20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19EYLÜL2010/SAYM278 -t- PAZARI Sincan İstasyonu dergisî, üç yıldır Sincan'da çıkıyor. Ankara, İzmir ve İstanbul kitapçılarının vitrinlerinde yerini alıyor her ay. Derginin her şeyi Abdülkadir Budak, "Dergicilik, kesilen istasyon akasyalarmm yerine şiir ağaçları dikmeye çalışmaktır" diyor. IŞIK KANSU Şair Abdülkadir Budak Sincan İstasyonu'nda... Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ Yolcusu şiir olan istasyon R incan İstasyonu aylık bir yazın dergisi. Adı üstünde Sincan'da çıkıyor. Bu ay, 37. sayısı *w- yayımlandı. Sanıldığı gibi uflaya puflaya da - çıkmıyor, tam hız gidiyor. Türkçenin düdüğünü öttüre öttüre, imgelerin buhannı tüttüre tüttüre gidiyor... Sincan İstasyonu'nun Sahibi ve Yazi işleri Müdürü, şair.Abdülkadir Budak ile bu çabasını paylaşmak söyleştik. - Değerli dostumuz Abdülkadir Budak, işin gücün yok mu, şiir dergisi çıkanyorsun hem de Sincan'da... - Şiir insanın işi gücü sayılmaz da, dergicilik sayılır mı bilmem. Ben dergiste yapamayan şairlerden biri olmalıyım. Alkol kana karısmıs bir kez. Bu, benim içinde ya da başında bulunduğum dördüncü dergim. Şu yaşa geldik, yayımlama sıkıntımız yok şükür. Yazdıklarımız.iyi edebiyat dergilerinde - •••••• • rahatlıkla yer bulabilir. Suyun başında olmayı demeyeyim de, mutfakta olmayı seviyorum. Beni genç tutuyor, diri kılıyor. Edebiyatı, ilgi ve sevgi alanım gereği şiiri böylelikle daha derinden soluyor, yaşıyorum. Yeni şairleri keşfelmem kolaylaşıyor, onları edebiyat kamuoyuna tanıtmaktan müthiş bir sevinç duyuyor, şiir ortamının nabzını dinleme olanağını bulabiliyorum böylece. Bu derginin adını Sincan istasyonu koyuşum boşuna değildi. Çocukluğumun, ilkgençligimin geçtiği, kardeşlerimin yaşadığı; babamın, annemin, ablamın ve daha birçok sevdiğimin koynunda uyudugu yerdir Sincan; f burada kurulmuş olan Kudüs Çadın ve buradan geçen gözdagı tanklanyla anılır oldu ya, buna bir tepki olsun içindi en başta. Daha özel olanı ise şuydu: Babamın genç denilecek yaşta ölüşünün ardından, y'edi evladın sorumluluğunu üstlenmek ve çalışmak durumunda kalan annem ve ona maddi katkılarda bulunmak için bu istasyonda çok su ve simit satmışlıgım vardı. Sabahları banliyö trenine kadarannemi ben götürür, akşam oldumu ben karşılardım. Yani benim için, Sincan istasyonu, istasyonlardan herhangi biri değildi. Anne, ekmek ve okunmuş gazete demekti. Tren pencerelerinden atılan ya da bizlere uzatılan okunmuş gazetelerin yeri. - İstasyon akasyalannın kesildigi bir ülkede dergicilik nasıl gidiyor? - Başkalarına göre nedir bilemem ama benim için dergicilik, kesilen istasyon akasyalannın yerine şiir ağaçları dikmeye çalışmaktır biraz da. Adı Sincan istasyonu olunca daha da böyledir bu. Hiçbir sayısını kaçırmadığım birkaç dergi var. İsterim ki, Sincan istasyonu da bu tür dergilerden biri olsun. Bir ihtiyaca karşılık gelsin. Edebiyat dünyasında yeni bir rüzgâr estirsin, yeni bir soluk versin. Bir tavır dergisidir dersem abartmış olmam. Bazen sert tepkilerle karşılaşıyoruz bu yüzden, ama bu iyidir. Yazdıklarımız sessizlik duvarına çarpıp geri dönmemiş oluyor, ses duvarına çarparak başka bir sesin daha duyulmasına yol açmış oluyor. - "Yayınevimizin yayın politikası doğrultusunda şiir kategorislnde çalışmalar değerlendirmeye alınmamaktadır..." Bu değerlendirme, bir büyük yayınevinin kitap yayımlama ölçütleri arasında yer alıyor. Şiire sırtını dönmüşlükten hayır gelir mi? - Kitaplarım artık Yapı Kredi Yayınları arasında çıkıyor da, önceleri Can Yayınlan'nda çıkıyordu. En gençlerin bile şiir kitaplarım basma kararını almışlardı bir ara. Bana göre, büyük bir yayınevinin büyük bir eksiği tamam edilmişti. Ama fazla uzun sürmedi bu. Rahmetli ağabeyim Erdal Öz, bilgisayarının başında, Sana Bakmak adlı kitabımın ikinci basımı için yeni kapak tasartmını yaparken bana dönüp şöyle demişti: "Şiir dizisini kaldıracağız Abdülkadir, şiir kitapları satmıyor..." Yaman bir çelişki değilse bile, paradoksal bir durum vardı ortada. Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Şunu diyebildim sonunda: "Erdal Abi, yayınevi için kitap satışı önemli elbette; böylece ayakta kalacak ve yaşayacak. Ama bir yayınevi biraz da kazanmamayı göze aldığı için büyük olmamış mıdır? Şiir kitabı prestij yayın gibi görülmeli. Hem sonra Can Yayınlan'nın bir marka değeri vardır. Bunun için bile bastığınız her kitap en az üç yüz satar ve bu da maliyetini kurtarır." Ben böyle dedim, eminim başkaları da demiştir buna benzer şeyleri. Ama şiir dizisi kalktı. Can Yayınları yeniden eksildi. Bütün edebiyat türlerinin en yoğun merkezi olan, hemen hepsinin çıkış kapısı olan şiir, yayıncıların gözünde değerini iyice yitirdi. Bakkalın kâr hesabı ile yayıncının kâr hesabı eşitlendi maalesef. - Sincan İstasyonu'nda duran okuyucu sayısı kaç? Yol ışığı bundan sonra da hep yeşil yanabllecek ml? - Hedefledigimizin üstünde bir okur sayısına p ;"y ulastıgımızı söyleyebilirim. Bunu da istikrarlı çıkışımıza ve dinamik sayılara borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Bilenler bilir, her ay istanbul dağıtımını yapmak için Sincan'dan trene biniyor, Haydarpaşa'da iniyorum. Kadıköy, Beşiktaş, Beyoğlu dağıtımı bana ait. Ayın son günlerinde dergimiz Ankara, İzmir ve istanbul kitapçılannın vitrinlerinde yerini alır. Bir dergiyi güzel ve anlamlı kılan başka şeyler de vardır. İzmir ve istanbul yönünden, daha başka yönlerden gelip buradan geçerken, SİNCAN yazısını okuyanların Sincan istasyonu adlı bir derginin varlığını hatırlaması gibi. Şehirler arası trenlerden bazı şair ya da şiirsever yolcuların bu istasyonda özellikle inip, büromuza uğrayıp, çayımızı, kahvemizi içmeleri gibi... Belli ilkeleri olan bir dergidir Sincan İstasyonu; kendini geliştirme çabası verir de, öyle kolay kolay makas değiştirmez. Burada değil kırmızı, sarı ışığın yanmasına bile gönlümüz elvermez. "Yol açık" anlamına gelen yeşil ışık yanar ve yanacaktır her zaman. • PAZAR YAZILARI ADNAN BINYAZAR Şiirleştirilmiş bir kent U çak, kentin yerleştiği geniş alanda inişe geçerken, Nâzım'ın deyimiyle, "yılgınlığı kabul etmez" Erzurum halkının yiğitliğinin nereden geldiğini düşünmüş, bir yazımda izlenimlerimi dile getirmiştim: "Evliya Çelebi diliyle söyleyeyim; yaylayı çevreleyen dağlar arasında iğne deliği Vadar açıklık yok. Sızması olanaksız ya, diyelim düşman biryerlerden sızdı; dağ analar, kentin halkını, sığırını sıpasını, çayırını çimenini kucaklayıp, Erzurum yaylasına göz dikeni anansından doğduğuna pişman eder." Feridun Andaç'ın "Bir Kentin Solgun Yüzü" alt başlıklı Erzurum (Dharma Yayınları) kitabını okuyunca o duyguyu bu kez daha yoğun yaşadım. Hem kendi özü, hem kent açısından Erzurum kitabını Feridun Andaç'ın yazmış olmasının ayrı bir anlamı var... Andaç iyi bir edebiyatçıdır. Neyi yazıp neyi yazamayacağını genç yaşlannda anlayıp edebiyat dünyasına düzeyli çalışmalarla girmiştir. Duyarlı algılamalarla biçimlenen gözlemciliğiyle kaleme aldığı eleştiri, deneme, inceleme, öykü ve röportaj türü yazılarında Türkçeyi doruklara ulaştırmıştır. Kent, soluk alıp veren bir canlıdır. /j-'Solugunda taşının toprağının, T'fkuşunun bülbülünün şiiri ;i iduyurulmayacaksa, tanıtım, turistik bilgi yığıntısı çabalamalarından ileri gitmez. Her kentin ruhu vardır; kültürü kuru bir üslupla tanıtılan kentler kişide hiçbir duygu izi bırakmaz. Turistlerin çoğu, üç beş günlük gezilerde, gittikleri kentin ruhunu kavramadan ayrılan bakar körlerdir. Andaç türküyü şiirle, anlatıyı geçmişin duygularıyia kaynaştırarak kentin ruhunu kavrıyor Erzurum kitabında. Bu bağlamda, görüneni aktarmakla kalmıyor, kentin ruhunu kavrayıp ona yorumsal bir kimlik kazandırıyor. Aylardır Andaç'la her karşılaşmamızda Erzurum kitabı konu oluyordu. Kitabı merakla bekliyordum. Yazı dünyasına gireli, önemli konulara el attı Andaç. Ne yazarsa yazsın sonsuz insan sevgisi öne çıkıyor, yoğun emek vererek, üzerinde durduğu konulan sağlam bir edebiyat beğenisiyle işliyordu. Bu bağlamda Erzurum kitabı, yazann da deyimiyle, ne bir kent kılavuzu, ne turistik bir el kitabıdır. Olsa olsa kenti anlama/anlamlandırma, derinlikli yanlarına bakma kitabı denebilir ona. Erzurumlu bir yazar olarak, kente yönelişte başka bir açıdan da edebiyatçılığını öne çıkarıyor. Anılarını, gözlemlerini, izlenimlerini Evliya Çelebi'den Emrah'a, Nâzım Hikmet'ten Ahmet Hamdi Tanpınar'a alıntılarla besliyor. öte yandan, Erzurum'u gelenek görenekleriyle yaşamış insan varlığı olarak değerlendirmeyi de unutmuyor. Görselliğiyle de ilgi çeken Erzurum kitabında yazar, gözle görülüp bakılana değil, ancak duyarlıkla algılanabilecek alanlara yöneltiyor okuru. Andaç da zaten "Benim Erzurum'um" diyerek kitabın konumunu, duygu çevrimini çizme gereğini de duyuyor. Yalnız bu mu; Andaç, kentin ruhunu anlatmaya yöneldiğinde yalnızca bilgi vermekle yetinmiyor, her bölümün başına yerli ve yabancı edebiyatçılardan alıntılar serpiştirerek, kitaba "Bir Yazara Göre Erzurum" denebilecek bir ayrıcalık sağlıyor. Kitabın başına Emrah'tan aldığı şu dörtlük, Andaç'ın hangi amaçla Erzurum yollarına düştügünün kanıtı: "Emrah eder bu günümdür/Arşa çıkan tütünümdür/Yâre gidecek günümdür/Düşem yollara yollara". öyle ki, sanki "Erzurum dağlan kardır geçilmez/Gizli sırdır her adama açılmaz" diyen Âşık Kerem'in inadına, Andaç, Erzurum'un kültür birikimlerinin özüne inerek kentin ruhunu dünya okuruna açıyor... • [email protected] v Başarı, okul öncesi eğitimde E ğitim sürecinin temeli erken çocukluk döneminde atılıyor. Bu nedenle ailenin sosyal, ekonomik ve kültürel koşulları ne kadar iyi olursa olsun, çocuğun yaşıtlarıyla birtikte, tamamen çocuğun ihtiyaçlarına yönelik olarak .oluşturulan ortamlarda ve iyi öğretmenler tarafından ilköğretime hazırlanması gerçekten büyük önem taşıyor. iyi bir okul öncesi eğitim alan çocuklar, ilköğretime basladıklarında "okula üyum" sorunu yaşamıyor, daha başarılı, daha sosyal ve özgüvenli oluyor. Özel ALEV Anaokulu Rehberlik Servisi'nde görevli uzman psikolojik danışman Neşe Karaca, anaokulunun önemini şöyle sıralıyor: - Anaokulu, ilköğretime hazırlığın yanı sıra, ailenin dışına atılan ilk adım olarak' " düşünülmelidir. ilk üç yıl içinde çocuk, model olarak aldığı anne ve babasından beslenir ve kendisine tanınan fırsatlar ölçüsünde belirli bir psiko-sosyal olgunluğa ulaşır. Ancak bu gelişim sınırlıdır. işte tam bu dönemde devreye giren anaokulunu, annenin tek başına çocuğun üzerindeki ilk yıllardaki rolüne katkıda bulunan bir kurum olarak değerlendirmek gerekir. - Anaokulu, çocuğa bilgi aktarmaktan çok, çocuğun içinde var olan yeteneklerin serpilip gelişmesine yardımcı olur. Çocuk, anaokulunda en iyi oyun ortamını bulur, işbirliğini geliştirir, yaşıtlarıyla birlikte olmayı, kuralları ve sorumluluk almayı. kendi hakkını korurken. paylaşmayı ve başkalarının FİGEN ATALAY özgürlüğünü zedelememeyi öğrenir. Çocuk en iyi örgütlü oyun ortamını anaokulunda bulur. Ayrıca anaokulları, çocukların sözel faaliyetlerine ve kendilerini ifade edebilme becerilerinin gelişimine katkıda bulunan ve onlara hareket imkanı hazırlayan kurumlar olmalıdırlar. - Çocuk, yaşıtlarıyla ilişkiye girerek birlikte yaşamayı, yemek yemeyi, uyumayı ve oynamayı öğrenir. Böylece başkalarının özgürlüğünden haberdar olur, "ben" ve "başkası" kavramlarının bilincine vararak yardımlaşma ve işbirliği duygusunu geliştirir. - Çocuk ilk defa "öğretmen" kavramıyla anaokulunda tanışır. Dolayısıyla anaokulu öğretmenlerinin de öncelikle kişilik özellikleri, eğitim ve deneyimleri çok önemlidir. Birlikte yaşama ve çalışmayı öğrenirken, çocuğun, sağlıklı bir öğretmen modeline ihtiyacı vardır. Bu sebeple, anaokulu öğretmeninin olumlu bir model oluşturmasının yanında, mesleğini sevmesi de oldukça önemlidir. - İlk deneyimler önemlidir ve çocuğun okulla "ilk tanışması" anaokuluna başladığı zamandır. Toplumsal işlevleri önemli olan anaokulları, çocuklan eğiten ve ilköğretime hazırlayan çok önemli eğitim kurumlarıdır. Ancak, tabii ki bu noktada anaokullarının yapısının ve amacının çocukları barındırmak değil, eğitim vermek olması gerektiğini vurgulamakta fayda vardır. - Tüm bu bilgi ve deneyimin 6 yaşından önce kazanılmasının asıl önemi çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimi için bu yılların çok önemli yıllar oluşudur. Bu dönemde edinilen bilgiler hem çok kolay öğrenilmekte hem kalıcı olmakta ve öğrenme alışkanlığı geliştirmek açısından önem taşımaktadır. • r~ illi Boya, Arama Kurtarma Derneği I (AKUT) tarafından sürdürülen "AKUT Anadolu'yla Elele" projesine destek vererek, toplam 15 bin öğrencinin eğitim gördüğü 78 okulun boyanmasını sağlıyor. Bu çalışma çerçevesinde Gaziantep'in İslahiye ilçesinde 30 okul, Yavuzeli ilçesinde 1 okul, Malatya'nın Doğanşehir ilçesinde 15 okul ve Battalgazi ilçesinde 32 okul boyanıyor. • Anaokuluna gidenler daha başarılı Anaokuluna giden çocukların gitmeyenlere oranla ilköğretimde çok daha uyumlu ve başarılı oldukları biliniyor. Ayrıca sosyal uyum ve arkadaşlık geliştirme becerileri açısından okul öncesi eğitim almış çocuklar, çok daha şanslı oluyorlar. Okul öncesi eğitimin başka bir önemi de çocukların gelişimlerinin takip edilmesi. Çünkü anne-babalar çocuklarının gelişim alanlarını dikkatle takip edebilecek bilgi ve beceriye sahip olmayabiliyorlar. Ayrıca her çocuk, gelişiminin bazı alanlarında sorunlar yaşayabilir. Bu belirtileri fark etmenin ve en uygun müdahalenin ne olduğuna karar vermenin en iyi yolu, çocuğun anaokulu gibi yapılandırılmış bir ortamda düzenli şekilde izlenmesinden geçiyor. • >\
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle