23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU ‘Hrant Dink Yaylası’ Geçen pazar günü Hürriyet Gazetesi’nin Seyahat ekinde bir Ağrı Dağı tırmanışı öyküsü vardı sayfa sayfa. Japonlar filan bile gelmiş. Daha önceki başka bir haberi hatırlattı bu bana. Ermeni dağcılar, aldıkları tırmanış izni Turizm Bakanlığı tarafından iptal edildiği için ‘korsan’ tırmanmışlardı Ağrı’ya temmuz ayında. Ne bileyim, mesela Ermeni dağcılar çıksın artık Ağrı’ya. Devletimiz, AİHM’ye verdiği savunmayı affettirmek için hiç değilse, bunu yapsın. Biz de mesela... Tatlı bir yayla şenliği olsun orada. Hrant’ın gülümseyen bir fotoğrafını koyalım ortaya bir yere. Ermeni, Kürt, Türk, bütün yetim çocuklar piknik yapsın. Of be! Ne çok sevinirdi Hrant buna. Şarap içilsin akşam, ateşler yakılsın, türküler söylensin, hepsi neşeli olmak kaydıyla. Biz için için ağlarız yine, mesele değil, ama gülelim de. İnsana yakışır gibi olalım. İnsan gibi. Sofra kurulsun, Ermeni yemekleri Türk yemeklerine karışsın. Tek kavga ‘Bu yemek asıl kimin yemeği?’ sorusundan çıksın. Uzun uzun bu konuşulsun. Yerli yersiz sarılsın insanlar birbirlerine. Bu kalsın Hrant’tan geriye. Sırf katillerin peşine düşmüş insanlar olmayalım artık biz. Çirkinliklere baka baka ekşiyen insanlar olmayalım sadece. Bahar gelsin artık bize. Yaylamızı bulalım. Yukarılara, daha yukarılara... Kim bilir, belki bizim Ağrı’mızın derinliğine itibar edip günün birinde... Niye olmasın? Belki bir gün ‘Hrant Dink Yaylası’ derler oranın adına...” Yukarıdaki satırlar Ece Temelkuran’ın 18.08.2010 tarihli Habertürk’teki aynı başlıklı yazısından. Bu yazı, Hrant Dink’in öldürülmesinden bu yana geçen üç yıl içinde okuduğum en güzel, en anlamlı yazılardan biri; hem hayran olduğumu hem de neden benim aklıma gelmedi diye kıskandığımı itiraf etmeliyim. Yazı bana aynı zamanda yıllar önce yaşadığım bir olayı anımsattı. O zamanlar bağlı olduğum yayınevinin çağrılısı olarak bir grup yazar Edirne’deydik, kenti dolaşıyorduk. Bir parkın önünden geçerken bir an durdum, yanımdaki arkadaşlara, “Buraya Duygu’nun adını verseler ne güzel olur,” dedim. Duygu Asena o sıralar kendisini sonsuz yolculuğuna çıkaracak hastalığının son evresindeydi. İstanbul’a dönünce yazdım bunu. Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi telefon etti, konuyu İl Genel Meclisi’ne götüreceğini söyledi. Gerçekten de 06.10.2004 tarih ve 2004/87 sayılı kararla o parka “Duygu Asena Kadın Hakları Parkı” adı verildi. Ne yazık ki Edirneliler Duygu’nun adını ancak beş ay yaşatabildiler; aynı başkanın önerisiyle parkın adı 22.03.2005 tarihli bir kararla “Zübeyde Hanım Kadın Hakları Parkı” olarak değiştirildi. Bir yaylanın adlandırılması hangi makamın yetki alanına girer? Bilmiyorum. Fakat bunu Turizm ve Kültür Bakanlığı’na yakıştırıyorum. Sayın Ertuğrul Günay, Ece Temelkuran’ın önerisinden yola çıkarak Ağrı Dağı’nda bir yaylaya Hrant Dink’in adının verilmesine önayak olamaz mı? Hem devlet hem de toplum olarak borçluyuz Hrant Dink’e. Son yıllarda hayatını zehir ettik, en olmadık nedenlerle mahkemelerde süründürdük, sonunda göz göre göre ölüme gönderdik bu sapına kadar yurtsever insanımızı. 301. maddeden yargılanırken mahkeme kapılarında ona küfürler yağdıran, televizyon ekranlarında bağıra çağıra kin kusan, ölüm çağıran o gözü dönmüş kafatasçıların yüzleri geliyor gözlerimin önüne; utanıyorum. Devlet bizi utandırmaktan hâlâ geri durmuyor; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne onu Alman Nazileriyle benzeştiren rezilce savunmalar gönderiyor, gönderebiliyor. Doğal ki bir yaylaya verilecek adı Hrant’ı geri getirmez ama en azından anısına “bir şey” yapmış oluruz. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Antalyalõ Mimarlarõn ‘Hayõr’ Gerekçeleri (2) İktidar partisinin sadece “ken- di beklentileri”ni içeren anaya- sa değişikliğine mimarlarõmõzõn neden “hayır” diyeceklerini ge- çen yazõmda aktarmõştõm... Mi- marlar Odası Merkez Yöne- tim Kurulu’nun 12 Ağustos ta- rihli açõklamasõna ait yorumlarõ gelecek yazõya erteleyerek, bugün, Antalyalõ mimarlarõn “hayır ge- rekçeleri”ni özetliyorum. Mi- marlar Odası Antalya Şubesi, 7 Nisan’daki açõklamasõnda diyor- du ki: “Her fırsatta demokrasiden, halkın iradesinden bahseden iktidarın kendisine yakın hu- kukçulara hazırlattığı anayasa değişikliği önerisinin demo- kratik olduğundan söz edile- mez. İktidar toplumsal uzlaşı sağlama yerine, iktidar gücüne ve oy oranına dayanarak, ken- di hazırladığı paketi dayat- maktadır.” Antalyalõ mimarlar, değişik maddelerden oluşan anayasa pa- ketinin “toplu olarak” halko- yuna sunulmasõnõn, vatandaşõn paketin içinde uygun bulduğu veya bulmadõğõ maddeleri “ayır- ma olanağı bulunmadığı”ndan, “seçme hakkını kısıtladı”ğõnõ da anõmsatõyor. Peki iktidar partisi, halkõ, “is- temediği” maddelere de “evet” demeye zorlayan, demokrasi ter- biyesinden uzak bu yöntemi ne- den tercih ediyor? Antalyalõ mimarlar bu soruyu da şöyle yanõtlõyorlar: “Pakette temel hak ve özgürlükler, Silahlı Kuvvetler, askeri yargı, YAŞ ve HSYK kararlarına ve bazı di- siplin cezalarına karşı yargı yolunun açılması, geçici 15. maddenin kaldırılması gibi olumlu sayılabilecek düzenle- meler bulunmasına karşın, mil- letvekili dokunulmazlıklarını kürsü dokunulmazlıkları ile sı- nırlandırmayan, milletvekille- rinin, milletvekilliğinin düşü- rülmesini önlemeye çalışan bir anayasa değişikliği, inandırıcı- lıktan ve samimiyetten uzaktır.” Nitekim özellikle en tartõşma- lõ konu olan “yargı bağımsızlı- ğına siyasal müdahale” konu- sunda da şunlar vurgulanõyor: “Yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılması ve yargının siya- sallaştırılması, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır. Anayasa de- ğişikliğinde iktidarın asıl hede- finin bu olduğu sonucunu çı- karmak yanlış olmayacaktır.” Siyasi kayırma Paketteki tüm maddelerin ir- delendiği açõklamada referandum kampanyasõnõn, “içerik”leri tar- tõşmak yerine “iktidara güve- noyu” söylemiyle geliştiğine de dikkat çekilerek deniyor ki: “Peki, şimdi ne olacak; ikti- dar partisi kendi hazırladığı anayasa değişikliğini savuna- cak, muhalefet de aksi söylem- leri iddia edecektir. Sonuçta halkın eğilimi hangisinden ya- naysa, o taraf için oy verecek- tir. Diğer bir deyişle halk, han- gisinin kendisi ve toplumumuz için doğru olduğunu bilmeden, anlama- dan, sempati duy- duğu siyasi parti gö- rüşleri doğrultu- sunda oy kullana- caktır.” Böylesi bir hal- koylamasõnõn de- mokrasiye ve anaya- sal düzene katkõda bulunmayacağõnõ herkes biliyor ama iktidar partisinin dayatmasõna da kimse engel olamõyor... ‘Bağımlı yargı’ Antalyalõ mimarlarõn, bağõmsõz yargõnõn siyasi iktidara bağõmlõ olacak şekilde belirlenmesine yö- nelik değerlendirmeleri de açõk- lamada bakõn nasõl yer alõyor: “Bu kuralın geçmesi halinde Anayasa Mahkemesi içinde hü- kümet ağırlığı belirgin bir şe- kilde artarken, HSYK üzerinde Adalet Bakanı’na sağlanan yet- kilerle hükümetin müdahalesi korunmuş olacaktır. Sayısal üstünlüğü elinde bulunduran si- yasi gücün bu tür geniş yetkileri elinde tutacak şekilde güçlen- mesi sonucunda, otoriter bir yönetim anlayışına dönüşmesi olasılığı göz ardı edilmemeli- dir.” Antalya Şubesi’nin “Yönetim Kurulu Açıklaması” ile Merkez Yönetim Kurulu’nun geçen ya- zõda aktardõğõmõz “referandum- da hayır” gerekçelerinin genel değerlendirmesini gelecek yazõ- mõzda yapacağõz... SAYFA CUMHUR YET 22 AĞUSTOS 2010 PAZAR 16 5.5 milyon kişi okuryazar değil. Evet oyu kullansınlar yeter! Paralı Hikmet Keskineğe: “Anayasa değişikliği yetersiz ama oyum evet diyenlere sormak lazım; yeterli olanını yapmaya paranız mı yetmedi!” Evet Ertan Somunkıran: “Referandumdan ‘evet’ çıkarsa Recep’in ilk demeci şöyle olacaktır: Devlet benim!” Kip Sadi Yak: “Önemli olan soydur soy, diye bağıran Recep, acaba soymak fiilinin emir kipini mi işaret ediyor?” Arınç Mustafa Gürmeriç: “İçi hem kin dolu hem de hınç; işte Arınç!” YağmurDeniz Temel, hızlı tren makinisti TEMEL hızlı tren makinistidir. Son hızla gitmekte ve yaptığı hızın keyfini tutturduğu bir türkü ile çıkarmaktadır. Fakat o da ne? Rayların arasında bir küçük çocuk yatmaktadır. Temel olanca gücüyle sireni çeker ve tren düdüğünü en canhıraş şekilde öttürür ama rayların arasında yatan çocuk kılını bile kıpırdatmaz. Temel tek çare, haberleşme cihazıyla Tren Takip Merkez’ini arar ve Tren Takip Merkezi müdürüyle konuşmaya başlar: “Karşımda bir çocuk var, raylar arasında yatıyor. Ne yapayım? Çocuğa vurursam bir kişi ölecek, treni tarlaya sürersem, onlarca kişi ölecek.” Tren Takip Merkezi müdürü hızla yanıt verir: “Hiç düşünme, çocuğa vur!” Tren Takip Merkezi müdürü birkaç saniye sonra Makinist Temel’i arar: “Ne oldu?” Bir süre sonra Temel’den cevap gelir: “Ben ağır yaralandım. Sanırım onlarca ölü var.” Tren Takip Merkezi müdürü sorar: “Ne yaptın, treni tarlaya mı sürdün yoksa?” Makinist Temel güçlükle cevap verir: “Evet, tarlaya sürdüm.” Tren Takip Merkezi müdürü: “Ne yaptın sen, neden çocuğa çarpmadın da treni tarlaya sürdün?” Temel’den yanıt: “Ama çocuk tarlaya kaçtı.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ANAYASA Komisyonu Başkanı ve AKP’nin ağır topu Burhan Kuzu bir televizyon kanalında yayımlanan bir tartışma programında (NTV 19 Temmuz) konuşuyor: “Artık PKK’yi muhatap almayacağız. Geçmişte PKK Kürtler lehine işler yapmıştır. Ama bugün bizim geldiğimiz iktidar pozisyonunda verdiğimiz tavizlere bakıldığında PKK yanlış taraftadır.” Sefer Çetinkaya bu sözler üzerine düşünüyor: “Hükümetin PKK’yi bugüne kadar sürekli muhatap alması, PKK ile gizli görüşmeler yaptığı, bugün adına ‘Barış ve Kardeşlik Projesi’ denilen Kürt açılımının mimarının Apo olduğu, bu projenin yol haritasının Apo tarafından belirlendiği, 12 Eylül referandumunun da bu projenin ayaklarından biri olduğunun itirafı değil midir?” Gazeteler yazıyor; televizyonlar söylüyor: “PKK’nin Kandil’deki bir numarası Murat Karayılan, ‘Devlet ile önderliğimiz arasında yapılan görüşmeler ve devletten gelen talep üzerine referandum sonuna kadar saldırıları durdurduk’ diyor. Demek ki PKK ile AKP arasında bir iletişim kopukluğu yok, 12 Eylül’de PKK’nin oyu evet!” Sefer Çetinkaya, AKP Bitlis Milletvekili ve Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen’in, her asker ve polis şehit edildiğinde sevinç gösterileri yapan ve taraftarlarına baklava ziyafeti çeken PKK’lilere “Aynı amaç için çarpıştığımız gerilla kardeşlerimiz” diye seslenip seslenmediğini soruyor. Ayrılıkçı teröristler “gerilla kardeşlerimiz” olmuş haberimiz yok! Sefer Çetinkaya, Habur’dan giriş yapan ve çadır mahkemelerinde güya yargılanıp derhal serbest bırakılan PKK terör örgütü mensuplarının Türk devletine meydan okuması karşısında Recep’in “Bu tablodan umutlanmamak mümkün mü” dediğini anımsatıyor. Peki, AKP Mersin Milletvekili Kürşat Tüzmen’in, “Bu memleketin ekmeğini yiyip suyunu içeceksin, sonra da bu vatanın polisine, askerine kurşun sıkacaksın; öğretmenini, çocuğunu öldüreceksin. Bunun adı şerefsizliktir” demesi ne anlama geliyor? Sefer Çetinkaya’ya göre şehit cenazeleriyle doruğa çıkan nefreti bastırıp milletin gazını alma görevi Tüzmen gibilere verildi! Bu arada Recep, “PKK ile anlaştılar sözü alçakça bir iftiradır” diyorsa alçakçadır! Alçaklık KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Tropikal Amerika’da ye- tişen ve 4 kg ağõrlõğõnda ye- nebilen meyve- ler veren bir ağaç. 2/ Kuş tutmakta kulla- nõlan, üzeri ya- põşkan bir ma- cunla kaplan- mõş değnek... Bartõn’õn bir il- çesi. 3/ Saniyede bir jullük iş yapan bir motorun güç birimi... Tekke edebiyatõ şiir türlerinden biri. 4/ Ya- bancõ... Vücudun üst bölümüne giyilen bir kadõn giysisi. 5/ Güzel çiçekli bir süs bitkisi... Çanakkale Boğa- zõ’nda, pek çok deniz kazasõnõn meydana geldiği bir burun. 6/ Bir yerde bi- riken sõvõlarõ dõşarõya akõtmakta kullanõlan boru ya da oluk... İran’õn plaka imi. 7/ Tunceli, Erzincan, Bin- göl gibi illerin dağlõk kesimlerinde üretilen bir cins tulum peyniri... Bir hayvan. 8/ Telli balõkçõl... Alev. 9/ Hindistan’da yetişen, tadõ mandalina ve kiviye ben- zeyen bir meyve. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Cevizin yeşil kabuğu... Birdenbire ortaya çõkan ruh- sal darbe. 2/ Bilgiçlik taslayan kimse... Bazõ Türk leh- çelerinde “ağa” yerine kullanõlan sözcük. 3/ Rütbe ya da kõdemce küçük olan asker... Havaalanlarõnda bulunan ve çevredeki uçuşlarõ denetlemeye yarayan sistem. 4/ Bir soru sözü... Kuran’da bir sure. 5/ Vi- layet... Bir renk. 6/ Vicdan... Eski dilde su. 7/ Dö- külen tohumlarla ertesi yõl çõkan tahõl... Telefon sö- zü. 8/ Bir peygamber... Suudi Arabistan’õn para bi- rimi. 9/ Hatay ilinde bir õrmak... Aksaklõk, bozukluk. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 H A C I L A R K A S E S L A P A B A V N A C A K S İ K A A R A B A Z U K A A Ç U N D I Ş I K R Ü K Ü Ş Ş E Ş G R E S K I T A İ Ş P İ K E T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 “Paket” gece yarısı TBMM’den geçerken... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle