19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] SAYFA CUMHURİYET 13 HAZİRAN 2010 PAZAR 14 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B Federal Almanya Parlamentosu Dõşişleri Komitesi Başkanõ Ruprecht Polenz’den önemli mesajlar: Uluslararasõ toplumdan kopmayõn Federal Almanya Parlamentosu Dõşişleri Komitesi Başkanõ Ruprecht Polenz’le Akdeniz’e karşõ oturmuşuz. Mis gibi bir hava var. Arkamõzda alabildiğine uzanan bir bahçe. Biz ise ciddi konulara dalmõşõz. Almanya’da İslamõn nasõl tehdit olarak algõlanmaya başlandõğõnõ konuşuyoruz. Bir konumuz da Türkiye’nin uluslararasõ yaptõrõmlara karşõ İran’a verdiği destek. Polenz bakõn neler söylüyor: - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Konrad Adenauer Vakfı ve Türk Alman Vakfı’nın düzenlediği seminerde özellikle Almanya’da İslamın artık bir tehdit olarak algılandığı konuşuldu. Neden İslam tehdit olarak algılanıyor? R.P.- 11 Eylül olaylarõnõn öneminin büyüklüğünü hâlâ hesaplayamadõk gibi geliyor. Geçmişe dönük baktõğõmda 11 Eylül öncesi kimi kuşkular bulunduğunu söyleyebilirim. Ama 11 Eylül’den sonra Kuran en çok satan kitaplar listesine girince bu kutsal kitabõ dikkatle inceledik. Gördük ki kimi bölümlerinde aynen İncil’de olduğu gibi bir anlamda şiddet emreden unsurlar var. Böylece İslamla ilgili muazzam görüş ayrõlõklarõ, tartõşmalar başladõ. 11 Eylül’ün saldõrganlarõ da eylemlerini din uğruna yaptõklarõnõ iddia etmişlerdi ki hepimiz biliyoruz, bu iddialarõ doğru değildi. - İslamla ve Müslümanlarla ilgili bakış açılarının kötüleşmesi böyle mi başladı? - İnsanlar, peki, toplumumuz ne olacak, diye sorgulamaya başladõ. Zaten özellikle Türkiye’den gelen göçmenlerle sorunlar vardõ. İkinci Dünya Savaşõ’ndan sonra İtalya, İspanya, Yunanistan, Yugoslavya’dan Almanya’ya gelen işgücü bir süre sonra Almancayõ öğrenmiş ve toplumumuza uyum sağlamõştõ. 1970’li, ’80’li yõllar boyunca çalõşma sektörümüz iyi durumdaydõ. Ama 1990’lõ, 2000’li yõllarda durum kötüleşince Almanya’da yaşayan bunca yabancõnõn çoğunun geçinemedikleri için Alman vergi mükellefinin ödediği paralarla yaşadõklarõ tartõşmalarõ alevlendi. Bu da durumu daha da zorlaştõrdõ. Bu sorunlarõn algõlanmalarõ sorunlarõn kendisinden daha büyük oldu. Çünkü bu insanlarõn Alman toplumuna başarõlõ biçimde uyum sağlamalarõ gerçekleşmiş olsaydõ sorunlarõ fark bile etmezdiniz. Türklerin uyum sorunu - İyi de özellikle Türk göçmen işçilerinin başarılı biçimde uyum sağlayamamalarında geçmiş Alman hükümetlerinin kusuru yok mu? - Türk “gastarbeiter”lar (konuk işçiler) Almanya’ya 1960’lõ yõllarõn başõnda geldiklerinde onlarõn ülkemizde sonsuza kadar yaşamayacaklarõna dair karşõlõklõ bir anlaşma vardõ. İki ülke de bunu iki, üç yõllõğõna geçici bir düzenleme olarak algõlõyordu. Türkler, Türkiye’de kazanamayacaklarõ paralarõ Almanya’da kazanõp bunun bir kõsmõnõ Türkiye’deki ailelerine göndermeyi, biraz da eğitim aldõktan sonra ülkelerine dönüp kendi işlerini kurmayõ planlõyorlardõ. Alman tarafõ ise ekonomimizin müthiş bir sõçrama yapmasõ nedeniyle daha fazla işgücüne ihtiyaç duyduğumuzu görüyor ve böylece iki tarafõn da karşõlõklõ olarak çõkar sağlayacağõnõ düşünüyordu. Beş, on yõl bu hesaplar iyi gitti. İşler mantõklõ yürüyordu. Ama 10 yõl sonra itiraf etmem gerekiyor ki hükümetlerimiz yanlõş hesap yaptõklarõ için kusurluydular. Sonuç beklendiği gibi çõkmadõ. Türkiye’den gelen konuk işçiler ülkelerine dönmedikleri gibi ailelerini de Almanya’ya taşõdõlar. Böylece Türkiye’den gelenlerin sayõsõ arttõkça arttõ. Durum böyle olunca, artõk geleceği konuşmanõn zamanõ gelmişti. Öncelikle Türklerin Almanca öğrenmeleri gerekiyordu. Düzgün bir eğitim almadõklarõ takdirde hep toplumun en alt tabakasõnda yaşamak zorunda kalacaklardõ. Ama bu gerçekleşemedi. Hep, Türkler sonsuza kadar kalmayacaklar, günün birinde ülkelerine dönecekler beklentisi hâkimdi. Belki gerçekten dönmek istiyorlardõ. Aksi halde neden Almanca öğrenmesinler? Ama anlaşõlõyor ki Türkiye’nin kõrsal alanlarõndan Almanya’ya gelen bu insanlar için attõklarõ adõm çok büyüktü. 1990’larõn ortalarõnda başka büyük bir sorun daha ortaya çõktõ. Göçmen Türkler Almanya’nõn büyük şehirlerinin belirli semtlerinde toplu halde yerleşmeye başladõlar. Sonunda kendi bakkallarõ, kendi kahveleri, kendi ayakkabõcõlarõ, kendi lokantalarõ oluştu. Öyle ki artõk Almanca konuşmalarõna bile gerek kalmamõştõ. Aslõnda yabancõ ülkelere göç edenlerin davranõşlarõ hep birbirine benziyor. ABD’ye göç eden Almanlar da benzer biçimde davranmõşlardõ. Derken, Türkçe televizyon kanallarõ kuruldu. Bu da artõk Almancanõn televizyondan öğrenilmesi olanağõnõ da ortadan kaldõrmõştõ. Bugün işi daha ciddi tutuyoruz. Üç-dört yaşõndaki çocuklarõ ele alõp onlara Almanca öğretiyoruz. Sõnava sokuyor ve başka çocuklarla birlikte okula gitmelerini sağlamaya çalõşõyoruz. Başarõsõz olanlara ek eğitim veriliyor. Yeni kuşağõn çok daha başarõlõ biçimde uyum sağlayacağõnõ düşünüyorum. Ama başka bir sorun daha var. Erkek göçmenler Türkiye’den kõz almak istiyor. Böylece 18-22 yaş arasõ Türkiye’den gençler Almanya’ya geliyor. Almanca bilmiyorlar. Evlenip çocuk doğurduklarõnda da çocuklarõna Almanca öğretemiyorlar. - Peki, Almanca öğrenmeleri uyum sağlamaları için yeterli mi? - Değil tabii. Fransa’ya bakõn. Paris’in kenar mahallelerinde oturan genç Araplar çok akõcõ Fransõzca konuşuyor ama işleri olmadõğõ için kendilerini ikinci sõnõf vatandaş hissediyorlar ve uyum sağlayamõyorlar. Evet, uyum için dil bilmek bir koşul ama bu yeterli değil. İslamcılık ve milliyetçilik tehlikesi - İslamın tehdit olduğu algılamasına geri dönersek... Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra bütün Batı dünyasında dinler arası diyalog, medeniyetler ittifakı, kültürler arası yakınlaşma gibi girişimler yapıldı. Bunlar neye yaradı? - Bu girişimler benim hoşuma gidiyor. Çünkü en azõndan farklõ kültürlerin, farklõ dini inançlarõn bir arada yaşayabileceklerini gösteriyor. Aslõnda bunu başarmaya da mecburuz. Ama bunun bir de tehlikesi var. O da insanõn kimliğinin dini temellere oturtulmasõdõr. Benim görüşüme göre insanõn kimliğini, kadõn-erkek, genç-yaşlõ, zengin- yoksul, şehirli-kõrsal alanlõ, inançlõ-inançsõz, pek çok unsur oluşturur. Şöyle de söyleyebiliriz: Bizler farklõ biçimde farklõyõz. Bir insanõ tek bir kimliğiyle tanõmlamak çok tehlikelidir. Komünistler insanlarõ sõnõfsal kimliklere ayõrdõlar. Bu da sõnõfsal çatõşmalara yol açtõ. İnsanõ etnik kimliğiyle tanõmlamak ise õrkçõlõğa yol açõyor. Daha da öte, insanlarõ dini kimlikleriyle tanõmlarsanõz bu sefer dinler arasõ çatõşmalara neden olursunuz. Bütün büyük dinlerin barõşçõ mesajlarõ vardõr. Ama her bir din “gerçek bana inanmaktır” dediğinde bu sefer dinler arasõ çatõşma kaçõnõlmaz oluyor. Bu noktada Samuel Huntington “medeniyetler çatışması” derken medeniyetlerin büyük ölçüde dini temellere dayalõ olduğunu varsayõyordu. - Huntington’un sonunda yanlış yaptığını neden düşünüyorsunuz? - Çünkü Huntington medeniyetlerden söz ederken bu medeniyetlerin kendilerinin içindeki derin farklõlõklarõ göz ardõ etmişti. Örneğin, Türkiye’ye bakalõm. Türkiye’de en azõndan dört-beş Türkiye var. Eğer Huntington’un yaptõğõ gibi Türkiye’nin başka medeniyetlerle çatõşmasõndan söz ederseniz, o zaman Türkiye’yi homojen bir ülke olarak görüyorsunuz demektir. Bu söylediğim Almanya ya da başka toplumlar için de geçerlidir. - Türkiye’de bugün İslami temellere dayalı bir hükümet var. Bu hükümetin İsrail, İran, Hamas politikalarına baktığınız zaman sizce Türkiye’yi nasıl bir gelecek bekliyor? - Bence komşularla sõfõr sorunlu bir dõş politika iyi fikir. Evet, hepsiyle değil ama Türkiye kimi komşularõyla ilişkilerini geliştiriyor. İkinci olarak, Türkiye, AB’yle tam üyelik müzakerelerine başladõğõndan beri önemli bir güç ve etki elde etti. Dõş ticarette, yatõrõmlar iki milyar Avro’dan 26 milyar Avro’ya çõktõ. Bu ekonomik güç Türkiye’ye kendi bölgesinde de ciddi fõrsatlar yarattõ. Hatta Arap ülkeleri bile Türkiye’nin AB’yle müzakerelerini ilgiyle izliyorlar, çünkü AB’ye üyelik adayõ bir Türkiye onlarõn çõkarlarõnõ daha çok ilgilendiriyor. AB aynõ zamanda Türkiye’nin günün birinde İslamcõlõk ya da milliyetçiliğe kaymasõnõ da engelleyecektir. Bu iki unsur bana göre Türkiye’nin iç ve dõş siyaseti için büyük tehlikedir. Dolayõsõyla AB süreci Türkiye’nin doğru yolundan sapmasõna izin vermeyecektir. Bugün Türkiye’de Kemalist düşünceyi 21. yüzyõl koşullarõna taşõyabilecek, iç ve dõş politikada alternatifler yaratabilecek merkez sol, güçlü bir muhalefete ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Ben Türkiye’de şu ya da bu partiden yana değilim. Ben doğru işleyen bir demokrasi için her seçimde halkõn farklõ yaklaşõmlarõ arasõnda, gelecek dört yõl ülkeyi yönetecek partiyi seçebilme imkânõna sahip olmasõ gerektiğini düşünüyorum. Ayrõca Türkiye için laiklik son derece önemlidir. Avrupa Birliği süreci islamcõlõğa karşõ engel oluşturur - Öte yandan Türkiye’de AB’ye üyelik desteğinin gittikçe düştüğü gerçeğini nasıl karşılıyorsunuz? - Bütün bu iniş çõkõşlarõ her üye adayõ ülkede yaşadõk. Halka AB üyeliğinin yararlarõnõ anlatmak politikacõlarõn işidir. Türkiye’yle ilgili müzakere süreci epeyce sürecek gibi görünüyor. Şimdilik, Kõbrõs sorununda ilerleme kaydedilmesi durumunda yeni fasõllarõn açõlmasõ çalõşmalarõ var. - Kıbrıs konusunda Türkiye’nin ellerinin bağlandığını düşünmüyor musunuz? AB Kuzey Kıbrıs’a ekonomik ablukanın kaldırılacağı sözünü vermesine rağmen hâlâ kaldırmıyor. Buna ne diyorsunuz? - Bu ablukanõn sürmesinin nedeni Yunanistan ve Kõbrõs hükümetlerinin õsrarõ. Sanõyorum, 1963 ve 1974’e takõlõp kalarak Kõbrõs sorunu çözülmez. Böyle durumlarda bana göre hep ileriye bakõlmalõdõr. Türkiye ve bütün Kõbrõs adasõ AB’ye tam üye olursa o zaman Türkiye’nin 1974’te müdahalesini zorunlu kõlan güvenlik konularõ da AB şemsiyesi altõnda hem gereksiz hem de akla bile getirilemeyecek noktalar olacaktõr. Bir çatõşma durumu AB’nin kendisi tarafõndan engellenecektir. Ankara’nõn Kõbrõslõ Türkler konusundaki kaygõlarõnõ bütün AB paylaşacağõ için Kõbrõslõ Türkler güven içinde olacaklardõr. Bu fikir sizde olgunlaşõrsa bu noktadan o noktaya gelmek zor olmayacaktõr. - Türkiye’de bir İslamcılık tehdidi var mı sizce? - Sanmõyorum. Türkiye’nin 87 yõllõk bir laik devlet geleneği var. AB’yle müzakerelerin sürmesi de İslamcõlõk hevesine karşõ bir engel oluşturacaktõr. - AKP Hükümeti’nin İran, Hamas, hatta soykırım suçlusu Sudan lideri El Beşir’le olan yakınlıklarını nasıl karşılıyorsunuz? - Ben bu tür dõş politikayõ kõsmen eleştirdim. “Lütfen, girmek istediğinizi söylediğiniz AB kulvarında olan, en azından uluslararası toplumun çizgisinde bir dış siyaset izleyin” dedim. İran konusunda, Türkiye Tahran’a, bana göre verimli sonuçlar doğurmayacak birtakõm mesajlar göndermiştir. İran’õ engelleyebilecek tek husus dünya kamuoyunun birlik içinde hareket etmesidir. Brezilya, Türkiye ve İran’õn ortak belgesi iki sonuç doğuracaktõr. Bunlardan birisi, İran’õn uranyum zenginleştirme programõna bu anlaşmaya göre davranmamõz gerekecektir. İkincisi de dõş dünyanõn İran’a güvenini arttõrmaya yönelik bir çabadõr. Ama bunlar İran’õn nükleer programõna duyulan kaygõlarõ gidermeye yetmeyecektir. İran’õn nükleer programõnõn barõşçõ olduğunu güvence altõna almalõyõz. Bunun için de somut garantilere ihtiyacõmõz var. Ama İran bu yönde hiçbir adõm atmamõştõr. Ayrõca İran, nükleer programõnõn barõşçõ amaçlar dõşõnda kullanõlmayacağõna inanmamõz için de hiçbir şey yapmamõştõr. Ama bu nükleer programõn o kadar çok boyutu var ki iki kere ikinin dört ettiğini bilmeyecek kadar da saf değiliz. Türkiye’nin İran’õ desteklemesi din temelinde siyasetler güttüğü için değil. Bir kere Türkiye’nin enerji ihtiyacõ yüksek. Ayrõca İran’la ortak sõnõrõ var. Belki Türkiye’nin Kürt sorununda İran’la işbirliğine ihtiyacõ var. Başka nedenler de olabilir. Ama din temeline bağlõ olduğunu düşünmüyorum. Bir kere İran Şii, Türkiye Sünni. Reformlaruygulanõrsa tamüyelikgerçekleşir - Güzel söylüyorsunuz, ama sizin hükümetiniz başta olmak üzere AB içinde Türkiye’nin hiçbir zaman AB’ye tam üye olmayacağı, en fazla imtiyazlı ortaklık tanınabileceği inancı var. Eğer böyleyse o zaman Türkiye’nin AB’deki yeri nedir? - Benim hükümetim ve benimkinden önceki Hõristiyan ve sosyal demokrat koalisyon hükümeti, Türkiye’nin tam üyeliğini hedef alan AB’yle müzakerelerini sonuna kadar desteklediğini açõklamõştõr. Sürecin bu hedefe ulaşõp ulaşmayacağõnõ bilemem. Çünkü Türkiye’nin bütün gerekli reformlarõ hayata geçirme kabiliyetine sahip olup olmadõğõnõ henüz bilmiyoruz. CDU olan benim partimin çoğunluğunun fikri imtiyazlõ ortaklõk. Ama bu düşünce hükümetin değil. - Siz bunları söylüyorsunuz ama 2007’de Romanya ve Bulgaristan AB’nin çoğu kriterini yerine getirmemelerine rağmen tam üye olarak bünyeye alındı. Bu nasıl oldu? - Romanya ve Bulgaristan Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinin AB’yle müzakere trenine atlamõştõ. Ancak bunlarõn kriterleri yeterince yerine getirememeleri halinde müzakerelerin uzatõlacağõ koşulu vardõ. Ama 2007’ye gelindiğinde hiç kimse erteleme istemediği için süreç çalõştõ. İki ülkenin de kriterleri tam olarak yerine getirmedikleri biliniyordu. Ama bünyeye alõndõktan sonra bu sorunu daha kolay halledecekleri inancõ vardõ. Zaten tarõm sektörüyle ilgili bazõ teknik meseleler ve yolsuzlukla mücadelede eksiklikleri bulunuyordu. - İyi de aynı uygulama Türkiye için de yapılamaz mıydı? - Sanmõyorum. Şimdi geriye dönüp baktõğõmõzda bütün üyeler Romanya’yla Bulgaristan’a bu uygulamanõn yapõlmasõnõn yanlõşlarõnõ söylüyor. Hata 2004’te Romanya ve Bulgaristan’a 2007 sözü verilmesiydi. Artõk AB içinde herkes bu yanlõşõn bir daha tekrarlanmayacağõnõ söylüyor. Bana göre Kõbrõs sorunu çözülmeden Kõbrõs’õn AB’ye tam üye alõnmasõ da hataydõ. O nedenle de bana göre Kosova bağlamõnda bu hata bir daha tekrarlanmayacaktõr. P O R T R E RUPRECHT POLENZ 1946, Denkwitz doğumlu. Münster Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yükseköğrenimini yaptõ. Mesleği avukatlõk. Münster bölgesinde uzun yõllar siyaset yaptõ. 1994’ten beri Alman Hõristiyan Demokrat Partisi CDU’dan Federal Alman Parlamentosu ve Parlamento Dõşişleri Komitesi üyesi. 2005’ten bu yana Parlamento Dõşişleri Komitesi Başkanlõğõ’nõ yürütüyor. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Peki, Gazze’ye insani yardım derken İsrail’le girilen çıkmazı nasıl karşıladınız? - Böyle bir çatõşmadan kaçõnõp İsrail’i Gazze’ye uyguladõğõ ablukayõ kaldõrmasõ için başka ikna yollarõ bulunabilirdi. Gazze’ye uygulanan ablukanõn kesinlikle kaldõrõlmasõ gerekmektedir. Öte yandan uluslararasõ toplumun şimdiye kadar Gazze’ye ablukanõn sona erdirilmesi çabalarõ da bir sonuç vermedi. Yine de geçen hafta olanlarõn Gazze’ye ablukanõn sona erdirilmesi için başvurulan uygun bir yol olduğunu da düşünmüyorum. Bir kere o kadar insan öldü. Bu da bölgedeki gerginlikleri tõrmandõrdõ. Dolayõsõyla şimdi meseleyle ilgili bütün taraflarõn gerginlikleri azaltma yolunda çaba göstermeleri gerekmektedir. Aleve benzin dökmek sonuç vermez. Uluslararasõ bir soruşturmaya ihtiyaç var. Ama bu soruşturma sadece o gece olanlarla sõnõrlõ kalmamalõ. O geceden haftalar önce neler olduğuna da bakõlmalõ. Bu yapõlõrsa o zaman yardõm filosunun niyetleri de daha somut olarak açõğa çõkar. Çünkü bu yardõm filosunun tek amacõnõn insani yardõm olduğu hep söylendi. Ama geçen hafta televizyon haberlerinde, parlamentodan eski bir arkadaşõmõ gemilerden birinde görünce şaşõrdõm. Televizyon muhabiri, “Yardım malzemelerini neden Gazze’ye gönderilmek üzere Aşdod limanında İsrail yetkililerine teslim etmediniz” sorusuna arkadaşõm şu yanõtõ verdi: “Amacımız Gazze halkına yardım götürmek değil, ablukayı yarmaktı.” Eğer her şeyi tartõşacaksak işin bu noktasõnõ da hesaba katmalõyõz. Evet, İsrail uluslararasõ sularda bir yardõm gemisine saldõrmakla, Gazze’yi ablukaya almakla uluslararasõ hukuku ihlal etti. Ama bu demek değildir ki her aklõna esen eline geçirdiği her türlü imkânla ablukayõ yarma hakkõna sahiptir. Ama uluslararasõ bağõmsõz bir soruşturma ayrõntõlarõ ortaya çõkaracaktõr. Bu İsrail’i güç durumda bõrakacak sonuçlara yol açabilir. Ama bu aynõ zamanda o konvoyu organize edenler ve gönderenler hakkõnda da birtakõm sorularõn sorulmasõnõ sağlayacaktõr. Bugün Türkiye’de Kemalist düşünceyi 21. Yüzyõl koşullarõna taşõyabilecek, iç ve dõş politikada alternatifler yaratabilecek merkez sol güçlü bir muhalefete ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Türkiye, Tahran’a bana göre verimli sonuçlar doğurmayacak birtakõm mesajlar göndermiştir. İran’õ engelleyebilecek tek husus dünya kamuoyunun birlik içinde hareket etmesidir. A M A Ç G A Z Z E A B L U K A S I N I Y A R M A K T I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle