Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şehir ve Kültfir Deprem, gökdelen, cami ya da ortaçağ tortuları, cehalet ve teknoloiik yağma Bunlar "rating" kuşağı ortaçağ kafası, para hırsı, Kuran ve genetik mühendislik karması, yüksek teknoloji ve takunya karışımı bir bulamaç yapılıp kültiir diye sunuluyor. Doğan Kuban akistan'daki deprem cehennemini televizyonda izledik. Birkaç yıl önce bizim başımıza gelen benzer felaketi ve neden olduğu, ve hâlâ süren, acıları biliyoruz. Büyiiklüğü " 7 " üzerinde bir Marmara depreminin öngörülen sonuçlarını düşününce bu dehşet sahneleri insanın içini karartıyor. Fakat bu toplum salhaneye giden davar gibi, bu olasılıkların farkında değil gibi görünüyor. Bugünlerde gazete ve televizyonlarda sözü edilen gökdelenler ve camilerle ilgili senaryolara paralel bu insanlık dramlan toplumun korkunç bir nemelazımcılık, iğrenç bir parapeşindelik ve cehalet içinde yarınını düşünmekten aciz olduğunu gösteriyor. Bu sağlıksız toplumsal davranışların sözcüleri, büyük bir olasılıkla yüzbinlerce insanın ölümü ve kalımı ile körebe oynuyorlar. Yasaların tanıtnlamadığı suçlar işliyorlar. dir. Bu bağlamda uzmanlar yıllarca Marmara fay hattı ve deprem şiddeti üzerinde halkı gerçekte ilgilendirmeyen tartışmalarla vakit geçirdiler. Sonra yine yapı teknisyenleri, bir lavabo değiştirmekte zorluk çeken insanların oturdukları yapıları çelik strüktürlerle sağlamlaştırma projeleri ürettiler. Oysa ne devletin, ne belediyelerin ne de Türk halkının kötü inşaatları sağlamlaştıracak ekonomik gücü yoktur. Bunu örgütleyecek durumda olmadıkları da yıllar içinde ortaya çıkmıştır. Yağma ortamında yapılan % 6O'ı kaçak, olmayanların da büyük çoğunluğu kötü inşa edilmiş apartmanlar, iş hanları, devlet yapıları, hastaneler, okullar yıkıldıkları zaman yollar geçilmez olacak, kent ulaşımı çökecek sular, elektrikler, telefonlar kesilecek, kırılan doğalgaz borulan nedeniyle yer yer yangınlar çıkacaktır. Eczaneler açılmayacak, hastalar doktorlara, doktorlar hastalara ulaşamayacak, fırınlar, bakkallar kapalı kalacaktır. Bunların abartma olmadığını sayısız deneyle biliyoruz. Temel sorun hastane ve okul dışında, eski binaların sağlamlaştırması değildi. Kuşkusuz zengin kurum ve kişiler yapılarını sağlamlaştırmışlardır. Fakat temel sorun depremden sonra sokaklara dökülecek milyonlarca insana nasıl yardım edileceğidir. P GÖKDELEN VE CAMİ ORTAK AYMAZLIK MODELİ Gökdelen ve kurşunkalem minareli cami, gelişmemiş toplumların ortak aymazlık gösterileridir. Bu aymazlığın kanımca en vurucu gösterisi İstanbul ve Türkiye'nin ve milyonlarca insanın yaşamını karartacak deprem olasılığı karşısında toplumun ve onu idare ettiklerini sananların davranışlarıdır. Bir deprem sonrası senaryosu geliştirip onun gereklerini yıllarca gerçekleştirememişlerdir. Depremin zamanı belirli değildir. Kimse İslamabad'ta üç gn sonra deprem olacağını aklına getirmemişti. Ölen onbinler cehaletin kurbanlarıdır. Fakat sağ kalan yüzbinler cehaletin hazırldığı bütün acıları yıllarca çekecekler YANITSIZ SORULAR Bir İstanbullu olarak bana, şimdiye kadar, depremden sonra ne yapacağına ilişkin şu bilgiler ulaşmadı: a. Yararlı olarak binadan çıkarsam ne yapacağım? b. Bir doktora nasıl danışacağım? c. Bir ilaca nasıl ulaşacağım? d. Su nasıl bulacağım? e. Ekmek nasıl bulacağım? f. Yangın olursa ne yapacağım? g. Kış ve kar olursa nasıl bannacağun? h. Herhangi bir yardım için, telefonlar işlemediğine göre sorumlular beni nasıl bulacaklar? Bu sorumlular kimlerdir? i. Sorumlu bana nasıl yardım edecek? j. Eğer devlet ve belediye tümüyle devre dışı kalırsa kendi yakın çevremde, mahallemde bir yardım örgütlenmesi öngörülmüş müdür? k. Böyle bir yakın yardımlaşma için örgütleşme nasıl gerçekleşecektir? 1. Muhtarlar ya da gönüllü örgüt leyiciler bu yardımlaşma için toplanülar yapıp halkı uyanyorlar mı? m. Okuma yazma bilenlerin eline bütün bu durumlarda ne yapması gerektiğini anlatan bir yazılı belge verilmiş midir? n. Açlık, susuzluk, yolsuzluk, iletişimsizlik bacayı sardığı, insanlann bir yere gitmesi olanağı kalmadığı zaman, yağma çetelerine karşı güvenlik nasıl sağlanacakür? Kocaeli depreminden sonra dünya sayısız doğal afet geçirdi. Güçlü ABD'nin New Orleans sefaletini izledik. Güçsüz Pakistan'ın zavallılığını da izliyoruz. Bunca felaketten sonra İstanbul'da bir vatandaş, yarın olabilecek bir deprem karşısında ne yapacağım hâlâ bilmiyor. Bu hiçbir yalanla örtülemeyecek kadar açık ve umut kırıcıdır. Bu tür bir yaşamsal belirsizlik karşısında (şimdi buna Avrupa'nın hazmedemeyeceği bir Turkiye'yi de katmayalım) Haydarpaşa gökdelenlerini, 650 metre yüksekliğinde (neden 950 metre değil?) yeni bir gökdelen söylentisini ve Göztepe parkının için yeni bir boş ve çirkin cami yaptırma isteğini birlikte düşünelim. Bunların tümü milyonlarca insanın dramını öngörüp buna karşıt tedbir alamayanların, insanlara iftar yemeği verince onların oylannı cepte olacağını düşünenlerin, öte yandan İstanbul'da yaşayan milyonlarca insanın bir depremin acılarını daha kolay karşılamalannı dert edemeyen garip bir cehaletin göstergesidir. Çağı algılamakta zorluk çeken özel kültürlülerin kafalarında cami ve gökdelen birlikte şekilleniyor. Jacque Chirac, "Türkler bir kültür değişiminden geçmeli" dediği zaman "Müslümanlar Hıristiyan olsun ya da kültürleri yoktur" demek istemiyordu. Bu Fransa Cumhurbaşkanı için çok aptal bir ifade olurdu. "Ortaçağ düşüncesini aşıp çağdaş olmalılar" demek istiyordu. Berlin'de dünyanın en ünlü mimarları yüzler ce yeni yapı inşa etti. Ne yedi gökdelen var, ne de 650 metre yüksekliğinde gökdelen. İskandinav ülkelerinde, Fransa'da, Çekoslovakya'da gökdelen megalomanisi yok. Dünyanın fakir ve cahil ve gökdelen projelerini Hıristiyan mimarlara yaptıran Müslüman ülkelerinde var. Hıristiyan dünyası devasa kiliseler yaptırmak istemiyor. Bunu ortaçağda yapmış. Müslüman dünyası da güçlü cami üslupları yaratmıştır. Ne var ki hâlâ, eskinin kötü kopyası çok büyük camiler yapma derdinde. Çünkü hâlâ ortaçağda yaşıyor. YENİ MÜSLÜMAN KUŞAK Blue jean'li, telefon kulaklı, cami hutbelerini "poteto chips" yerken oturma odalarındaki televizyondan seyreden yeni' bir Müslüman kuşak yaratmışız. Bunlar nedense hep gökdelen ve yüksek apartman istiyorlar. Arabalarını kaldırımlara park edip, günde birkaç saatlerini direksiyon başında, birkaç saat telefonla konuşarak, birkaç saat da televizyon dinleyerek geçiriyorlar. Bunlar "rating" kuşağı ortaçağ kafası, para hırsı, Kuran ve genetik mühendislik karması, yüksek teknoloji ve takunya karışımı bir bulamaç yapılıp kültür diye sunuluyor. Gökdelen cami ikilisi bilimsiz teknoloji söyleminin, başka bir deyişle geri kalmış toplumları parçalayabilecek güçte bir kafa kargaşasının simgesidir. Böyle toplumları sihirbazların çırakları idare ediyor. Avrupalı müfettişlerimiz var. Entarili ve rugan iskarpinli, sakallı Arap sponsorlarımız var. Bunlar Dubai denen, geleceksiz çöl New York'unu 2500 yıllık İstanbul'a getireceklermiş. Para peşin. Bunlar Türkiye'nin ramazan sofralarında ağırlanıyor. Ve ağırlandıkları paşa konaklarının kapılarında cahil ve karın doyurmak için bekleşen ve deprem sonrasında ne olacağını unutuvermiş, ya da unutturulmuş, belki de boşvermiş umutsuz bir kalabalık var. 970/8 22 Ekim 2005