Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
6 AĞUSTOS 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA
HABERLER 9
SÖZDEN YAZIYA
SÜHEYL BATUM
Tüm Yedekler Sahaya
12 Eylül günü yaklaştıkça, heyecan da artıyor,
hareketlilik de. Liderler geziyor, partiler dolaşıyor,
düşüncelerini, görüşlerini aktarmaya çalışıyorlar.
Süreç ilerledikçe, hem “evet”in tarafları açıkça
ortaya çıkmaya başladı, hem de “hayır”ın. Ve
belirli televizyon kanalları da anketler
düzenlemeye başladılar. Bu anketlerin sonuçları
doğru mudur, değil midir bilemem, ama “hayır”
sonuçları çıkmaya başladıkça, AKP iktidarının,
gerçekten siniri bozulmaya başladı.
Siniri bozulduğunu da, çok açıkça
gözlemliyoruz. Bir kere ilk önce, belirli alanlarda
tüm “siyasal ağırlığını” koymaya başladı. Bunun
sonuçlarını da televizyon yayınlarında açıklıkla
görüyorsunuz. Örneğin devlet televizyonuna
bakın. Dünyada hiçbir demokratik ülkede
görmeyeceğiniz bir uygulamayı görüyorsunuz.
Aynı tür adamlar, iktidar aydınları, inanılması güç
bir yanlılık ve sözüm ona “tarafsız, eşit yayınlar”.
Öyle ki Yüksek Seçim Kurulu, kararında TRT’yi
açıkça belirterek, “yayınlarında tarafsız olma,
dürüstlük ve eşitlik” ilkelerini hatırlatıyor. “Bu
ilkelere uymak zorundasınız” diyor. Ve TRT aynı
yayınlara ve “yanlılığa” kaygısızca devam ediyor.
Tabii sorun sadece devlet televizyonu ile de
sınırlı değil. Tüm televizyonlara ve yayınlarına bir
bakın. Özellikle yüzde doksanına. Hele geçenlerde
iki “haber kanalında” çok ilginç iki program vardı.
Birinde katılan 6 kişiden 4’ü kayıtsız koşulsuz
evetçi idi. Yani anlayacağınız AKP dönemine
uygun bir “tarafsızlık ve eşitlik anlayışı” vardı.
Diğerinde ise yayına İstanbul’dan 3 kişi
katılıyordu. Ve her üçü de, çok açık ve net
biçimde, “AKP aydınlarındandı”. Yani yine aynı
“tarafsızlık ve eşitlik anlayışı”. Yani “AKP
dönemine özgü tarafsızlık anlayışı”.
Bu hiç kuşkusuz, AKP iktidarının son derece
sinirli olduğunu açıkça gösteren unsurlardan biri.
Ama dahası da var. İkinci olarak, 12 Eylül
yaklaştıkça ve AKP iktidarı, oylamada
kaybedebileceğini anladıkça, “tüm yedeklerini
de, tüm ihtiyatları da” sahaya sürmeye başladı.
Her gün yeni bir örneğini görüyorsunuz. Bir bakın;
AKP temsilcilerinin yanında kimleri görüyorsunuz?
Sözüm ona liberal aydınlar, yandaşlar, AB
kurumları ve temsilcileri, Barzani derken, devreye
yeni aktörler sokulmaya başlandı. Kimler mi? 7-8
kişilik yargıç derneklerinden tutun, “eski tonton
ve laik siyaset bilimcilere”, “12 Eylül 1980’den
sonra, hidayete erip, mensup olduğu partiyi
bırakarak, liberal olan gazeteci aydınlara(!)”,
“yaptığı kamuoyu anketlerinde yüzde 10-12
yanılan, ama yine de sokağa çıkmaya utanmayan
kamuoyu araştırma şirketlerinin sahiplerine” kadar
çok kişi. Hatta “12 Eylül’de askeri yargıç iken,
sağcılara da, solculara da kan kusturan, ama
mafya mensupları ile ilginç ilişkileri herkes
tarafından bilinen, sözüm ona eski yargıçlar” dahil
çok kişi.
Sonunda bu listeye Fethullah Gülen de dahil
oldu. Tabii Gülen dahil olunca, kimileri, “Bu
ABD’nin de müdahil olduğu anlamına gelir, çünkü
ABD’nin izni ve desteği olmadan, Gülen hiçbir şey
yapamaz” demeye başladılar. Tabii bu kadarını
bilemem. Ama Gülen’in de yedek olarak maça
dahil olduğu açık. En azından “sahaya çıktığı
açık”. Yani AKP, tüm ihtiyatlarını devreye soktu.
Sinirler bozuldukça, yanlışlıklar da artıyor hiç
kuşkusuz. Üstelik AKP’nin sinirlerinin bozulması,
birçok kurum ya da kişinini de sinirlerini bozmaya
başlıyor. Normal zamanlarda ya da olağan
demokrasilerde rastlanması mümkün olmayan
birçok yanlışlıklar “devreye girmeye” başlıyor.
Örnek mi istersiniz? Balyoz soruşturması
kapsamında, 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 102
subay hakkında yakalama kararı çıkarıyor. Karara
bakıyorsunuz, tamamen uygulanması mümkün
olmayan bir madde uygulamış. Ne o madde?
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 98. maddesi.
Yani ancak “kaçak olanlar hakkında”
uygulanabilecek bir madde. Pekiyi “kaçak sanık”
ne demek? Yine yasaya bakıyorsunuz. 247’nci
maddede, kaçağın ne anlama geldiği yazılmış.
Pekiyi bu 102 kişi gerçekten kaçak mı? Yani
gerçekten yurtdışına mı kaçmışlar? Ya da
yurtdışında bulunduğu halde, çağrılara yanıt
vermeyen ve bulunamayan kişiler mi? Yoksa tam
tersine, PKK ile mücadele eden, hatta İçişleri
Bakanı’nın Hatay’da, talimat verdiği görev
başındaki kişiler mi?
Şimdi herhalde koskoca mahkemenin,
yargıçların, referandum geliyor ya da YAŞ
toplantısı geliyor diye böyle bir şey yaptıklarını,
yapacaklarını iddia edemezsiniz. Ya da Adalet
Bakanı’nın baskı yaptığını da iddia edemezsiniz.
Çünkü yargı ve yargıçlarımız bağımsız.
O halde bu inanılması güç hata, sinir
bozukluğundan ileri geliyor olmasın. AKP
iktidarının sinirlerinin bozulması, tüm kurumların
sinirlerinin bozulmasına, hata yapmalarına neden
oluyor olmasın? 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin
yargıçları, herhalde bugün olmasa da, ileride
herhalde hepimize açıklarlar, bu “kaçak sanık”
kararının nedenini. Hem de o kişiler herkesin gözü
önünde PKK ile mücadele ederken. Hem de
Türkiye terör mücadelesi yaparken!
CUMHURİYET çatırdıyor. Sanki içte ve
dışta birtakım adamlar el ele vermişler,
1920’den beri temel kurumları ve
ilkeleriyle binbir çaba, özveri, hatta
şehadet üst üste eklenerek kurulmuş
harika bir devleti çökertmek için bütün
habisliklerini sergilemekteler nerdeyse.
Bazıları yıllardır sahte kimliklerinin
kuytularında sakladıkları niyetlerini
gerçekleştirme zamanının geldiğini görüp
harekete geçmiş durumda.
Kimi, büyük sermaye devletlerinin
bölgeye ilişkin çıkarlarını kollayacak bir
yeni siyasal düzenin devlet başkanı ya da
halifesi olmak için Atlantik ötelerinden yola
çıkmak üzere hazırlığa geçmiş galiba.
Bazısı, ulus kavramını tam
oluşturamamış bir topluma soktukları etnik
kimlik fitnesinin yıkıcılık kıvamına geldiğini
görüp yerel özerklik sözleri etmeye başladı
bile.
Bir büyük askerin siyasal dehasını
zaferlerine ekleyerek kurduğu harika
cumhuriyeti çökertmenin en etkili çaresi
olarak demokrasi diye asker-sivil
çekişmesi yaratmaya karar verenler artık
işe koyulmuşa benziyorlar.
Çatırtı, bu hüzün verici hengâmenin
sesidir.
Ancak, bu noktaya gelişte kötü niyetliler
kadar cumhuriyetçi çevrelerin
evrensel doğrular sanıp işi niyetle
benimsedikleri yanlış ilkelerin ve
uygulamaların belirli bir payı olduğunu
kabul etmek gerekir.
Siyasetle bürokrasi arasındaki ilişki,
gelişmiş ülkelerin bilimsel çözümlemeleri
ve Türk toplumunun Osmanlı’dan gelen
birtakım özellikleri ihmal edilerek çok kaba
bir seçilmişler-atanmışlar ikilemine
oturtuldu; akademik çevreler de bu basit
ve yanlış yabancı etkiyi düzeltmekte
yetersiz kaldılar.
Asker ise ya geçmişte gerçek
cumhuriyetçiliğin özgürleştirici niteliğine
ters düşercesine zaman zaman yanlış
uygulamalara sürüklendi, ya da şimdiki
süreçlerde olduğu gibi kendi işleyişine
ilişkin onur kırıcı girişimlere karşı gereken
düzeltici tepkiyi kurumsal olarak yeterli
ağırlıkla ortaya koyamadı. İş, bireysel
psikolojilerin onurlu tepkilerine
bırakılmamalıydı.
Ş
imdi artık bütün çevrelerin akıllarını
başlarına toplama zamanıdır.
Cumhurbaşkanı, ne yazık ki anayasanın
kendisine verdiği “devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme”
görevini yeterince yerine getiremedi ve
çatırtıyı önleyemedi. Onun yerine,
önümüzdeki halkoylaması seçmeninin
milyonlarca “hayır”ı bu ülkeyi iyi
yönetemeyenlere son bir uyarı niteliği
kazanır belki. Çünkü, yabancı oyunlara ve
içteki hainliklere hedef olan bir toplumun
bunca yanlışa, sorumsuzluğa ve
dağınıklığa katlanma lüksü olamaz.
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Çatırtı
mumtazsoysal@gmail.com
Kapatõlma tehlikesi yaşayan Rejans’õn işletmecilerine göre, mekânõ yaşatabilmenin tek yolu ‘diyalog’
Rejans için ‘diyalog’ çağrõsõ
Dr. Mete Kaan Kaynar, Türkiye’de kaliteli eğitim yerine ‘üniversiteli olma hayalinin’ satõldõğõnõ söylüyor
Yükseköğretim sisteminin çöküşü
MELTEM YILMAZ
“Her İle Bir Üniversite, Tür-
kiye’de Yükseköğretim Siste-
minin Çöküşü” kitabõnõn yaza-
rõ Dr. Mete Kaan Kaynar, Tür-
kiye’de kaliteli eğitim yerine,
“üniversiteli olma hayalinin”
satõldõğõna dikkat çekerek “Ye-
tersiz fiziki ve akademik şart-
larda eğitim görmeye mecbur
bırakılan öğrencilere, eğitim
gördükleri illerdeki ticari ha-
yatı canlandırmaları karşılı-
ğında üniversiteli olma duy-
gusu satılmaktadır” dedi. 2010
yõlõ itibarõyla dershane sayõsõ-
nõn 4 bin 193’e ulaşarak 3 bin
357 olan genel lise sayõsõnõ geç-
tiği belirlendi.
İştah kabartan rakamlar
Dr. Mete Kaan Kaynar, “Tür-
kiye’de ortalama bir üniversi-
tenin, 959 dolaylarında perso-
nelin görev yaptığı, 46 milyon
TL’lik bir bütçeye sahip, 11
milyon TL’lik yatırım yapılarak
kurulan, ortalama 21 bin dola-
yında öğrencinin eğitim gör-
düğü bir kurum anlamına gel-
diğini, bu durumun, illerinde
müstakil bir üniversite kurul-
ması için çabalayanların iştahını
kabartan rakamlar” olduğunu
kaydetti.
Kütüphanesi dahi olmayan üni-
versiteler olduğuna dikkat çeken
Kaynar, Türkiye’de yüksekokul-
laşma oranõnõn Avrupa ülkeleri-
ne kõyasla düşük olduğunu ancak
bu oranõ arttõrmanõn yolunun her
ile bir üniversite açmak olama-
yacağõnõ belirtti.
Kaynar şöyle devam etti:
“Türkiye’nin her ilinde üni-
versite açılmasına rağmen
gençlerin gittikçe daha fazla
yurtdışına yönelmeleri de gös-
termektedir ki, gençler Türki-
ye’de açılan bu üniversitelerin
niteliklerini çok daha doğru de-
ğerlendiriyorlar.”
Türkiye’deki üniversite öğren-
cilerinin barõnma, yurtlarõn kali-
tesi, ulaşõm ile sosyal faaliyetler
açõsõndan büyük sõkõntõlar yaşa-
dõğõnõ belirten Mete Kaynar, “Her
ile bir üniversite açma politikası
kaynakların etkin kullanılma-
sını engellemekte, kaynakların
israf edilmesine yol açmaktadır.
Yapılması gereken, üniversite-
lerin tek tipleşmesinin önüne
geçmek, üniversitelerin bütçe-
lerini daha rahat kullanabil-
melerinin önü açılmak, öğretim
elemanı yetiştirilmesine özel
önem vermek olmalıdır” dedi.
CEREN ÇIPLAK
İstiklal Caddesi’nde Saint Antoin Kilise-
si’nin tam karşõsõnda caddeye açõlan Olivya
Geçidi’nin sonunda yer alan Rus lokantasõ Re-
jans, kimleri ağõrlamadõ ki... Atatürk, Muh-
sin Ertuğrul, Cahide Sonku, İbrahim Çal-
lı, Haldun Dormen...
Bir zamanlar Beyaz Rus madamlarõn ser-
vis yaptõğõ “Limonaya” (limon kabuğu za-
rõyla aromalandõrõlmõş ‘sarı votka’) ve eş-
likçileri Olivye salatasõ, Rus böreği Piroşki,
salamura edilmiş ringa balõğõ Slotka’nõn lez-
zetine varmak isteyenler bugün de Rejans’õn
yolunu tutuyor. Ama 1932 tarihli Rejans,
1996 yõlõndan bu yana kapatõlma tehlikesiy-
le gündemde.
1996’da tahliye gerekçesiyle Rejans’õn 30
yõllõk mal sahibi 90 yaşõndaki Mithat Mü-
düroğlu tarafõndan açõlan ilk davadan bu ya-
na anlaşmazlõk süregidiyor. Son olarak 2008
Şubat’õnda açõlan davadan, önce tahliye ka-
rarõ çõktõ, ardõndan Rejans işletmecileri davayõ
temyize taşõdõ. Şimdi, temyizden çõkacak so-
nuç bekleniyor.
Ancak rejans işletmecileri yani Rejans’õn
bugünkü ortaklarõ Zinnur Taygan, Erdal Se-
zener ve Zişan Sezener Rejans’õ yaşatabil-
menin tek yolunun ‘diyalog’ olduğunu söy-
lüyorlar.
Rejans İşletmecisi Erdal Sezener tahliye
davasõnõn mekânõn lehine sonuçlanmasõnõn bir
“mucize” olduğunu düşünüyor:
“Bir şansımız var, o da diyalog. Tüm bu
olumsuzluklara rağmen karşı tarafla an-
laşmak istiyoruz. Bizi hep geçiştiriyorlar,
bir an önce çıkın diyorlar. Sanki amaç Re-
jans’ın rantını almak. Aslında biz mülk-
lerine değer katıyoruz. Rejans’ı yaşat-
mak için her türlü diyaloğa açığız. Ama bu-
günkü diyalog eksikliği İstanbul’un tari-
hine bir darbe niteliğinde. Rejans gelene-
ğinin sürmesini istiyoruz.”
Peki uzlaşma sağlanamazsa Rejans ne ola-
cak? Aynõ yerde, aynõ mimari çizgide faali-
yetini sürdüremeyecek. “Tam olarak mekân
arayışı içinde değiliz ama takip ettiğimiz
yerler de var. Rejans’ı Rejans yapan ağır-
ladığı insanlar, sunduğu yemekler, birik-
tirdiği anılar, yarattığı kültürdür” diyor Se-
zener.
Mal sahibi Mithat Müdüroğlu ise uzlaşma
çağrõsõna yönelik şunlarõ söylüyor: “Elbet-
te herkes kendi menfatini düşünüyor. Bu-
rası Beyoğlu’nun göbeğinde bir mekân. Ki-
rayı diğer yerlerle mukayese ederseniz far-
kı görürsünüz”
70’lerin ortasõndan beri mekânõn müdavi-
mi olan Bedri Baykam da Rejans’õn büyü-
lü bir yer olduğunun altõnõ çizerek şöyle ko-
nuşuyor: “Rejans’ta eski İstanbul’u tüm
zerreleriyle yaşarız. Sanki bir zaman kap-
sülü içinde 1930’ların, 40’ların İstanbul’u
korunmuştur. Türkiye ne yazık ki buna
benzer konularda kendi belleğine pek
saygılı bir ülke değil. Her şeyin ‘yenisini’,
daha ‘modernini’ yapmak iddiasıyla geçmişi
yıkmak maalesef bu konudaki kültürsüz-
lüğümüzün sürekli tavrı olmuştur.”
Bir başka müdavim Ferhan Şensoy ise
duygularõnõ şöyle dile getiriyor: “Biz Re-
jans’taki Atatürk’ün masasını, Yahya Ke-
mal’in masasını, nice ozanın cilalı ahşaba
sinmiş şiirini koruyamıyoruz. Bir halka da-
ha kopup gidiyor çocukluğumun Beyoğ-
lu’sundan. Artık Beyoğlu’nda gezilmez, göz
falan da süzülmez.”
Rejans’õn İstanbul’un yeri doldurulama-
yacak mekânlardan biri olduğunu söyleyen
sinema eleştirmeni ve yazarõ Atilla Dorsay
ise “Yalnız mutfağıyla değil, servis yapan
Beyaz Rus kadınlarıyla, balkonda çalan or-
kestrayla, Atatürk’ün gözde lokantala-
rından biri olmasıyla” Rejans’õn İstan-
bul’a birçok yenilik kattõğõnõ belirtiyor.
Dorsay, “Onu başka bir yerde açmak da
olmaz. O yapıya sinmiş olan tarih koku-
sunu, duvarlardan masalara her köşesine
yerleşmiş olan anıları nasıl yeniden yara-
tabilirsiniz ki?” diyor.
İstanbul’un yeme içme
kültürüne öncülük yapmõş
olan Rejans’õ Mihail Mi-
hailoviç, Tevfik Manars
ve Vera Protoppova, Olivo
geçidindeki 15 No’lu bina-
da, Rejans Kahve, Lokanta
ve Çiçekli Bahçesi adõyla 4
Mayõs 1932’de müşterilerin
hizmetine açmõştõ. O dönem
Beyaz Rus hanõmlarõn hiz-
met ettiği lokantada hem
müzik, hem de şantözler bu-
lunuyordu. Akşamlarõ ye-
meklerde dans ediliyordu.
1918 sonrasõ Bolşeviklerin
Rusya’ya egemen olmalarõ
sonucunda, ülkelerini terk
eden Ruslar İstanbul’da pek
çok lokanta açmõştõ.
Olivo geçidi 15 numara
Dershaneler,
lise sayısının
üzerinde
T ürk Eğitim Derneği’nin
(TED) 12 ilde öğrenci, öğ-
retmen, veli ve mezunlar üzerinde
yaptõğõ araştõrma, velilerin dersha-
nelere bir yõlda 16 milyar 700
milyon lira ödediğini ortaya koy-
du. Araştõrma, 2001 yõlõnda 1864
olan dershane sayõsõnõn, 2010 yõ-
lõnda 3 bin 357 olan genel lise sa-
yõsõnõ geçerek, 4 bin 193’e ulaştõ-
ğõ da ortaya koydu. Bir başka de-
ğişle 2010 yõlõ itibarõyla Türki-
ye’deki dershane sayõsõ, lise sayõ-
sõnõn üzerinde. Araştõrmaya göre,
Türkiye’de 95 devlet, 51 vakõf
üniversitesi bulunmasõna karşõn
öğrencilerin yüzde 62’si, 13 yük-
seköğretim kurumunu tercih edi-
yor. Yükseköğrenime devam eden
2 milyon 757 bin 828 öğrenciden
1 milyon 142 bin 536’sõnõ ise açõk
öğretim programlarõna kayõtlõ öğ-
renciler oluşturuyor.
Öğrenci memnuniyeti anketi
T ürkiye’den 101 üniversi-
teden 1200 öğrenci ile
yüz yüze görüşülerek yapõlan
“Üniversite Memnuniyet An-
keti” sonuçlarõna göre, üniver-
site öğrencilerinin yaşadõğõ en
büyük sõkõntõ yüzde 20’lik oran-
la “Yönetim ve organizasyon
ile ilgili sıkıntılar”. “Kampus
yaşamıyla ilgili sıkıntılar”
yüzde 17 oranla ikinci sõrada
gelirken üniversite öğrencileri-
nin okullarõ ile ilgili diğer sõkõn-
tõlarõ ise şöyle sõralanõyor:
“Eğitim-öğretime ilişkin sı-
kıntılar, akademik personele,
ulaşım ve sosyal imkânlara iliş-
kin sıkıntılar, teknolojik altya-
pı ve laboratuvarlar, sosyal ak-
tiviteler, idari personel, yanlış
üniversite seçimi ve güvenlikle
ilgili sıkıntılar.”
Aynõ anket kapsamõndaki “Ge-
nel memnuniyet değerlerlen-
dirmesi”ne göre Türkiye’de en
beğenilen üniversiteler arasõnda
ODTÜ, Boğaziçi Üniversitesi,
Bilgi Üniversitesi, Abant İzzet
Baysal Üniversitesi, Osmaniye
Korkut Ata Üniversitesi, Yedite-
pe Üniversitesi, TOBB Ekonomi
Üniversitesi ile Sakarya Üniver-
sitesi yer alõyor.
KoçTıpFakültesi’nde
tümöğrencilerburslu
İstanbul Haber Ser-
visi - Koç Üniversite-
si’nin yeni kurulan Tõp
Fakültesi’nde tüm öğ-
renciler bu yõl burslu
eğitim görecek. Koç
Üniversitesi Tõp Fakül-
tesi Kurucu Dekanõ Prof.
Dr. Şevket Ruacan,
2010-2011 eğitim yõlõn-
da 40 öğrenci alacak
olan Tõp Fakültesi’nde
öğrencilerin 20’sinin
tam, 20’sinin ise yarõm
burslu olarak eğitim gö-
receklerini belirterek
“Tek amacımız araş-
tırmacı doktorlar ye-
tiştirmek” dedi.
Koç Üniversitesi Tõp
Fakültesi Kurucu Deka-
nõ Prof. Dr. Şevket Rua-
can, İngilizce verilecek
tõp eğitiminin ilk üç yõ-
lõnõn Rumelifeneri Kam-
pusu’nda gerçekleşece-
ğini belirterek “Sonraki
yıllara yayılan klinik
ağırlıklı eğitim, inşaatı
yakında tamamlana-
cak olan Koç Üniversi-
tesi Eğitim ve Araştır-
ma Hastanesi’nde ve-
rilecek. Ek olarak öğ-
rencilere üniversitenin
çeşitli laboratuvar ve
kliniklerinde araştır-
malara katılma olana-
ğı sağlanacak ve teş-
vik edilecek” dedi.