13 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BeslenmeEvrim nsanoğlunun beslenme evrimi sonsuz hastalıklar dünyası mı? İlk insanların diyetlerinde ortalama 500 çeşit bitki olduğu düşünülüyor. Bu sayı günümüz modern insanı için 50'den bile az. Bitkiden yani liften zengin besinlerle beslenme fermente beslenme anlamma gelirken, günümüz insanı konserve edilmiş, kurutulmuş ve pişirilmiş besinlerle besleniyor. Sonuç: Bizden 510 kat lifli besinlerle beslenen atalarımız; 10 kat fazla antioksidan, 50 kat fazla omegayağ asitleri ile besleniyordu. Uzman Dr. özer İlkgül ^.nsanoğlunun başına ne geldi ise 'yeI diklerinden' geldi demek mümkün. ACıünümüzde biz insanların yeme alışkanlıklan öylesine değişmiş ve hatta bozulmuş duruında ki, yüzyılın tüm amansız hastalıkları yakamızı bir türlü bırak mıyor. Gerçekten böyle bir ilişki kurulabilir mi? "Bana yediğini söyle, sana yakalanacağın hastalığı, genlerinde ne yazacağını söyleyeyim" türünden kehanetler gerçek olabilir mi? îlk insanların diyetlerinde ortalama 500 çeşit bitki olduğu düşünülmektedir. Bu sayı günümüz modern insanı için 50'den bilu azdır. Bitki den ifte n zengin besinlerle beslenme fermente beslenme anlamına gelmekte iken günümüz insanı konserve edilmiş, kurutulmuş ve pişirilnıiş besinlerle beslenmek zorunda kalmıştır. Rütün bunların anlamı; bizden 510 kat lifli besinlerle beslenen atalarımızm; 10 kat fazla antioksidan, 50 kat fazla omegayağ asitleri ile beslenmiş olmasıdır(l). den zengin besinlerle beslenmeyi öğrenmeden önce bitkilerle özellikle de kirli (kontamine) bitkilerle tanıştı ve bağırsaklarına ilk bakterileri yerleştirdi. Bu, o an ınsanının hayatta kalmasını sağladı. Lifli besinden zengin gıdalar bu bakteriler sayesinde fermente edildı ve ortaya immün sistemi sağlam, sağlıklı ııesiller çıktı. Peki ama o günün insanı bugüne ne miras bıraktı? Tabii ki bağırsakların daki bakterileri! Doğada şayet filleri g(iz ardı edecek olursak, anne sütunde eıı yoğun lif benzeri molekülleri barmdıran memeliler insanlardır (2). Bu iyi bir miras gibi görünüyor. Peki ama günümüz modern insanı bu mirası koruyabiliyor mu? Bugün bağırsaklarımızda ortalama 300.000 ila 2 milyon adet mikroorganizma barındırıyoruz (3). İnsan evrimi (ökaryot) beraberinde prokaryot evrimi (mikroorganizma) de gerçekleştirmiştir. Bizler bu anlamda ilk insanlar kadar şanslı görünmüyoruz. Bu kadar çeşit ve sayıdaki mikroorganizma artık sadece insana hizmet etmıyor, hatta en zayıf anında ona zarar veriyor. bol bol besliyor olmak insanoğluna pahalıya patlıyor aslında! Bugünün modern insanı kötü beslenme evriminin sonuııda metabolik sendrom (MS) ile tanıştı. Metabolik sendrom; diyabet, lıiperlipidemi, obezite, hipertansiyon gibi yüzyılın hastalıklarını içine alan bir sendromdur. Bugün Amerika Birleşik Devletlerı'nde metabolik sendrom toplanı popülasyonun %24'ünü kapsıyor, %50'sini ise risk altında tutuyor (4). Yüzyılın insanı metabolik sendromun yansımalarını sadece diyabet, hipertansiyon, kalp hastalığı olarak bulmuyor elbette; kanser (meme, prostat, rahim, pankreas, bağırsak), gut hastalığı, Alzheimer. romatizmal hastalıklar, otoimmün bağırsak hastalıkları, kronik karacığer hastalıkları gibi birçok hastalık kapıda bizleri bekliyor (5,6,7). Bu hastalıkların hemen hepsi insanın kötü beslenme evriminin sonuııda ortaya çıkmış zayıf immün sisteminin bir yansıması. Birçok devrimi gerçekleştirmiş olan insanoğlu kendisini bu durumdan kurtaramayacak kadar acz içinde mi? Bu küçücük mikroorganizmalar bize egemenlik sağlayabilirler mi? Bu şimdilik gerçekleşmiş gibi görünüyor. Ne mutlu ki insanoğlu bunun farkedecek kadar akıllı. Kendisini geride sağlıklı nesiller bırakmaya adamış birkaç (tüm insan sayısı ile oranlarsak) bilim adamı sayesin de bizler bağırsaklarımızın bağışıklık sistemınin merkezi durumuııda olduğunu öğrendik. BAĞIRSAKLARIN ÖNEMİ '.îğırsaklarımızda hergun düzenli olarak üretilen immünglobulinlerin tüm vücutta bulunan immünglobulinlerin %80'i olduğunu bilmek oldukça şaşırtıcı (8). Tüm bunlar kendi başına bir anlam ifade etmiyor. Bağırsaklarımız bu gücü içerdikleri bakterilerden ve lifli besinlerden alıyor. İkisinin kombinasyonu immün sistemi güçlendirici mükemmel moleküller yaratıyor. O halde yine başa dörıdük: başımıza ne geliyorsa yediklerimizden geliyor demiştik. Bunun sımnın ilk insanda saklı olduğu ortada, bize düşen eski günlere dönebilmek. Belkı ilk insan kadar zengin lif çeşitleriyle beslenmek mümkün olmayacaktır ancak uygun sayı ve çeşite ulaşmak mümkün görünüyor. Günümüz tıp lıteratürü insanoğlunu sağlıklı kılacak uygun besın kaynaklarının ne olması gerektiğini tartışıyor. Bunların bir çoğu doğal liflerden (çavdar, yulaf, kepek) bunların fermeıv tasyon ürünlerinden (prebiotikler; inulin, pektin, betaglukan, dirençli nışasta) oluşuyor. Ancak prebiotiklerin tek başına yeterli olmadığı bunların yararlı mikro METABOLİK SENDROM İyi ama bağırsaklarımızda misafir ettiğimiz bakteriler niçın bize bu denli düşman olsunlar? Bunu aslında bir çıkar ilişkisi olarak görmeliyiz. Onları ne kadar iyi beslersek sorun çıkmayacaktır. Ancak onları besliyor olmak hem de SAĞLIKLI NESİLLER İlk insan avlanmasını ve protein 891/4 17 Nisan 2004
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle