Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İklimbilim • Denizie bağlantılı akiferlerde yapılan aşırı çekimler, jeotermal sahalarda hatalı sondaj delgileri, reenjeksiyon kuyulan ve hatalı sondaj kuyu inşaları ile akiferler kirletilmektedir. Tartışma Tatlı suların araştınlması, işletilmesi, korun raklık halinde yeraltısuyu da yağış miktarıması ve entegre su yönetimi anlayışıyla opti na bağlı olarak azalıp mum olarak işletilmeleri fevkalade önemlidir. çoğalacak hatta dinamik rezervler dahi Türkiye'de bu görev DSİ Teşkilatına verilmiştir. yok olabilecektir. Ancak, yeraltında jeolojik yapıya bağlı olarak bazı ortamlarda yukarıda belirtildiği 3 gibi küçümsenemeyecek miktarda (23 trilyon m ) statik rezerv ve fosil su imkânları da olabilmektedir. Dolayısıyla, bir kuraklık halinde statik rezerv ve fosil su ortamları çok önem kazanmaktadır. c) YERALTI SULARININ IŞLETİLMESt ÇALIŞMALARI Günümüzde henüz temiz ve nükleer kirlenmeye maruz kalmamış yeraltısuları, genellikle arıtma işlemi gerektirmediğinden şehir şebekelerine doğrudan verilebildiği gibi, yüksek yatırım masrafları gerektiren yüzey suyu sulama projelerine nazaran daha pratik, çabuk ve ilk yatırım maliyetinin düşük olması gibi nedenler ile kullanıcılar tarafından tercih edilmektedir. Yeraltısuyu sulama projeleri için yapılan hesaplamalarda 10 1/s verimle 120 m derinlikten işletilebilecek projeler ekonomik olabilmektedir. Halen DSİ Teşkilatı tarafından yeraltısuyu sulama projeleri için yaklaşık 5 kmVyıl yeraltısuyu kullanılmakta ve yaklaşık 500 000 ha arazi sulanmaktadır. Bu miktar arazi, Türkiye'nin sulanan toplam arazi miktarının % 18'ı civarındadır. Ülkemizde maalesef hâlâ yapılan salma usulü sulamalar ile, başta buharlaşma olmak üzere derine sızma, yüzey akışı, hatalı işletme vbg. bir çok değişik nedenlerle su kaybı olmakta ve bu kayıpların miktarı % 6070 i bulabilmektedir (Tekinel, 2004). Maksimum ürün verimi alınacak şekilde sulama randımanı artırma olanakları araştırılmalıdır. Suların da bir gün çeşitli nedenler ile tükenebileceği gerçeğinden hareketle insanlarda "suda tasarruf bilinci yaşam biçimi olarak oluşturulmalıdır. Bu amaçla öncelikle, salma sulama yöntemleri bırakılıp yağmurlama hatta damlama sulama yöntemlerine geçilmelidir. DSİ Teşkilatınca gerçekleştirilen sulama kooperatiflerinde "yağmurlama sulama" yöntemi esas ve ön koşul olarak alınmakla birlikte çiftçilerin maalesef yeterli özeni göstermediği gözlemlenmiştir. Sonuç Olarak; Tarih boyunca insanların uygarlık alanında ilerlemelerinin ve her ülke için de gelişmenin temel unsurlarının başında gelen tatlı suların araştırılması, işletilmesi, korunması ve entegre su yönetimi anlayışıyla optimum olarak işletilmeleri fevkalade önemlidir. Türkiye'de bu görev DSİ Teşkilatına verilmiştir. DSİ Teşkilatının bu görevi yapması için yeterli bilgi ve deneyimi mevcuttur. (*) DSİ Genel Md.lüğü, TAKK Dai. BşkJığı TMMOB, JMO., BTK Hidrojeoloji Üyesi eposta: hasankirmizitas@yahoo.com YARARLAMLAN KAYNAKLAR ü "167 Sayılı Yeraltısuları Hakkındaki Kanun"un 1. Maddesinde "yeraltısularının araştırılması, işletilmesi ve korunması Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır" hiikmü gereğince yeraltısularının kirlenmesine yönelik hiçbir olaya meydan vermemek gerekmektedir. Nükleer savaş halinde yeryüzünde bulunan tüm sular radyoaktif kirlenmeye maruz kalacak ve nispeten en geç kirlenecek olan yeraltısuları olacaktır. Bu tehlike dahi dikkate alınarak ülkedeki tüm yeraltısuları en iyi şekilde korunmalıdır. Bu amaçla ivedilikle Kanunda aşağıda belirtilen değişiklikler yapılmalıdır. • Yeraltısuları Tiizüğü'niin 7. Maddesinde sondaj kuyularının açılması için yetkili kılınan kişiler arasında sayılan "Jeoloğ ve mühendis" ifadeleri kaldırılmalıdır. Zira, günümüzde hiçbir okul Jeoloğ unvanı vermediği gibi tüm mühendislik dallarını kapsayan "mühendis" ifadesinin ise hidrojeoloji bilimi ile hiçbir ilgisi yoktur. Kanunda ve Tüzükte yeraltısuyu faaliyetleri konusunda uzman jeoloji ve hidrojeoloji mühendisleri yetkili kılınmalıdır. ü DSİ Teşkilatı, kuruluşundan bugüne değin yaklaşık 31000 adet çeşitli derinliklerde su temin amaçlı sondaj kuyusu açmasına karşılık piyasada özel fırmalarca yüz binler ile ifade edilen kaçak sondaj kuyulan açılmıştır. Denetimden uzak açılan bu hatalı sondaj kuyu inşaları nedeni ile bir çok akiferin yok olduğu bilinmektedir (Kırmızıtaş, 2003). Akifer lerde kaçak açılan kuyuların kapatılmasında kuyu sahipleri muhatap alındığından kapatılma işlemi Kanun gereği olmakla beraber çiftçilerin mağduriyeti gö'z önüne alındığında bu işlemin gerçekleşmesi genellikle mümkün olmamaktadır. Kanunda ve Tüzükte yapılacak bir değişiklikle muhatap çiftçiler değil sonjaj makine sahipleri alınmalı, orman kanunlarında olduğu gibi hapis cezası yanında tekrarı halinde makineye el konuabilmelidir. Sular, ormanlardan daha az önemli değildir. ü Kamu Kuruluşlanndaki Çok Başklık: DSİ Teşkilaj haricinde MTA, Köy Hizmetleri ve İller bankasının da ye'altısuları konusunda faaliyet göstermesi olumsuzluklara leden olabilmektedir. Örneğin: DSİ tarafından akiferler çin yapılan bilanço hesaplarının başka bir kuruluş tarafınlan yapılması halinde, kargaşanın yaşanılması kaçınılmazlır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin su ihtiyacının gideilmesinde MTA, DSİ ve Köy Hizmetleri teşkilatlarının yealtısuyu konusunda ayrı çalışmalar yapması zaman ve naat kaybının tipik bir örneğidir. Yeraltısuyunun üretimi ımacıyla adı geçen teşkilatlar birbirinden habersiz sondaj ;uyuları açabilmektedirler. Amaçları farklı gibi görünmeke beraber ülke ekonomisine zarar verdikleri kesindir. b) UZUN VADEDE ÇALIŞMALAR G Havza Bazında Hidrojeolojik Çalışmalann Yapılıası: Yüzey, yeraltısuları ve kaynaklar bir bütün olarak ele lınmalı ve entegre su yönetimi anlayışıyla havza bazında alışmalar yapılarak her havza için en uygun su yönetim lodeli belirlenmelidir. • Statik ve Fosil Su Rezervlerinin Belirlenmesi: İnanlık tarihi boyunca defalarca kuraklık ve kıtlığın yaşandıı bilinmektedir. Kuraklık ve kıtlığın en büyük tezahürü ise üzey suların çekilmesi, yok olması şeklinde olmuştur. Ku Uyanış: Bilim yapmanın anlamı B u yazı, bende son zamanlarda gelişmeye başiayan bir uyanışın ürünü. Uyanış diyorum çünkü bilim yapmayı ve akademisyenliği bugüne kadar yanlış anladığımı anladım. Bugüne kadar tek hedefim akademisyenlikti, ama bu hedef, bilim yapma aşkımın yanı sıra biraz da ünvan sahibi olmayı içeriyordu. Derken bahsettiğim uyanış vuku bulmaya başladı. Bu uyanışta Hocam İlhan Tomanbay ile bilim üzerine yaptığımız bir sohbet ve asıl olarak Ahmet tnam'ın "Profesör Olmak" adlı yazısı etkili oldu. Belki de zaten içimde bir kıpırdanma vardı ve bu kıpırdanma ivme kazandı. Bu ivmeyle başiayan uyanış sonucunda bilim yapmanın nasıl olması gerektiği konusunda bazı sorulara ulaşttm, hala sormaya ve cevap aramaya da devam etmekteyim. İçimde oluşan çıkanmlara göre bilim yapmak bir aşk olmalıydı. Bu bir hamasi nutuk değil, gerçekten de bilim üretmek için yanıp tutuşan bir kalp ve onun aşkı. Ancak bu üretim, puan almak ve Sevgili Ahmet İnam'ın dediği gibi "cici profesörler" olmak için yapılmamalıydı. Oradan buradan alınan kaynaklarla yazılan (literatürden belirli ölçüierde ve gereken yerlerde yararlanmayı kastetmiyorum), aralarına birkaç bağlantı cümlesi eklenen, bir görüş bir çözüm içermeyen, içerse bile ünvan kazanma amacıyla kaleme alındığı için gerçek bilimin ruhunu ve kokusunu taşımayan makalelerle bilim gerçekten yapılmış oluyor muydu? TUTKU GEREK Yine İnam, Türk İngiliz Kültür Derneği'nin felsefe toplantılannda yaptığı bir konuşmasında akademisyenin obsesif olması gerektiğinden bahsetmişti. Acaba kaç akademisyen bir konuyu bir sorunu kendine dert edip bilim üretme amacındaydı? Yoksa obsesyonlar sadece Doç. Dr. ve Prof. Dr. olmak için mi yaşanıyordu? Peki o ünvanlarm içi ne kadar doldurabiliyordu? Kaç akademisyen ünvanmı hak edebilecek seviyede bilimsel bilgiye ve özgün görüşlere sahipti? Öte yandan bilim yapmaya başlamada tercih edilen araştırma görevlileri, bilim yapmanın felsefesini ve aşkını ne derece özümseyebilmişlerdi? Yoksa tercihler hocayla yakın ilişkilere ya da akrabalıklara göre mi şekilleniyordu? Bu aşkı tespit etme amacında mülakatlar mı yapılıyordu yoksa ÖSYM mantığıyla yapılan 3 saatlik smavlarla mı tercihler belirleniyordu? Bu konuda, bilim yoluna girecek akademisyen adaylarının bilim felsefesi ve etiği hakkında mutlaka bilgi sahibi olması gerektiğine inanıyorum. Bu sahiplik, akademisyenlik öncesi kurslarla sağlanmaya çalışılabilir, ancak tek başına hiçbir işe yaramayacaktır. Bilim insanı olacak adayların bilim felsefesini, etiğini ve aşkını öncelikle kalplerinde ve beyinlerinde içselleştirmeleri gerekmektedir. Böyle bir arayışa ve düşünceye sahip olmayan adayların ise yan yoldan döndüriilmesi, bilime yapılabilecek en büyük iyiliktir (tabi ki öncelikle yarı yoldan döndürecek akademisyenlerin, bu zihniyete sahip olması gereklidir). Bu ve bunun gibi birçok düşünce ve soru zihnimde ve orada olmalarından çok memnunum. Şimdi bu yazıyı okuyan bazı kişiler "24 yaşmda bir yüksek lisans öğrencisi, oturmuş bilim hakkında ahkam kesiyor" diyebilir. Ancak 60 yaşıma gelip geçmişime baktığımda ve ben bugüne kadar gerçekten bilim üretmek için ne yaptım, diye sorduğumda verecek tatmin edici cevaplar bulraak istiyorum. Umarım tüm akademisyenler, bu uyanışı kendi içlerinde yaşarlar (henüz yaşamamışlar). Aksi takdirde Türkiye'de kaliteli ve nitelikli eğitim yapılması yönünde çok ciddi ilerlemeler ufukta gözükmüyor. Belki de çok karamsanm, ama bunları sadece ben dile getirmediğime göre toplu bir karamsarhk var. Ercüment Erbay Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Hizmet Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi ercumenterbay@hotmail.com 1 Bırleşmtş Milletler Çevre Programı (UNEP), 1991 2 Çuhadar G , Yeral tısulannın Kırlıhgı ve Korunmaj.1, DSİ Bultenı, 1996, Sayı 423, 3 DSİ Ajandası, DSİ Yayını, 2004 4 Kırmızıtaş H . Yeraltısuyu Arama Faalıyctlen. DSİ Yayını, Ma yıs/1999 5 Kırmızıtaj H , Hatalı Sondaj Çalışmalan Sonucu Yok Olan Akiferler Ûzerıne liır Araştırma, Ömek Şanlıurfa Suruç Ovası, DSİ Teknık Rültenı, Sayı 98, 2003, Ankara 6 Prof Dr Tekınel O, Sulu Tarımda Hroblemler ve Çozum Yolları, 14/02/2004, Ankara Hılton Otelı, 7 Kobert J, Suyun Kkonomı Polıtığı, Ütopya Yayınevı, 2003 8 Tuzcu G, Türkıye'dekı Yeralusuyu Çalı$malarının Dunu, Bugunu ve Celeceğı, DSİ Yayını, Ekım/1996, 9 Tuzcu C, Ceregınce Bılınemeyen ve Korunamayan Yeraltısularımız, DSİ Hültenı. Agustos/1999 10 Yıldız D, Akdenız Havzasında Su Sorunları ve Turkıye, TMMOB, IMO Ankara Şubesı Yayınları, Mart/2003 11. TMMOB.Turkıye Jeolojı Kurultayı, Su Panelı, 2003, MTA, Ankara. 937/21 5 Mart 2005