Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KısaHaberler sanıldığı gibi ağır değil çok daha hafif parçacıklardan oluşuyor Araştırmayla ilgili rapor Physical Review dergisinin yeni sayında ya yımlanacak Eski teoriye göre ka ranlık madde WIMS parçacıklarından (zayıf bir karşılıklı etki ıçinde bulunan ağır parçacıklar) oluşmakta ve bunların parçacık hızlandıncılarında gerçekleştırilen çarpışma deneyleriyle üretilemeyecek kadar ağır oldukları sanılıyordu Celine Boehm ve Oxfordlu meslektaşları şimdi samanyolunun merkezindekı gamma ışınlarının enerji dağılımını ınceleyerek, karanlık maddenin çok daha hatıf olduğunu keştettiler Araştırmacılara göre gamma ışınları karanlık madde ve anti maddenin çarpışmasıyla oluşmakta. Bu çarpışma sırasında parçacıkların kütlesi enerjiye dönüştürülüyor. Gamma ışınlarındaki enerjinin belirlenmesi bu yüzden temel parçacıkların kütlesi hakkında bılgi veriyor. Fakat karanlık madde gerçekten de şimdiye dek bilinmeyen hafif parçacıklardan oluşuyorsa o zaman bilim adamları yeni bir problemle karşı karşıya kalabılırler. Bu parçacıklar neden parçacık hızlandırıcısında keşfedilememişti? Bu durum parçacıkların bildik maddeyle çok zayıf bir karşılıklı etki içine girmeleriyle ilgili olabılır dıyor araştırmacılar Ancak bu açıklama yine de karanlık maddenin gizini çözmekten uzak. bilim dünyasından Mamutlar yoksa avcılık yuzünden tükenmedi mi? Kalıforniya Üniversitesi (Santa Cruz) bılım kadını Kathyrn Hoppe'nın Mamut diş mınesindeki izotop incelemesine dayanan araştırması, mamutların tamamen avcılık yuzünden tükenmediklerini gösterdi. Mamutların tükenişi üzerinde paleontologlar arasında hâlâ tartışmalar yaşanır Tükenışle ilgili yok oluş genelde iklim değışimı ve yoğun avcılıkla açıklanmaya çalışılır Hoppe şimdi farklı buluntu yerlerine aıt mamut dişlerındeki karbon, oksijen ve stronsiyum izotoplarını inceledi Karbon izotopları beslenme ve yerel bitki örtusüne göre değışirken, oksijen izotopları iklime göre farklılık gösterir Stronsiyum izotopları ise bölgesel toprak kimyasıyla ilgilidir Teorık olarak toplu halde bulunan mamut kalıntılarındaki izotop bileşımleri tek tek bulunanlara karşın daha az farklılık göstermelerı gerekiyor Bu teoriyi paleontolog pratıkte de kanıtlayabiliyor. Aynı mamut surüsüne ait fosilleri barındıran buluntu yerindeki mamut kemıklerindeki izotop farkı çok düşük iken, farklı sürülere ait mamut kalıntıların zaman içinde birikmiş olduğu buluntu yerindeki izotop farkı çok daha yüksek çıkmış. Hoppe bunun üzerine New Mexico, Colorado ve Texas'ta mamutların ne şekilde öldüklerı bilinmeyen üç buluntu yerini daha incelemiş. Üç buluntu yerindeki izotop oranları da önemli ölçüde farklı. Elde ettiği motif, farklı zamanlarda ölen mamutlarınkıyle örtüşmekteki bu da hayvanların genetik açıdan birbirine yakın olmadıklarını dolayısıyla da toplu olarak öldürülmediklerini kanıtlamakta. ABD: Cenetik tahılda tehlike uyarısı Amerika'da ekilen mısır, kolza ve soya tohumlarının üçle ikisine genetik değişimden geçirilen tahıl tohumu genleri bulaşmış. Amerikalı bılim adamları şimdi genetik tahılın insan sağlığına vereceği önlenemez zararlar konusunda uyardılar. Bugüne değin Amerika'da ekilen tahılın sadece %1'inın genetik olduğu sanılıyordu. Oysa son araştırmalar tahılların üçte ikisinin genetik değişimden geçirilen bitkilerin genlerine sahip olduklarını göstermiş. Bilim adamları özellikle de kimyasal ve ilaç üretecek şekilde değişimden geçirilen bitkiler konusunda kaygılılar. Eğer bu genler diğer tahıllara geçerse günün birınde ılaç iireten mısır gevreği yiyeceğiz diyor mikrobiyolog Margaret Mellon. ilaç şırketleri şu sıralar özellikle de yaraları iyileştiren ve siroza iyi gelecek bitkileri test edıyorlar. Hatta kuduz, kanser, kolera ve şap gibi hastalıklara karşı antikor üreten bitkiler bile yetiştiriliyor artık. Ve Amerika'da ilaç üreten genetik bitkiler kontrolsüz bir şekilde yetiştirilmekte. Daha önceleri yeni genlerin normal bıtkılere polenlerle bulaştığı sanılıyordu. Ama son araştırmayı gerçekleştiren bilim adamları bundan dikkatsiz üretim ve taşımacılığın sorumlu olduğunu düşünüyorlar. Genetik değişimden geçirilen tahılların normalde diğer tahıllardan ayrı bir yerde işlenip depolanmaları gerekiyor. Bahn antioksidan etkisi kanıtlandı versitesi'nden Heidrun Gross, araştırmayla ilgili raporu, Amerıkan Kimya Birliği'nin 227 Ulus Toplantısı'nda sundu. Araştırma sırasında bıyokimyacılar farklı oranda polifenol ıçeren ıki bal türünü karıştırarak yirmı beş denekten her gün dört yemek kaşığı kadar yemelerini istemişler Meyve, sebze ve tohumlarda bulunan bu antioksidanlar serbest radikaller gibi agresif maddelerı yakalarken kalp dolaşım hastalıkları ve kansere karşı etkili oluyorlar Araştırmacılar bal yiyen deneklerden düzenli olarak kan örnekleri alınca, bal tüketimi ve kandaki antioksidan oranı arasındaki bağlantıyı saptamışlar. Sonuç, bahn gerçekten de bedenin koruyucu antioksidan ihtiyacını karşılayabildiğini göstermesi açısından önem taşımakta. Uçboyutlu baskı tekniğinde yeni bir gelişme Fotonik kristal ve laboratvuar çipı gibi minik yapılar, çip üretimı için geliştirilen zahmetli litografi teknikleriyle üretilebilmekte Amerikalı bilim adamları şimdi döküm kalıbı olmaksızın uçboyutlu objelerı basmanın yolunu buldular "RapıdPrototypıng" yönteminden farklı olarak yeni teknikle mikrometre boyutlarında yapılar elde edilebilmekte. Doğrudan yazılım sürecı ıçin, Amerikalı ve Güney Koreli bilim adamları, balda bulunan antioksidanların kana çok iyi karışabildiğini kanıtladılar. Kalıforniya Üni İklim değişikliği ozon tabakasını bozuyor Sıcaklık oynamalan kuzey yarımküre üzerindeki koruyucu tabakaya, kısaca FCKW olarak adlandırılan maddelerden daha fazla zarar veriyor. Bugün hâlâ altmışlı yıllardaki iklimi yaşıyor olsaydık, Kuzey Kutbu'ndaki kimyasal ozon kaybı o kadar büyük bir sorun olmayacaktı diyor Alfred vVegener Kutup ve Deniz Araştırmaları Enstitüsü'nden Markus Rex. Fizikçi, Almanya, ingiltere ve Amerika'daki meslektaşlarıyla birlikte kuzey kutup bölgesi için kapsamlı bir ozon ve iklim araştırması sundu. Atmosfer araştırmacıları bu çalışma sırasında son on beş yıla ait tüm ölçüm verilerini incelemişler. Ayrıca stratosferde son 40 yıl içinde yaşanan sıcaklık oynamalan da kaydedilmiş. Kısa bir süre önce Geophysical Research Letters dergisinde yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, Kuzey Kutbu'ndaki iklim, ozon tabakasına sanılandan çok daha fazla zarar veriyor. Soğuk geçen kışlar daha soğuk havaları getirince 901ı yıllarda ve bu yüzyılın başında önemli ozon kaybı yaşandı diye açıklıyor Rex. Bilim adamları bununla birlikte yanlış anlaşılmak istenmiyorlar. Ozonun yapısı kimyasaldır ve öyle de kalacaktır. Ozona asıl zarar verenler ise klor ve bromdur. Bu yüzden FCKW (Flüor hidrokarbür) ve diğer teknik maddelerin yasaklanması önemli bir adım sayılmakta. Ancak stratosfer ne derece soğursa ozon da o denli incelir diyor Alman Havacılık ve Uzay Yolculukları Merkezi'nden (DLR) Martin Dameris. Karanlık maddenin ağırlığı ne? Oxford Üniversitesi Bilim adamları samanyolundaki gamma ışınlarını ayrıntılı bir şekilde analiz ederek karanlık maddenin yapısıyla ilgili yeni bir teori ürettiler. Yeni teze göre karanlık madde, şimdiye dek Almanya'daki Hohenpeissenberg Meteoroloji Gözlemevi'ne ait ölçümleri inceleyen atmosfer fizikçisi, stratosferin son kırk yıl içinde iki santigrat derece soğuduğunu, ortalama küresel sıcaklık artışının ise son yirmi yıl içinde 0,6 derece yükseldiğini bulmuş. Dünya iklimi ısınırken, stratosferin soğuması çelişki gibi algılanmamalı. Atmosfer tabakalarında git gide daha uzun ömürlü sera gazları birikerek sıcaklık tuzakları gibi etkiyorlar: Dünyadan geri yansıyan sıcaklık ışınlarını yakalayan gazlar bunların troposferde kalmasına neden olurlar. Bu şekilde üst tabakalarda ısı kaybı yaşanır. Dolayısıyla da stratosfer git gide soğur ki bu da zarar görmüş ozon tabakası için hiç de pembe bir tablo değildir. Kuzey kutbu üzerindeki sıcaklık eksi seksen dereceye düştüğünde ozona zarar veren klor ve bromun etkisi iyice güçlenir. Bu sıcaklıklar soğuk kış aylarında yaşanabilir diye kaygılanıyor Rex. Hesaplanandan bir derecelik bir sıcaklık farkı bile yaşanacak olursa önemli bir ozon kaybı beklenebilir. Eğer bu veriler Ozon tabakasındakl dellk: Güney Kutbu üzerinde, so gerçekten doğruysa, ozon deliğiKuzey Kutbu üzerindeki ozon ğuma nedenlyle stratosfer nin yüzyılın ortalarına kadar kayoğunluğu (23 Mart 2004): panması mümkün olmayabilir Atmosfer İçin karanlık tablo de bulutlar oluşmakta. 891/617 Nisan 2004