22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 2010 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr Mõsõr’da dinler arasõ aşklar... Nüfus cüzdanõmda bana sorma gereği bile görülmeden konulan ibareye göre “Müslüman” olan ben, Fransa’da doğup büyüyen ve dolayõsõyla Katolik olmasõ beklenen erkek arkadaşõmla Mõsõr’õn İskenderiye şehrine gitmek üzere yola koyuluyorum. Neden mi? Çünkü sonunda sevgili İspanyol arkadaşõm Fernando evleniyor! Fernando da bir Katolik. Ya da en azõndan öyleydi... Fernando üç yõldõr İskenderiye’de yaşõyor. Mõsõrlõ Müslüman nişanlõsõ Mena ile de burada tanõşmõş. Mõsõr’da bir kadõn ve bir erkeğin baş başa görüşmesi hoş karşõlanmadõğõndan, iki yõl boyunca arkadaşlarõyla topluca bir araya geldikleri ortamlarda birbirlerini tanõmaya çalõşmõşlar. Sonunda evlenmeye karar verdiklerinde durumu ailelerine açmõşlar. Mena’nõn babasõ karşõ çõkmõş: “O bir yabancı!” Fernando’yla tanõşmayõ reddetmiş. Hatta evde isminin geçmesini bile yasaklamõş. Gel zaman git zaman araya tanõdõklar girmiş, baba ikna edilmiş. Ama bir sorun daha varmõş. O da şu ki, Mõsõr yasalarõna göre Müslüman bir kadõn Müslüman olmayan bir erkekle evlenemez. Eğer damat adayõ din değiştirerek İslamõ benimsemezse... Neyse ki bu sorun da, Mevlana’nõn öğretilerini benimseyen Fernando’nun çoktan Müslüman olmuş olmasõ sayesinde çözülmüş. Fernando’nun düğün gününün sabahõ İskenderiye sokaklarõnda tanõştõğõmõz ve gideceğimõz restorana kadar bizi izleyen Emir, bu kanunun nedenini anlamamõ sağlõyor. İsviçreli bir kadõnla evli olan, uzun süre İsviçre’de yaşayan ve çifte vatandaşlõğõ olan Emir gayet “Batılı” görünüyor. Altõnda bir kot pantolon, üzerinde bir tişört, boynunda gümüş zincirler... Bir süre havadan sudan sohbet ediyor, gülüşüyoruz. Sohbetin koyulaştõğõ bir noktada neden özellikle İskenderiye’de olduğumuzu soruyor. Cevap veriyorum. Çünkü İspanyol bir arkadaşõm, Mõsõrlõ bir kadõnla evleniyor. Emir’in gülümsemesi yüzünde donuyor. Humusun da sohbetin de tadõ kaçõyor. Emir, Mõsõrlõ Müslüman bir kadõnõn Hõristiyan bir erkekle evlenecek olmasõna çok bozuluyor. Kendisinin de Hõristiyan bir kadõnla evli olduğunu hatõrlattõğõmda ise cevabõ hazõr: “Müslüman erkekler Hıristiyan kadınlarla evlenebilir ama Müslüman bir kadın Hıristiyan bir erkekle evlenemez. Çünkü çocuklar babanın dinini alır.” Mõsõrlõ yasa koyucularõnõn da aynõ fikirde olmasõ Emir’in içini rahatlatõyor. Fernando’nun düğününde tanõştõğõm Javier ve karõsõ Haney’in ise bambaşka bir hikâyesi var. Fernando gibi İspanyol olan ve kendi deyimiyle “ateşli bir Katolik” olarak yetiştirilen Javier hippi olarak takõldõğõ gençlik yõllarõnda Mõsõr’a geliyor. Tanrõ ile ilişkisini kestiği bu yõllarda amacõ biraz Mõsõr’da gezinip sonra Doğu’ya doğru seyahatine devam etmek. Ama kalõyor. Bir cami ziyaretinden sonra meraktan Kuran’õn kopyasõnõ sormak için gittikleri İskenderiye Üniversitesi’nde bir akademisyenin hayat hakkõndaki görüşlerinden olağanüstü etkileniyor. İslamda iç huzuru bularak Müslüman oluyor. Haney ise Mõsõrlõ Hõristiyanlar olarak bilinen geleneksel bir Kõpti ailesinden geliyor. Küçüklüğünden beri ezan sesinden büyülenen ve ramazanda oruç tutan Haney, kendini Hõristiyanlõktansa İslama daha yakõn hissediyor. Ancak din değiştirmesi ailesinin kendisini reddetmesi anlamõna geleceğinden bu hislerinden kimseye bahsedemiyor. Sonunda ailesinin evlenmesi için yaptõğõ baskõlar da eklenince evden kaçõyor. Müslüman bir ailenin yanõna sõğõnõyor. Zorlu yasal süreci atlattõktan, zorunlu olarak polise neden dinini değiştirmek istediğiyle ilgili ifade verdikten ve yine zorunlu olarak fikrini değiştirmesi için papaza son bir şans tanõdõktan sonra Müslüman oluyor. O sõralarda evlenmek için doğma-büyüme Müslüman olan bir kadõn arayan Javier, Haney ile tanõşõyor. İlk başta sonradan Müslüman olduğu için Haney ile evlenmeyi düşünmeyen Javier, onunla oturup konuştuktan sonra kararõnõ veriyor. Bir hafta sonra nişanlanõyor, birkaç ay sonra da evleniyorlar. Javier’in ailesi seçimlerine saygõ duysa da, ailesi tarafõndan “yüzkarası” ilan edilen ve evlatlõktan reddedilen Haney ise şimdi ara sõra kardeşlerinin bile bilgisi olmadan gizlice annesiyle görüşüyor. Seyahatimin sonunda anlõyorum ki Mõsõr’da dinini değiştirmek de zor, değiştirmemek de... Her ne kadar nüfus cüzdanõm benim dinime karar verse de, evleneceğim adamõn dinine karõşmayan bir ülkede yaşadõğõma “şükrediyorum”. berza.simsek@yahoo.com Çiçek halõ Grand Place’a yakõşõr Her zaman aynõ ama her seferinde farklõ. Bir çicek halõ diğerine benzemiyor. Hepsi yaklaşõk 800 bin begonyadan yapõlsa bile! 12- 15 Ağustos tarihleri arasõnda Avrupa’nõn göbeğindeki Brüksel kent merkezinde 7 girişten birinden Grand Place meydanõna girenler gözlerine inanamadõlar. Begonya çiçeğiyle ünlü Belçika’nõn başkenti Brüksel kent merkezinde Grand Place meydanõnda 800 bin begonya çiçeği ile yapõlan 2 bin metrekarelik çiçekten halõ görülmeye değerdi. Halõyõ 4 günde 100 binden fazla kişi ziyaret etti. Meraklõlarõn bedava ziyaret ettiği halõyõ 3 Avrosu’na kõyan 14 bin kişi ise belediye binasõnõn balkonundan izleyebildi. Yõlda 60 milyon Begonya’nõn üretildiği Belçika dünyanõn en büyük ihracatçõsõ konumunda. Hollanda, Fransa ve ABD en büyük begonya ithalatçõlarõ. Bir sonraki begonya halõ etkinliği 2012 yõlõnda gerçekleştirilecek. İlk uygulama 1971 yõlõnda Etienne Stautemas isimli bir peyzaj mimarõ tarafõndan daha küçük kilim ve halõ desenleri üzerinde çalõşõlarak başlamõş, sonra geliştirilerek 1976’dan bugüne kadar gelmiş. Önceden projelendirilen ve motifleri çizilen halõnõn çim döşemeleri yapõldõktan sonra çiçeklerin yerleştirilme işlemine geçiliyor. Begonya kötü hava şartlarõna ve güneşe olan dayanõklõlõğõ nedeniyle kullanõlõyor. 100’ü aşkõn deneyimli ve yetenekli bahçõvan 800 bin begonyadan 4- 5 saat içinde olağanüstü bir çiçek halõ yaratõyor. Bu seneki çiçek halõnõn Belçika’nõn AB dönem başkanlõğõna adandõğõnõ fark etmemek mümkün değil. Tam ortada 23 yaşõndaki Belçikalõ Antoine Durieux’un tasarõmõ olan AB logosu var... İki zõt köşede Saint Michael’in ejderhayõ dize getirişi simgelenmiş. Bu 1000 yõldan fazla zaman önce kurulan Brüksel’in koruyucu imajõ. Diğer iki köşede ise Brüksel bölgesinin simgesi olan zambak yer alõyor. Arada ise çevredeki binalarõ simgeleyen Gothic mimarõnõn çağrõşõmõ desenler var. Halõdaki büyülü sayõ ise 12! Geometri ile matematiğin dansõndan sonuç hep 12 çõkõyor! (Aman Allahõm şu rastlantõya bakõn. Avrupa bayrağõndaki yõldõz sayõsõ da 12!) Brüksel çiçek halõsõnõn temalarõ Belçika’nõn kuruluşunun 150. yõlõ (1980), Mozart Yõlõ (1990), Brüksel- Avrupa’nõn Başkenti (1992), Brüksel’in işgalden kurtuluşunun 50. yõlõ (1994) gibi önemli yõldönümleri yanõnda Art Nouveau (2004), Ortaçağ (2006) ve Avrupa (2010) olarak da seçilebiliyor. Hatta 1998 yõlõnda Türkiye’nin kuzey doğusunda yaşayan yarõ göçebe topluluklarõn tasarõmlarõndan esinlenmiş Etienne Stautemas (03/07/1927- 19/10/1998). Bu onun son çiçek halõ tasarõmõ olmuş. Bayrağõ birlikte çalõştõğõ hemşerisi (Zottegem’li) Mark Schautteet devralmõş. Stautemas, 50’li yõllardan itibaren begonyalardan halõlar yapmaya başlamõş (Knokke, Oudenaarde, Sint-Niklaas, Lille…) Stautemans çiçek halõlarõn çok sevdiği ve teknik, ekonomik ve estetik olarak sürekli çalõştõğõ begonyalarõ tanõtmak için önemli bir araç olabileceğini çok çabuk fark etmiş. Yõllarca uğraşõ sonunda en karmaşõk ve zor çiçek halõ tasarõmlarõyla bu alanõn en ünlü uzmanõ olmuş. Ünü sadece Belçika’da değil (Gent, Brugge, Anvers, Ieper, Kotrijk Hasselt, Tongeren, Mons, Durbuy, …) dünya çapõnda (Köln, Hamburg, Lüksemburg, Paris, Londra, Breda, Amsterdam, Lahey, Viyana, Valensiya, Buenos Aires, Colombus, Ohio) yayõlmõş ve buralara çiçek halõlar tasarlamõş. Bu halõlarõn bazõlarõ Brüksel’deki (77 x 24 m) halõdan daha büyük. 1973 yõlõnda Belçika’nõn Gent şehrindeki Sint-Pieter alanõnda yapõlan çiçek halõ 164x42 metre dev boyutlardaymõş. Ancak Stautemas’õn söylediği gibi “Hiçbir yerde çiçek halı eşsiz, tarihi çevresi ile Grand Place’dakinden daha güzel ve daha fark edilebilir değil.” Km2 başõna 27.39 ağacõn düştüğü ve başlõcalarõ atkestanesi, kayõn, çõnar, çõnar yapraklõ akçaağaç ve kõzõl kayõn olmak üzere 164 ağaç türünün yaşadõğõ Avrupa’nõn en yeşil kentlerinden biri olan Brüksel’deki parklar ve bahçeler görülmeye değer. Brüksel ve banliyösünde kişi başõna 27.7 metrekare yeşil alan düşüyor. Gent şehri ve çevresinde yetişen begonyalardan yapõlan çiçek halõ iki yõlda bir de olsa Brüksel’i taçlandõrõyor. Yeşil Brüksel bunu fazlasõyla hak ediyor. erdincutku@binfikir.be Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ‘Beyaz Fransõzlar’ için Dünyanõn en çok turist çeken şehri olan Paris klasik sanatõn, modanõn ve kültürün adeta eski dünyadaki başkenti. Etkileyici binalarõ, saraylarõ, kiliseleri, gösterişli yaşamlarõ ve zengin kültürel ve eğlence hayatõyla Paris’in büyüsüne kapõlmamak oldukça zor. Ancak 20. yy.’õn başõnda sanatçõlarõn ve bohem hayatlarõn akõn ettiği “ışıklar şehri” artõk o kadar cömert değil. Fransa’nõn başkenti, meteliksiz sanatçõlarõn, kankan dansçõlarõnõn ve bohem yaşam tarzõnõn, eğlence ve aşõrõlõklarõn çağõ olan La Belle Epoque’tan yüz yõl sonra, dünyanõn her yerinden gelen hayatlarõ sorgusuz sualsiz kucaklamaya artõk yanaşmõyor. 2000’lerin Paris’i gündeme en çok Afrika kökenli ve Müslüman topluluklarla ilgili problemler, banliyölerindeki sorunlar ve ateşe verilen arabalarla geliyor. Fransa bugün uluslararasõ arenada insan haklarõnõn en şiddetli savunucularõndan biri. Dünyada insana ve insan hayatõna en çok değer veren anayasalardan birine sahip. Fransõz İhtilali’nden kalma “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganõna hâlâ sahip çõkõyorlar. Ancak bütün bunlarõn kâğõt üzerinde kaldõğõnõ görmek hiç de zor değil. 12 Ağustos’ta BM, Fransa’daki õrkçõlõk üzerine bir rapor yayõmladõ. Irk Ayrõmcõlõğõnõn Ortadan Kaldõrõlmasõ Komitesi’nin hazõrladõğõ raporda Fransa sert bir dille eleştirildi. Ülkede õrkçõlõk ve zenofobinin (yabancõ düşmanlõğõ-nefreti) yükselişe geçtiği belirtildi ve bununla mücadele etmesi gereken resmi makamlardaki irade eksikliğinin altõ çizildi. Bu sonuç sürpriz değil. İktidara gelirken yabancõ düşmanlõğõna kayan söylemlerden kaçõnmayan ve bu sayede aşõrõ sağdan da oy toplayan Nicolas Sarkozy’nin cumhurbaşkanõ seçilmesi, ülkede yükselen yabancõ düşmanlõğõnõn siyasi hayata bir yansõmasõ. Fransõz BVA enstitüsü tarafõndan mayõs ayõnda yürütülen bir ankete göre Fransõzlarõn yüzde 15’i “en azından biraz” õrkçõ olduğunu kabul ediyor. Bu oran bir önceki ankete göre yüzde bir puan daha yüksek. Sarkozy’nin cumhurbaşkanõ seçildiği 2007 yõlõnda yürütülen bir başka ankete göre ise ülkede yaşayan siyahlardan yüzde 56’sõ ayrõmcõlõğa uğradõğõnõ düşünüyor. Çok tartõşõlan elmas şirketleri Cartier ve de Beers mağazalarõnõn yanõna konuşlanmõş Fransa Adalet Bakanlõğõ da toplumsal adalet konusunda bir fikir veriyor. Bu õrkçõlõğõn başlõca sebebi, ekonomik şartlar tarafõndan eski Fransõz kolonilerinden Fransa’ya göçe zorlanan insanlarõn entegrasyonunun sağlanamamasõ. Göçmenlerin maruz kaldõğõ dõşlanmõşlõk kõrõlmasõ zor bir kõsõrdöngü yaratmaktan başka bir işe yaramõyor. Göçmenlerin hissettiği bastõrõlmõşlõk, Trocadero Meydanõ’nda topluca izlenen Brezilya-Kuzey Kore dünya kupasõ maçõnda Cezayirlilerin ülkeleri lehine tezahürat yapõp kavga çõkarmasõ gibi günlük olaylardan, 2005’te arabalarõn yakõldõğõ banliyö isyanlarõna kadar çeşitli şekillerde vücut buluyor. Bu hareketler diğer Fransõzlarõn, toplumsal düzeni bozanlarõn göçmenler olduğuna ikna olmasõna yol açõyor. BM’nin altõnõ çizdiği bu devlet destekli dõşlanma günlük hayata mümkün olabilecek en doğrudan şekilde yansõyor. Ülkede, özellikle Paris’te “beyaz Fransızlar” ile göçmenler arasõnda çok açõk bir bölünme var. Marsilya gibi entegrasyonun daha başarõlõ olduğu şehirlerin aksine Paris’te azõnlõklar ile beyazlar adeta su ile yağ gibi birbirine hiç karõşmadan yaşõyor. Oturulan mahalleler, yapõlan işler, yemek yenilen yerler, metro beklenen istasyonlar... Hangisinde kimle karşõlaşacağõnõz şaşmaz bir kuralla önceden belirlenmiş gibi. McDonald’s restoranlarõnda, süpermarketlerde çalõşan kasiyerlerin çoğunluğu Fransa’nõn eski sömürgelerinden gelen göçmenler. Bu kasiyerlerin siyah, Kuzey Afrikalõ veya çekik gözlü olma ihtimali ne kadar yüksek ise üzerinde takõm elbisesiyle yüksek maaşlõ işine giden bir siyaha rastlama ihtimaliniz de o kadar düşük. Şehrin içinde, merkeze yakõn mahallelerde oturan göçmen sayõsõ yok denecek kadar az. Buna karşõlõk, merkezin çevresindeki mahallelerde, özellikle (zengin sitelerin ve villalarõn bulunduğu güney hariç) banliyölerde neredeyse yalnõzca göçmenler oturuyor. Şehrin (ve ülkenin) önde gelen okullarõnda, özellikle de yükseköğrenimde siyah öğrenci oranõ çok düşük. Sokakta, otobüste veya metroda õrkçõlõktan -kelimenin gerçek anlamõyla- delirmiş, ortalõğa bağõra bağõra köle olmadõğõnõ veya dedelerinin Fransa için savaştõğõnõ anlatan göçmenlere de, kendisine marketin kapalõ olduğunu söyleyen siyahi gence “Ben gerçek bir Fransızım, benimle böyle konuşamazsın” şeklinde çõkõşan yaşlõ beyaz Fransõzlara da rastlamak mümkün. Obama’nõn Amerika’sõnõn tersine, Fransa’da yaşayan siyahlarõn ve diğer göçmen azõnlõklarõn sosyal sõnõf ve çevrelerini terk etme şanslarõ toplumsal dõşlanmõşlõk yüzünden çok düşük. Bu noktada kõsõrdöngü tekrar başa dönüyor: Dõşlanmõşlõk göçmenleri yine aşõrõ uca itiyor. Fransõz hükümeti sorunun daha çok baskõyla çözülebileceğine ikna olmuş görünüyor. BM’nin ağõr eleştiriler içeren raporundan bir hafta sonra Fransa, 700 Romanõ sõnõr dõşõ ederek yaşadõklarõ göçmen kamplarõnõn kapatõlmasõ ile uluslararasõ kamuoyunun gündeminde. Göçmenlerin sevmedikleri bir ülkeyi terk etmelerinin zor olmamasõ gerektiğini söyleyen Sarkozy’nin “ya sev ya terk et” söylemi ile yakõn gelecekte herhangi bir çözüm olasõlõğõ görünmüyor. Şurasõ kesin ki dünyanõn saygõn aktüalite dergilerinin “en yaşanılır ülkeler” listelerinde kendisine hep yer bulan Fransa’nõn yaşanõlabilirliği derinizin rengine, dininize veya etnik kökeninize göre değişiyor. Seçime doğru hava bunaltõcõ Türkiye’deki referandumdan bir hafta sonra İsveç’te seçim var. Referandum için Türkiye’de yer yerinden oynuyor. İsveçli parti liderleri ise propaganda gezileri için yeni yeni õsõnmaya başladõlar. Seçim atmosferinin tadõ tuzu yok. Seçmen kafeslemekten ibaret taktik yarõşõnda taraflar başa baş gidiyor ama hükümet ortağõ sağ partiler daha rahat gözüküyor. Eski alõşkanlõkla söylendiğinden ve de hükümet ortaklarõ ciddi sağcõ partiler olduklarõndan muhalefettekilere sol partiler deniyor. Solculukla falan ilgileri yok tabii ki. Hele sosyal demokratlar sõnõf filan dememek için galiba yemin etmişler. Muhalefeti “Recep Bey” düzeyinde götürüyorlar. Oysa Avrupa’yõ saran bu sosyal demokrat kabõzlõğõn iktidar yolunu açmadõğõ örneklerle ortada. İsveçli seçmenin çoğunluğu 2006 seçiminden bir ay sonra “Ben ne yaptım” dercesine oy verdiği iktidar partilerine sõrtõnõ dönmüştü ama yüzünü döndüğü sosyal demokrat partiden ses çõkmadõ. Kamuoyu yoklamalarõnda 2006’nõn son çeyreğinden bu yõlõn başõna kadar muhalefet öndeydi; ama şimdi değil. Hükümet ortaklarõ göğüs farkõyla öndeler. Hele başkent Stockholm’de muhalefet acõnacak durumda. Acõnacak durum sadece seçmen dengesiyle ilgili değil. Sosyal demokrat belediye başkan adayõnõn yetersizliği, bu hareketin ciddi bir silkinmeye ihtiyacõ olduğunu gösteriyor. Başkan adayõnõn İskandinavya’nõn en büyük gazetesinde tam sayfalõk makalede neler yazdõğõna bakõn: -Ne zaman sevişeceğiz?, - Ne zaman güleceğiz?, -Ne zaman sohbet edeceğiz?, - Çocuklarõmõzla ne zaman oynayacağõz? Bu genç hanõmefendinin dürüst, iyi niyetli olduğundan kuşku yok. Ama nasõl bir meydan savaşõnõn içinde olduğunun farkõnda değil sanki. Yukarõdaki sorularõ ne kadar stres içinde yaşadõğõmõzõ vurgulamak için soruyor. Çok insani ama bir o kadar da naif. Çözüm önerileri de öyle. Stockholm’de bir kişinin işe gidiş geliş için yollarda geçirdiği vakit ortalama 77 dakika. Bu 77 dakikanõn yol açtõğõ sorunlarõ ortadan kaldõrmak için belediye başkan adayõnõn çözüm önerileri şöyle: -Alõşverişe vakit harcamamak için listeni sabah metro kapõsõndaki görevliye bõrak akşam dönüşte torbanõ al. -Çamaşõr torbanõ sabah işe giderken metro istasyonunda bõrak akşam dönüşte yõkanmõş, ütülenmiş olarak al. -Çocuk yuvalarõ metro istasyonlarõnõn yakõnõna yapõlacak. -Metro ve banliyo trenlerinde internete bağlanma olanağõ sağlanacak. Vatandaş trendeyken dizüstü bilgisayarõnda çalõşabilecek. Sosyal demokrat belediye başkan adayõndan çok evlere hizmet veren özel şirket pazarlamacõsõnõ hatõrlatan bu üslupla nereye varõlabilir... Sosyal demokratlarõn iç politikada sağ partilerden farkõ kalmadõ. Vergi indirimleri ve sosyal yardõmlarla seçmenin cebine 3-5 kron daha fazla girmesini sağlayacak parti diğerine fark atmõş oluyor. Sosyal demokratlar bu yüzden olsa gerek dõş politikaya ilişkin manevralarla bazõ göçmen gruplarõn oylarõnõ kafeslemeye çabalõyorlar. Ermeni soykõrõmõ kararõ da böyle çõktõ. Tabii buradaki Türkler şimdi sosyal demokratlara çok kõzgõn. Oysa soykõrõm tasarõsõnõn yasalaşmasõnda parlamento çoğunluğuna sahip sağ partilerin rolünü unutmamak gerekiyor. Ama sapla saman karõşõnca gerçeği anlatmak zor. Sosyal demokratlarõn vurdumduymazlõğõ, aymazlõğõ bütün kõta için sorun yaratõyor. En basit örnekle Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grubu Başkan Vekili Hannes Swoboda’nõn Türkiye’de anayasadaki değişiklik önerilerinin sosyal demokrat değerlere uyduğunu iddia etmesi gibi. Hem dersini bilmiyor hem şişman misali bir de CHP’nin Brüksel Temsilcisi Kader Sevinç’in eleştirisine kõzõyor. Seçime doğru hava çok bunaltõcõ. osman.ikiz@tele2.se İSKENDERİYE BERZA ŞİMŞEK PARİS ONUR UYGUN STOCKHOLM OSMAN İKİZ BRÜKSEL ERDİNÇ UTKU Grand Place meydanındaki halı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle