Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EKOLOJİ Dünyada içme suyu krizi Dünya su stoklarından en önemlisi yeraltı sularının da tehlikeye girmesi, "Yeraltı Suyu: Birlikte Yönetilmesi Gereken Miras" toplantısında ele alınıyor. Hidrobiyolog İlham Artüz I * nsanlar Rönesans'a kadar, üzerinde bulundukları, tüm gereksinimlerini sağladıklan toprağın, suların ve havanın özelliklerini tanımadan yaşadılar. Ancak Rönesans'tan sonradır ki yerküresini kaplayan llto hldro ve atmosferln yapısı, bu leşimi ve tüm özelliklerine ikji duyup araştırmaya ve öğrenmeye başladılar. Endüstri devrimine kadar, doğal kaynaklarla dünya nüfusu arasındaki sağlıklı dengenin de etkisi ile toprağın, suyun ve havanın doğa tarafından sunulmuş tükenmez bir nimet olduğu sanıldı. insanoğlu ancak 2. Dünya Savaşı'ndan sonradır ki bu doğal zenginliklerin de kendi faaliyetlerinden etkilenebileceğini, bunun da doğal olarak dengeyi ve sonuçta da kendi yaşamını tehlikeye sokacağını, tam anlamı ile deneme ve yanılma yöntemi ile öğrendi. Çevre bilincinin uyanma dönemi olaratt nitelenen bu dönemde ilk önce akarsular, göller ve denizlerln büyük bir tehlike ile karşı karşıya kaldıkları, bunu izleyen dönemde toprakların da bu olgudan nasibini aldığını ve nihayet atmosfer ve ozon tabakalarının da önemli boyutlarda etkilendiğini dehşetle gözlemeye başladı. Bu seriden olmak üzere, insan topluluklarından çok uzak, Antartika gibi yöreler de dahil, dünya su stoklarının büyük bir bölümünü oluşturan buzullar ve yeraltı sularının da tehllkede olduğu gerçeğine ulaşıldı. Günümüzde toplumlar, dehşet verici bu olguların günahını çıkartmak istercesine her gün, her yerde ve her vesile ile toplantılar, konferanslar, seminerler, paneller yapmakla kendilerini tatmin etmeye çalışıyorlar. Bu çerçevede 67 Kasım 1990'da Fransa'nın Orleans kentinde "Yeraltı Suyu, Birlikte Yönetilmesi Gereken Bir Miras" konulu toplantı yapılacak. Bilim çevreleri, hidrologlar ve teknokratlar yeraltı su stoklarının g ü n ü m ü z d e k i halipermelalini ve alınması gerekli önlemleri tartışacaklar, sonra da gelişmekte olan ülkelere bol bol nasihat verip, kirlenme olgusunun baş yaratıcısı endüstrileşmiş ileri ülkelerin yaptıklarını yapmamaları öğüdünde bulunacaklar. Yeryüzündeki tüm denizlerin bir bütün oluşturdukları gibi yeraltı suları da hidrosfer dediğimiz bütünün parçalarıdır. Başka bir deyişle, ister bulutlardaki su zerrecikleri, ister yağmur veya kar, isterse de yeryüzünde depolanan su ve buzullar olsun, tüm sular aynı sistemin bölünmez halkalarıdır. çevrimde rol oynayan su kütleleri arasındaki ilişki, son derece düzenlidir. Yeryüzüne dökülen yağmur ve kar miktarı yöreden yöreye büyük değişiklik gösterirse de hemen hemen tüm yöreler az veya çok yağış alır. Genelde ise hidrolik çevrimin orantıları sabit kalır. Yeryüzüne düşen suların bir bölümü buharlaşır, bir bölümü toprak tarafından emilir veya yüzeyden akarak akarsulara, göllere ve denizlere ulaşır. Toprağın emdlği sular, yeraltı suyu olarak yüzey tabakaları altına çökelir ve yeraltı akıntısı şeklinde alçak yerlere doğru hareket ederter. Toprak altındaki boşluklar, çatlaklar ve özellikle de gevşek çakıl ve kumlar arasını dolduran yeraltı suyu, kurak mevsimlerde, yüzeysel su rezervlerine kaynaklık eder. Bu açıdan yeraltı suyunun içeriğindeki olumsuz bir değişim, baraj, gölet veya akarsuların kalitesine de ister ıstemez yansıyacaktır. Yeryüzüne düşen suların 1/3'ü yüzey akıntıları halinde akar. Bazı yörelerde yüzey sularının miktarı, diğer yörelere oranla çok daha fazla olabilir. Yüzeysel akımın oluşumu şu faktörlere bağlıdır: 1 Toprağın özellikleri, geçirgenlik ve çözünürlüğü, 2 Yüzey tabakalarının eğimi, 3 Yörenin bitki örtü tipi ve yoğunluğu, Yöresel iklim şartları, sıcaklık, rüzgâr ve nem, 5 Yöreye düşen yağış miktarı ve bunun mevsimsel dağılımı Türkiyenin yağış tablosuna baktığımızda: En fazla yağışların kuzeybatıda ve en düşük yağışların ise Iç Anadolu'da gerçekleştiği görülmektedir. Küçük bir örneği bu tablodan da görüleceği gibi bölgeler arasında yağış dağılımında büyük bir adaletsizlik söz konusudur. Bu durumda litosferin üst katmanlarında bulunan yeraltı suları bölgenin gereksinimi için yaşamsal önem taşır. Yıllarca önce Konya Toprak Mahsulleri Ofisinin temelinden fışkıran yeraltı suyunun bölgede ne kadar sevinç yaratığını yakından gözlemiştim. Türkiye genelinde yeraltı suyu kullanı mı çok yaygındır. Yurdun hemen her yerinde içme ve kullanma suyu, yeraltı suyuna kadar erişen sondajlardan sağlanır. Doğal ve kirlenmemiş yeraltı suyu gerek lezzeti gerekse temizliği açısından son derece değeriidir. Yeraltı suları kirleniyor Orleans'ta toplanacak f olan yeraltı suyu mirası ile ilgili toplantıda baş köşeyi alması kaçınılmaz olan kirlenme (kontaminasyon) konusu Türkiye gündeminde de önemli bir yer işgal etmektedir. Ancak ulasılan bilim düzeyine karşın henüz zararlı maddelerin yeraltı su rezervlerine ulaşım ve dagılım prosesleri konusunda yeterli bilgi birikimi\ nin var olduğu söyienemez. • Yeraltı suyu, yüzeysel su rezervlerine oranla kirlenmeye karşı doğal bir direnç gösterirse de bu direnç yeraltı sularının tümü ile sağlıklı olacağı anlamına gelmez. Sözkonusu direncin dayanakları, yeraltı su rezervlerine yüzeyden gelen suyun ara katmanlarda filtre edilmesi ve hala iyice anlaşılamamış proseslerle, doğal olarak pek çok kirleticiden arınabilmesidir. Söz konusu proseslerin gereği gibi işlemesi, filtrasyon hızı, süresi ve filtre eden tabakalann nitelik ve kalınlığına bağlıdır. Bu açıdan, her türlü biyolojik, organik ve kimyasal zararlı maddelerle yüklü evsel atıkların yeraltı suyuna yakın mesafelerde kurulu çuplüklerde depolanmaları son derece zarartıdır. Ne gariptir ki bu zorunluğa istanbul gibi Türkiye'mizin en gelişmiş metropolünde dahi uyulmadığı bir gerçektir. örneğin Elmalı Bendi, Ömerli Barajı ve B. Çekmece Gölü gibi önemli rezervuarların yeraltı suyu toplama havzalarında çöplüklerin yer alması, anlaşılır gibi değildir. Bunun yanı sıra yurdun pek çok yerinde sondajlarla içme suyu sağlanan kaynakların genellikle yerleşim bölgesindeki fosseptiklere yakın ve filtrasyon olayının gerçekleşmesine olanak bulunmayan yerlerde bulunduğu da bir gerçektir. Orneğin Trakya'da, deri sanayiinin son derece zehirli ve zararlı atıklarını bıraktığı sözümona dereye birkaç yüz metre mesafeden pompâlanan sular, yakın yerleşim birimlerine içme ve kullanma suyu olarak sevkedilmektedir. Dünya su krizine giderken Yeraltı suyu, litosferde bir düzlem halinde bulunmaz, yeryüzü topografyasına uygun olarak eğim gösterir. Bu eğim nedeni ile taban arazide yüzey katmanlarına yaMaşan yeraltı suyu, yer yer ptnarlar ve kaynaklar halinde veya dere yatakları gibi çukurluklarda, birikintiler halinde ortaya çıkar Bu tür sular albenili şişe ve poşetlerde sofralarımıza kadar ulaşmaktadır. Halen büyük şehirlerde içilen suyun %50'sinden fazlası böyle kaynaklardan sağlanmaktadır. Bu tip kaynakların her türlü kirlenmeye karşı korunması son derece önemli, ancak o derecede de güçtür. Zira yeraltı suyundan meydana gelecek zararlar çok uzun süre kalıcıdırlar. Suyun tekrar sağlıklı duruma geçebilmesi, kirletici kaynak ortadan kaldırılmış olsa dahi uzun yıllar sürmektedir. Unutulmaması gereken şey, dünyanın yavas yavaş bir su krlzlne doğru yol almasıdır. Yalnızca suyun kıt olduğu Ortadoğu gibi bölgelerde değil, suyun en bol bulunduğu ılıman bölgelerde de nicelik olmasa dahi nitelik açısından büyük bir su sıkıntısı başgöstermektedir. işte bu olgunun doğal sonucu olarak insanoğlu son sağlıklı su rezervi olan yeraltı suyuna ilgi duymak zorunda kalmıştır. Bu son mirasın da har vurup harman savrulmaması için ilerilikgerilik kompleksini aşarak konuya sahip çıkılmasını dileyelim. Tablo 1: Türklye'de 22 yıllık ortalamalara göra yafttşların bökjesel dağılımı: Mlge Istatyonları Rıze Antalya Izmir Göztepe Adana Lüleburgaz Kars Ankara Konya Ortalama (mm) 2510 1056 Maksiıul mlktar (nrnı) 4045 1645 1029 Mlnlmal mlktar (mm) Hidrolik çevrim Tüm biyolojik süreçlerde rol oynayan sular, herkesin bildiği gibi hidrolik çevrim olarak nitelendirilen olaylar zinciriyle yağmur veya kar olarak yeryüzüne ulaşır. Bu 12 719 650 618 546 529 340 335 910 786 801 709 500 500 1757 586 488 475 370 425 420 218 143