20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 PAZAR 19 EYLÜL 2010/SAY11278 Bizimki görsel bir başkaldırı"Yaşadığımız yerde insanların sokağa çıktıklarında gördükleri, binalar, kaldırımlar, tabelalar, yollar ve sokak lambalarından ibarettir. İçinde bulunduğumuz grilik, insanları görsel zekâdan uzaklaştırmakla beraber insanların zihnine tekdüze bir bakış açısı yerleştirmektedir. Bu kalıplar içerisinde sokagı evinden işine, işinden evine gitmek için kullanan insanlar yürürken sadece adımlarına bakmaktadır. KÜF bu monotonlugu yıkmaktır. insanların etraflarına bakmasını, bakarken de farkına varmasını sağlamaktır, bir başkaldırıdır." KÜF, kendisini böyle anlatıyor. Onlar gençler, onların derdi sokakta yürüyen adama sanatın bu kadar uzak bir kavram olması. Amaçları sanatı, bazen esprili, bazense başkaldıran birtavırla sokağa taşımak. KÜF'ün çekirdek ekibiyle istanbul'da görüştük. KÜF'ü ve sokağı konuştuk. isimleri bizde saklı. Ankaralı iki genç grafik tasarımcı onlar. Ankara'dan, Ankara'nın griliğinden, insanların yolda yürürken kafalarını kaldırıp da hiçbir yere bakmamalarından, sanat ve estetik algısının hak ettiği yerde olmamasından rahatsızlar. Rahatsız olmakla kalmıyor, eyleme geçiyorlar, yaptıkları işler eğlenceli, dikkat çekici. Yine de "Bizim yaptığımız çok zor değil, siz de eyleme geçin, beraber sanata katkıda bulunalım" diyorlar. Meraklısına, istanbul'da bir işleri olacak, ne yapacakları ise onların sırrı. Biz istanbullular da bir sabah uyandığımızda fark edeceğiz buralardan geçtiklerini. Sokak sanatı dünyanın yabancı olduğu birşey değil, aslında Istanbul'da yaşayanların da çok yabancı olduğu bir şey değil. Beyoğlu çevresinde kepenkler indiğinde pek çok graffiti görmek mümkün örneğin, ilk akla gelen de Alman SİNEM DÖNMEZ sokak sanatçısı Kripoe'nin sarı yumrukları. istanbul'da, megakentte yaşamak sanatın içinde olmak demek, Ankara'nın eksiği onlara göre bu. En büyük dertleri sokaktaki adamın gözlerinde farkındalık yaratmak. Hayal gücüne ket vurmak yerine, insanların içindeki yaratıcılığı ortaya çıkarmak istiyorlar. Yolda yürürken önlerine bakarak, adımlarını sayarak değil, etraflarındaki objeleri fark etmelerini istiyorlar: "Türkiye sanat konusunda Osmanlı'nın getirisi olarak, estetikten yoksun. Sanatı benimseyebilmiş değiliz. Eğitim zayıf olduğu gibi sanat eğitimi hiç yok zaten. insanız, güzel bir yerde yaşamayı hak ediyoruz ama kimse bu güzelliği sorgulamıyor. Bu bizi rahatsız ediyor. Bizimki görsel bir başkaldırı. Amacımız bir zevk, görsel bir farkındalık yaratmak. insanın gördüğü bir şeyin güzel olup olmadığını sorgulayabilmesi için önce onu görmesi gerekir. insanlar onu görmüyor. Herkes yürürken adımlarına bakıyor, A noktasından B noktasına kafasını bile kaldırmadan gidiyor. Nasıl olsa görecek bir şey yok ki, bilinç altına bu mesaj gidiyor, göreceğim zaten ne var, bir bu tabelayı görüyorum diyor." SANAT SOKAĞA İNMELİ "Bizim en büyük derdimiz sanatın sokağa inmesi" diyorlar. Türkiye'de sanata olan uzaklıktan yakınıyorlar. Sanatın ne olduğu, ne işe yarayabileceğinin farkına varılması gerektiğini ateşli bir şekilde savunuyorlar. Bunun yıllar alabileceğinin farkındalar ancak ellerini taşın altına sokuyorlar. Öte yandan, sanat olarak algılanan her şeyin galerilerde olmasından da şikâyetçiler. Satmadıkları işleri bile sanat galerilerinde sergileyenleri de sokağa çağırıyorlar; "Sokakta ol, yoldan geçen de görsün senin işini. Yaşadığımız yeri güzelleştirelim önce." "Eğlence mi eylem mi yaptığınız?" diye soruyorum, "Sanat da bir eylem" diyorlar, "Üstelik net bir eylem. Bizim yaptığımız özgürlük, yüzmek gibi adeta, eğlenceli, faydalı. Bize bir şey katıyor. Güncel olanlardan da etkileniyoruz, gündem konusunda kafa patlatıyoruz. En çok sıkıldığımız şey insanların kalitesiz yaşaması, bunun için çaba sarfediyoruz. Görsel zenginlik, estetik algının artmasını istiyoruz. Ama bu bizim tek başımıza yapabileceğimiz bir şey değil, o yüzden herkes bir şey yapsın istiyoruz. Street art olmak zorunda değil, yeter ki sanatçı deyince akıllarına ne İbrahim Tatlıses ne de kafasında kasket, ağzında pipo olan adam gelmesin, sanat herkes için." Ankaralılar önce bîr sabah Tunalı Hilml Caddesî'ndeki Gazi Osman Paşa traflk levhasını Tosun Paşa olarak değfşmlş buldu. Bir gün gündüz gözüyle sokak mantariannı sanya boyayıp nostaljlk oyun Pacman karakterierinl kaldınmlara taşıdılar. Mavi Marmara gemisi ve İskenderun'daki olaylardan sonra park edilmez levhalannı banş işaretine dönüştürdüler, son olarak da yine trafik levhalannı milli takım üniformalarına çevirdller. Onların isml KÜF. Sokak sanatına yeni bir perspektif katarken, amaçlan sokakta estetik algı uyandırmak. Kendilerine yanlış gelen her şeyin karşısında olduklannı söylüyorlar, referandum öncesi bir gerilla projesi olarak "Hayır" yazmayı düşünmüşler ama Evet'çiler onlardan önce davranmış. Ama "Kılıçdaroğlu'nda yanlış olan bir şey bulursak onu da eleştirebilmeliyiz" diyorlar. Kendilerine katılmak isteyen pek çok insan var. Ancak onlar bunu soranların kendilerine katılmasını değil, onların da kalkıp herhangi bir şey yapmasını istiyorlar, hatta daha çok rekabet, mücadele istiyorlar. Türkiye'de herhangi bir yerde yaptıklarına yanıt verecek, iğneleyecek, belki yerecek, seviyeli bir şekilde birbirleriyle sokak sanatı yoluyla rekabet , edecekleri bir grup olmasını çok istiyorlar. Yaptıkları işi tertemiz bir heyecan olarak tarif ediyorlar, biraz da ondan çağırıyorlar insanları sokağa: "Yaptığımız iş gerçekten çok eğlenceli, yüksek adrenalin salgılatan, insanın özgüvenini arttıran, kendini daha iyi hissetmesini sağlayan bir iş. Bunu insanlar denesin, bu tertemiz bir heyecan." Operasyondan önce sokağa çıkmanın zevkinin bambaşka olduğunu söylüyorlar. "Militan gibi hissediyorsunuz kendinizi" diyorlar: "Çıkıyorsunuz sabaha karşı dışarıya, yasadışı bir İş : yaptığınızın bilincindesiniz. Amasu da bir gerçek, yakalandığımda işimi savunacak bir şey yapıyorum, kötü bir şey yapmıyorum. Ben sonuna kadar arkasında dururum yaptığım şeyin. Yasadışı olabilir ama kötü bir şey değil. Polisten kaçıyoruz, ama zaten bu işin eğlenceli olan kısmı." Türkiye'de protestonun toplanıp yürümek ya da bir yere siyah çelenk bırakmaktan farklı olması gerektiğini savunuyorlar. Yaşıtlarından, yeni nesilden dahayaratıcı şeyler bekliyorlar. Kendilerinin amacı da bir yerde bu. "Bizim tek farkımız harekete geçmemiz. Ailelerimiz, 80'lerde bizim yaşımızdaki gençlik siyaset tartışıyormuş. Ailelerimiz anlatıyor, biz duvarlara resim yapardık diye, O zaman bir hareket varmış, şimdi hiçbir şey yok. Ama olmah" diyorlar. • Sanatorium Sanat Galerisi yeni sezona bir fotoğraf sergisiyfe başlfyor: "Kural Yok". Bu sergide kural yok! ESRAAÇIKGÖZ nsan fotoğrafları ve portre çekiyorsanız, arka planlarının sade olmasına dikkat edin... Yakından çektiğiniz portre fotoğraflarda göze netlik yapın. Gözlerin net çıkması diğer alanlardan çok daha önemlidir... Ufuk çizgisi, fotoğraf karesinin alt kenanna paralel olmalıdır. Aksi takdirde hoş olmayan yamuk bir fotoğraf karemiz olur... : Bütün bu bilgileri unutun! Sanatorium Sivil Sanat inisiyatifi'nin 2010-2011 sezonu açılış sergisi "Kural Yok" fotoğraf kurallannı bir kez daha düşünmenize neden oluyor. Sergi, fotoğraf sanatının klasik anlamdaki ışık, renk, kompozisyon, içerik ve teknik anlayışının uğradığı dönüşümü gözler önüne seriyor. Sergiden gelecekte, çağdaş Türk fotoğrafının ulaşabileceği sınırlara dair ipuçları edinmek de mümkün. Bu ipuçlarını sunan sanatçılara gelince; Ahmet Eİhan, Alp Esin, Arif Aşçı, Burcu Aksoy, Ferit Kuyaş, Murat Germen, Orhan Cem Çetin ve Sıtkı Kösemen. Sergiyi 9 Ekim'e kadar Taksim'deki Sanatorium Çağdaş Sanat Galerisi'nde gezebilirsiniz, ama önce Sanatorium Sivil Sanat Inisiyatifi'ne kulak verin... - "Kural Yok" sergislnin flkri nasıl oluştu? Can Ertaş (soldan 3.): Bu sezon başında yaptığımız "Passing China" sergisinden sonra gelişti. Çinli çağdaş sanatçıların fotoğraflarından oluşan işler yaptık. Fotograf çevresinden, bu çevrede çalışmalar yapan bütün sanatçılardan çok olumlu tepkiler aldık. Bu sergiyle, fotoğrafın Türkiye'de ne durumda olduğunu da düşünmeye başladık. Tunca Subaşı (soldani.): Passing China sergisinden sonra fotoğraf izleyicisiyle, sanatçılarıyla, güzel diyaloglar oluştu, bunu devam ettirmek, onların merak ettiği konularla ilgili güzel sunumlaryapabilmek istedik. Bu sergi aslında bir nevi Çin'de açılacak Türkiye'deki fotograf sanatçılarının işlerinin yer alacağı bir serginin ön hazırlıgı. - Sergiyle fotoğraf dünyasının geçlrdiği dönüşümü anlatıyorsunuz. Ortak bulgunuz da kuralsızlık olmalı ki, serginin adı "Kural Yok". Çok iddialı da bir laf bu... C. Ertaş: Çok çok iddialı bir laf değil aslında. içinde bulunduğumuz dönemi tarif eden bir cümle. Manifesto olarak bir şeyleri yıkmak, yok saymakla ilgili degil, artık gelinen nokta bu. Görsel sanatlar alanında bir şeyler yapmak için çok da akademik bilgiye, donanıma sahip olmaya gerek yok. Çalışmalar artık eski bildiğimiz kurallarla, piramidal kompozisyon, bilmem ne ışığı, bilmem ne tekniğiyle değil de Fotoğraf: VEDAT ARIK biraz daha kavramın dayattıkları ya da gereklilikleri üzerinden oluşturulmaya başlandı. T. Subaşı: Kural yok başlığı biraz postmodem tavrı anlatıyor. Serginin oluşumu da biraz öyle. Küratöryok. Yazılı metin üzerinden ya da sanatçılara belirli bir kavram sunarak çalışma yapmadık. Kural koymadık. Bir hikâyeyi kimin nasıl anlattığı önemli. Var olan hikâye kalıplarıyla başlarsınız, bilinen bir hikâyeyi anlatırsınız ancak o dinleyiciyi ne kadar yakalar, ne kadar heyecanlandırır... Benim asıl üzerinde durduğum bu. - Bu sergiyle anlatılan hikâyeleri özellikle fotoğraf camiası ne kadar dinleyecek sizce? C. Ertaş: Bir otorite olmak gibi dinlenmekten bahsediyorsak, akademik camia tarafından pek dinlenmeyeceğiz. Ancak Passing China sergisinden de gördük ki, bir dinleyici var. ' Guido Casaretto (soldan 4.): Dinletmeden ziyade bir kesit göstermek diye bakmak lazım bu sergiye. Bu, Türk çağdaş sanatını fotoğraf anlamında temsil edecek bir sergi olma iddiasında, amacında değil. Anlatmak için değil ama bir şey göstermek için gerekli. Fotoğrafın hatta bütün sanat dallarının, sanatçı için bir araç haline, medya haline geldiğini göstermeye çalıştık. Bunun bir fotoğraf sergisi olarak algılanmasındansa, Türkiye çağdaş sanat üretiminde fotoğrafı kullanan sanatçıların sergisi olarak algılanması daha doğru. C. Ertaş: Fotoğraf diğer görsel sanatlar alanına göre biraz daha esnek bir alan. işin içine dijitalin girmesi bu alanı daha da genişletti. Güncel işlerin daha kolay çıkmasını saglayan bence fotoğraf. - Peki Türkiye'deki fotoğraf sanatçılarının Çin'deki sergisi ne zaman olacak, belli mi? T. Subaşı: Bu sezonda yapabiliriz. Yapılacağı kesin, ancak farklı projeler üzerinde çalışıyoruz. # Baharda mutlu bir at Sergi sanatçılarından Sıtkı Kösemen (soldan 2.) anlatıyor: Sergide yer alan çalışmamın adı; "Baharda Mutlu Bir At". Kilyos Plajında Mart'ta yere yatmış, bacaklarını havaya dikmiş, sırtını kaşıyan bir at fotoğrafı. Fotoğraftaki kurallara inanmayan biriyim. Fotoğraf bugün güncel sanatın en önemli kollarından biri. Fotoğrafı birtakım kurallara yerleştiren bazı akımlar var, ancak onlar artık önemini yitirdi. Çağdaş sanatta fotoğraf kendini göstermeye başladı. O kadar çok kullanım imkânı var ki... isveçli bir genç kadının bir çalışmasını hatırlıyorum, 90'larda bir alışveriş merkezinde, yere kamera koymuş, bacaklarını açmış, uzaktan kumanda ile etek altını çekiyordu. Bütün bu yaratıcı çalışmalar günümüzde fotoğrafın değerini daha da öne çıkarıyor. Bütün bu yaratıcılık, imkânlar dahilinde olması gereken tek şey, dürüstlük. Tek kural bu bence. Fotoshop, fotoğrafın kendi doğasında olan bazı değerleri yitirebiliyor. • +
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle