın kazanması daha fazla önem kazanıyor. Ancak kim haklı? İnsan faaliyetlerinin dünyayı ısıttığını gösteren deliller neler? Ve bu deliller ne kadar güvenilir? Öncelikle temel fızikle işe başlamak gerekiyor. Kuşkusuz atmosferdeki bazı gazlar, özellikle su buharı ve karbon dioksit, Dünya'nın yüzeyinden yayılan kızılötesi radyasyonu içinde hapsediyor ve sera etkisi ortaya çıkıyor. Bu kendi içinde kötü bir şey değil. Gerçekten de bunlar olmasa, gezegen soğuktan donabilir. Ayrıca kuşkusuz insan faaliyetleri sonucunda atmosfere CO2 pompalanıyor. Sonuçta her yıl atmosferdeki CO2 yoğunluğu artıyor. Son 60 yıldır Hawaii'deki Mauna Loa Gözlemevi CO2'nin yoğunluğunu ölçüyor. Sonuçta bugünkü yoğunluk, sanayi öncesi döneme göre yüzde 35 oranında artmış durumda (Bkz. Grafık). Bunun gezegen üzerindeki etkisi İnsan faaliyetleri olmasaydı küresel sıcaklıklar bugün düşüyor olabilirdi. • Gözlemler • Tahmini doğal ve insan faaliyetleri sonucu değişiklikler • Tahmini doğal değişiklikler İklim üzerinde insan etkisi de ölçülebiliyor. 2000 yılında Imperial College London'daki bilim adamları, atmosferden uzaya kaçan kızılötesi radyasyonun miktarındaki değişiklikleri ne kadar ısının hapsolduğunu gösteren dolaylı bir ölçüm 30 yıl boyunca kaydeden uydu verilerini incelediler. CO2 tarafından hapsolan kızılötesi spektrumunda 13 ila 19 mikrometre dalga boyları 1970 ve 1997 yılları arasında giderek daha az radyasyonun kaçtığı belirlendi. Bilim adamları, bütün bu verilerden şu sonucu çıkarttılar: Artan atmosferik CO2 miktarı, daha önce kaçan enerjiyi hapsediyor ve atmosferde ısı olarak depoluyor. Diğer sera gazlarıyla ilgili sonuçlar da CO2'ninki ile aynıydı. Bütün bu ölçümler ve gözlemler sera gazlarının atmosferi giderek ısıttığı gerçeğini gözler önüne seriyor. Dahası, şu anda iklimlerin değiştiğinden kimse kuşku duymuyor. Son 150 yıldır Dünya'nın dört bir yanından alınan sıcaklık ölçümlerine bakıldığında, en sıcak geçen yazlann 19'unun 1980'den sonra meydana geldiği görülüyor. Ve bunların dördü son 7 yıl içinde yaşandı. Bu ölçümlerle ilgili tek ciddi sorun, sıcaklıkların ölçüldüğü noktaların yakır larında gelişmekte olan kentlerin bulur ması ve bu bölgelerden yayılan ısının ö çümleri etkileyip etkilememesi. Kentse bölgelerin kırsal bölgelere oranla dah fazla ısı tutması, burada önemli bir rol o; nuyor. Ancak son yapılan bilimsel araştı malar böyle bir olasılığın söz konusu 0 madığını gösteriyor. İngiltere'nin Met oroloji Ofısi'nden David Parker tarihsı sıcaklık verilerini iki ayrı gruba bölmü Gruplardan birinde yer alan veriler, saki bir havada alınan ölçümleri içerirken, b diğeri rüzgârlı havadakileri içeriyor. Y kınlarda kensel yerleşim bölgelerinin c masının yarattığı etkinin sakin havalarc daha belirgin olacağını düşünen Parke iki grup arasında bir fark tespit etmeyi ce bu soru da kendiliğinden yanıtlanm oldu. KUŞKULARIN ÇIKIŞ NOKTASI İşte bu noktada belirsizlik başlıyc Sözgelimi 199O'lı yıllarda bazı iklim L manlarının, son binyılda kaydedilen en cak yüzyılın en sıcak onyılının 1990'lar yaşandığına ilişkin iddialannı ele alalı Bu iddia 1998'de Virginia Üniversi 942/16 9 Nisan 2005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle