28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 6 AĞUSTOS 2010 CUMA CUMHUR YET SAYFA KÜLTÜR 17 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Vergilius, Augustus, Lorca ve Antikçağ Bilgeliği… Geçenlerde hesapladım. Dünya edebiyatının en büyüklerinden sayılan Avusturyalı Hermann Broch’un (1886- 1951) başyapıtı “Vergilius’un Ölümü” (“Der Tod des Vergil”) ile ortak hayatımız, kırkıncı yılına yaklaşıyor; yani neredeyse çevirmenlik uğraşımla yaşıt… Bu romanla yetmişli yıllarda tanışmıştım. Çevirmenlik kanalıyla edebiyata girmiş, hemen sonra yaşamımın odak noktasında hep edebiyatın olacağını anlamıştım. Başlangıcından günümüze dünya tarihinin akışına da –özellikle bu akışı felsefe bağlamında sorgulamak açısından– hep meraklı olduğumdan, genelde sanatın, özelde edebiyatın bugüne kadar neyi değiştirebildiği sorusuna takılmam da fazla gecikmemişti. Bir şeye gerçek anlamda vurgun olmak, ama aynı zamanda da o şeyin anlamını, işlevini ve etkisini elde olmaksızın sürekli sorgulamak – işte o zaman parçalarından birinde, yoluma “Vergilius’un Ölümü” çıktı. Bir roman, ama o zamana kadar okuduklarımdan çok farklı. Roman olduğu için düzyazı, fakat yapısının ve kurgusunun her yanıyla “lirik şiir” kokan bir eser. Belki şöyle de tanımlanabilirdi: Neredeyse beş yüz sayfalık bir “düzyazı lirik şiir”… çeviri, otuz sekizinci yılında bitiyor. Sözüm de yerine geliyor. Çünkü bir zamanlar kendime bir sözüm vardı: “Ancak bu kitabı çevirebilirsem, kendimi çevirmen sayacağım!” Beni vuran sahnelerden ilki: Latin dünyasının en büyük ozanı Publius Vergilius Maro (İÖ 70-19), Roma İmparatoru Augustus tarafından Yunanistan’dan tekrar İtalya’ya geri getirilmektedir. Ağır hastadır. İmparatorun filosu İtalya’nın Brundisium Limanı’na girdiğinde, akşam olmak üzeredir. Vergilius, bir tahtırevanla ve kölelerin başları üzerinde kıyıya çıkarıldığında karanlık basmıştır. Kıyıda Vergilius, tahtırevandaki koltuğundan iki yanına bakar. Karanlıklar, yüzlerce kölenin taşıdığı meşalelerle delinmektedir. Bu köleler denizinin aydınlatılmış karanlığı, Vergilius’a şu soruyu sordurtur: “Yazdığım onca dize, neyi değiştirebildi bugüne kadar?” Vergilius, Latin dünyasının tapılan ozanıdır. “Çoban Şarkıları”yla, “Georgica”sıyla, ve nihayet yakılıp yıkılan Troya’dan kaçan Aeneas’ın dönüşünü konu alan başyapıtı “Aeneis”le, daha yaşarken ölümsüzlüğün kıyılarına adım atmıştır. Augustus dönemine atıflarla da dolu olması bakımından aynı zamanda son derece politik bir nitelik taşıyan “Aeneis” çok sonra, ortaçağda, Batı edebiyatının en büyük şiiri sayılacaktır. Ancak, yaşarken ulaştığı ölümsüzlük, Vergilius’un: “Yazdığım onca dize, neyi değiştirebildi bugüne kadar” sorusunu engellemeyecektir. Bu soru ve beraberinde getirdiği tartışmalar, “Vergilius’un Ölümü”nü Batı edebiyatında sanatla ve edebiyatla yapılmış en görkemli, ama aynı zamanda da en acımasız hesaplaşmalardan biri kılacaktır. Hayatının sonlarına doğru Vergilius, edebiyatın gücünden umudunu kesince, “yeniden” felsefeye dönmek üzere Yunanistan’a, Platon’un şehri Atina’ya gider. Verdiği bir başka karar da orada, “Aeneis”i denizin dalgalarına bırakıp yok etmektir. Gereksizdir edebiyat, hep ölümle, zorbalıkla ve kölelikle dolu bir dünyada şiir! Ama bunu haber alan, dünyanın hâkimi ve Roma İmparatoru Augustus da bir karar vermiştir: Bir filoyla Yunanistan’a gidecek, orada “Aeneis”i yok etmemesi için Vergilius’a yalvaracak (evet, tarihsel kaynaklar aynen böyle yazıyor!) ve onu alıp tekrar Roma’ya getirecektir. Başarılı olur. Vergilius, onunla birlikte İtalya’ya döner. “Aeneis”i Augustus’a vasiyet etmiştir. Şiirleşmiş söz, kurtulmuştur. İsa’dan önce birinci yüzyılda şairi ve şiiri kurtarmak için yalvarmak üzere bir başka ülkeye giden Augustus’un dönemi ile, İsa’dan sonra yirminci yüzyılda bir sabah vakti Lorca’yı kurşuna dizmiş bir dünyayı karşılaştırmak, sanırım ilginç sonuçlar verebilir! [email protected] [email protected] B ugün 6 Ağustos 2010. Bun- dan 65 yõl önceydi…. Güneşli bir sabahtõ.. Hiroşima Mer- kez Radyosu’nda spiker Masanobu Fu- ruta “Acil uyarı” mesajõnõ aldõ. Can- lõ yayõna bağlanmak üzereyken elinde- ki mesaja bir göz attõ. “Saat 8.13. Or- du Bölge Komutanlığı’ndan bildiril- miştir: Üç büyük düşman uçağı yak- laşmakta olup…” Mikrofonun düğmesine basõp yayõna girdi. Cümleyi tamamlaya- madõ… Sonrasõnõ biliyorsunuz… Havada oluşan çapõ 100 metrelik ateş to- pu, saniyenin on binde bir süresinde 300 bin santigrat õsõya ulaşõp çevreyi kavurdu. O an- da yerdeki sõcaklõk 6 bin dereceydi. Bugünkü nükleer silahlarla karşõlaştõrõl- dõğõnda “küçük” sayõlacak bir bombaydõ Hi- roşima’ya atõlan… Üç gün sonra da Naga- zaki’ye… Günümüzde bilim ve teknik ilerledi. Nük- leer silahlar bin kat daha etkili, daha ölüm- cül… Dünyayõ birkaç kez yok edebilecek güçte! SADAKO’NUN KUŞLARI Bugün milyonlarca insan Hiroşima’da Barõş Parkõ’na gidecek. Çocuklarõnõ da gö- türecekler. “Bir daha olmasın” diye ço- cuklara anlatacaklar. “Bir daha asla” diye tüm belgeleri gösterecekler… Birkaç yõl önce ben de gittim o parka. Daha ön- ce sanat eserlerinden, şiirlerden, romanlardan, filmlerden ve belgelerden bildiklerimi o parkta yeniden yeniden yaşadõm. Beni en çok etkileyen Sadako’nun kuşlarõ oldu. Sevgili Oktay Ak- bal’dan okumuştum ilk kez onun öyküsünü. Sadako Sasaki, bir kõz çocuğu. Hiroşima’ya atom bombasõ atõldõğõnda 2 yaşõndaydõ. Kent dõ- şõnda bir köyde yaşõyordu. Ölmedi… Savaştan on yõl sonra Sadako hastalan- dõ. Hastaneye kaldõrõldõ. Radyasyon sonucu lö- semi… Japonya’da bir inanca göre “kâğıttan bin adet turna kuşu yapmak, insana şans getirirdi.” Sadako “origami” sanatõnõn en popüler ürünü olan kuşlarõnõ yapmaya başladõ. İnanõyordu ki iyileşecekti. Ailesi ve hastane yetkilileri ona bin kuşu çoktan tamamladõğõnõ hiç söylemediler. O hep bin adet kuş yapmaya ça- lõştõ… Sadako’nun küçük bedeni kâğõt kuşlarõ yap- maya sekiz ay dayandõ... Sõnõf arkadaşlarõ Sa- dako’nun ruhunu özgür kõlmak için kâğõt kuş yap- mayõ sürdürdü. Sonra bir okul daha, bir okul daha, bir okul da- ha… Japonya’nõn her köşesinden üç bin iki yüz okul, kâğõttan turna kuşlarõ yolladõ Hiroşima’ya, bir daha yeryüzünün hiçbir yerinde, hiçbir çocuk, rad- yasyondan ölmesin diye… “Çocukların Barış Anıtı” 1958’de açõl- dõ. Yüksek bir kulenin tepesinde bronzdan bir kõz çocuğu kollarõnõ gökyüzüne açmõş, elleri- nin arasõnda altõn bir turna kuşu tutuyor. Kule- nin içinde dev bir çan… Çanõn bir yanõnda “Kâ- ğıttan Bin Turna Kuşu”, öte yanõnda “Dünyada Barış, Cennette Barış” yazõlõ. Kulenin çevre- sinde rengârenk kâğõttan milyonlarca turna ku- şu… Sadako’yu ve kuşlarõnõ ellerimle, gözyaşla- rõmla, soluğumla kucakladõğõm gün, ilkokul ço- cuklarõ gelip anõtõn çevresinde oynuyor, o ko- ca çanõ çalõp duruyorlardõ. “Bir daha asla” diye çalõyordu çan. “Bir da- ha asla” diye ötüyordu tüm kâğõt kuşlar… NSANLIĞIN DOYMAK B LMEZ ŞTAHI Çanlar sonsuza dek “bir daha asla” diye ça- labilir; turna kuşlarõ hiç susmamacasõna “bir da- ha asla” diye kanat çõrpabilir… İnsanoğlunun bu doymak bilmez iştahõ, kitle imha silahlarõ üretmeyi sürdürdükçe, yeniden yeniden yaşayacağõz bu laneti. Hem de öncekinden çok daha vahim bi- çimde! 65 yõl önce de “barış için” diyorlardõ. Savaşõ bitirmek için, barõşõ sağlamak için diyorlardõ… Oysa Almanya yenilmişti, Ja- ponlar teslim olmaya hazõrdõ. Ama ne var ki “Manhattan Projesi” sürüyordu… “Barış için” Hiroşima’da 250 bin insan, Nagazaki’de 150 bin insan yok edildi, kent- ler köyler haritadan silindi. Barõş için uranyum ve plütonyum taşõyan bulutlar… Barõş için o bulutu soluyanlarõn doğmamõş çocuklarõ, torunlarõ sakat kaldõ. Yõllar sonra Eisenhower, bu korkunç silahlarõ kullanmak gereksizdi açõklamasõnõ yapa- cak ve sayõsõz tarihçi, bu topyekûn kõyõmõn yalnõzca bir güç gösterisi ve tehdit öğesi olarak kullanõldõğõnõ vurgulayarak lanet- leyecekti. Bugün “Özgürlük için, demokrasi için” diyorlar. “Petrol için, zenginlik için güç için” demiyorlar elbet! YA BUGÜN Bugün durum çok daha vahim. Yeryü- zü 65 yõl öncesinden bin kat daha çok nük- leer güçle silahlandõ. Tam sayõlar bilin- miyor, kimse açõklamõyor… Birkaç ay ön- ce Newsweek dergisi, en çok nükleer si- lah gücünün Rusya’da olduğunu, Dünya Raporu ise ABD’de olduğunu söylüyordu. Fark- lõ kaynaklar, örneğin İsrail’in 80 ile 200 arasõn- da değişen sayõlarda nükleer silahõ olduğunu bil- diriyor…. Kesin olan şu: ABD, Rusya, Fransa, Çin ve İn- giltere dünyadaki “beş büyük” nükleer bomba üreticisi. Soğuk savaş yõllarõnda ABD’nin “do- nattığı” Hindistan ve Pakistan, 6. ve 7. sõrada. Ku- zey Kore, 2003’ten beri nükleer denemeleri sürdürüyor; İsrail’de de var, sayõsõ meçhul… Ve komşumuz İran… Söyler misiniz, üretilen mal neden kullanõl- masõn ki?.. [email protected] faks:0212 257 16 50 65 yõl önce bugündü… Hiroşima ve Nagazaki.… Kültür Servisi - Ülkemizdeki 2010 Japonya Yõlõ etkin- likleri kapsamõnda Suna ve İnan Kõraç Vakfõ Pera Müzesi, 6 Ağustos - 3 Ekim tarihlerinde, Japonya sanatõnõ yansõtan 2 sergiye ev sahipliği yapõyor. Pera Müzesi’nin 3. katõnda yer alacak “İkuo Hirayama - Türkiye, Batıyla Doğu Arasında Bir Kültür Kavşağı” başlõklõ sergi, Japon tarzõ re- sim “Nihonga” ustasõ İkuo Hirayama’nõn 38 resminden oluşuyor. 2009 yõlõnda kay- bettiğimiz sanatçõ, bu kez de resimleriyle Batõ’yla Do- ğu’nun buluşma noktasõ ola- rak nitelediği Türkiye’ye ko- nuk oluyor. Yaşamõnõn önemli bir bölümünü Ba- tõ’yla Doğu’yu bağlayan İpek Yolu’nu resmetmeye ada- mõş, Japonya’nõn ilk UNES- CO İyiniyet Elçisi olan sa- natçõnõn Japonya’da kendi adõnõ taşõyan bir müzesi var. “Japonya Medya Sanat- ları Festivali İstanbul’da - 2010” başlõklõ sergi ise Pera Müzesi’nin 4. ve 5. katõnda, Japon kültürünü yüksek tek- noloji odaklõ medya sanatlarõ aracõlõğõyla sunuyor. Japon- ya Kültürel İşler Ajansõ ta- rafõndan 1997 yõlõndan beri düzenlenen festivalden seç- me yapõtlardan oluşan sergi, “Anlatıcı Akıl” ve “Yara- tıcı Akıl” başlõklarõ altõnda; manga, animasyon, oyunlar ve interaktif sanat bölümle- rinden oluşuyor. (www.peramuzesi.org) Bugünkütehditdahabüyük! Kahire Müzesi’nin onarımı bitti Kültür Servisi - Kahire’de bulunan dünyanõn en büyük İslam sanatlarõ müzesi, yedi yõl süren bir onarõmdan sonra önümüzdeki günlerde ziyarete açõlõyor. 20. yüzyõl başlarõnda İtalyan mimar Alfonso Manescalo tarafõndan inşa edilen müze binasõ büyük ölçüde eskimişti ve çökme tehlikesine karşõ duvarlarõnõn güçlendirilmesi gerekiyordu. İslamiyetin Mõsõr’a geldiği 7. yüzyõldan bu yana gerçekleştirilmiş 80 bin kadar sanat yapõtõ ve nesnenin bulunduğu Kahire Müzesi’nde 1700 kadar yapõt sergilenecek. Müzenin onarõm için 2003 yõlõnda kapanmasõnõn ardõndan, Katar’da, tasarõmõnõ Çin kökenli ABD’li mimar İ. M. Pei’nin gerçekleştirdiği modern bir İslam eserleri müzesi açõlmõştõ. Christie’s’de satışlar yolunda Kültür Servisi - Önde gelen müzayede kuruluşlarõndan Christie’s, 2010 yõlõnõn ilk altõ ayõnda dünya çapõnda 1.71 milyar sterlinlik satõş yaptõğõnõ açõkladõ. Yetkililer, geçen yõl aynõ dönemde gerçekleşmiş olan 1.2 milyar sterlinlik satõşa oranla bu yõl yüzde 46’lõk bir artõş olduğunu belirttiler. Bu arada, Pablo Picasso’nun “Nü, Yapraklar ve Büst” adlõ tablosuna ödenen 70.2 milyon sterlinin, bugüne kadar bir müzayedede bir sanat yapõtõna ödenen en yüksek fiyat olduğu vurgulandõ. Christie’s yöneticilerinden Edward Dolman, elde ettikleri sonuçlarõn, Asya ülkelerinin sanat piyasasõnda gittikçe daha büyük rol oynadõğõnõ ortaya koyduğunu da söyledi. PERA MÜZESİ’NDE JAPONYA YILI ETKİNLİKLERİ KAPSAMINDA İKİ SERGİ Sergi, “Anlatıcı Akıl” ve “Yaratıcı Akıl” başlıkları altında; manga, animasyon, oyunlar ve interaktif sanat bölümlerinden oluşuyor. Sergi de Japon tarzı resim “Nihonga” ustası İkuo Hirayama’nın 38 resmi bulunuyor. J apon tarzı resim Nihonga, temelde Budist temalı resimleri model alır. Yaklaşık 140 yıl önce, Mei- ji döneminde, Japon resmini “Batılı resim”den ayırt etmek için kullanılan Nihonga ile Batılı resim ara- sındaki temel fark kullanılan malzemedir. Batılı resimler için yapıştırıcı madde yağken, Nihonga’da bunun yerine hayvan derisinde, eklemlerde ve kıkırdakta bulunan proteinlerden yapılan tutkal kullanılır. Batı ile Doğu arasında...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle