Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 2010 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
Mõsõr’da
dinler arasõ
aşklar...
Nüfus cüzdanõmda bana sorma gereği
bile görülmeden konulan ibareye göre
“Müslüman” olan ben, Fransa’da doğup
büyüyen ve dolayõsõyla Katolik olmasõ
beklenen erkek arkadaşõmla Mõsõr’õn
İskenderiye şehrine gitmek üzere yola
koyuluyorum. Neden mi? Çünkü sonunda
sevgili İspanyol arkadaşõm Fernando
evleniyor! Fernando da bir Katolik. Ya da
en azõndan öyleydi... Fernando üç yõldõr
İskenderiye’de yaşõyor. Mõsõrlõ Müslüman
nişanlõsõ Mena ile de burada tanõşmõş.
Mõsõr’da bir kadõn ve bir erkeğin baş başa
görüşmesi hoş karşõlanmadõğõndan, iki yõl
boyunca arkadaşlarõyla topluca bir araya
geldikleri ortamlarda birbirlerini tanõmaya
çalõşmõşlar. Sonunda evlenmeye karar
verdiklerinde durumu ailelerine açmõşlar.
Mena’nõn babasõ karşõ çõkmõş: “O bir
yabancı!” Fernando’yla tanõşmayõ
reddetmiş. Hatta evde isminin geçmesini
bile yasaklamõş. Gel zaman git zaman
araya tanõdõklar girmiş, baba ikna edilmiş.
Ama bir sorun daha varmõş. O da şu ki,
Mõsõr yasalarõna göre Müslüman bir kadõn
Müslüman olmayan bir erkekle
evlenemez. Eğer damat adayõ din
değiştirerek İslamõ benimsemezse... Neyse
ki bu sorun da, Mevlana’nõn öğretilerini
benimseyen Fernando’nun çoktan
Müslüman olmuş olmasõ sayesinde
çözülmüş. Fernando’nun düğün gününün
sabahõ İskenderiye sokaklarõnda
tanõştõğõmõz ve gideceğimõz restorana
kadar bizi izleyen Emir, bu kanunun
nedenini anlamamõ sağlõyor. İsviçreli bir
kadõnla evli olan, uzun süre İsviçre’de
yaşayan ve çifte vatandaşlõğõ olan Emir
gayet “Batılı” görünüyor. Altõnda bir kot
pantolon, üzerinde bir tişört, boynunda
gümüş zincirler... Bir süre havadan sudan
sohbet ediyor, gülüşüyoruz. Sohbetin
koyulaştõğõ bir noktada neden özellikle
İskenderiye’de olduğumuzu soruyor.
Cevap veriyorum. Çünkü İspanyol bir
arkadaşõm, Mõsõrlõ bir kadõnla evleniyor.
Emir’in gülümsemesi yüzünde donuyor.
Humusun da sohbetin de tadõ kaçõyor.
Emir, Mõsõrlõ Müslüman bir kadõnõn
Hõristiyan bir erkekle evlenecek olmasõna
çok bozuluyor. Kendisinin de Hõristiyan
bir kadõnla evli olduğunu hatõrlattõğõmda
ise cevabõ hazõr: “Müslüman erkekler
Hıristiyan kadınlarla evlenebilir ama
Müslüman bir kadın Hıristiyan bir
erkekle evlenemez.
Çünkü çocuklar
babanın dinini
alır.” Mõsõrlõ yasa
koyucularõnõn da
aynõ fikirde olmasõ
Emir’in içini
rahatlatõyor.
Fernando’nun
düğününde
tanõştõğõm Javier ve karõsõ Haney’in ise
bambaşka bir hikâyesi var. Fernando gibi
İspanyol olan ve kendi deyimiyle “ateşli
bir Katolik” olarak yetiştirilen Javier
hippi olarak takõldõğõ gençlik yõllarõnda
Mõsõr’a geliyor. Tanrõ ile ilişkisini kestiği
bu yõllarda amacõ biraz Mõsõr’da gezinip
sonra Doğu’ya doğru seyahatine devam
etmek. Ama kalõyor. Bir cami ziyaretinden
sonra meraktan Kuran’õn kopyasõnõ
sormak için gittikleri İskenderiye
Üniversitesi’nde bir akademisyenin hayat
hakkõndaki görüşlerinden olağanüstü
etkileniyor. İslamda iç huzuru bularak
Müslüman oluyor. Haney ise Mõsõrlõ
Hõristiyanlar olarak bilinen geleneksel bir
Kõpti ailesinden geliyor. Küçüklüğünden
beri ezan sesinden büyülenen ve
ramazanda oruç tutan Haney, kendini
Hõristiyanlõktansa İslama daha yakõn
hissediyor. Ancak din değiştirmesi
ailesinin kendisini reddetmesi anlamõna
geleceğinden bu hislerinden kimseye
bahsedemiyor. Sonunda ailesinin
evlenmesi için yaptõğõ baskõlar da
eklenince evden kaçõyor. Müslüman bir
ailenin yanõna sõğõnõyor. Zorlu yasal süreci
atlattõktan, zorunlu olarak polise neden
dinini değiştirmek istediğiyle ilgili ifade
verdikten ve yine zorunlu olarak fikrini
değiştirmesi için papaza son bir şans
tanõdõktan sonra Müslüman oluyor. O
sõralarda evlenmek için doğma-büyüme
Müslüman olan bir kadõn arayan Javier,
Haney ile tanõşõyor. İlk başta sonradan
Müslüman olduğu için Haney ile
evlenmeyi düşünmeyen Javier, onunla
oturup konuştuktan sonra kararõnõ veriyor.
Bir hafta sonra nişanlanõyor, birkaç ay
sonra da evleniyorlar. Javier’in ailesi
seçimlerine saygõ duysa da, ailesi
tarafõndan “yüzkarası” ilan edilen ve
evlatlõktan reddedilen Haney ise şimdi ara
sõra kardeşlerinin bile bilgisi olmadan
gizlice annesiyle görüşüyor. Seyahatimin
sonunda anlõyorum ki Mõsõr’da dinini
değiştirmek de zor, değiştirmemek de...
Her ne kadar nüfus cüzdanõm benim
dinime karar verse de, evleneceğim
adamõn dinine karõşmayan bir ülkede
yaşadõğõma “şükrediyorum”.
berza.simsek@yahoo.com
Çiçek halõ Grand Place’a yakõşõr
Her zaman aynõ ama her seferinde farklõ.
Bir çicek halõ diğerine benzemiyor. Hepsi
yaklaşõk 800 bin begonyadan yapõlsa bile! 12-
15 Ağustos tarihleri arasõnda Avrupa’nõn
göbeğindeki Brüksel kent merkezinde 7
girişten birinden Grand Place meydanõna
girenler gözlerine inanamadõlar. Begonya
çiçeğiyle ünlü Belçika’nõn başkenti Brüksel
kent merkezinde Grand Place meydanõnda
800 bin begonya çiçeği ile yapõlan 2 bin
metrekarelik çiçekten halõ görülmeye değerdi.
Halõyõ 4 günde 100
binden fazla kişi ziyaret
etti. Meraklõlarõn bedava
ziyaret ettiği halõyõ 3
Avrosu’na kõyan 14 bin
kişi ise belediye binasõnõn
balkonundan izleyebildi.
Yõlda 60 milyon
Begonya’nõn üretildiği
Belçika dünyanõn en
büyük ihracatçõsõ konumunda. Hollanda,
Fransa ve ABD en büyük begonya
ithalatçõlarõ. Bir sonraki begonya halõ etkinliği
2012 yõlõnda gerçekleştirilecek. İlk uygulama
1971 yõlõnda Etienne Stautemas isimli bir
peyzaj mimarõ tarafõndan daha küçük kilim ve
halõ desenleri üzerinde çalõşõlarak başlamõş,
sonra geliştirilerek 1976’dan
bugüne kadar gelmiş. Önceden
projelendirilen ve motifleri
çizilen halõnõn çim döşemeleri
yapõldõktan sonra çiçeklerin
yerleştirilme işlemine geçiliyor.
Begonya kötü hava şartlarõna ve
güneşe olan dayanõklõlõğõ
nedeniyle kullanõlõyor. 100’ü
aşkõn deneyimli ve yetenekli
bahçõvan 800 bin begonyadan 4-
5 saat içinde olağanüstü bir
çiçek halõ yaratõyor. Bu seneki
çiçek halõnõn Belçika’nõn AB
dönem başkanlõğõna adandõğõnõ
fark etmemek mümkün değil. Tam ortada 23
yaşõndaki Belçikalõ Antoine Durieux’un
tasarõmõ olan AB logosu var... İki zõt köşede
Saint Michael’in ejderhayõ dize getirişi
simgelenmiş. Bu 1000 yõldan fazla zaman
önce kurulan Brüksel’in koruyucu imajõ.
Diğer iki köşede ise Brüksel bölgesinin
simgesi olan zambak yer alõyor. Arada ise
çevredeki binalarõ simgeleyen Gothic
mimarõnõn çağrõşõmõ desenler var. Halõdaki
büyülü sayõ ise 12! Geometri ile matematiğin
dansõndan sonuç hep 12 çõkõyor! (Aman
Allahõm şu rastlantõya bakõn. Avrupa
bayrağõndaki yõldõz sayõsõ da
12!) Brüksel çiçek halõsõnõn
temalarõ Belçika’nõn
kuruluşunun 150. yõlõ (1980),
Mozart Yõlõ (1990), Brüksel-
Avrupa’nõn Başkenti (1992),
Brüksel’in işgalden
kurtuluşunun 50. yõlõ (1994)
gibi önemli yõldönümleri
yanõnda Art Nouveau (2004),
Ortaçağ (2006) ve Avrupa
(2010) olarak da seçilebiliyor.
Hatta 1998 yõlõnda
Türkiye’nin kuzey
doğusunda yaşayan yarõ
göçebe topluluklarõn tasarõmlarõndan
esinlenmiş Etienne Stautemas (03/07/1927-
19/10/1998). Bu onun son çiçek halõ tasarõmõ
olmuş. Bayrağõ birlikte çalõştõğõ hemşerisi
(Zottegem’li) Mark Schautteet devralmõş.
Stautemas, 50’li yõllardan itibaren
begonyalardan halõlar yapmaya başlamõş
(Knokke, Oudenaarde, Sint-Niklaas, Lille…)
Stautemans çiçek halõlarõn çok sevdiği ve
teknik, ekonomik ve estetik olarak sürekli
çalõştõğõ begonyalarõ tanõtmak için önemli bir
araç olabileceğini çok çabuk fark etmiş.
Yõllarca uğraşõ sonunda en karmaşõk ve zor
çiçek halõ tasarõmlarõyla bu alanõn en ünlü
uzmanõ olmuş. Ünü sadece Belçika’da değil
(Gent, Brugge, Anvers, Ieper, Kotrijk Hasselt,
Tongeren, Mons, Durbuy, …) dünya çapõnda
(Köln, Hamburg, Lüksemburg, Paris, Londra,
Breda, Amsterdam, Lahey, Viyana, Valensiya,
Buenos Aires, Colombus, Ohio) yayõlmõş ve
buralara çiçek halõlar tasarlamõş. Bu halõlarõn
bazõlarõ Brüksel’deki (77 x 24 m) halõdan daha
büyük. 1973 yõlõnda Belçika’nõn Gent
şehrindeki Sint-Pieter alanõnda yapõlan çiçek
halõ 164x42 metre dev boyutlardaymõş. Ancak
Stautemas’õn söylediği gibi “Hiçbir yerde
çiçek halı eşsiz, tarihi çevresi ile Grand
Place’dakinden daha güzel ve daha fark
edilebilir değil.” Km2 başõna 27.39 ağacõn
düştüğü ve başlõcalarõ atkestanesi, kayõn, çõnar,
çõnar yapraklõ akçaağaç ve kõzõl kayõn olmak
üzere 164 ağaç türünün yaşadõğõ Avrupa’nõn
en yeşil kentlerinden biri olan Brüksel’deki
parklar ve bahçeler görülmeye değer. Brüksel
ve banliyösünde kişi başõna 27.7 metrekare
yeşil alan düşüyor. Gent şehri ve çevresinde
yetişen begonyalardan yapõlan çiçek halõ iki
yõlda bir de olsa Brüksel’i taçlandõrõyor. Yeşil
Brüksel bunu fazlasõyla hak ediyor.
erdincutku@binfikir.be
Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik
‘Beyaz Fransõzlar’ için
Dünyanõn en çok turist çeken şehri
olan Paris klasik sanatõn, modanõn
ve kültürün adeta eski dünyadaki
başkenti. Etkileyici binalarõ, saraylarõ,
kiliseleri, gösterişli yaşamlarõ ve zengin
kültürel ve eğlence hayatõyla Paris’in
büyüsüne kapõlmamak oldukça zor.
Ancak 20. yy.’õn başõnda sanatçõlarõn ve
bohem hayatlarõn akõn ettiği “ışıklar
şehri” artõk o kadar cömert değil.
Fransa’nõn başkenti, meteliksiz
sanatçõlarõn, kankan dansçõlarõnõn ve
bohem yaşam tarzõnõn, eğlence ve
aşõrõlõklarõn çağõ olan La Belle
Epoque’tan yüz yõl sonra, dünyanõn her
yerinden gelen hayatlarõ sorgusuz sualsiz
kucaklamaya artõk yanaşmõyor.
2000’lerin Paris’i gündeme en çok
Afrika kökenli ve Müslüman
topluluklarla ilgili problemler,
banliyölerindeki sorunlar ve ateşe
verilen arabalarla geliyor.
Fransa bugün uluslararasõ arenada insan
haklarõnõn en şiddetli savunucularõndan
biri. Dünyada insana ve insan hayatõna
en çok değer veren anayasalardan birine
sahip. Fransõz İhtilali’nden kalma
“özgürlük, eşitlik, kardeşlik”
sloganõna hâlâ sahip çõkõyorlar. Ancak
bütün bunlarõn kâğõt üzerinde kaldõğõnõ
görmek hiç de zor değil. 12 Ağustos’ta
BM, Fransa’daki õrkçõlõk üzerine bir
rapor yayõmladõ. Irk Ayrõmcõlõğõnõn
Ortadan Kaldõrõlmasõ Komitesi’nin
hazõrladõğõ raporda Fransa sert bir dille
eleştirildi. Ülkede õrkçõlõk ve
zenofobinin (yabancõ düşmanlõğõ-nefreti)
yükselişe geçtiği belirtildi ve bununla
mücadele etmesi gereken resmi
makamlardaki irade eksikliğinin altõ
çizildi. Bu sonuç sürpriz değil. İktidara
gelirken yabancõ düşmanlõğõna kayan
söylemlerden kaçõnmayan ve bu sayede
aşõrõ sağdan da oy toplayan Nicolas
Sarkozy’nin cumhurbaşkanõ seçilmesi,
ülkede yükselen yabancõ düşmanlõğõnõn
siyasi hayata bir yansõmasõ. Fransõz
BVA enstitüsü tarafõndan mayõs ayõnda
yürütülen bir ankete göre Fransõzlarõn
yüzde 15’i “en azından biraz” õrkçõ
olduğunu kabul ediyor. Bu oran bir
önceki ankete göre yüzde bir puan daha
yüksek. Sarkozy’nin cumhurbaşkanõ
seçildiği 2007 yõlõnda yürütülen bir
başka ankete göre ise ülkede yaşayan
siyahlardan yüzde 56’sõ ayrõmcõlõğa
uğradõğõnõ düşünüyor. Çok tartõşõlan
elmas şirketleri Cartier ve de Beers
mağazalarõnõn yanõna konuşlanmõş
Fransa Adalet Bakanlõğõ da toplumsal
adalet konusunda bir fikir veriyor.
Bu õrkçõlõğõn başlõca sebebi, ekonomik
şartlar tarafõndan eski Fransõz
kolonilerinden Fransa’ya göçe zorlanan
insanlarõn entegrasyonunun
sağlanamamasõ. Göçmenlerin maruz
kaldõğõ dõşlanmõşlõk kõrõlmasõ zor bir
kõsõrdöngü yaratmaktan başka bir işe
yaramõyor. Göçmenlerin hissettiği
bastõrõlmõşlõk, Trocadero Meydanõ’nda
topluca izlenen Brezilya-Kuzey Kore
dünya kupasõ maçõnda Cezayirlilerin
ülkeleri lehine tezahürat yapõp kavga
çõkarmasõ gibi
günlük
olaylardan,
2005’te
arabalarõn
yakõldõğõ
banliyö
isyanlarõna
kadar çeşitli
şekillerde
vücut buluyor. Bu hareketler diğer
Fransõzlarõn, toplumsal düzeni
bozanlarõn göçmenler olduğuna ikna
olmasõna yol açõyor. BM’nin altõnõ
çizdiği bu devlet destekli dõşlanma
günlük hayata mümkün olabilecek en
doğrudan şekilde yansõyor. Ülkede,
özellikle Paris’te “beyaz Fransızlar” ile
göçmenler arasõnda çok açõk bir
bölünme var. Marsilya gibi
entegrasyonun daha başarõlõ olduğu
şehirlerin aksine Paris’te azõnlõklar ile
beyazlar adeta su ile yağ gibi birbirine
hiç karõşmadan yaşõyor. Oturulan
mahalleler, yapõlan işler, yemek yenilen
yerler, metro beklenen istasyonlar...
