Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PolitikBilim Yerbilimleri Aykut Göker Günümüzün bilim ve teknoloji politikalarına egemen olan sistemik yaklaşımın ve bu yaklaşımı anlatan ulusal inovasyon sistemi kavramının iktisatçılann ürünü olduğunu söylemiştim. Bu iktisatçılar, genellikle, Schumpeterci/evrimci iktisat kuramının yandaşlandır. Ama, günümüze gelinceye dek bu politikaların şekillenmesinde rol oynayan; hattâ, bugün de geçerliliğini koruyan önemli bir kavram da, neoklasik iktisat kuramının yandaşlarına aittir. Bu kavram, hükümetin/devletin, teknolojik gelişme ve inovasyonu teşvik amacıyla ekonomiye müdahalesinin gerekçesi olarak ileri sürülen "pazar tökezlemesidir. (market lailure) Pazar tökezlemesi, neoklasik iktisat kuramına ekonomik büyüme, sermaye birikimi, teknolojik ılerleme ve inovasyon ilişkilerinin yoğun olarak incelendiği 19601ı yıllarda eklemlenmiştir. Yürütülen ekonomik faaliyetin getirisini, taaliyette bulunanın bütünüyle kendisine mal edebilme şartlarının eksikliğiya da o faaliyetin doğası gereği taşıdığı risk nedeniyle ortaya çıkabilen pazar tökezlemesi, firmalann ARGE faaliyetleri için de geçerlidir. Pek çok iktisatçının belirttiği gibi, firmalann, ARGE ve inovasyon sürecinde ortaya çıkabilecek belirsizliklerin yaratacağı kayıplan göze alamamaları; ya da ARGE faaliyetlerinin getirisini, bu faaliyetlerin doğası gereği, bütünüyle kendilerine mal edememeleri; ya da uzun vadeli birgörüş oluşturma konusundaki yetersizlikleri, toplumsal açıdan gerekli olan optimum düzeyin altında ARGEyatırımı yapmalarına neden olur. Firmalann, uzun vadeli araştırmalara ya da doğrudan ticarîuygulaması olmayan, ama gelecekteki inovasyon yeteneği açısından yaşamsal önemde olan araştırma alanlarına, kaynak yetersizlikleri dolayısıyla, isteseler bile yeterince yatırım yapamamaları da aynı sonucu doğurur Pazardaki bu tökezleme, ekonomik büyüme ve mevcut ekonomi sisteminin sürdürülebilirliği açısından önlenmesi gereken birdurumdur. Hükümetlerin bu yöndeki müdahaleleri ve bu çerçevede, ARGE faaliyetleri ile ilgili olarak, firmalara kamu fonlarından sağlanan yardımlar, hibeler, vergi ertelemeleri ve altyapı destekleri, uzun süre, hep bu pazar tökezlemesine dayandınlmıştır. Ancak, dalıa sonra evrimci iktisatçılarca yapılan çuzümlemeler açıkça göstermiştir ki, pazar tökezlemesinden ayrı olarak, belli sistemik tökezlemeler de ekonominin işleyişini olumsuzyönde etkiler. Sistemik tökezlemeler, ulusal inovasyon sisteminin ve kurumlarının iyi işlememesinden; sistemdeki eksik halkalardan (örneğin, teknolojik açıdan yenilikçi, yaratıcı genç giıişimcilere yolu açacak mekanizmaların eksikliği); ve sistemin farklı unsurları arasındaki uyumsuzluklardan (örneğin, üniversitelerin yöneldiği bilimsel araştırma alanlarının firmalann yöneldiği teknoloji alanlarını desteklememesi) kaynaklanabilir. Oturmuş kurumsal yapılardaki katılıklar (teknolojideki değişime direnme vb.); mevzuat engelleri (risk sermayesi ile ilgili düzenlemelerdeki yetersizlikler vb.); enformasyon ve bilgi dağılımındaki toplumsal / bölgesel asimetriler; bilimsel ve teknolojik bilginin üretildiği üniversitelerle bu bilgiyi ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürecek üretici kuruluşlar arasında sistemik bir bağın kurulamaması, bunlar arasında etkileşimi kolaylaştıracak ve farklı diller konuşmalarından kaynaklanan sorunların giderilmesinde yardımcı olacak ortam ve mekanizmaların pazar şartlarında kendiliğinden ve gereğince gelişmemesi; uzman ya da araştırmacı dolaşımındaki eksiklikler de, benzeri sistemik tökezlemelere yol açar. Hükümetler, bilgi akışını engelleyen vesonuçta, ulusal ARGE faaliyetinin toplam etkinliğinin düşmesine yol açan bu sistemik tökezlemelerle de uğraşmak zorundadırlar. Özetlersek*, günümüzün bilim ve teknoloji politikalarına egemen olan sistemik yaklaşım ve bu yaklaşıma özgü kavramlar, bilim ve teknoloji meselelerini, ekonomik büyüme ve toplumsal gelişme bağlamında ele alan ve bilginin bilim ve teknolojinin ekonomik faaliyet alanlarında giderek artan rolüne dikkatlerimizi çeken iktisatçıların ürü'nüdür. Ekonominin farklı ölçeklerinde ARGE ve teknolojik inovasyon süreçlerinin toplumsal açıdan yeterli düzeyde işlemesini sağlayacak sistemlerin kurulması ve sürdürülmesi; böylece, ARGE ve inovasyon alanındaki oiası pazar tökezlemesi ve sistemik tökezlemelerin üstesinden gelinebilmesi de bu politikaların ana temalarıdır. Işin doğrusu, günümüzde üretimin ve özellikle de sanayinin yönlendiriimesi ile ilgili hükümet mü'dahalelerini düzenleyen politikaların adı bilim ve teknoloji politikaları olmuştur. rı ' http://wm.inovasyon.org Teknoloji Politikaları ve İktisatçılar Dalaman (Muğla) Dalaman kıyılarının; 15. yiizyıl sonları ile 17. yiizyıl başlannda ve 19. yüzyılda olmak iizere üç kez tsunami etkisi altında kaldığı, dalgaların 1.2 m. yüksekliğe ulaşarak kıyıdan 250 metre içeriye girdiği saptandı. Bunlardan ilki Leonardo da Vinci'nin notlarında belirtilen 1489 Adalya (Antalya) tsunamisi, ikincisi 1609 yılında olan Rodos depremi ve tsunamisi, üçüncüsü ise 1800'lü yıllarda yaşanan tsunamiler olabilir. Eşref Atabey (*) apon dilinde (tsunami) liman dalgası anlamına gelmektedir. Bu tür dalgalar okyanus ya da deniz diplerinde okyanus kabuğunun kırılmasıyla oluşan deprem sonucunda gelişmektedır. Okyanuslarda ya da derin denizlerde oluşan depremler uzerlerindekı su kütlesinın dengesinin bozulmasıI Sofvn PAZAR TÖKEZLEMESİ. J Şekil 1 Dalaman kıyılarının konumu (Okay vd., 1999dan düzenlenmiş haliyle Atabey, 2000denalınmıştır). Güney Asya'da oluşan tsunamide ölenlerin sayısı 280.000, kayıp olan 10 binlerce insanda eklendiğinde 290.000300.000 kişiden fazla olarak açıklandı. 500.000 den fazla kişi de yaralandı. Milyarlarca dolara ulaşan hasarlara da yol açtı. Aslında tüm doğal afetlerde olduğu gibi tsunami, yine derme, çatma evleriyle, ekonomik bakımdan yetersiz yoksulları vurdu. Güney Asya tsunamisinin ardmdan gözler bu kez hemen ülkemiz üzerine çevrildi. Bilim insanları ve uzmanlar günlerce Marmara ve Türkiye kıyılarında olabilecek bir tsunaminin ne şekilde kıyıları etkileyebileceğini konuştular, yazdılar, yorumladılar. Tüm tartışmalara bakıldığında, ülkemiz kıyıları etkilenir diyen uzmanlarla etkilenmez diyen uzmanların görüşlerinden çıkan sonuç: Türkiye kıyılannda benzer bir tsunami yaşanmaz, olasılığı çok zayıftır ya da olası değildir. Ancak yaygın görüş, Akdeniz'de deprem sonrası oluşabilecek bir tsunaminin Güney Ege sahillerini etkileyebileceği yönündedir. Son günlerde de tsunami olgusu, 18 Ağustos 1999 GölcükKocaeli ve 14 Kasım 1999 Düzce depremlerinin arkasından olduğu gibi unutulmaya başlandı. SİSTEMİK TÖKEZLEMELER... na ve sonra da dalgaların kıyıya doğru hızla ilerlemesine neden olurlar. Okyanuslar ya da derin denizlerin kıyıdan uzakta açıklarda birkaç metre boyunda olabilen dalgalar kıyıya ulaştıklarında dev deniz dalgalan haline dö'nüşebilmektedir. Bu dev dalgalar kıyıda etkili olmakta ve can ve mal kaybına yol açmaktadırlar. Dünyada tsunamiler ve etkileri bilinmesine karşın ne yazık ki tsunamilerin gerçek yüzünü ve gücünü dünya 26 Aralık 2004 tarihinde öğrendi ve gerçekler karşısında şoke oldu. Güney Asya Sumatra'da okyanus tabanında 1000 km. uzunlukta ve atımı 1215 m. olan kınk boyunca oluşan kinetik enerji ve sonucunda gerçekleşen deprem ve depremin neden olduğu dev tsunami; Sumatra, Endonezya, Tayland, Hindistan, Bangladeş, Maldivler, Sri Lanka, Myamnar kıyıları hatta Afrika kıyılarına ulaşarak Somali sahillerini sildi supürdü. TSUNAMİ OLASILIĞI Anadolu'nun güneyinde AfrikaArap levhaları ile Avrasya levhalarının sınırlarında Akdeniz'de Girit Adası'nın güneyindeki deniz tabanında HelenikKıbrıs yayı bulunmaktadır. HelenikKıbrıs yayı, Türkiye'nin güney kıyısı yakınlarında, Girit Adası'nın guinden Ro „ ,., „ .. ,. . Şek,l2 TurktyeeptsanHrhantası.Helenıkyayuzenndek, depremler. Dalaman ve Fethiye m konumu. *&**£* en sık deprem kaydı yapılan yerler (Ozmen vd., 1997'den alınmıştır). 937/105 Mart 2005 L . ..... .. . . dos Adasımn guneyinden Fethiye Kör]an dahil) d o ğ r u uzanır k k doğu yönunde fezi ( D a l a m a n k