Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
îslenmeGenetik Dolayısıyla bu iki faarasında bir dengenin 'ulması çok önemlidir. cak bazı insanlarda fazl dmlerini hızlandıran bir ~\ varyantı bulunabilir. nuçta bu insanlarda faz karsinojenleri def etmeye >at bulamadan kanser ışur. Bu gen beyaz Avrulı popülasyonun yüzde 'inde bulunur. Ancak Afalı ve İspanyol kökenlileı yüzde 40'ında ve Japon• yüzde 70'inde (mide m nseri vakası çok sık görür ) bu genin olduğu düşüılüyor. Fakat bu sistemi durduracak yol• da vardır: sarmısak faz 1 enzimlerini vaşlatacak bazı besinleri içerir ve sülfofan adı verilen bir nıadde faz 2 düzeyini tırır. Sülforafan da brokolide bol mikrda bulunur. "Nereye doğru gittiğimizi anlayabisiniz. Yediklerimizden denemesınama >luyla fayda sağlamaya çalışıyoruz" diye muşan Davis'teki Kaliforniya Üniversite'nden Beslcnme Gcnomiği bölümünden aymond Rodriguez, "Dikkat çekici bir gu, Apo E olarak bilinen bir proteininin aliyetlerinden sorumlu olan gendir. Apo E, kolestrolun düzenlenmesine çok öneınli bir rol oynar. Bunun E2, 3 ve E4 denilen belli başlı üç varyantı djele) vardır. Ölümcül sonuçlar doğuran 4, diyabet riskini artırır, total kolestrolü ükseltir ve orta derecede içki içmenin oruyucu etkilerini tersine çevirir. Ayrıca igaranın zararlarını da artırır. "Sigara lerkes için zararlıdır" diye konuşan Ordoas, "Fakat E4'e sahip olanlarda sigara öllürür. Burada olasılıklardan bahsetmiyouz. E4 kalp hastalıklarına yol açar. Ne 'ar ki E4 çevresel koşullardan da muaz:am etkilenir. Diyabet riski obezlerde çok 'üksektir. Sigarayı bırakıp içki içmezseıiz, egzersiz yaparsanız, doymuş yağ oraıı düşük gıdalarla beslenirseniz, E4'ün /arattığı kalp hastalığına genetik yatkınlıl\ tümüyle ortadan kaldırırsınız" diyor. Bütün bu bilgilerin ışığı altında Apo E geni için evrensel bir tarama harekâtını baslatmak çok mantıklı bir karar gibi görünebilir. Ancak böyle bir işletn yapılmıyor. Bunun nedenleri bu alandaki etik karmaşayı gözler önüne seriyor. Bu taramanın yapılmamasının nedenlerinden biri Apo E4 allele ile ilgili. Bu varyant Alzheimer hastalığı riskini de ikiye katlıyor. Bu hastalığı engellemek için şu anda yapacak fazla bir şeyin olmayışı doktorları bu taramayı yapmaktan alıkoyuyor. Ayrıca bazı hastalar da bu acı gerçekle yüzleşmeye gönüllü olmadıklarını belirtiyorlar. Genel olarak, sigorta şirketlerinin genomlarında risk faktörü taşıyan kişilere karşı ayırımcı bir politika uygulamaları riski de söz konusu. "Genetik: Beslenme Bağlantısı" isimli kitabın yazarı Ruth DeBusk bu korkunun fazla şişirildiğjni düşünüyor: "Hepimizin bazı hastalıklara karşı yatkınlığımız var. Bu, bazı insanlarda hep kötü genlerin bulunduğunu, sağlıklı beslenmeden başka bir tavsiyenin çıkmayacağı kesin olan durumlar için test yaptırmanın anlamı ne? Biz zaten bunu bilmiyor muyuz? Bu soruların yanıtı "Churchill etkisi" denilen olguda yatıyor. İnsanların "Şampanya ve püroya rağmen Churchill 90 yıl yaşadıysa biz niye yaşamayalım?" sorusunu sorduğu bir dünyada, kimsenin uyarıları dikkate almadığını ileri süren DeBusk, "İnsanların bu tür uyarıların hep başkaları için olduğunu düşünür" diyor. Kaldı ki beslenme genomiğinin ana hedefı, insanlardaki genetik varyantları tek tek tespit etmekten çok, beslenme ve genetik arasındaki etkileşimi ortaya çıkartmaktır. Geleneksel olarak soya bazlı yiyeceklerle beslenen Asyalıları göğüs ve prostat tümörlerine karşı koruyan nedir? Bu soruya verilecek en genel yanıt, soyanın hücrelerdeki östrojen reseptörlerine bağlanan bileşimlere sahip olmasıdır. Ancak Rodriguez son günlerde soyada "Lunasin" adı verilen bir bileşimin prostat hücrelerinde 123 farklı genin faaliyetini artırdığını tespit etti. Bu genlerin arasında tümör büyümesini engelleyen, hasarlı DNA'ları onaran genler de bulunuyor. Bütün bu çalışmalardan çıkartılacak tek ders, herkesin daha fazla soya tüketmesi yönünde olacaktır. Son günlerde üzerinde en fazla çalışmalar yapılan maddelerden biri de zerdeçal. Köri baharatının yapımında kullanılan bu sarı renkli madde, enflamasyonu hızlandıran çok sayıda genin faaliyetini azaltır. Enflamasyon kalp hastalıkları, kolon kanseri ve Alzheimer gibi hastalıklara zemin hazırlar. "Hindistan'da Alzheimer hastalığının bu kadar az görülmesi rastlantılarla açıklanamaz" diye konuşan UCLA'dan nöroloji profesörü Sally Frautschy, "İlaç sanayi bu tür maddelerin potansiyellerin ortaya çıkmasından hiç de memnun olmuyor" diyor. Ne var ki ilaç sanayinin beslenme genomiğinden en fazla yararı sağlayacak sektör olduğunu işaret eden Frautschy, "Beslenme genomiği ilaç şirketleri için çok büyük bir fırsat. Şimdi yapacakları tek şey doğadaki bileşimleri geliştirmek, analiz etmek, sentetik versiyonlarını üretmek. Zaten eskiden de bunu yapmıyorlar mıydı?" diye soruyor. Beslenme genomiği konusundaki çalışmaları ilerledikçe, insanlar pis boğazlılığın sonucu olarak ortaya çıkan tehlikelere karşı, yine yiyerek kendilerini iyileştirmenin yollarını öğrenecekler. Çeviri: Reyhan Oksay geride kalanların ise mükemmel genler taşıdığını göstermez. Yatkmlık ayrıca o hastalığa mutlaka yakalanacağımız anlamına da gelmez. Belki E4 taşıyıcıları yediklerini kontrol ederek unutkanlığa engel olabilirler." Bir genomik araştırma şirketinin kurucusu olan Jim Kaput. genotipi için uygun bir beslenme rejimi tavsiyesi almakla birlikte, bu tavsiyeye uymayan insanların da bulunduğuna dikkat çekiyor. Bu durumda sigorta şirketi o kişinin sağlık harcamalarını ödemekle yükümlü tutulabilir mi? CHURCHİLL ETKİSİ Bu arada sonucunda egzersiz ve Kaynak: Newsweek, 7 Şubat 2005 NutriGenetik gıda sektörü için bir fırsat Nutrigenetik konusunda dünyanın önde gelen birkaç bilim insanından biri olan Prof. Dr. Jose Ordovas, halen Tufts Üniversitesi'ndeki öğretim üyeliği ve baş araştırmacılık görevlerine ek olarak Beslenme ve Genomik Laboratuvarı Başkanlığını ve Friedman Beslenme Bilimi ve Polilikaları Okulu'ndaki Hücresel ve Moleküler Beslenme Programının Başkanlığını yiirütmektedir. Prof. Dr. Ordovas, kişiye özel beslenme rejimi ile ilgili sorularımızı şöyle yanıtladı: SoruKişiye özel diyetin belirlenmesinde genetik yapının yanısıra metabolik profilinin de çıkartılmasını öneriyorsunuz. Metabonomik adı verilen bu bilim yan dalı genetik yapının ortaya çıkarttıklarından farklı bir şey mi söylüyor? •Metabonomik, genetik analizlerin bir tamamlayıcısı, destekleyicisi. Bir anlamda buna ince ayar diyebiliriz. insanın koşulların etkisiyle nerede durduğunu metabonomik ile ölçebiliriz. Kısaca bu bir ölçüm aracıdır. • Kişinin genetik yapısına uygun, özel beslenme ve yaşam tarzının belirlenmesi uygulamasına sizce ne zaman geçilebilir? • Yaklaşık 2010 yılında. Bu uyguiamanın yaygınlaşması maliyet ve yeterli bilgi birikimi gibi gerekçelerle daha ileri bir tarihe de sarkabilir. • Konuşmanızda 6 milyar insanın yaşadığı bir dünyada herkesin genetik profilinin çıkartılmasını, kişiye özel, ısmarlama ayakkabı üretiminde olduğu gibi, ekonomik olmadığını söylediniz. Ayakkabı üretiminin ekonomik olması için belirli kıstaslar ayak numarası gibi dahilinde kalıplar halinde seri üretildiğine dikkat çekerek, genetik profilin de belirli kalıplara göre gruplanacağını belirttiniz. İnsanların bu şekilde ortak bir beslenme paydası altında gruplandırılması, gıda sektörünü nasıl etkileyecek? • Ayakkabı alırken insanlar nasıl ayak numarasına göre alışveriş yapıyorsa, yiyecek alışverişinde de sözgelimi mavi işaretli, kırmızı işaretli ambalajları seçecekler. Yani kendi genetik profillerine uygun gıdaları satın alacaklar. Gıda sektörü nutrigenetik konusuyla ilgili her gelişmeyi çok yakından izliyor. Çünkü bu onlar için yeni bir pazar. Gelecekte müşterilerini daha hassas bir şekilde seçecekler ve birim başına daha fazla kâr sağlayabilecekter. Bu gıda sektörü için büyük bir fırsat. • Farz edelim insanlar genetik analizlerini yaptırarak hangi hastalık risklerini taşıdıklarını öğrenecekler ve buna uygun bir beslenme rejimine geçecekler. Ama insan psikolojisi bunun her zaman böyle olmadığını gösteriyor. İnsanlar, zararlı olduğunu bile bile sigaradan vazgeçemiyorsa, kendi lerine önerilen diyeti de sürdürmeyebilirler. Çoğunluğun böyle davrandığını varsayarsak, insanları doğru beslenmeye nasıl ikna edebiliriz? • Bu ürünü nasıl sattığınıza bağlı olarak değişir. Bu güne dek beslenmeyle ilgili tüm öneriler "Şunu yapma bunu yapma" şeklinde formüle ediliyordu. Yani alışkanlıkların negatif yönü vurgulanıyor. insanların yeni teknolojilere güvenle yaklaşmalarını sağlamanın yollarını aramalıyız. insanlara şunu söylemeliyiz: "Yaşam senin. istediğini yapabilirsin. Ama 50 yaşına geldiğinde şu hastalıklara yakalanabilirsin. Örneğin o yaşlarda kalp krizinden ölebilirsin. Ama bizim elimizde uzun yaşamanı sağlayacak bazı çareler var. Eğer genlerinin sana söylediklerine kulak verirsen 85 yaşına kadar yaşıyabilirsin. Hem de son derece sağlıklı olarak." Ancak kanser ve akıl hastalıkları konusunda bu kadar kesin konuşamıyoruz, çünkü bu hastalıklar çok kompleks ve önlenmesi çok zor. • Küreselleşme ne yazık ki beslenme konusunu da etkiliyor. Dünyada pek çok insan aynı şekilde beslenmeye başladı. Bu gidişat, beslenme yoluyla hastalıkların önlenmesi yaklaşımını nasıl etkileyecek? • Bu tabi ki arzu edilen bir gelişme değil. Biz genetik profilleri çıkartırken ülkeler bazında araştırma yapıyoruz. Akdeniz ülkelerindeki insanların ortak bir profili olduğunu biliyoruz. Örneğin, Çinliler, Hintliler çok farklı. Şimdilik her bölgenin farklı bir genetik yapısı olduğunu biliyoruz. Genetik risk faktörü ülkelere göre değişiyor. Kişiye özel beslenme rejimlerinde o kişinin geldiği ülkeyi de hesaba katmak zorundayız. 940/1426 Mart 2005