Hangisinde kimle karşõlaşacağõnõz
şaşmaz bir kuralla önceden belirlenmiş
gibi. McDonald’s restoranlarõnda,
süpermarketlerde çalõşan kasiyerlerin
çoğunluğu Fransa’nõn eski
sömürgelerinden gelen göçmenler. Bu
kasiyerlerin siyah, Kuzey Afrikalõ veya
çekik gözlü olma ihtimali ne kadar
yüksek ise üzerinde takõm elbisesiyle
yüksek maaşlõ işine giden bir siyaha
rastlama ihtimaliniz de o kadar düşük.
Şehrin içinde, merkeze yakõn
mahallelerde oturan göçmen sayõsõ yok
denecek kadar az. Buna karşõlõk,
merkezin çevresindeki mahallelerde,
özellikle (zengin sitelerin ve villalarõn
bulunduğu güney hariç) banliyölerde
neredeyse yalnõzca göçmenler oturuyor.
Şehrin (ve ülkenin) önde gelen
okullarõnda, özellikle de
yükseköğrenimde siyah öğrenci oranõ
çok düşük. Sokakta, otobüste veya
metroda õrkçõlõktan -kelimenin gerçek
anlamõyla- delirmiş, ortalõğa bağõra
bağõra köle olmadõğõnõ veya dedelerinin
Fransa için savaştõğõnõ anlatan
göçmenlere de, kendisine marketin
kapalõ olduğunu söyleyen siyahi gence
“Ben gerçek bir Fransızım, benimle
böyle konuşamazsın” şeklinde çõkõşan
yaşlõ beyaz Fransõzlara da rastlamak
mümkün. Obama’nõn Amerika’sõnõn
tersine, Fransa’da yaşayan siyahlarõn ve
diğer göçmen azõnlõklarõn sosyal sõnõf ve
çevrelerini terk etme şanslarõ toplumsal
dõşlanmõşlõk yüzünden çok düşük. Bu
noktada kõsõrdöngü tekrar başa dönüyor:
Dõşlanmõşlõk göçmenleri yine aşõrõ uca
itiyor. Fransõz hükümeti sorunun daha
çok baskõyla çözülebileceğine ikna
olmuş görünüyor. BM’nin ağõr eleştiriler
içeren raporundan bir hafta sonra Fransa,
700 Romanõ sõnõr dõşõ ederek yaşadõklarõ
göçmen kamplarõnõn kapatõlmasõ ile
uluslararasõ kamuoyunun gündeminde.
Göçmenlerin sevmedikleri bir ülkeyi
terk etmelerinin zor olmamasõ
gerektiğini söyleyen Sarkozy’nin “ya
sev ya terk et” söylemi ile yakõn
gelecekte herhangi bir çözüm olasõlõğõ
görünmüyor. Şurasõ kesin ki dünyanõn
saygõn aktüalite dergilerinin “en
yaşanılır ülkeler” listelerinde kendisine
hep yer bulan Fransa’nõn
yaşanõlabilirliği derinizin rengine,
dininize veya etnik kökeninize göre
değişiyor.
Seçime doğru
hava bunaltõcõ
Türkiye’deki
referandumdan bir hafta
sonra İsveç’te seçim var.
Referandum için
Türkiye’de yer yerinden
oynuyor. İsveçli parti
liderleri ise propaganda
gezileri için yeni yeni
õsõnmaya başladõlar. Seçim
atmosferinin tadõ tuzu yok.
Seçmen kafeslemekten
ibaret taktik yarõşõnda
taraflar başa baş gidiyor
ama hükümet ortağõ sağ
partiler daha rahat
gözüküyor. Eski
alõşkanlõkla söylendiğinden
ve de hükümet ortaklarõ
ciddi sağcõ partiler
olduklarõndan
muhalefettekilere sol
partiler deniyor. Solculukla
falan ilgileri yok tabii ki.
Hele sosyal demokratlar
sõnõf filan dememek için
galiba yemin etmişler.
Muhalefeti “Recep Bey”
düzeyinde götürüyorlar.
Oysa Avrupa’yõ saran bu
sosyal demokrat kabõzlõğõn
iktidar yolunu açmadõğõ
örneklerle ortada.
İsveçli seçmenin çoğunluğu
2006 seçiminden bir ay
sonra “Ben ne yaptım”
dercesine oy verdiği iktidar
partilerine
sõrtõnõ dönmüştü
ama yüzünü
döndüğü sosyal
demokrat
partiden ses
çõkmadõ.
Kamuoyu
yoklamalarõnda
2006’nõn son
çeyreğinden bu yõlõn başõna
kadar muhalefet öndeydi;
ama şimdi değil. Hükümet
ortaklarõ göğüs farkõyla
öndeler. Hele başkent
Stockholm’de muhalefet
acõnacak durumda.
Acõnacak durum sadece
seçmen dengesiyle ilgili
değil. Sosyal demokrat
belediye başkan adayõnõn
yetersizliği, bu hareketin
ciddi bir silkinmeye ihtiyacõ
olduğunu gösteriyor.
Başkan adayõnõn
İskandinavya’nõn en büyük
gazetesinde tam sayfalõk
makalede neler yazdõğõna
bakõn:
-Ne zaman sevişeceğiz?, -
Ne zaman güleceğiz?, -Ne
zaman sohbet edeceğiz?, -
Çocuklarõmõzla ne zaman
oynayacağõz?
Bu genç hanõmefendinin
dürüst, iyi niyetli
olduğundan kuşku yok.
Ama nasõl bir meydan
savaşõnõn içinde olduğunun
farkõnda değil sanki.
Yukarõdaki sorularõ ne
kadar stres içinde
yaşadõğõmõzõ vurgulamak
için soruyor. Çok insani
ama bir o kadar da naif.
Çözüm önerileri de öyle.
Stockholm’de bir kişinin işe
gidiş geliş için yollarda
geçirdiği vakit ortalama 77
dakika. Bu 77 dakikanõn yol
açtõğõ sorunlarõ ortadan
kaldõrmak için belediye
başkan adayõnõn çözüm
önerileri şöyle:
-Alõşverişe vakit
harcamamak için listeni
sabah metro kapõsõndaki
görevliye bõrak akşam
dönüşte torbanõ al.
-Çamaşõr torbanõ sabah işe
giderken metro
istasyonunda bõrak akşam
dönüşte yõkanmõş,
ütülenmiş olarak al.
-Çocuk yuvalarõ metro
istasyonlarõnõn yakõnõna
yapõlacak.
-Metro ve banliyo
trenlerinde internete
bağlanma olanağõ
sağlanacak. Vatandaş
trendeyken dizüstü
bilgisayarõnda çalõşabilecek.
Sosyal demokrat belediye
başkan adayõndan çok
evlere hizmet veren özel
şirket pazarlamacõsõnõ
hatõrlatan bu üslupla nereye
varõlabilir...
Sosyal demokratlarõn iç
politikada sağ partilerden
farkõ kalmadõ. Vergi
indirimleri ve
sosyal
yardõmlarla
seçmenin cebine
3-5 kron daha
fazla girmesini
sağlayacak parti
diğerine fark
atmõş oluyor.
Sosyal
demokratlar bu yüzden olsa
gerek dõş politikaya ilişkin
manevralarla bazõ göçmen
gruplarõn oylarõnõ
kafeslemeye çabalõyorlar.
Ermeni soykõrõmõ kararõ da
böyle çõktõ. Tabii buradaki
Türkler şimdi sosyal
demokratlara çok kõzgõn.
Oysa soykõrõm tasarõsõnõn
yasalaşmasõnda parlamento
çoğunluğuna sahip sağ
partilerin rolünü
unutmamak gerekiyor. Ama
sapla saman karõşõnca
gerçeği anlatmak zor.
Sosyal demokratlarõn
vurdumduymazlõğõ,
aymazlõğõ bütün kõta için
sorun yaratõyor. En basit
örnekle Avrupa
Parlamentosu Sosyalist
Grubu Başkan Vekili
Hannes Swoboda’nõn
Türkiye’de anayasadaki
değişiklik önerilerinin
sosyal demokrat değerlere
uyduğunu iddia etmesi gibi.
Hem dersini bilmiyor hem
şişman misali bir de
CHP’nin Brüksel Temsilcisi
Kader Sevinç’in
eleştirisine kõzõyor. Seçime
doğru hava çok bunaltõcõ.
osman.ikiz@tele2.se
İSKENDERİYE
BERZA ŞİMŞEK
PARİS
ONUR UYGUN
STOCKHOLM
OSMAN İKİZ
BRÜKSEL
ERDİNÇ UTKU
Grand Place meydanındaki halı.