23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 6 AĞUSTOS 2010 CUMA 6 HABERLER BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Kürt Bayrağı Gökte Dalgalansa Ne Olur? Diyarbakır’ın BDP’li Belediye Başkanı Osman Baydemir çok tartışmalı açıklamalar yaptı. Özetle şöyle: Müreffeh demokratik Türkiye nasıl olacak? Özerk Doğu Karadeniz, özerk Orta Karadeniz olacak, aynı zamanda demokratik özerk Kürdistan olacak. Bunu böyle anlıyorum. - Demokratik özerklik içinde tabii ki TBMM olmaya devam edecektir. Buna bir itiraz yok. Buna hiçbir itirazım yok. - Bununla birlikte, her bölgede birer bölgesel parlamento olacak. Bu bölgesel parlamentolardan biri de “Kürdistan bölgesel parlamentosu” olacak. - Türk bayrağının yanında; Kürt halkının “yerel renklerinden oluşan Kürt bayrağı da olacak”, Belediyenin önünde ay yıldızlı bayrağımızın yanı sıra, sarı, kırmızı, yeşil bayrak dalgalansa ne güzeldir. (Milliyet, 1 Ağustos 2010). Türkiye’nin bütünlüğünün yeni yeni anlaşıldığını fark etmiştik. 12 Temmuz 2010 tarihli Cumhuriyet, bunun bir geçmişi olduğunu ortaya koyuyor. İşte bir örnek: Vanlıyım, bilirsiniz; ama, soyumun bir noktasında, soyumun en hassas noktasında, Gürpınar’ın -üstelik- tek toprak ağası Dırvaz Ağabeyimiz, güzeller güzeli bir kızını, Van’a gelen, yeni yükselen Kürt bir ailenin oğluna vermiş. Yükselme sürecinde bir zat! BDP’li Hasip Kaplan, Türkiye’nin bütünlüğünün tartışılmaması gerektiğini söyledi. BDP Milletvekili, “şehitlere büyük saygısızlık olur” dedi. Kaplan, Türkiye ile ayrılmanın, yan yana yatan şehitlere en büyük saygısızlık olduğunu belirtti. Kürtlerin hiçbir şekilde ayrılmak istemediğini belirten Kaplan, Türkiye’de Kürtlerle Türklerin birbirine karışmış olduğunu anımsatarak Kürtlerin ayrılmasını savunmak hiç kimsenin haddine değildir, dedi. Elbette.. Hasip Kaplan’ın dediği gibi Türklerle Kürtlerin ayrılmasını savunmak hiç kimsenin haddine değildir. TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com Kimileri bulanık uykularının mahmur anlarında sevdalarına sarılırken bir boşluğun girdabında açtı gözlerini!.. Kimileri belki beyaz atlı bir prensin ardından koşarken sıcak sinmiş zeminlerin, altlarından kaydığını hissedemedi... Bazıları kör karanlıkta, avludaki derme çatma bir tuvaletin yolunu ararken yaşamın dizgininden boşaldı!.. Ve belki de kimileri uykusunda yürürken, ayaklarına yoldaşlık edecek sıcak bir toprak bulamadı!.. Hepsi ay ışığının yamalı döşeklere yorgan olduğu gecelerde... Sıcağın zulmünden kaçıp gökyüzünün serinliğine sığınmışken... Bin yıldızlı otel lüksünde uyurken damlarda... Ve belki de kavak ağacından yapılmış tahtlarda... Sevdaya gölge olan cibinliklerde, zenginlik rüyaları görürken... Uçtular, düştüler, kırıldılar ve ne yazık ki çokları da öldüler!.. Ne zaman Güneydoğu’da damdan düşme vakalarıyla ilgili bir haber okusam hem yukarıdaki manzaraları anımsarım hem de Urfa’da; Kötüler Mahallesi’nde damlarına yorgan taşıdığım o betonarme, iki odalı garip gecekondu gelir aklıma... Anamın kızgın betona, teneke kovalarla savurduğu kurtlu sular, biz alttakiler için gökdelen misali yüksek olan o evin tepesini gölgenin sarayına çevirirdi... Kaçakçı çarşısında ekmek kovalayan babamız, ağustosun azabını çizgili pijamalarıyla bertaraf ederdi çiçek desenli yastıklara yaslandığında!.. Uykunun yoksul bedenleri teslim aldığı gece yarılarında, kaçakçı atlarının köpek seslerini bastırdığı anlarda... Sevda inlemelerinin yeni kardaşlar peydahladığı kuytuluklarda!.. Bazen avluya yuvarlanmış bir bedenin acı çığlığı sabah ezanlarına karıştığında, bilirdik ki, bir komşu çocuğu yine damdan düşmüştür... İşte ne zaman üzerinde yatakların istiflendiği bir dam görsem ya da ne zaman Güneydoğu’nun varoşlarında yoksul evlerin üzerine kurulmuş derme çatma bir tahta (sedir) rastlasam kulağımda şark çıbanlı çocukların gecenin karanlığına küfreden o masum çığlıkları yankılanır... Damdan düşme vakalarını duyuran haberler içimi yakar hep... Gölgenin ebediyen izne çıktığı, güneşin savunmasız bedenlere saplandığı ağaçsız Urfa’da ya da çalısız Harran’da... Gölgeyi gökte arayanların, ölümü göze alarak sarıldığı yorganlardır damlar... Gökten sanki yanardağ lavlarının savrulduğu gündüzlerin ardından, damlar serinliğin arandığı deliksiz uykuların tek sığınağıdır çünkü!.. Son üç ayda 3 bin 230 kişinin damdan düşme gerekçesiyle Diyarbakır Devlet Hastanesi’ne getirildiğine ilişkin ajans haberini okuyunca içim yine burkuldu... Üstelik onlardan 30’nun yaşamlarını yitirdiğini öğrenince gölgenin ve serinliğin beton ya da kerpiç damlara mahkûm olduğu topraklar geldi aklıma... Tatil yüzü görmeyen nesillerin uykularını gökyüzünün insafına terk ettiği o sıcak ama çok sıcak coğrafyada geceleri çok dramlar yaşanır!.. Yaşam yerden bir metre yükseklikteki tahtlarda görkemli gibi görünse de, aslında ölüme düşecek kadar pervasızdır!.. Yıldızların, ninnileri ılık rüzgâra ihale ettiği gecelerin mağrur rüyalarında; Televizyonlarda gördükleri bisikletlerin arkasından koştuğunu sanan çocuklar... Platonik sevdalarına kan ter içinde ulaşmaya çalıştığını düşlerken törenin kâbusuyla sarsılan genç kızlar... Sevdiğine sarılmak isterken, korkuluksuz damların kenarından aşağıya uçan kadınlar ve erkekler... Ve de, uyku sersemliğiyle ölümün sebepsiz kucağına biçarece atlayan korunmasız yaşlılar... Güneydoğu’ya giderseniz yaz aylarında, sakın ola padişah tahtını andıran ahşap sedirlerin keyfine laf etmeyin!.. Bilin ki akrepten, yılandan ve de sıcaktan kaçan insanlara kucak açmıştır onlar!.. Onlar aynı zamanda gündüzün ateşini, gecenin ayazında söndürmeye çalışanların tabutlarıdır aslında!.. Eğlencenin zirvesine çıkan yaşamlara nasıl ki damsız girilmez, ölüm eğer bir serinliğin tuzağında ise muhakkak ki damsız düşülmez!.. Düşmeye görün!.. Bin Yıldızlı Gecelerde Ölmek!.. Bergama Kralı 2. Attalos, “Bana yeryüzünde bir cennet bulun” dediğinde adamları onu bugünün Antalya’sıyla tanıştırmıştı... Pamfilya uygarlığının merkezi olan o kentteki bir bölge ise kadınların kaderleri açısından yüzyıllar boyu trajik olaylara sahne oldu!.. Orası Toroslar’dan inen, ovaları aşan ve kenti ikiye ayıran Antalya’nın Akdeniz ile buluştuğu Kadınyarı’ndan başkası değildi... Tarihin birçok döneminde “kötü” gözle bakılan kadınların denize atılarak cezalandırıldığı Kadınyarı günümüzde de bunalıma giren genç kızların intihar alanı!.. Peki, bu konuya nereden geldik?.. Geçtiğimiz haftalarda Antalya Muratpaşa Belediyesi’nde “Töre- Kadın-Güneydoğu” konulu bir konuşma yaptım. İzleyicilerden biri töre mağduru genç kızların anısına Antalya’da bir anıt yaptırmak istediklerini söyleyince çok heyecanlandım. Üstelik bu anıt yüzyıllar boyu kadınların ölüme atıldığı Kadınyarı’na konulacaktı!.. Antalya Kent Konseyi Kadın Meclisi kapsamında gönüllü olarak görev alan Prof. Dr. Gülser Kayır, fotoğraf sanatçısı Filiz Otyam, ressam Ferda Pulhan, eczacı Sibel Hasırcıoğlu, emekli öğretmen Ayşe Şap, heykeltıraş Uğur Karaca ile endüstri tasarımcısı Tülin Sabur konunun öncülüğünü yapıyorlar. Onlara bu çabalarının duyurulması için yardımcı olacağıma söz vermiştim. İşte duyuruları: “Toplumumuzda üstü örtülen, olmamış varsayılan, yeterince konu edilmeyen, engelleyici çözümler aranmayan, namus-töre adına katledilen kadınlar adına Antalya Kadınyarı mevkiinde bir anıt yapıyoruz. Amacımız, namus ve töre adına kadınların öldürülmesinin somut olarak sergilenmesi ve ölen kadınların anılması, isimlerin ve acıların unutturulmamasıdır. Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması için duyarlılık yaratmak istiyoruz. Bu duyarlılığımızın ülkemiz kadınlarının da yüreğini titrettiğini biliyoruz. Bu anıtla namus-töre adına işlenen cinayetlerle öldürülen kadınların insan haklarının farkına varılmadığını ve yaşam haklarının yok edildiğini, yaşama kıvancının ta kendisi olan sanat aracılığı ile gözler önüne sermek istiyoruz. Yapacağımız anıt bir kadın heykeltıraş tarafından gerçekleştirilecektir. Duyarlı kurum ve kuruluşların ilgi ve desteğini bekliyoruz.” Konuyla ilgilenenler yesilbahce_77@hotmail.com adresinden iletişim kurabilirler. Kadınyarı’na Töre Anıtı!.. Cindoruk, yargõnõn, Yüksek Askeri Şûra’da verilecek kararlara müdahale ettiğini söyledi ‘Ordunun düzenini bozdular’ LEYLA TAVŞANOĞLU D P lideri Hüsamet- tin Cindoruk ile Yüksek Askeri Şû- ra’nõn (YAŞ) çok kritik top- lantõlarõ başta olmak üzere ülkenin içine sürüklendiği du- rumu konuşuyoruz. Konula- rõmõzdan biri de DP’de sula- rõn bir türlü durulmak bilme- mesi. Cindoruk iyimser. Na- sõlsa bu sorunlarõn aşõlacağõ- nõ düşünüyor. Hedefi gençler ve daha çok sayõda kadõndan oluşan dinamik kadrolar. - DP’li Dr. Aytun Çıray son yazdığı bir yazıda, “DP bu haliyle AKP’nin işine yarıyor. Cindoruk merkez sağın tıkacı oldu” demiş. Siz bu görüşü nasıl yorum- luyorsunuz? HÜSAMETTİN CİNDO- RUK - Çõray’õ biraz tanõyo- rum. Teşhislerini, düşüncele- rini ciddiye almõyorum. Sığ görüşler... - Hükümetin Kürt açılımı, ardından demokratik açılım ve milli birlik programının ardından Türkiye iyice ge- rildi. Son olarak da İnegöl ve Dörtyol’da dehşetli olay- lar patlak verdi. Hükümet kanadı bunları “provokas- yon” olarak niteledi. Siz bunların provokasyon ol- masına ne diyorsunuz? CİNDORUK - Bunlarõn hepsi sõğ görüşler. Bu olaylar siyasi gelişmeler içinde bek- lenen toplum mayõnlarõnõn patlamasõdõr. Tamamõyla bu hükümetin etkisiz siyaseti ne- deniyle başlamõştõr. Bunlarõn biteceğini, yöresel olduğunu zannedenler yanõldõklarõnõ ya- kõnda görürler. Terör Türkiye’de sadece silahlõ eylem yapmamõştõr. Silahlõ eylemin dõşõnda top- lumsal barõşõn bozulmasõ için temeller atmõştõr. Halklar ay- rõştõğõ, birbirine karşõ hale getirildiği zaman bunu terör örgütü de durduramaz. Sõ- kõntõ da budur. Türkiye hak etmiyor - İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “Ne yaparsanız ya- pın, Amanoslar’ı temizle- yin,” derken burnunun di- binde hakkında yakalama emri olan 6. Kolordu Ko- mutanı Korgeneral Nejat Bek vardı. Daha sonra Bek’in neden derhal yaka- lanmadığı sorusuna Atalay, “Bu bizim değil askerin işi” cevabını verdi. Bu nasıl bir paradokstur? CİNDORUK - Paradoks bu olanõn yanõnda çok hafif kalõr. Bu, devlet otoritesinin varlõğõyla ilgili bir hadise. İç- işleri bakanõnõn hukuk ve Türkiye’nin milli çõkarlarõnõn nasõl düzenleneceğini bil- mediğini gösteriyor. Türkiye böyle bir İçişleri bakanõnõ hak etmiyor. Eğer İçişleri bakanõ olarak görev yapõyorsa o zaman o askere orada milli vazife yüklememeliydi. “Amanos Dağları’nda yaşayan eşkı- yayı temizleyin” ne demek- tir? Oradan da vatandaş mü- dahale etti. “Temizlemek için tutuklamadığınız ko- mutan bırakmadınız” diye tepki gösterdi. Ona cevabõ yok. O sözleri söylerken belki de yanõndaki kişi hak- kõnda yakalama emri çõka- rõldõğõnõ bilmiyor. Böyle bir devlet otoritesi olmaz. Orada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. İskenderun Deniz Üssü’nü basanlar Ama- nos Dağlarõ’ndan gelmedi- ler. Türkiye’ye sõnõr kapõsõn- dan girdiler. Dõşişleri bakanõ bana geldiği zaman Suriye’yle vizeyi kaldõracaklarõnõ söyle- di. Kendisine buna karşõlõk güvence alõp almadõklarõnõ sordum. Suriye resmi devlet politikasõnda, haritalarõnda Hatay’õ kendi topraklarõ için- de sayõyor. Bakana bu iddia- sõndan vazgeçip geçmediğini sorunca aldõğõm cevap şu ol- du: “Vazgeçecek.” “Bundan vazgeçmediği sürece ve vize kaldırıldı- ğında Suriye’nin Türkiye’ye terörist ihraç etmesine fırsat ve imkân tanırsınız” dedi- ğimde cevap vermedi. Yargının hakkı yok - 102 yüksek rütbeli subay hakkında yakalama kararı tam YAŞ kararları öncesi alındı. Hükümetin Genel- kurmay başkanı olmasını istediği bir askeri şahsiyetin önünün açılması için birta- kım komutanların bertaraf edilmesi amacıyla bu ope- rasyonun yapıldığı spekü- lasyonları var... CİNDORUK - Yargõ As- keri Şûra’da verilecek ka- rarlara müdahale etmiştir. Daha da kötüsü, ordunun bugüne kadar başarõyla gö- türdüğü düzeni bozmuştur. Yargõnõn buna hakkõ yoktur. Bunun sorumluluğu sadece yargõ organlarõna değil ikti- dara da aittir. En özenli olmamõz gereken alanlardan birisi üst kuman- da düzeyidir. Özellikle çok karşõ olduklarõ 12 Eylül hu- kuku orada bir düzen kur- muştur. O düzen sayesinde de 30 yõldõr orduda bir darbe girişimi olmadõ. Cindoruk, “PKK’nin lideri Murat Karayõlan, ‘Silahlar iki taraftan da BM denetiminde bõrakõlsõn’ dedi. Yani, Türkiye’deki terörü uluslararasõ alana mõ çekmeye çalõşõyor?” sorusuna şu yanõtõ verdi: “Evet. BM üyesi olmayan ya da uluslararasõ bir kurumu temsil etmeyen bir terör örgütünün bu beyanõ sadece yeni bir anarşi ortamõ ortaya çõkarõr. Devletimizi silahsõzlandõrma aşamasõna getirir. Uluslararasõ silahsõzlanma anlaşmalarõnõn önemli koşullarõ vardõr. Türkiye de bunlara imza atmõştõr. Onlarõ yaptõrõm olarak kullanmak istiyor.” ‘Türkiye, içeride anarşiyesürükleniyor’ - Sizce Türkiye nereye sürüklen- mek isteniyor? Bölünmeye doğru mu gidiyor? CİNDORUK - Bölünme sözcü- ğünü kullanmak istemem. Ama Türkiye içeride bir anarşiye doğru gidiyor. Bunu tartõşabiliriz, tabii. Bu olaylar yöreseldir, diyenler var. Ama bu görüşün inandõrõcõ olmasõ mümkün değil. İçişleri Bakanõ İnegöl çevresinde- ki hadiselerin futbol takõmõ amigola- rõnca ortaya çõkarõldõğõnõ söylüyor. Mahkeme de hepsini serbest bõraktõ. Bunlara dönüp sormak lazõm. “Dörtyol’da, Erzurum’da da olay- ları amigolar mı çıkarttı?” Türki- ye’nin aşağõ yukarõ her bölgesinde bu çeşit olaylar patlamaya hazõr halde duruyor. İnsanlar ileri dere- cede tedirgin. Özellikle Doğu’dan Batõ’ya, Karadeniz’e yönelmiş, ora- larda iş kurmuş çok değerli Kürt kardeşlerimizin sõkõntõlarõnõ ben de biliyorum. Gittiğimiz her bölgede bu tehdidin varlõğõndan bize bilgi veri- liyor. Yerleştikleri yörelerde huzur içinde ticaret yapmak istiyorlar. Amaçlarõ sadece külfetlerini değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin nimetlerini paylaşmaktõr. Her Kürt’e PKK’liy- miş gibi yafta yapõştõrõlmasõnõn ön- lenmesini, kendilerini bundan kur- tarmamõzõ istiyorlar. Cindoruk: Başbakan’ın konuşmaları, üslubu kırıcı. Vaaz eder gibi konuşuyor. Başbakan, “Bizim çekilmemizle terör bitecekse hemen çekiliriz” diyor. Derhal çekilsin. Bence geç bile kaldı. Sadece terör bitmekle kalmaz, devletimizin milletimizin hak etmediği bir iktidardan da kurtulmuş oluruz. Bu büyük bir kazanç olur. Başbakan’ın ve bu hükümetin değişmesiyle Türkiye birlik ve beraberliğinde önemli mesafe alır. ‘Bir gün askerin hakkını savunmak aklıma gelmezdi’ - Sorumluluğun iktidara da ait olduğunu söylemeniz ne anlama geliyor? CİNDORUK - Başbakan Genel- kurmay başkanõyla görüşürken Ha- tay’da bulunan Adalet bakanõnõ ça- ğõrõp kendisinden bazõ taleplerde bulunabildi. Bunun antidemokratik tarafõ bir yana, daha özenli bir keli- me seçmekte zorlanõyorum, Türki- ye’de terörle mücadelede katkõ ba- kõmõndan yargõya düşen görevi ha- tõrlattõğõnõ sanõyorum. Ama bir türlü sonuç alõnamamõş- tõr. Sancõlõ bir askeri şûra toplantõsõ- na şahit olduk. Bu askeri şûra top- lantõlarõnõn entrikasõz, kavgasõz ve kendi iç hukukuna uygun yapõlma- sõndan doğan yararlar ortadan kalk- mõştõr. Yargõ aynõ zamanda ordu- nun iç düzenine müdahale ederek bozmuş olabilir. Yargõ askeri idare- ye ihtilaf getirmiştir. Türkiye’de yapõlan üç darbeye muhatap olan siyasetçilerden biri- siyim. Hapislerde yaşadõğõm süreç- te bir gün askerin haklarõnõ savuna- cağõm aklõma bile gelmezdi. Bizim gibi darbe mağdurlarõ bile ordunun bu kadar yõpratõlmamasõ gerektiği- ni söyleyebiliyorlar. Askerle ilgili kararlarda adil olmak ve tahrik edici beyanlarda bulunma- mak gerekiyor. Darbeleri yapanlara karşõ olmak başka, her vesileyle or- duya, askere karşõ olmak, onu yõprat- maya çalõşmak başka şeydir. Orduyu bu kadar yõpratõrsanõz yarõn savunma gücünü kaybedersiniz. Orduya ihti- yacõnõz var. Sizi parti örgütünüz ya da yandaş basõnõnõz savunmaz. Bir tehlike anõnda her biri bir yerlere ka- çar. O zaman da savunmasõz ya da yeterli olmayan bir savunmayla, mo- ralsiz bir orduyla düşmanõ defetmeye çalõşõrsõnõz. Osmanlõ’nõn son dönem başõna gelen budur. Mütareke Türki- ye’ye bu şartlarla gelmiştir. Verem hastalarına ücretsiz ilaç ANKARA (AA) - Kamu kurum ve kuruluşla- rõnõn mal ve hizmetlerinden ücretsiz veya indirim- li yararlanõlamayacağõna ilişkin 4736 sayõlõ yasa hükmünden muaf tutulacaklara ilişkin Bakanlar Kurulu kararnamesine ek yapõldõ. Buna göre ve- remli hasta ve veremli ile temas halinde bulunan- lar, herhangi bir sosyal güvencesi olup olmadõğõ- na bakõlmaksõzõn birinci, ikinci ve üçüncü basa- mak sağlõk kurum ve kuruluşlarõnda Sağlõk Ba- kanlõğõ’nca temin edilip dağõtõmõ yapõlacak ve- remle ilgili her türlü ilaçtan ücretsiz yararlanacak. Adana’da deprem ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - Adana’nõn Aladağ ilçesinde dün sabah 08.31’de, 4.2 büyük- lüğünde deprem olduğu bildirildi. Boğaziçi Üni- versitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araş- tõrma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merke- zi’nce (UDİM) kaydedilen depremin, yerin 6.5 kilometre altõnda gerçekleştiği kaydedildi. Bulutlar seferleri etkiledi İstanbul Haber Servisi - İstanbul hava sa- hasõnda etkili olan elektrik yüklü “kümülo- nimbus” bulutlarõ nedeniyle THY’nin TK 2123 sefer sayõlõ Ankara-İstanbul, TK 1846 sefer sayõlõ Atina-İstanbul yolcu uçaklarõ, Atatürk Havalimanõ’ndan Sabiha Gökçen Uluslararasõ Havalimanõ’na yönlendirildi. Hava yastığı çalarken suçüstü İstanbul Haber Servisi - Kadõköy’de önce- ki gün sabah saatlerinde bir otomobilin di- reksiyon bölgesindeki hava yastõğõnõ almaya çalõşan Süleyman P, polisler tarafõndan suç- üstü yakalandõ. Olayla ilgili çalõşma başlatan polis ekipleri, 2 kişiyi de Sultanbeyli’de göz- altõna aldõ. Şüphelilerin evlerinde yapõlan aramalarda, 15 adet hava yastõğõ bulundu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle