Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Doğa GöniildenBilime Ali Platon'un mağarasını bilirsin. Hakikat dışarıda, ışıktır, giineştır. Platon'un haklı olduğu yer şu: Karanlıkta, alacakaranlıkta, gölgelerdünyasındayaşıyoruz. Hakikatin, nasıl bir şey olabileceğini, olduğunu görebilme ancak kendi gözümüzle olanaklı. Kendi mağaramızdan. Kendi mağaramızdaki gölgelere bakarak. Platon'danayrıldığımnokta, mağaranın tek olmayışında. Teknoktayok, hakikatin yansıdığı. Tek mağara yok Birçok "kovuk" var. Oralardan görülen, yorumlanan, anlaşılan hakikat var. Elif Yok yahu? Bal gibi "görecelik" senin savunduğun. Platoncu relativist! Ali Önce dinle, hemen yargılama. Bak şu martıyı görüyor musun?Şu yakınımızdan geçen vapuru? Bunlar "bizim hakikatimiz". Yaşadıklarımız. Yaşadıklanmızı, yaşıyor olduklarımızı bir "çevreye" oturttuğumuzda "kovuk" tamamlanmış oluyor. Sen, ben, geçmişimiz, şu an birlikte duyduklarımız "ayn" bir dünya koyuyor önümüze. Elif Neden "ayn" oluyormuş?Hepimizin yaşadığı ortak dünyada değil miyiz? Ali Elbette öteki diinyalarla ortaklığımız var. Tümüyle değil ama. Buradan, Boğaz'a bakan bir uzman biyologla, eğer konuyu anlamaktazorlanıyorsak, ne paylaşabiliriz ki? Orhan Veli'yle, Sait Faik'le? Buralarda dolaşıp, yazmışlardı. Boğaz ne kadar onların Boğaz'ı? istanbul ne kadar onların istanbul'u? Şu anda duyduklarımı seninle paylaşırken bile zorlanıyorum sevgili Elif! Ama biliyorum ki "bizemahsus" bir şey var yazdıklarımızda. ELİF+AÜ+Koşullar= Hakikat Kovuğu. Ya da bir dünya. Ahmetlnam Tehlike sınırındaki maymunlar Küçük ve kalkık burnuyla tanınan Tonkin maymunları koruma altına alındıkları Vietnam'daki parklarda kaderlerine terk edildi. ••^ Hakikat Pencereleri Rhino pithecus avunculus olan Tonkin maymunları, soyları en hızlı tükenen 10 primat türü arasında yer alıyor. Şu anda doğadaki sayılarının 100 ile 300 olduğu tahmin ediliyor. Maymunların koruma altına alındığı Vietnam'ın kuzeyindeki Na Hang ve Cham Chu parkları, Münster Hayvanat Bahçesi ve Münih'teki Türlerin ve Nüfusun Korunması için Zooloji Derneği adlı iki kuruluş tarafından destekleniyordu. Ancak bu iki Alman kuruluşu önceden haber vermeden desteklerini çekince parkların yönetimi ve sorumluluğu Vietnam yönetimine devredildi. Yerel birimlerin ilgisizliğinden ve işbirliğine yanaşmamasından yakınan Münster Hayvanat Bahçesi yetkilisi Jörg Adler, yerel yönetimlerin işbirliği olmadan koruma çabalarının yararlı olamayacağını savunuyor. Bu durumda maymunların avlanması yasak olmasına karşın, avcıların bekçisiz kalan parklarda maymunların soyunu kurutacaklarından korkuluyor. K ilimsel i ad Elif Olmadı insansayısı kadar dünyamı var? Hele hele her insanın birden fazla "dünya "sı olduğunu düşünürsek? Ali Katı düşünme. Kaygımı anla. Keşke her insan birya da birkaç dünya olsa. öyle değil. Bir sürü "eşek" insanın dünya'dan haberi yok. Birçoğunun "iç" dünyası yok. Sığ, yüzeysel... Elif Vah, vah... Yaşlandıkça "avam'a karşı, havalara girmeye başladın. Ne biliyorsun, cahil sandığın insanların dünyaları olmadığını? Ali Konumuz bu değil, canım. Seninle olduğumda, seninle oluşturduğumuzu düşündüğüm dünyaya girdiğimde, seninle konuşurken, tartışırken, eğleşirken "farklı" bir dünyaya göçüyorum. Seninle görüşüm, algılayışım değişiyor. Dünyayı tadışım değişiyor. Ağlayışım, gülüşüm... Değişiyorum. Farklı bir dünyaya giriyorum. Elif Abadıyorsunyine. Senigidi, seni... İnsan o kadar değişir mi yahu? Evden çıkıyorum. Işe gidiyorum. Bilgisayarımın başında, sayılarla başbaşayım... Ayn dünyaya mı göçüyorum? Ali Evinde de aynı dünyayı yaşıyorsun, değişiklik olamaz tabiî. Dünya yaşamak zor iştir canım. Dostumun çalarım kapısını. Açılır, yepyeni bir dünya önüme. Elif Kimmiş o dostun öyle? Ali Sen... Açarım bir kitabın kapağını. Basarım birradyonun düğmesine. Dünyalaryaşaıım ben. işte o nedenle iktidar beni "uialayamaz"yok edemez. Medya, beyniminırzınageçemez. Ben biryerde, birnoktada, birkovukta değilim. Tek pencerem yok h'akikate açılan. Pencerelerim var. Farklı açılardan hakikate açılan. Elif Birdünyanı, öbüründen nasıl ayırabiliyorsun, peki? Ali Zorsoru. "Duyuyorum."Diyeceksin ki uydurmadığın ne mâlum? Içinde bulunduğum anlam çerçevesi değişiyor. "Hâl"im değişi yor Bakış açım. Bunu değiştiren ne? Bu sorununaçıkyanıtınıbilmiyorum. Değiştiğini "duyuyorum" yalnızca. Bir dünyaya gidiyorum. Orada arkadaşlarımın dünyaya bakışını, tartışmalannı dinliyorum. Onların gözünden görüyorum dünyayı. Bir başka dünyada görüşüm, düşüncelerim değişiyor Hakikati farklı bir pencereden görmeye başlıyorum. Elif Sen kimsin Ali? Binbir surat falan mı? Ali Binbir dünyayım ben, Elif'im. CSnım. Elif Modern toplumun tipik bir ürünü, hastalıklı biraydın.. Kafası karışık. Herpencere seni şaşkına çeviriyor. Kararsız, korkak, yılgın, silik... Ali Teşekkür ederim... Öyle değilim. Parçalanmış kişilik, çoğul kişilik sorunları yok bende. Ben çok zengin bir adamım. Değişik dünyalarım, değişik dostlarım varçünkü... Dünyayı "pis" yaşayanlar, ondaki çoğulluğu kavrayamazlar. Ne denli zengin olsalar da aynı "dar" odaların içinde kalıriar. Örümcek bağlamış pencerelerinden gelen ışığa tutunurlar. Farklılıkları fark edemezler. Zenginlikleri, incelikleri göremezler. Yaşamanın müziğini duyamazlar. Elif Penceresi çok olanlar, bakar bakar "farklı yüzlerini" görürler hakikatin. Peki, görürler de ne olur? Dünya düzelir mi? Açlık, zulüm, sömürü kalkar mı odadan? Ali insanların açarsan pencerelerini, şimdikinden daha "güzel" bir dünya görmelerini sağlayabilirsin. Bir olanaktır, çoğul pencereler... Fırsattır. Denenmelidir. Elif Çok pencereden bakmayı da, tek bir pencereden bakarak söylemiyor musun? Ali Oyun oynama Aç pencerelerini.' Korkma. Kaldır perdelerini. Vebak Göreceksin. Farklı dünyalar görmekten korkma Dünyanın dönüştürülmesi için, gerilmiş bir yaydır bu. Oklar, ardı ardına gelecektir. Pencerelerden görmeyi öğrendikçe. Elif Doğru. Şimdi sende gördüklerimden sonra korkmaya başladım, doğrusu... DörtKöşe Rüya 'irefH. Ökkeş egemenliğine teslim olmuş bir toplumda kirlenmemiş i . köşelerde rahat uyumak ne mümkündür. Heyhat! Rüya görmüşüm: İlkin, Sparta Kralı olduğu• nu tahmin ettiğim bir beyefendinin yerli yersiz yayınlara elindeki mızrakla atış yaptığını görüp isyan ettim. Bu tarihteki ilk isyanlardan biridir. Rüyamın en heyecanlı yerlerinin arasına giren abartılı övgülü, cilalamalı, yıkamayağlamalı ve aldatıcı reklamlara aldırış etmeden ilerlediğimi hatırlıyorum hayalmeyal. Yıl 1970. Ağustos 1922'yi 1970'e bağlayan geceye doğru ilerliyordum, artı eksi 50 yıllık hatayla. Derken, Lütfi Sahlep'le karşılaştım ilk kez. Bir kez de Haluk Oralet'in müdavimi olduğu üniversitenin hatırı çok 939/1519 Mart 2005 Azizler azizi Ökkeş Hocam, Ben fanatik bir CBT okuru değilim. Lakin fanatik bir okur olmamam, derginin her köşesini de okumayacağım anlamına gelmiyor. Anlamışşınızdır elbet, sizin köşeniz dışındaki diğer köşeleri de okuyor gibi yapıyorum. Malum, bu memlekette bir yerlere gelebilmek için çok dikkatli olmak lazım (diyen bir rektör adayı dayım vardı, kimseden oymoy alamadaydı). Geçen akşam yatağa çekilmeden az evvel, köşenizdeki lezzetli ve kaliteli hicviyelerde görülen zeka ürünü ince espri ve iğnelemelerinizden nasibini fazlasıyla almış yazı ve tebliğlerinizi düşündüm. Yazılarınız bu memleket için fazlaydı ama bana yetmiyor, yetişmiyorlardı. Yatağa çekildiğim andaki tek isteğim, ertesi günün her zamankinden daha evvel doğması ve sabahın en erken saatlerinde vakit geçirmeden kütüphanemde sizin muhteşem eserlerinizle başbaşa kalabilmek arzusuyla yanıp tutuşan yüreğimi serinletmekti. 0 gece, içimde, içi oyulup ampül takılmış Adana karpuzu gibi ışıldayan bir huzur çemberinin ışıltısı altında uyumuş olmalıyım. Umut ve mutluluğa karşın, ellidokuz numaralı hükümetimiz bana öyle bedbah ve berbat düşler gördürdü kı anlatamam. Böyle bilgisiz ve görgüsüzlerin sayılır bir kürsüsünde bana kürsü verdiklerinde ve metroda karşılaşmıştık. Lütfi Sahlep gelmiş geçmiş en muhteşem "fuzzy"cidir. Herkes, hatta muhteşem Sami bey, harika Rahmi efendi ve deha Ali usta dahi, Lürfi'ye pek lütfederler. .. Lütfi'nin inanılmaz marifetleri vardır ama anlatsam inanmazsınız. Örneğin, kimse bilmez ama Kurdelihicazkâr makamında fuzimüzik cazcısıdır Lütfi, aynı zamanda. (Yani fuzimüziği bilmez kimse.) Çok da yeteneklidir ama henüz 'gel seni bilimstarı yapayım' türünden bilimsel destek programları oluşagelmediği için kimse Lütfi'yi bilmez. Bilse de iplemez. Ne izmir, ne İstanbul, ne Adana tarafından tanınmaz Lütfi. Yani yoktur Lütfi. Oysa benim rüyalarıma girdiğine göre olabilmelidir. 1970 Ağustos'u da nerden çıktı diyenler olabilir. Düş bu, belli mi olur? İşte o tarüıte aniden, fıem de birdenbire harika bir devalüasyon geldiydi. Halkın yüzde 66si hazırlıksız yakalandıydı. Devalüasyon dalgası köyleri öylesine silip süpürdü ki taa şehirlerin kıyılarına dek sürükledi. Sayın Süleyman Demirel beyefendi o zamanlar daha genç, saçları dökülmüş ama kendisi henüz paslanmamış. Ne Zerrin Egeliler ne de Ege Bank daha ortada yok. Bu memleket adam olacak, biz de göreceğiz, derken uyanmışım, netekim. Piref. V.H.