26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 KASIM 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER İngiltere’deki en büyük Türk yatırımcısı Mahiroğlu: Markayı kimin yarattığı değil kimin yönettiği önemli 9 İşçilikten zirveye MİYASE İLKNUR Eski Defterler Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbeleri Araştırma Komisyonu diye bir komisyon var biliyorsunuz. Paşaları, eski MİT başkanlarını hatta gazetecileri filan çağırıp sorular soruyorlar. Onlar da cevap veriyor. Artık bu cevapların hangisi doğru hangisi değil, orası meçhul. Çünkü bir yaptırımı yok. Bu arada gelenlerin bir kısmı hevesle kendi fikirlerini anlatıyor, bir kısmı dedikoduları, o zamanki duyumlarını aktarıyor. Araştırma komisyonu bu mu demek? Böyle bir komisyonun çalışmasının sonucundan ne bekleniyor, onu ben anlayamadım. Bu nedenle Deniz Baykal’ın komisyonun sorularına cevap vermeyi reddetmesini de yadırgamadım. ??? Geçmişte hatırlarsınız bir Susurluk Komisyonu kurulmuştu. Güya derin devlet araştırılıyordu. Sonra o komisyon üyelerinden bazıları televizyonlara çıktılar, yazılar yazdılar... Doğrusu eğer araştırma komisyonu dediğiniz şey buysa boşa uğraşmayın. Çünkü anlatılanların çoğu gazetecilerin gayet iyi bildiği bir sürü duyum, dedikodu, söylenti ve olur olmaz komplo teorileriyle doluydu. Ortada doğru dürüst bir delil, belge filan da yoktu. Komisyon herhalde herkesi dinleyip sonra da kanaat bildirmekle görevli. “Kanaatimiz şudur ki, paşalar birtakım sivillerle, siyasilerle, işadamlarıyla, derneklerle ve gazetecilerle ortak olmuşlar, bu şekilde seçilmiş idareyi devirmeyi veya ona gözdağı vermeyi başarmışlardır” türünden bir cümle çıkacak herhalde sonunda. ??? Türkiye artık bu geçmişle hesaplaşma saplantısından kurtulsa da rahat etsek. Herkes başkalarının geçmişini ortaya dökecek böylece kendine bir şey çıkartacak sanıyor anlaşılan. Ama öyle olmuyor çünkü karşılıklı geçmiş suçlamaları, sen onu demiştin, sen onu yapmıştın tartışmaları aslında herkesi aynı derecede yıpratıyor. Bunların yerine demokrasi ve barış içinde yaşamanın koşullarını arayan çalışmalar yapsak herhalde her gün sokakların savaş alanına döndüğü bir ülkede daha doğru bir şey yapmış oluruz. Bir ülke geleceğini mahzenleri karıştırarak, eski defterleri anlatarak, tarih dedikodusu yaparak kuramaz. Sivas’ın Gürün ilçesindeki bir köyde, 8 çocuklu yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğdu. İlk iş deneyimini ağabeyleri ile birlikte İstanbul’da kimi zaman naylon üzerinde kimi zamanda seyyar arabada kaset satarak edindi. Zabıtaya mallarını ve arabalarını kaptırdığı günler hep birlikte yatağa aç girdiler. Ama zamanla kaset satmaktan müzik yapımcılığına kadar yükseldiler. Yirmili yaşlarda okumak için İngiltere’ye giden, ancak okul yerine tekstil fabrikasında işçi olarak çalışan Cafer Mahiroğlu, şu anda Vietnam, Romanya, Gürcistan, İngiltere ve Türkiye’de 5 fabrika, 250 satış mağazası ve yıllık 250 milyon cirolu bir şirketin sahibi. Mahiroğlu ile yurtdışında markalaşmak ve Türk işadamları için fırsatları konuştuk. Sizin batık şirketleri toplamak gibi bir stratejiniz var. Bu ciddi bir risk almak ve gözü karalık değil midir? Yeni şirket kurmak, batık bir şirketi alıp tekrar hayata geçirmekten çok daha zor. Bir binadan örnek verecek olursak yeni bir bina yapmak için arsa yerini seçeceksin, zemin etüdü yapacaksın, kaliteli bir inşaat için uygun ekibi bulacaksın. Ama bir de adam bir bina yapmış; zemini iyi değilse, inşaatın kalitesi iyi değilse zaten çökerdi. Ama çökmediğine göre, demek zemini ve inşaat kalitesi iyi ama maliyetini yüksek çıkarmış ya da iyi bir satış stratejisi izlememiş ve bina elinde kalmış demektir. Bundan sonra iş çok kolay. Ben yeni bir bina yerine hazır bir binayı uygun bir fiyatla almayı yeğlerim. ? Cafer Mahiroğlu, İngiltere tekstil sektörünün en büyük beş firmasından biri olan Armondi’nin sahibi. Top Shop, New Look, Dorothy Perkins, Tesco ve Evans gibi zincirlere üretim yapan ve geçen yıl Select adlı 250 mağazalı bir zinciri satın alan Mahiroğlu, marka yaratmanın da yönetmenin de kolay bir iş olmadığını söylüyor. bilir ama bir başkası daha iyi yönetebilir. Yıpranmış bir markayı almak ve yeniden onu piyasada itibarlı bir hale getirmenin zorluğu yok mu? Zor yanları var. Ama piyasa değeri olan yıllarca piyasada var olan bir şirketi alıp onu yeniden eski itibarına ka vuşturmak mümkün. Ticarette risk almadan büyük atılımlar yapmak mümkün değil. Tabii siz de batık bile olsa şirketin marka değerini, piyasada talep yaratabilirliğini göz önüne alarak bu yatırımı yapıyorsunuz. İngiliz The Sunday gazetesi sizin son aldığınız şirket için “Piyasa bu şirkete üç ay vade biçti ama Mahiroğlu şirketi ayağa kaldırdı” yorumunu yapmıştı. Ha evet. Ben bu şirketi bizdeki TMSF benzeri bir kurumdan satın aldım. Bu şirket krizde ilk darbeyi yiyen şirketlerden biriydi. Bana üç aylık ömür biçmeleri normal. Çünkü beni yeterince tanımıyorlardı. Benim karşımda da Elein Green adlı, yıllarca piyasada olan, tanınan bir kişi vardı. Sonuçta piyasa da kendi analizini yapıyor ve oyunculara bir değer biçiyor. Amatör oyunculara da kapısını açıyor. Ama doğru oyuncuyla oynamak istiyor. Ben onların favorisi değildim. “Bu adam nerden geldi, nasıl oyuncu olacak?” diye düşünüyor. CV’sine bakıyor. Ama ben o şirketi düzlüğe çıkarınca bakış açıları değişti tabii. Hâlâ sektördeki batık şirketleri takip ediyor musunuz? Elbette, neden olmasın? Bizim atımız yarışa 100 kilometre geriden başlamış. Bu mesafeyi nasıl kapayacaksınız? Bir kere senin atın koşacak, öndeki atı yakalayacak, bir de öne geçecek. Bu 100 kilometre mesafeyi ne kadar sürede kısaltırsan o kadar kârlısın. Belki gözü karalık benimkisi ama düzgün yönettiğimde de o mesafeyi kısaltmış oluyorum. O yüzden mi kendi markanızı yaratmak yerine zora düşmüş markalara yatırım yapıyorsunuz? Kesinlikle. Bundan “Yatırımcılar marka yaratmaya kalkmamalı, hazır markaya yönelmeli” diye bir anlam çıkmasın. Markayı kimin yarattığı değil kimin yönettiği önemlidir. ışarıdan bakmak daha doğru görmeni sağlıyor Yani siz piyasada uzun yıllar varlığını korumuş, marka olmuş ama yanlış yönetildiği için batmış şirketleri mi alıyorsunuz? Evet, tam da bu. Orada piyasayı ve şirketin durumunu iyi okuyabilmek ve vizyon devreye giriyor. Çünkü o zaman adam bunları yapmış, başarmış ve bir noktadan sonra sıkıntıya girmişse, o zaman bu şirketin sentezlemesi, analizi çökmüş demektir. Piyasayı göremiyor, okuyamıyor. Bir noktadan sonra insanlar objektifliğini kaybediyor. Bazen işe dışarıdan bakmak daha doğru görmeni sağlıyor. Bir de bu kendine güven ve yetenekle ilgili bir durum. O şirketi iyi yönetememiş ola D ‘Krizlere karşı şerbetliyiz’ Türk şirketleri açısından Avrupa krizi yatırım için iyi bir fırsat olabilir mi? Zora düşmüş markaları ucuza almak gibi. Çok fırsatlar vardı. Avrupa ve Amerika’da gerek şirket gerekse bankalar kâğıt üzerinde kârlı görünüyordu ama gerçek bir kârdan söz etmek mümkün değildi. Fiktif kârlardı bunlar. Bir yerden sonra saadet zinciri koptu ve sistem tıkandı. Bizim gibi krizle yaşama deneyimleri de olmadığından müthiş bir panik başladı. Bu panikte iflaslar ya da nakit sıkıntısı başgösterdi. Ama zora giren bu şirketler, aynı zaman da uzun yıllar piyasanın içinde olan, markalaşmış, hazır müşteriye sahip şirketlerdi. Biz krizlere karşı şerbetliyiz, ekonomi artık bağışıklık kazanmış. Ama Avrupa alışık değil. Üstelik pazar bölüşülmüş ve buradaki gibi bireysel mağaza sahipleri yok. AVM’ler üç beş kişinin elinde, girmen mümkün değil. Yeni oyuncuyu içeri sokmuyor. Geçenler de bir işadamı “Biz Avrupa’da tribüne bile giremeyiz” diye açıklama yapmıştı. Bir yanıyla doğru bir yanıyla yanlış. Girersin, niye giremeyeceksin... Türkler bana göre o krizde iyi şirketleri alabilselerdi bugün çok farklı bir noktada olurduk. Ayrıca Londra’da bir örnek vardı önlerinde. Ben beş yıldır İngiltere’de 200 noktada mağazası olan bir şirketi başarıyla yürütüyorsam, onların da yapmaması için bir neden yok. Şu anda perakende tekstil sektöründe ilk ona girmişiz. Böyle bir fırsat da yüz yılda bir gelir. Eren Güvener uğurlandı ? İstanbul Haber Servisi Milliyet Gazetesi eski sorumlu yazıişleri müdürlerinden, eski TGS genel başkanlarından, Sürekli Basın Kartı sahibi ve TGC üyesi Eren Güvener (69) dün son yolculuğuna uğurlandı. Güvener’in cenazesi Zincirlikuyu Camii’nde öğlen kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Törene, Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, TGC Başkanı Orhan Erinç, eski TGC ve TGS Genel Başkanlarından Nail Güreli, eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan ile Türk basınının çok sayıda eski ve yeni yöneticileri ile gazeteciler katıldı. Söz hakkımız bile yok Ergenekon ve Odatv davalarının sanığı Yalçın Küçük, mahkemedeki uygulamaları incelemek amacıyla İstanbul, Ankara ve İzmir barolarının heyet oluşturmasını istedi Ergenekon ve Odatv davalarındaki sanıklardan Prof. Yalçın Küçük İstanbul, Ankara ve İzmir baro başkanlarına bir mektup yazarak talepte bulundu. Prof. Küçük mektubunda özetle şu görüşlere yer verdi: “Her çeşit cezaevinde yattım ve tabii her türlü mahkeme, askersivil, MamakSelimiye, devlet güvenlik mahkemesi ya da tabii özel yetkili, hepsinde bulundum. Yalnız çok kullandığımız bir sözü telaffuz etmek durum undayım ,‘Böylesini hiç görmedim’. Bunlara ‘mahkeme’ diyemeyiz, görmenizi ve bir heyet ile ciddiyetle incelemenizi istiyorum. Bunlar yenihal mahkemeleridir. Maruzatım var ve özetle, büyük barolarımızı müdahale etmeye davet ediyorum. Doğru, zaman zaman verdiğiniz demeçlerle, arada bir vazifelendirdiğiniz baro gözlemcilerine, ki pek turistik kaldılar, şükranlarımı arz ediyorum. Yalnız ekliyorum, matluba cevap vermediler ve derde çare olamadılar. Şimdi daha kapsamlı, ilmi ve mesleki bir müdahaleye ihtiyacımız mutlaktır. En azından süreli bir mütehassıs heyetin yerinde gözlem ve inceleme ile halimizi tespitlerini elzem görüyorum. Arzum budur.” Prof. Küçük, mektubunda, davaya ve mahkemeye ilişkin bazı tespitler ve gözlemlerini de paylaştı: “Geldiğimiz aşamayı şöyle özetlememe izin vermeniz i diliyorum. Bir; 1 2 Mart mahkemeleri cezayı çarpıttılar, şedit yaptılar ve bozdular. İki; 12 Eylül mahkemeleri suçu bozdular, kanundan ayırdılar, çarpıtıp keyfileştirdiler. Üç; şimdilerde suçsuz mahkeme dönemindeyiz. Savcılar, suç isnat etmiyorlar, yargıçlar suça bakmıyorlar ve suçla ilgilenmiyorlar; bu nedenle de yargılamıyorlar. Demek ki, suçsuz ve yargısız tutuklular çağındayız. Yeni dönemdir. Silivri’de, en azından, Ergenekon Mahkemesi’nde, sanık ve savunmanların hiçbir söz hakkı kalmamıştır. Ceza yargılaması, hukuk mahkemelerine çevrilmiştir; aslında bu ifademde, hukuk yargılamasına da bir haksızlık var. Çünkü, Ergenekon Mahkemesi’nde sanık ve avukatların sesleri tamamen kısılmıştır ve mahkeme başkanı hiçbir söze izin vermemekte ve sadece ‘yaz getir’ demektedir. Ayrıca usule ait itirazlar normaldiler ve tekrarlıyorum, elli yıldır ceza mahkemelerine giriyorum, böyle bir yargılama görmedim, artık söz yoktur. Gizli tanıkların savcılar tarafından sorgulanmalarında dahi, her türlü itiraza izin verilmemekte ve sadece ‘yaz getir’ sözü duyulmaktadır. Artık sanık ve avukatların katılımı ile bir yargılama sona ermiştir. Avukat sıralarının aralarına tahtalar çekilmiş ve sanık çitleri yaklaşılamaz ilan edilmişlerdir. Nezarethanelerde sorgu sırasında ve Yüce Divan’da avukatlar sanıklarının yanında oturabilirler; şimdi Ergenekon’da her türlü temas yasaktır. Eğer avukatlar sanıklara yaklaşır ve konuşurlarsa, suç işledikleri telakki edilerek Silivri Mahkemesi’ne havale edilmektedirler. Hiçbir izaha sahip değiliz, büyük baroları’nda bunları hem incelemelerini hem de mahkeme heyeti ile görüşerek nedenini bulmalarını talep ediyorum. Hapi ste yı llarca tu tulanl ar, Kemal ist Cumhuriyetin ku yrukları sayılmaktadır. Demek ki, Cumhuriyetin kuyruğunu yakaladıklarını sanıyorlar, ama ben, yakalananların oka dönüştüğünü görüyorum. Bir tehlikeyi haber veriyorum. İncelenmesine muhtacız. Bilimsel ve yetkin bir bakışa ihtiyaç duyuyoruz. Büyük baronuza başvuruyorum.” Yurt öğrencisi intihara kalkıştı ? İstanbul Haber Servisi Beyoğlu’nda bulunan İstanbul Valiliği Rotary Çocuk evinde kalmak istemediği öğrenilen 11 yaşındaki çocuk cama çıkarak intihar etmek istedi. İkna çalışmaları sonucu bir süre sonra çocuk intihardan vazgeçerken ifadesinin alınması için Çocuk Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. 12 kilo altınla yakalandı! ? ANTALYA (Cumhuriyet Bürosu) Çeçenistan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Emruddin Edelgiriyev, 18 Ekim’de arkadaşı Hasan Hakimov ile Antalya Havalimanı’ndan 1.2 milyon lira değerinde 12 kiloluk altın külçeyi Çeçenistan’a götürmek isterken yakalandı. Savcılık, tutuksuz her iki sanık için 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası istedi. Hakimov altının kendisine ait olduğunu söyledi. Küçük: Elli yıldır ceza mahkemelerine giriyorum, böyle bir yargılama görmedim. Artık söz yoktur. Gizli tanıkların savcılar tarafından sorgulanmalarında dahi, her türlü itiraza izin verilmemekte ve sadece ‘yaz getir’ sözü duyulmaktadır. Mahkemeler, dolayısıyla, ne yaptıklarını bilmiyorlar.” Mektubun devamında, mahkemedeki yargılamanın nasıl yürütüldüğü, sanıklara ve avukatlarına karşı mahkemenin tutumu dile getirilerek barodan, bu konuya dair özel bir uzmanlar kurulu oluşturması ve kurulun yerinde gözlem ve tespitler yapması isteniliyor: “Ceza ve hukuk muhakemesinde deneyimli üyeleriniz ile bir kurul tertip ederek, bu ortaçağ tertibine el koymalı, önce kendinize ve sonra dünya âleme duyurmalıdır; arz ve talep ediyorum. Lütfen inceleyiniz, artık ‘suçlu’ yoktur, ‘suçlu otel’ veya ‘suçlu lokanta’ ile birkaç adet ‘suçlu adam’ kalmıştır. Ve maddi delil, fiziki bağ aramıyoruz ve sadece ‘bulaşmak’ peşindedirler; bu nedenle mantık ve aklın yerini hurafe almış durumdadır. Arz ediyorum. Tutuklamalar ise, 1926 İstiklal Mahkemeleri’nde ve benzer tarihlerde olduğu üzere, ‘dalga dalga’ ve mümkün olan en yüksek ölçüde korku üretici ve yayıcı mise en scene’lerle tatbik edilmiştir. Maksat, sekteryanizmin ve İslamizasyonun imal ettiği korku düzeninin eksiğini tamamlamaktır. 50 el bombası bulundu ? AFYONKARAHİSAR (Cumhuriyet) Afyonkarahisar’da, Şehit Uzman Çavuş Mete Saraç Kışlası’ndaki mühimmat deposunda meydana gelen ve 25 askerin şehit düştüğü patlamaya ilişkin arazi arama çalışmaları sürdürülüyor. Arazi çalışmalarında dün dedektörlerle yapılan aramada 50 el bombası bulundu. Özel bir sandığa konulan el bombaları güvenli alanda imha edildi. 83 yaşında hırsızlıktan yakalandı ? İstanbul Haber Servisi Kadıköy Erenköy’de kurulan semt pazarında rutin uygulamalarını yapan Güven Timleri ekipleri, pazarda alışveriş yapan kadınların çantalarını açıp cüzdanlarını almaya çalışan yaşlı bir kadını takip etmeye başladı. Elinde bastonuyla yürümekte bile güçlük çeken yaşlı kadının durumundan şüphelenen Güven Timleri 83 yaşında olduğu öğrenilen Hikmet Ç’yi alışveriş yapan bir kadının çantasından cüzdanını aldığı sırada suçüstü yakaladı. Yaşlı kadın gözaltına alındı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle