Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Denizin sisini seyrediyorum
günbatımında... Bir kıyı
kasabasında dinlence verdim
kendime.
Haydi açık yazayım
Karaburun’dan yazıyorum...
Bir çardak altında, denizin
hemen dibinde.
Ergin Ayvaz’ın kendi halindeki
minik ama tertemiz
pansiyonunun çiçeklerle
donatılmış bahçesinde.
Siyasetten yorgun düşenler için salık
veririm burasını tıpkı Burhaniye
Taylıeli’deki Bülent Koçtaş’ın o 12 odalı
butik oteli gibi.
Sevinçlerin ve müziğin sesi, Sakız
Adası’nı kızıla boyayan güneşle
buluşurken, İspanyol şair Pedro Salinas
parmaklarımızın uçlarında atan nabzı,
dünyanın köklerini, yaşamın o en derin
çizgisini sanırım bir tümceyle anlatıyordu:
“Deniz kokan bir kadın tütün kokan genç
adamı kolları arasına alıp sımsıkı sarılmıştı
Sevilya’da...”
Buna benzer bir kitap okumuştum yıllar
önce...
Yazıma başlarken nedense adını
anımsayamadım. Aynı görüntüleri İkinci
Dünya Savaşı’ndan sonra Hitler dönemi
biterken, Venedik’te San Marco alanında,
Oktay Rifat’ın kurşuna dizilmeyen
güvercinlerinde de görmüştü tüm dünya.
Barışa ve özgürlüğe olan tutku, aşk
kelimesi gibi büyük anlam taşır. İnsan
yaşamını deniz gibi dalgalandırır. Her
erkeğin arkasında değil, yanında güçlü bir
kadın vardır ve yaşamı onunla çiçeklenir.
Gizleri gün yüzüne çıkarmak, bir kıyıda
oyalanmak gibi bir şeydir işte!
Salinas’ın dizelerinde bulursun yaşam
denilen o uzun öyküyü:
“Senin gözlerinden, yalnızca onlardan/
ışır yol gösteren ışık, aydınlatarak attığın
adımları,/ Yürürsün./ gördüğün yolda işte o
kadar.”
Bir İyonya akşamında Anadolu
Bozkırı’ndan topladığım bölük pörçük
notları, 12 Eylül’de yapılacak
halkoylamasını bir kenara bırakıp Tarık
Dursun Kakınç’ın çocukluk yıllarımda
okuduğum “Hasangiller”i (Cumhuriyet
Kitapları) belki beşinci kez elime aldım.
Buca-Alsancak hattında çalışan ve
tütün işçilerini götüren o sabanın beşinde
kalkan ilk tren... Bedenleri tütün kokan
genç kızlar ve erkekler.
Tütün emekçileri...
Tarık Ağabey onların yaşamlarını,
aşklarını anlatır o güzelim romanında.
Anılarımın sökün ettiği saatlerdeyim...
“Gözlerimde telaşların en güzeli” diye
seslenen Teoman Karahun’un o bilindik
dizeleri geliyor aklıma:
“Ben Külebi gibi değilim
Karanlıklar içinde bazen
Umudumu yitiriyorum
Korkuyorum yalnızlıktan.”
Karahun’un bu dizeleri pek bilinmez...
Üstelik şair olarak değil; gazeteci
olarak tanınır...
Kaç kişi tanır Karahun’u, kaç kişi bilir
onun yapayalnız öldüğünü...
Puşkin’in, Balzac’ın, Jean Paul
Sartre’ın yaşama bakışı, Kafka’nın
derinliği Tolstoy’un yıldızlar yağmurunu
seyredişi.
Puşkin’in “Yüzbaşının Kızı”nı okurken
bir bakarım, bir Ege kentinin akşamları
gelir aklıma...
Spil Dağı eteklerinde Tanju Okan ve
Yusuf Atılgan...
İlhan Berk hınzır hınzır gülümsüyor...
Lisenin tam karşısında çocuk
bahçesinde, “Aylak Adam” sınavından
geçiyoruz arkadaşlarla birlikte.
Yusuf Atılgan Erzincan Askeri Lisesi’nde
edebiyat öğretmeni, ama
“komünist damgasını” yemiş
ve ordudan atılmış.
Yine düşlerimle baş başayım
işte.
Kalamar avcıları balıkçı
sandalları... Cavit Şakir’in
koskoca merhabasına karşılık
dudaklarımdan düşen tümceler:
“Yarın maviye ve kızıla
sesleneceksin... Söylenceleri
unutup yaşamı kucaklamak için bir demet
çiçekle... Çoban Paris’in Helen’i yanına
çağırdığı gibi...”
Deniz kokan bir genç kadın ve tütün
kokan genç adam...
Tarık Dursun’un bedenleri tütün kokan
genç sevgilileri anlatışı...
Denizin sisi gün batımıyla dağılırken
“kalamar avcıları” mavi sularda düşler
kuruyor.
Ay yavaş yavaş yükselirken tütün kokan
genç adam, deniz kokan kadının
gözlerinde düşlerini çoğaltıyor...
Tam o sırada kadının ellerinden beyaz
kumrular uçuşuyor...
Ve tütün kokan adam Yannis Ritsos’u
okumaya başlıyor:
“Ve ay onu hüzünle yanağından öptüğü
zaman,
deniz yosunu, saksı, hasır iskemle, taş
merdiven iyi akşamlar dilerler ona,
dağlar, şehirler ve gökyüzü ona iyi
akşamlar dilerler.
Ve işte o zaman silkerek cıgarasının
külünü balkonun korkuluğundan,
ağlayabilir duyduğu bu güvenlik içinde,
Ağlayabilir ağaçların, yıldızların ve
kardeşlerinin verdiği bu güvenlik içinde.”
Ezilenlerin direncidir yaşam. Kavgadır,
mücadeledir...
Aşktır yaşam aşk!..
Anlayabilene... Cami avlusundan
toplanıp getirilenlere değil anlattıklarım.
İnsan olana...
CMYB
C M Y B
GÜNDEM MUSTAFA BALBAY
Baştarafı 1. Sayfada
yüksünmeden/ İhanetlere katlanmayı/ Beş
metrede beş bin metre yürümeyi/ Ve duvarların
darlığında/ Dünyaları dolaşmayı/ Ve hepsinden de
çok/ Bütün yuvarlakları yüreğimde bileyip
sivriltmeyi/ İnsan olmayı insan olmayı.”
Aziz Nesin bu; hapishanede “kul” olacak hali
yok ya, tabii ki hapishane ona “okul” olacak...
Ben de o okulda okumaktayım, çok şey
öğrenmekteyim. Öğrendiğim her şeyi kök boyalı
iplerle ilmik ilmik yüreğimin tezgâhında
dokumaktayım.
Devam ettiğim okullardan birinde, mektuplu
öğrenim var. O el yazısı sıcaklığındaki
mektuplardan en çok da insanımızı öğreniyorum.
Ağustos başında aldığım mektuplardan birinde
birkaç tümce sonra duraladım. Anlatım eskiydi;
ben hapse düşeli 5-6 ay olmuş falan...
Mektup ikinci sayfada güncelleşiyordu ve şöyle
devam ediyordu:
“Size bir yıl önce mektup yazmaya karar verdim
ve yukarıdaki satırları yazdım. Daha yazarken
korkuya kapıldım. İki çocuğum vardı ve işsizdiler.
Onların başına bir şey gelir diye ürktüm. Altı ay
önce yeniden niyetlendim. Yapamadım.
Çocuklarımdan biri işe girmişti. O işinden olur
diye korktum. Ama artık ne olursa olsun yazmaya
karar verdim. Şunu bilin ki, yalnız değilsiniz.
Milyonlar sizinle ama korkuyorlar...”
Mektup çok güzel cümlelerle devam ediyordu.
O içinizden biri; korkuyu yenmişti. Korkunun
gözleri çoktur. Her şeyi görür ve korku olarak
algılar. Ama insan o korkuyu yendi mi, artık çok
güçlüdür.
Kim bilir İstiklal Marşımızın şairi belki bu
yüzden “korkma” diye başladı...
Korkma...
Sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak...
Öyle bir referandum döneminden geçiyoruz ki;
kamuoyunda tanınmış bir kişi “hayır” dediğinde
hemen malum çevrelerden baskı başlıyor,
korkutma başlıyor.
Çünkü biliyorlar ki, halk korkuyu yendi mi,
korku iklimi dağıldı mı, bambaşka bir hava
oluşacak.
Siyasetin gerçek temiz hava sahası, korkusuz
hava sahasıdır. Demokrasinin gelişmesinin
önündeki en büyük engel budur.
Sevgili yurttaş,
Elbet böyle bir korku ikliminde Silivri’dekilere
omuz vermek zor olabilir, anlıyorum. Bu korkuyu
yırtanların da az olmadığını görüyorum,
seviniyorum.
Bütün bunlardan öte bir sorumluluk var
önünde, bir görev:
Bütün 12 Eylüllere hayır!
Bunu haykırmam için mektup yazmam
gerekmeyecek. Hatta geçmişteki o ışık söndürme
eyleminden bile daha az riskli.
Tek yapman gereken 12 Eylül’de sandığa
gitmek ve kahverenginin üzerine mührü basmak..
Bütün 12 Eylüllere hayır demezsen, bu korku
iklimi karabasana dönüşecek.
Kahverengi güzel renktir...
Toprak, ağaç gövdeleri kahverengidir...
Bir de yazı aramızda benim için de özeldir.
Kızımın gözlerinin rengidir...
Ne yanık türküdür o öyle:
Senin en güzel yerin
Kahverengi gözlerin...
GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK
Baştarafı 1. Sayfada
ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne
hükümetin gönderdiği savunmaya karşı bir duruş
sergiliyor, konuyla ilgilendiğini, incelettiğini
söylüyor.
Bu davranış Hrant davasını dolaylı biçimde de
olsa etkilemek mi değil mi? Tartışılması gerekir..
Hrant’ın öldürülmesi olayını ailesi AİHM’ye taşıdı.
Dışişleri Bakanlığı’nın hükümet adına hazırlayıp
gönderdiği savunmanın ancak Hitler rejimlerinde
uygulanabildiği yazıldı, söylendi.
Silivri’de iki yıla yakın süredir yatanlara reva
görülen uygulamaların ancak faşist rejimlerde
görülebildiğini hukukçular, düşünürler, yazarlar
açıklıyor..
Hükümetin önde gidenleri -Bay Arınç- bile
Balbay’la Tuncay’ın darbeciler dışarıda biz neden
içerideyiz feryadına mahkemenin dikkat etmesini
istiyor.
Meclis Başkanı bu görüşe katılıyor.
Balbay’ın kaçması olası mı? Hayır!
Dışarıda olsa delilleri karartması olası mı? Hayır!
Tahliye talepleri 13 ayın her 13 cuması ikiye bir
oyla reddediliyor ve...
...böylece tutuklamanın temel amacı caydırıcılık,
tutukluluğa neden kaçma, delilleri karartma
olasılıkları hiçe sayılıyor mu? Evet!
Hükümet AİHM’nin karar ve ilkelerini
uygulamakla yükümlü değil mi? Yükümlü!
AİHM’ye göre Silivri’de tutukluluk süresinin
“makulü” aştığı gerçek mi? Evet!
Balbay, Tuncay hâlâ içeride!
Ama Huber Köşkü’nde Hrant’ın kardeşini kabul
ederek bir buçuk saat “çok özel bir konuşma”
yapan, Hrant ailesinin acılarını paylaşan
Çankaya’daki AKP’li...
...AİHM’ye gönderilen savunmaya karşı çıkıyor...
...Lakin AİHM’nin kararlarına göre Silivri’de iki
yıldır yatan Balbay, Tuncay ve diğer gazetecilerin
tutukluluk sürelerinin “makulü aştığını” göremiyor.
Bir göz atmak zahmetine katlanmıyor.
O, Hrant savunmasıyla dış ülkelerde, AİHM
önünde Türkiye’nin (iktidarın) düştüğü acıklı
durumu telafi etmenin peşinde...
...ancak içeride yatan aylardır tutuklu olanların
hukuksal durumunu incelemeyi düşünmüyor.
Makul tutukluluk süresinin aşıldığını inceletmek
yargıyı etkilemek olabilir mi?
Olmaz ama... dışarıda başka içeride başka
görünen kadro iş başında!
Bu işte bir sakatlık var. Silivri’de tutuklamanın
sürmesinin yasalara dayandığı ama hukuksal
açıdan makul sürenin aşıldığı da gerçek!
Başbakan Yardımcısı, Millet Meclisi Başkanı
tutukluluğun bu denli uzamasına karşı çıkıyor.
Dolaylı biçimde makul sürenin aşıldığını savunuyor.
Çankaya’daki, Hrant Dink’in öldürülmeye çanak
tuttuğu iddiasını içeren savunma ile ilgileniyor.
Hükümet adamları, hukukçular, medya,
kamuoyu aynı kanıda.
Fakat acayip! Kabul görmeyen, tepkiyle
karşılanan anormal durumun giderilmesi
gerekiyorsa, gerekli olan düzenlemelerin bir an
önce yapılacağını söyleyene neden rastlanmıyor?
Başbakan Yardımcısı samimi ise
söylediklerinde... makul süreyi aşan uygulamaların
ortadan kalkması için gereken neyse yapılması için
neden harekete geçmiyor?
Çankaya’daki makul sürenin aşıldığını görerek
yargıya ışık tutacak bir incelemeyi neden
başlatmıyor?
AİHM... Batılı yargı... Dillerinden düşmüyor.
Ama burunlarının dibindeki haksızlığa, zulme,
işkenceye geldi mi yapılması gereken ne varsa
yapmak bir yana, sözünü bile etmiyorlar.
İstenen nedir?
Arkadaşlarımızın (aynı durumda olan herkesin)
tutukluluk süresinin makul süreye indirilmesi,
tutukluluğun cezaya dönüştürülmemesi ve adil
yargılanmaları?
Ne var ki uygar, gerçek demokrasinin
uygulandığı ülkelerde geçerli olan bu öğeler...
...Amaçlarının Batı’ya dönük olduğunu... AB’nin
yargıyla ilgili kurallarını uygulayacağını söyleyen bu
hükümetin yan çizdiği... AB’nin baş savunucusu
görünen Çankaya’dakinin ilgilenmediği konular!
Tahliye talebinin reddedildiği son duruşmada
mahkeme heyetine Balbay’ın; “Adalet istiyoruz”
diye haykırması yüce hâkimlerin, iktidar
sahiplerinin vicdanlarında acaba yankı uyandırdı
mı?
[email protected]
SAYFA 22 AĞUSTOS 2010 PAZARCUMHURİYET
8 HABERLERİN DEVAMI
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Ağustos
Oslo Y 19
Helsinki Y 18
Stockholm Y 19
Londra Y 21
AmsterdamY 21
Brüksel Y 26
Paris PB 30
Bonn PB 27
Münih PB 28
Berlin PB 27
Budapeşte B 27
Madrid B 31
Viyana B 28
Belgrad B 27
Sofya B 23
Roma PB 25
Atina B 30
Zürih PB 27
Moskova PB 22
Aşkabat B 38
Taşkent A 36
Bakû Y 29
Bişkek A 33
Tiflis Y 35
Kahire A 35
Şam A 40
İstanbul Y 30
Edirne PB 31
Kocaeli Y 30
Çanakkale Y 31
İzmir B 34
Manisa A 35
Denizli A 37
Zonguldak B 28
Sinop Y 27
Samsun Y 26
Trabzon Y 26
Giresun Y 27
Ankara PB 31
Eskişehir PB 30
Konya B 30
Sıvas PB 27
Antalya A 37
Adana A 30
Mersin A 36
Diyarbakır PB 33
Şanlıurfa A 40
Mardin A 36
Siirt A 38
Hakkâri PB 34
Van PB 27
Kars PB 26
Ülkemizin kuzey
kesimleri parçalı, za-
man zaman çok bu-
lutlu, Marmara’nın do-
ğusu, (İstanbul, Ko-
caeli, Sakarya) Orta
ve Doğu Karadeniz
kıyıları ile Sinop çev-
releri kısa süreli ve
yerel olmak üzere sa-
ğanak ve gök gürül-
tülü sağanak yağışlı,
diğer yerler az bulut-
lu ve açık geçecek.
Hava sıcaklığı güney
ve iç bölgelerde 1 ila
3 derece azalacak.
[email protected]
Faks numaramız: 0212 343 72 69
POLİTİKA GÜNLÜĞÜ
HİKMET ÇETİNKAYA
Deniz Kokan Kadınla Tütün
Kokan Adamın Öyküsü...
Yanlış slogan tayin çıkarttı
BARKIN ŞIK
ANKARA - Genelkurmay
Başkanõ Org. İlker Başbuğ’un
göreve gelmesinden sonra hazõr-
lattõğõ “Güçlü ordu güçlü Tür-
kiye” sloganõnõ, “Güçlü Türki-
ye güçlü ordu” olarak afişe ba-
san 4 personelin jet hõzõyla tayi-
ni çõktõ. Söz konusu afiş TSK web
sitesinde kõsa süre kaldõktan son-
ra süratle kaldõrõlmõş, ancak ola-
ya Başbuğ sert tepki göstermişti.
TSK Foto Film Merkezi Ko-
mutanõ Muhabere Albay Tay-
fun Çayağzı’nõn da arasõnda bu-
lunduğu 4 personel tayin dö-
nemleri gelmemesine karşõn bu-
radaki görevlerinden alõnarak
başka yerlere atandõlar. Bu 4 ki-
şi hakkõnda idari tahkikat yapõldõğõ
da öğrenildi.
‘Veremeyeceğim
hesap yok’
Afişle ilgili olarak basõnda
“Genelkurmay geri adım attı”
şeklinde yorumlar yer almõştõ.
Başbuğ, bunun üzerine şu değer-
lendirmeyi yapmõştõ: “Genel-
kurmay Başkanlığı dönemim
için konuşuyorum. İlk görevi al-
dığım gün 27 Ağustos.
O günden bugüne kadar ne
söylediysem, ne yaptıysam ar-
kasındayım, kelimesi, virgü-
lüyle. Veremeyeceğim hiçbir
hesap da yok. Kimse beni baş-
kalarıyla karıştırmasın. Dün
bunu söylüyor, bugün bunu
söylüyor... kesinlikle, dün ne
söylediysem bugün aynen ar-
kasındayım. Bazen üzülüyo-
rum, efendim biz bu sloganı
geçen sene kullandık. 30 Ağus-
tos ‘Güçlü ordu güçlü Türkiye’.
Bunu benim değiştirebilece-
ğimi düşünenler, düşünebi-
lenler, hayal edebilenler ne
beni tanıyor, ne Silahlı Kuv-
vetler’i tanıyor. Öyle bir şey
söz konusu değil. Onu da söy-
lemiş olayım. Ha ben tekrar
şunu diyorum, ben bu görev-
de ne söylediysem, ne yaptıy-
sam hepsinin arkasındayım.”
İstanbul Haber Servisi -
ÖDP, TKP, EMEP ve Halkev-
leri’ne üye kadõnlar, dün “Ka-
dınlar 12 Eylül Anayasası’na
da AKP Anayasası’na da hayır
diyor” yürüyüşü düzenledi.
Taksim Tramvay Durağõ’nda
toplanan grup “Kadınlar eşitlik
ve özgürlük istiyor. AKP’nin
eşitlikçi anayasa yalanına ha-
yır” pankartõ açarak “Kadınlar
sandıkta hayır diyecek”, “Tay-
yip anayasanı al başına çal”,
sloganlarõ eşliğinde Galatasaray
Meydanõ’na yürüdü. Burada TE-
KEL işçisi Türkiye Askar,
“AKP sermayeye sınırsız talan
alanı açmak için paketi ‘öz-
gürlük, eşitlik’ laflarıyla cila-
lamaya çalışıyor” dedi.
‘12 Eylül’de hayır’
AKP’nin anayasada yapacağõ
değişiklikle, kadõn-erkek ara-
sõndaki eşitsizliğin derinleşece-
ğine dikkat çeken Askar, “AKP,
var olan hakların kullanılma-
sını bile engelleyecektir. Ana-
yasa değişikliğiyle sosyal hak-
ların gaspı artacaktır. Grev ve
örgütlenmenin zorlaştırılma-
sının önünü açan maddeler
sömürüyü en derinden yaşa-
yan biz kadınları etkilemeye
devam edecektir. Biz kadınlar
hayır diyoruz” diye konuştu.
Kadõnlar ‘AKP’ye hayır’ dedi
İstanbul Haber Servisi - İşçi Partisi Genel
Başkanõ Doğu Perinçek’in tutuklu yargõlandõ-
ğõ Danõştay dosyasõyla birleşik Birinci Ergene-
kon davasõnõn görülmesine 2.5 ay aradan sonra
yarõn devam edilecek olmasõ nedeniyle İP’liler
ve çok sayõda sivil toplum kuruluşu, Silivri’ye
kadar sürecek yürüyüşe dün başladõ.
İP, Yeni Parti, Atatürkçü Düşünce Derneği
(ADD), 68’liler Birliği Vakfõ, Türkiye Gençlik
Birliği (TGB), Tüm Öğretim Elemanlarõ Der-
neği (TÜMÖD), Ulusal Sivil Toplum Kuru-
luşlarõ Birliği’nin aralarõnda bulunduğu bir
grup aydõn, Ergenekon soruşturmasõ kapsa-
mõnda tutuklu bulunan gazeteci, aydõn, öğretim
görevlileri ile askerlere özgürlük istemiyle “Si-
livri’ye Özgürlük” yürüyüşüne dün başladõ.
Silivri’ye özgürlük
yürüyüşü başladõ
Güçlü ordu güçlü Türkiye’ sloganõnõ, yanlõş basan 4 personelin yeri değiştirildi
ÖNDER SAV
‘Hesabı
sorulacak’
İZMİR (Cumhuriyet Ege
Bürosu) - CHP Genel Sekreteri
Önder Sav, AKP’nin suça göre
yargõç değil suçluya göre yargõç
yaratma çabasõ içinde olduğunu
söyledi. Sav, Silivri’de hükümet
baskõsõyla tutulanlarõn hesabõnõn
sorulacağõnõ vurguladõ.
CHP’ye 2 bini aşkõn kişinin
katõlõmõ nedeniyle önceki akşam
İzmir Kültürpark Açõkhava Ti-
yatrosu’nda gerçekleştirilen tö-
rende konuşan Sav, Ergenekon
davasõnõn “safsata” olduğunu,
gazetemiz yazarõ Mustafa Bal-
bay ile Tuncay Özkan, Meh-
met Haberal’õn, AKP’nin bas-
kõsõ nedeniyle tutukluluklarõnõn
sürdüğünü vurguladõ. Sav, “Ar-
tık tutukluluk bir tedbir olma-
yı aşmış, bir mahkeme kararı
hüviyetini kazanmıştır. Yarın
salıverildikleri zaman boşuna
yatmış olduklarını hep bera-
ber anımsayacağız ama geride
bırakılan acıların yapanların
yanlarına kâr kalacağını sanı-
yorlarsa aldanıyorlar. Hiç
kimsenin yanına kâr olarak
bırakmayacağız” dedi.
ÖDP, TKP ve EMEP’e üye kadınlar, referandumda “hayır” oyu vereceklerini açıkladı.
HABER-SEN’DEN UYARI
‘PTT ‘evet’
için çalışacak’
ALİ ÖZTÜRK
ANKARA - Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK)
bağlõ bazõ il seçim kurullarõ ile PTT arasõnda im-
zalanan sözleşmeyle 25 kentte referandumda oy
kullanacak seçmenlerin bilgi kartlarõ posta me-
murlarõ aracõlõğõyla “imza karşılığı” dağõtõlacak.
Daha önce muhtarlar aracõlõğõyla dağõtõlan kartlar,
27 Ağustos tarihine kadar “gece gündüz, mesai-
den sonra, cumartesi pazar, resmi tatiller” da-
hil kapõ kapõ teslim edilecek.
Bazõ il seçim kurullarõ ile PTT arasõnda imzala-
nan sözleşmenin 8. maddesine göre, “Seçmenler-
den evde bulunmayan olduğu takdirde adres-
lere tekrar gidilmesi” gerekiyor. 9. maddede ise
“Kasaba ve köylerde seçmen kartlarının dağı-
tılması için yaz günü olup tarla işi zamanı ol-
ması nedeniyle akşam saatlerinde gidilmesi”
gerekiyor. Sözleşme postacõya, “her ne şart için-
de olursa olsun seçmene ulaş, imzası karşılığın-
da bilgi kartını ver” talimatõnõ veriyor.
Amaç ‘evet’ oyunu arttırmak
Haber-Sen Genel Başkanõ Ali Yılbaşı, “AKP
hükümetinin, seçmen bilgi kartlarını her eve
götürerek, ‘referandumu boykot eden’, sandı-
ğa gitmeme kararı veren cepheyi etkisiz hale
getirmeyi ve ‘evet’ oylarını arttırmayı tasar-
ladığını düşünüyoruz” dedi.