28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 2010 PAZAR 14 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B Devletler hukuku hocasõ Prof. Dr. Köni’ye göre Türkiye zayõflayan devlet durumuna düştü: Ülkeyidõşdinamikleryönetiyor “Özellikle NATO üyeliğinden sonra Türkiye dış etkinin gücü altına girdi” diyor, Prof. Dr. Hasan Köni. Köni, ABD’de son yapõlan bir araştõrmada Türkiye’nin zayõflamaya başlayan devletler kategorisinde gösterildiğine dikkat çekiyor. Ülkede olan bitenin kesinlikle yurtdõşõna bağlõ olduğunun altõnõ çiziyor. Bir de şu sözleri dikkat çekici: “Her iktidar yargıyı kendisine bağlamak ister. Bunun en güzel örneği de ABD’de Al Gore kazanmasına rağmen Bush’a kazandırılan Florida seçimleri.” - Türkiye’nin, TBMM’de şekillenmiş bir savunma stratejisi olsaydı her yıl Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantılarında patlak veren atama krizleri yaşanır mıydı? H.K. - YAŞ konusu savunma stratejisinden çok siyasal yapõlanmayla ilgili diye düşünüyorum. Bunun sebebi de şu: Sivil yöneticilerin öteden beri devletin kurucusu olan askerle sorunlarõ var. Hatõrlayõn, Demirel, Ecevit, Özal zamanõnda benzer sorunlar yaşandõ. Bunun birinci sebebi ordunun Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu gücü olmasõ. İkincisi, Türkiye’nin özellikle NATO’ya girmesinden sonra Sovyetler Birliği’yle çekişmelerde ABD’nin en güçlü kurumu, siyasal sistemi düzenleme açõsõndan yanõna alarak kullanmasõdõr. Bu en güçlü kurum da ordudur. Bu yüzden ülke demokratikleştikçe sistemle kurucu güç arasõnda bir çekişme boyutu olduğu ortaya çõktõ. 1991’de Sovyetler Birliği yõkõlõnca yeniden yapõlanma modelleri oluşmaya başladõ. Sovyetler Birliği yõkõlmadan Batõlõ güçler bu ülkenin içindeki etnik yapõlarõ kaşõdõlar. Bir de yine aynõ amaçla Pakistan’dan başlayarak bölgedeki İslami yapõyõ desteklediler. Bu yapõlarõn 1991’den sonra Ortadoğu ve daha doğusunu etkilemesi kaçõnõlmazdõ. - Peki, bu Türkiye’ye nasıl yansıdı? - Hem dõşardaki bu etki gelişirken demokratikleşme yapõsõ içinde merkezi tabanõ aştõkça taban kültürü sisteme girdi. Bugün gördüğümüz kültürel yapõlanma bu taban kültürüdür. Cumhuriyet 60-70 yõlda iki-üç milyon daha Batõlõlaşmõş ve laik insan yetiştirdi ama devamlõ sayõsõ artan nesiller ve 1980’den itibaren gelişen uluslararasõ ortamla birlikte Türkiye’nin altyapõsõ birleştiğinde bu siyasal görünüm ortaya çõktõ. Her hükümet kendi zenginini yaratıyor - Bugün asker ve tabanın arasında yaşanan çatışma belli bir paylaşım ya da çıkar çatışmasını da beraberinde mi getirdi? - Onlar da var. Bir kere her gelen siyasal yapõ kendi zenginini de yaratõyor. CHP döneminde bürokratik zengin elitler vardõ. Sonraki yõllarda onlar paralarõnõ kaybettiler. Sonra Menderes döneminin ticari zenginleri ortaya çõktõ. 1980’den sonra dõş ticaret zenginleri sivrildi. Her gelen hükümet de bu sistemde kendisini destekleyen kitleyi yukarõ doğru çekti. Amerikan siyaset bilimi tanõmõna göre kimin neyi ne zaman nasõl alacağõnõn siyasal otorite tarafõndan belirlenmesidir. O yüzden mücadele çok kõzõşõyor. Sadece eşitlikçi bir dağõtõm değil, iktidara yakõn olanlara dağõtõm olduğu için muhalefet azgelişmiş ülkelerde bu kadar zor geçiyor. Sistemi daha oturmuş ülkelerde hangi hükümet işbaşõna gelirse gelsin ihalelerde eşit dağõtõm olduğu için işler bu kadar zor geçmiyor. - Amerikan sisteminden söz ettiniz. Ancak ABD’de askeri komutan ya da genelkurmay başkanı atanırken Kongre iradesi gerekmiyor mu? Yani ABD Senatosu’nun onaylamadığı bir genelkurmay başkanı atanabilir mi? - Dediğiniz gibi gerek savunma stratejisi gerek uluslararasõ stratejinin ne olacağõna ABD’de Kongre karar veriyor. Ama Türkiye’de öyle bir şey yok. Bir zamanlar asker ağõrlõklõ Milli Güvenlik Kurulu vardõ. O da artõk kabuk değiştiriyor. ABD’de biliyorsunuz, büyükelçi atamalarõ bile Senato önünde günlerce tartõşõldõktan sonra yapõlõyor ya da veto ediliyor. Aslõnda gerçek demokrasilerde böyle olmasõ gerekiyor. Türkiye ve benzeri ülkelerde de ciddi bir değişim hareketi başladõ. Bu yapõ değişikliği devleti yönetmeye alõşmõş güçleri, eski elitleri haliyle rahatsõz ediyor. Ben eski elitlerdenim. Bizler liberal ortamda yetiştik. Ama demokrasi varsa bu tür taban kültürüne de alõşmamõz gerekiyor. - Peki, bu taban kültürü ülkeyi başka yönlere çekebilir mi? - Onu pek tahmin etmiyorum. Bu iletişim çağõnda bir başka boyuta dönülmesi bana pek mümkün gelmiyor. Eksen kaymasõ söylemlerini duyuyoruz. Ama bunlara rağmen Türkiye Batõ’nõn içinde. Çünkü inanõlmaz değişik bağlar var. Asõl bağlarõ da onlar oluşturuyor. - Bunlara somut örnekler verebilir misiniz? - Örneğin, ABD Merkez Bankasõ (Fed) ana merkez bankasõ, bizim gibi ülkelerin merkez bankalarõ da acente gibi görev yapõyor. Kapalõ ekonomiyseniz asla kabul görmezsiniz. Sistem ona izin vermiyor. Türkiye’deki mücadeleye geri dönersek... Eski elitler yeni yapõ içinde güç kaybettikçe güçlü eleştiriler getirmek zorunda kalõyorlar. Normal siyasal mücadele devam ediyor. O noktada da sistemi bugüne kadar yöneten güçlerin gerilediğini görüyoruz. İşin başõnda o geliyor. Bu arada şu noktaya dikkat çekmek istiyorum. Her güç adalet sistemini kendisine bağlamak ister. Dünyanõn neresinde olursa olsun bu böyledir. Örneğin ABD’de Bush’un kazandõğõ başkanlõk seçimlerine bakalõm. Florida eyaletinde Al Gore seçimleri kazanmasõna rağmen Bush’un atadõğõ yargõç Anayasa Mahkemesi’ne yeni baştan sayõm yapõlamayacağõnõ söyleyince Al Gore 500 bin fazla oya sahip olmasõna rağmen Bush seçildi. Ondan sonra da dünyayõ yangõn yerine çevirdi. John Kennedy başkan olur olmaz kendi kardeşini (Robert Kennedy) Adalet Bakanõ yaptõ. Çünkü hukukla sistemi hõrpalamak çok bilinen bir uygulamadõr. - O zaman kuvvetler ayrılığı ilkesi nerede kaldı? - Her iktidar yargõyõ kendi egemenliği altõna almak ister. Ama orada da şöyle bir tehlike var. İktidar el değiştirdiği zaman bu sefer diğer güç yargõya hâkim olur ve intikam duygularõ ağõr basar. Türkiye bu rasyonel olmayan gücün tek elde toplanmasõyla ortaya çõkan karşõlõklõ intikam duygularõyla mõ yaşayacak? İşin ideali rasyonel olan, kim gelirse gelsin değişmeyen kurumlar oluşturmaktõr. Yani futbol kurallarõ gibi. Herkes o kurallara uymak zorundadõr. Kurallarõ oynayan takõmõn zenginliğine ve büyüklüğüne göre değiştirirseniz o maç gerçek maç olmaktan çõkar. Şirketlerin ülke risk analizi oyunları - ABD’de bile bu sağlanamamışken Türkiye’de nasıl sağlayacağız? - Yolsuzluğun hiç olmadõğõ, anayasa ve siyaset bilimi kitaplarõnda olduğu gibi yönetilen bir yapõ dünyada yok. Ama tabii ülkelere göre bunun dereceleri değişiyor. Yüzde 25-30 oranõnda bir yolsuzluk varsa o ülke iyi yönetiliyor demektir. Ama yolsuzluk yüzde 60’lara çõkmõşsa durum iyi değildir. Bunun yeniden düzeltilmesi lazõmdõr. Yeni bir analiz kitabõ yayõmlandõ. ABD’de Harvard ve Purdue üniversiteleri, uzmanlarõna Sovyetler Birliği dağõldõktan sonra yeni ortaya çõkan siyasi dalgalanmalarõ inceletmişler. Zayõflayan devlet yapõlarõ, başarõsõz devlet yapõlarõ ve çöken devlet yapõlarõ saptamõşlar. Bu kategorilerin de iç analizleri var. Orada şunu da eklemem gerek. Uluslararasõ çapta büyük şirketlere ülke risk analizleri gelir. Belli kriterleri yatõrõmcõlarõn eline verirler. Ona göre yatõrõmcõ o ülkeye girer ya da girmez. İç analizlerde de üç kategori var. Bunlardan birisi ülkenin güvenliği. O ülkede uzun süreli bir terör varsa ve önlenemiyorsa o ülke zayõflamaya doğru gidiyor. İkincisi, siyasal yapõdaki demokratikleşme. Buna hukuk yapõsõnõn bağõmsõzlõğõ ve tarafsõzlõğõ dahil. Üçüncü kategoride de ekonomi geliyor. Ekonominin dõşa açõk olup olmamasõ, yolsuzluğun en aşağõ seviyeye çekilmesi ve banka sistemlerinin durumu. - Türkiye burada hangi kategoriye giriyor? - Şimdiye kadar 1955-95 arasõnõ incelemişler. Bu zaman dilimi içinde 12 devlet çökmüş, 45 devlet zayõflamõş, 40 devlet de başarõsõz olmuş. Bu analizlere baktõğõmõz zaman Türkiye zayõflamaya başlayan devlet olarak ortaya çõkõyor. Çünkü birinci kategori güvenlik. 26 yõldõr Türkiye’de güvenliği sağlayamadõk. Yalnõz orada şuna da dikkat çekmek istiyorum: Bu iki üniversite bu analizleri yaptõrõrken ABD’yi eksik bõrakmõşlar. Adama, “ABD olarak sen ne yapıyorsun? Özellikle Afganistan ve Irak’ın işgalinden sonra bu güvensizlikleri yaratan sensin” derler. Şimdi kendileri de itiraf ediyor. 2005’ten sonra AB Türkiye’ye bir tarih vermiş olsaydõ bugün bu tür korku ve analizleri ortaya koymalarõna gerek kalõr mõydõ? Kendi çõkarlarõnõ ittiler. Zayõflayan ülkeleri anlõyoruz da onlarõ zayõflatan da kendileri. Liberal arkadaşlara bakõyorum. Analizleri doğru. Ama bu tür ülkelerde dõş etkinin gücünü neden hesaba katmõyorlar? O zaman mahsus böyle davranõyorlar. TalibanveElKaide’ninyaratõcõsõABD,SuudiparasõvePakistanistihbaratõ - İyi de Türkiye’deki bütün gelişmeleri dış dinamiklere mi bağlayacağız? - Bakõn, Türkiye 1953’te NATO’ya girdikten sonra Menderes hükümetine Türk ordusunun 300 bin kişiden 600 bin kişiye çõkarõlmasõ talebi geldi. ABD bu sayõnõn yükseltilmesi için 1960’a kadar Türkiye’ye askeri yardõm yaptõ. Ancak 1956’da Sovyetler Birliği uzaya Sputnik’i fõrlatõp, ardõndan iki süper güç arasõnda nükleer yarõş başlayõnca bizim gibi ülkelere verilen paralar kesildi. Her neyse... Bugün Türkiye zayõflamaya başlayan ülke olarak analiz ediliyor. Bu zayõflama dõşardan yaratõlarak geliyor. Bazõ kültürel yapõlar da çok fena, dõşardan oynanarak böyle bir boyuta geldi. 1950’lerde Ortadoğu’da radikal İslam diye bir kavram hatõrlõyor musunuz? Bakõn kitaplarda yazõyor. Taliban’õn yaratõcõsõ ABD, Suudi Arabistan parasõ ve Pakistan istihbaratõ. El Kaide öyle. Bunlarõ bõrakõp dõş analiz yapmadan yorum yapmaya çalõşmak olmuyor. Uluslararasõ ilişkiler çalõşmalarõ yapan arkadaşlar da hiç bunlarõ konuşmuyor. Hep iç siyasete odaklanõyorlar. Obama’ya bakõn. Tek başõna kararlar alabiliyor mu? Pek çok lobinin etkisi altõnda. Ortodoks bir yorum yapmaya çalõşõyorum. Kürt sorununun çözümü Batõ’nõn çok hoşuna giden söylemlerden biri. Ermeni sorununu da çözelim, Annan Planõ’yla Kõbrõs’ta kardeşlik havasõ yaratalõm, diyorsunuz. Derken, İsrail’i karşõnõza aldõğõnõz anda da darbeyi yiyorsunuz. - O zaman komşularla nasıl bir sıfır sorun politikası izleyeceğiz? - Sõfõr sorun politikasõ olamõyor. Çünkü şöyle bir analiz yapõlõyor: Soğuk Savaş dönemi bitti. Artõk iki kutuplu bir dünya yok. Tek kutuplu dünyada çok rahat hareket edilir. Öyle mi? Olur mu öyle şey? Hadi, buyrun yapõn. Orta boy devletler zaten göreceli bağõmsõzdõrlar. Bu gerçekleri açõkça ortaya koymak lazõm. O yüzden içerdeki kültürel yapõnõn belli bir yere gitmesinden, fazla eksen kaymasõndan çok korkmak gerekiyor. Buna karşõlõk içerde çok dengeli ve gerçekçi bir muhalefet yapõlmalõdõr. Bakõn, ademi merkeziyet ve merkeziyet tartõşmalarõ yapõlõyor. BM Somali’de, Sudan’da aşiret reislerini çağõrõp ademi merkeziyet konusunda nabõz yokladõ. Onlar bile ademi merkeziyete yanaşmadõlar. Bizde ise bu gerçekler bilinmeden birtakõm analizler ortaya konuluyor. Eğitim ve sağlõğõn özelleştirilmesi devleti zayõflatõyor - Sürekli iç dinamikleri kötüleyip dış dinamikleri göz ardı mı ediyorlar? - Quebec’deki ayrõlõkçõ harekete bakõn. Quebec gelişmiş bir bölge değil mi? Çok iyi üniversiteleri yok mu? Öte yandan Belçika’daki ayrõlõkçõ hareketler giderek artõyor. O zaman başka bir boyut var demek ki. Türkiye’deki dõş boyut ise inanõlmasõ çok zor bir güce sahip. Yani içeride ne yaparsanõz yapõn olayõ çözemiyorsunuz. Obama başkan seçildiği zaman Kars’ta bir vatandaş kurban kesmişti. Demek ki ABD’nin kendini koruma psikolojisi oralara kadar işlemiş. Şimdi, Harvard ve Purdue üniversitelerinin ortak analizlerine bakõlõnca zayõflamaya giden ülkenin temelinde güvenlik sorunu varsa Türkiye bunun tam ortasõndadõr. Orada daha başka analizler de var. Siyasal yapõnõn içine bazõ analizler koymuşlar. Bunda eğitim ve sağlõğõn özelleştirilmesi o analizde zayõflõk olarak görülüyor. Dahasõ var. Bu risk analizlerinde, “Ülke çok kültürlü, çok etnikli mi” sorusu da var. Bunu kültürler arasõ çekişme olarak risk analizine yazmõş. - Son yıllarda iyice dal budak salan Gülen Cemaati diye bir cemaat, kültürler arası diyalog söylemiyle özellikle Batı’da epey mesafe kat etti. O zaman bütün bu konuştuklarımız içinde Gülen Cemaati’nin konumu ne olabilir? - Konumu yatõştõrõcõ ve birleştirici olabilir. ABD’nin uyguladõğõ önemli politikalardan birisi de antropolojik istihbarat. Bu işe 200 milyon dolar gibi paralar harcõyorlar. Sosyal bilimciler ve antropologlardan beşer kişilik takõmlar kuruyorlar. Belirlenen ülkeye takõmlar gidiyor. O ülkenin yapõsõnõ inceliyorlar. O ülkeyi en az riskle nasõl kendilerine bağlayabileceklerini saptamaya çalõşõyorlar. Bu programõn adõ Vietnam’da “Appeasement”dõ. Yani yatõştõrma, barõştõrma ve o bölgede hâkimiyeti kurma. İtiraf etmiyorlar ama bu tür cemaatleri radikalleşen İslamõ yumuşatarak Batõ’yla Doğu arasõnda köprü haline getirmeyi amaçlõyorlar. Aynõ antropolojik istihbarat takõmlarõ gibi. Ama görüyoruz ki ne Irak’ta ne Afganistan’da başarõlõ oldular. Çünkü karşõ taraf hâlâ onlarõ öteki olarak görüyor. O kültür onlarõ bir türlü kabul etmiyor. P O R T R E Prof. Dr. HASAN KÖNİ İstanbul, 1946 doğumlu. Ortaöğrenimini Saint Joseph Lisesi’nde yaptıktan sonra AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Aynı fakültede ve Michigan State University’de lisansüstü ve doktora çalışmalarını yaptı. 1982’de California Üniversitesi’nde ve 1990-91 arası Johns Hopkins Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak dersler verdi. Türkiye’ye döndükten sonra AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde uzun yıllar hocalık yaptı. Emekli olduktan sonra Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi oldu. Devletler hukuku dersi veriyor. Başka üniversitelerde de derslere giriyor. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Soğuk Savaş biteli 19 yıl oluyor. Ama Soğuk Savaş’ın ürünü olan NATO kısmen yapı değiştirmekle birlikte yerli yerinde duruyor. Sizce önümüzdeki dönemde NATO’nun ve Türkiye’nin NATO içindeki konumu ne olur? - Sovyetler Birliği çöktükten sonra NATO’nun görevinin bitmesi lazõmdõ. ABD azgelişmiş ülkelerin hükümetleri gibi hukuk sistemi içinde kalarak davranmak istemiyor. BM hukuk sistemine göre başka ülkelere karşõ güç kullanmak yasaktõr. ABD bu nedenle BM’yi aşarak bölgesel kurum olarak NATO’yu kullanõyor. NATO’nun Afganistan’da ne işi var. Afganistan NATO bölgesi dõşõnda bir ülke. Bütün dünyadan NATO’nun bu yeni rolüne itirazlar var. BM’nin yerini NATO mu alacak, sorusu soruluyor. ABD Türkiye’deki silah sistemlerini NATO’ya bağladõ. Türkiye’nin 600 yõllõk bir Osmanlõ İmparatorluğu, 87 yõllõk bir Cumhuriyet geleneği var. Ama Türkiye’nin güvenlik güçlerinin yarõsõ ABD’de yetişiyor. Silahlar oradan alõnõyor. Türkiye’nin kõrmõzõ çizgileri vardõ. Ne oldu onlara? Yerseniz... Yemezlerse yok. - ABD’nin antropolojik istihbaratından söz ettiniz. Vietnam’da da aynı şeyi yaptılar. Batağa saplandılar. Bu teorik analizlerden bir yarar çıkmadığını hâlâ anlamıyorlar mı ki döne döne aynı hataları yapıyorlar? - Ne yazõk ki öyle. Aynõ hatayõ Sovyetler Birliği Afganistan’da yaptõ. Teorik analizlerle bir yere varõlmõyor. Ama tabii bilmediklerimiz de var. Belki silah harcamalarõ için bunlarõ yapmalarõ lazõm. Şimdi ABD Uygur Türklerine sürgünde hükümet kurdurdu. Onlarõ çok seviyorlar ama Türkiye’deki Türkleri pek sevmiyorlar. Sonra da Türkler bizden neden nefret ediyor diye analizler yaptõrõyorlar. ABD’nin önemli politikalarõndan birisi antropolojik istihbarat. Sosyal bilimciler ve antropologlardan oluşan takõmlar belirlenen ülkeye gidiyor ve o ülkeyi en az riskle nasõl kendilerine bağlayabileceklerini saptamaya çalõşõyorlar. Bugün Türkiye zayõflamaya başlayan ülke olarak analiz ediliyor. Bu zayõflama dõşarõdan yaratõlarak geliyor. Bazõ kültürel yapõlar da çok fena, dõşarõdan oynanarak böyle bir boyuta geldi. A B D H U K U K U Y O K S A Y I Y O R
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle