25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 MART2010/SAYI 1252 PAZAR Bu albüm bizim miladımızZUHAL AYTOLUN G ripin, üç yıl aradan sonra "M.S 05.03.2010" adlı albümünü çıkardı. Üstelik de henüz askerden gelmiş olmanın etkisiyle çıktı bu albüm. O yüzden biraz içe dönük, biraz hüzünlü. Geçmişleriyle yüzleşme yaşadıklarını, asker dönüşü farklı kararlar da aldıklarını söyleyen grup, o yüzden bu albümü bir milat olarak tanımlıyor. Onlara göre bu bir olgunlaşma. Yeni bir döneme sayfa açıyorlar. "Bu albümle kendimize dönebildik. Aşk olduğu kadar yalnızlık da var. Umut olduğu kadar korku da var" diyorlar. - Üç yıl aradan sonra bir albüm çıkardınız. Hatta askerden de döndünüz. Şlmdi nasıl bir Gripin var karşımızda? llker Baliç: Bize göre biraz daha olgun bir Gripin ile dinleyenlerin karşısındayız. Üç yılda çok fazla şey oldu. Çok fazla konser verdik. Ayrıca araya askerlik de girdi. Hepimiz kendi hayatımıza dair çok şey düşündük ve askerden bol materyalle geri döndük. Bu albümde yer alan şarkılann çoğunu Birol askerden yazıp geldi. Artık dört kişi yolumuza devam ediyoruz. Evren işi dolayısıyla ayrılmak zorunda kaldı. Bu zamana kadar uğraşmadığımız müzik işinin idari kısmıyla da uğraştık. Sonrasında şirketimiz de değişti. Tüm bunlar bizi biraz daha olgunlaştırdı. - Peki nasıl bir olgunlaşma bu? Birol Namoglu: Askerlik kaç yaşında giderseniz gidin kendiyle baş başa kalma fırsatı veriyor. Üç yıl içinde yaşadıgımız aşklar, ayrılıklar, kavgalar, hatalar, tekrar özüne dönmeler, tekrar yolundan çıkmalar... Bunların hepsini ve aldığımız bu 3 yaşı bir şekilde öğütmeye çalıştık. Yaşlarımız da bu albümle beraber ciddileşti. Gr 'P'n'in t l y o r l a r 30'landık hepimiz. Ama en büyük e'tki . askerlik ve yaşadıgımız tecrübeler oldu. Ayrıca bir delilik yaptık ve artık sadece müzik yapıyoruz. Zaten bu ülkede grup müziği ' *yapmak bile çok akıl kârı değilken, bunu «•MtShemeye karar verdik. Bu da albüme yansıdı. - Bu albümde zaman, yaşam, ölüm, aşk, umut, umutsuzluk hepsl var. Biraz da hüzün yoğun. Bir yüzleşme glbi mi bu albüm? B. Namoglu: Evet, bir yüzleşme. Eski terk ediliş, terk edişlerle, hatalarla, yanlışlarla, düşülen kuyularla beraber bir yüzleşme albümü. O yüzleşme de birazcık olgunluk getirmiştir herhalde. -\ S\iP - Albümün adı M.S 05.03.2010. B. Namoglu: Bu da anlattıklarımızın özeti. Yani bir milat. Kendi içimizdeki degişiklikler ve aldığımız kararlarla bir milat. Bir dönemi sonlandırıp, yeni bir defter açtığımızın tarihini koymak istedik. Bu bizim miladımız. - Albümde 10 şarkı var, blriafıöst de cover. Neden "Yolcu Yolunda Gerek"i seçtiniz? i. Baliç: Albümlere koydugumuz bütün cover şarkılara bir şey mutlaka vesile oluyor. Burada da Beyaz Shovv'da Nilüfer konuktu. Zamanında bir demeç vermiş ve "Türkiye'de rock müzik tutmaz" demişti. Ardından Beyaz bir sürpriz yapmak istemiş. Bize teklif etti. "Bir Nilüfer parçası cover'layın, sürpriz yapalım" dedi. Yolcu Yolunda Gerek'i yaptık, Nilüfer de katıldı yayına, çok beğendi. Çok olumlu ve güzel tepkiler de aldık. Bu albüme de koyduk o parçayı. - önceki albümlerde Üç ve Dört adlı parçalarvar. Bu albümde de Beş. Nedir bu seri şarkılann hlkâyesi? B. Namoglu: Bu furya ilk albümde Üç'le başlamıştı. Gece 03.00'te yazılan bir şarkıydı aslında. Sonra bunu Dört takip etti, Beş de seri sonu olarak düşünüldü. "Uyandım" diyerek başlayan şarkı ile ilk iki şarkıda adamın uyuduğunu ve rüya gördügünü söylüyoruz bir anlamda. Bu üçleme bir yalnızltk serisi aslında. ilk şarkı kalabalık içindeki yalnızlığı, ikinoisj "•''•', gidenin arkasından yaşanan yalnızlığı anlatıyordu. Beş'te töe tamamen yalnızlıkla yüzleşme hali var. - Bu şarkıda "Kalan umutlanmdan birinl seçip, hepsini hepsini kaybettim" diyorsunuz. B. Namoglu: Bizim için seçim yapmak çok kolay değil. Müzigi seçmek için meslek, tecrübe ve diplomalarımızı cebimize koymamızdan bellidir bu. Gerçi o Haluk'un sözü ama hepimizi kapsıyor. Zaman ve yaş ilerledikçe hem seçim sayısı, hem seçenek sayısı azalıyor ve bir yola girip gidiyorsunuz. Kararları vere vere daralıyoryol. - Bir başka şarkıda "Her birimizin içinde biraz aşk var, en az yalnızlık olduğu kadar. Her birimizin içinde umudu var, en az korkulan oldugu kadar" da diyorsunuz gerçl. I. Baliç: Bence hepimiz kalabalık içindeyiz ama yine de her birimiz yalnızız. Kalabalıklarımızın ve yalnızlıklarımızın oranı zamana ve döneme göre değişebilir. Ama hep içimizdedir, biliriz. B. Namoglu: Birinden birini de seçmek zorunda değilsinizdir. Âşıkken de yalnız kalmak istiyor olabilirsiniz. Birini birinin içinde de yaşayabilirsiniz. Murat Başdogan: Yalnızlık benim için çok önemli mesela. Hayat aşksız da olmuyor tabii. Ancak aşk içinde yalnızlığı da yaşayabilmeli insan. ilişkilerde kendi yolundan sapabiliyor ya da karşısındakine dönüşebiliyor. Yalnızlık bir sorgulama imkânı da veriyor. Biz de yalnızken üretiyoruz. Bu albüm o yüzden bir yüzleşme. - Peki yarın ne hissettiriyor size? * B. Namoglu: Bu sözlerimizden çok karamsar olduğumuz ortaya çıkmasın. Biz sadece o tür bir duygu içinde üretim yapabiliyoruz. O yüzden böyle. Ama yarın aslında dün kadar umut bize. Yaşamayı çok seviyoruz. Yarın da iyi ya da kötü yaşamak güzel olacak. I. Baliç: Yaşamı sevdigimiz için kaygı duyuyoruz zaten. insan ömrü belli, verimli geçireceğimiz zamana neleri sığdırabileceğiz kaygısı taşıyoruz. • zuhalay@yahoo.com DÜNYALI YAZILAR ZÜLAL KALKANDELEN Gazetelerve iktidar Y azılı basının son yıllarda yaşadıgı travma, yalnızca Türkiye'de değil, tüm dünyada tartışılıyor. Dijital devrimin etkisiyle sarsılan ve sürekli okuyucu kaybeden gazeteler, art arda iflas bayrağını çekiyor. Öyle ki; dünyanın en büyük gazeteleri bile, krizi bir şekilde atlatmak için eleman çıkarıp masrafları kısma yolunu deniyor. Ama bunun da yeterli olmayacağı; çünkü geleceğin artık elektronik ortamda kurulduğu, yaygın olarak savunuluyor. Ben, daha önce de yazdığım gibi, yerleşen alışkanlıklar ve gazete markasına duyulan güven nedeniyle, yazılı basının bir süre daha varlığını koruyacağını düşünüyorum. Ama aynı zamanda, elektronik ortama yatırım yapılmasını da zorunlu görüyorum. Ben de gazeteyi elime alıp okumanın verdiği hissi tercih edenlerdenim. Ancak itiraf etmeliyim ki, ufkumu genişletip farklı görüşler sunan yazıların çogunu da intemet üzerinden yayın yapan bağımsız sitelerde buluyorum. Bunlardan birisini geçenlerde TruthDlg'de okudum. TruthDig, "Drilllng beneath the headllnes" şeklinde birsloganı benimsemiş, bağımsız ve ilerici bir internet dergisi. Manşetlerin yarattığı sansasyonun gözleri kör ettiği bir ortamda gerçekleri ortaya koyma adına önemli bir işlev görüyor. Gelelim TruthDig sayesinde okuduğum yazıya... Pulitzer ödüllü gazeteci Chris Hedges'in kaleme aldığı makale, medya üzerine yazılan-bir kitap hakkında. "The Death and Llfe of American Journallsm: The Media Revolution that Will Begln the World Again" (Amerikan Gazeteciliğinin Ölümü ve Yaşamı: Dünyayı Yeniden Kuracak Medya Devrimi) adlı bu eserin yazarları, lllinois Üniversitesi'nden Prof. Robert W. McChesney ve The Nation dergisinden John Nlchols. Oldukça kapsamlı bir içeriği olan kitapta, temel olarak söylenen şu: Son 125 yıldırşirket gibi yönetilerek, reklama bağlı bir şekilde varlığını devam ettiren gazete modeli artık sona erdi. Gazeteciliği koruyacaksak, bunu ancak sahsürsüz, kâr amacı gütmeyen, reklama bağlı olmayan bağımsız habercilikle yapabiliriz. Bu nedenle gazetecilik bir kamu hizmeti olarak değerlendirilmeli ve hükümet, kurtarma amaçlı olarak finansal katkıda bulunmalıdır. Böyle bir görüş, Türkiye'de ancak kahkahalarla karşılanabilir. Beğenmediği gazetelerin okunmamasını öneren, köşe yazarlarını dükkândaki tezgahtar yerine koyup hedef alan, görülmemiş vergi cezalarıyla medya sahiplerini yıldırmaya çalışan bir iktidarın, gazeteciliği korumak adına herhangi bir katkı yapması beklenemez elbette... Ayrıca, hükümet böyle bir katkı sağlarsa, editoryal tercihlere doğrudan müdahale edeceği için, zaten bağımsız habercilik hayal olur. Fakat Amerika ve Avrupa'da durum farklı. Oralarda yaşam savaşı veren gazetelere bir tekme de hükümetlerden gelmiyor. Tam tersine, hükümetler, demokrasinin olmazsa olmazı olarak görülen gazeteleri kurtarmak için çaba harcıyor. Fransa'da Sarkoz/nin basına sağladığı kaynaktan sonra, aynı yönde çalışmalar, Ingiltere ve Amerika'da da ciddi şekilde gündemde. Kanımca böyle bir yardım, ancak medyanın bağımsızlığının garanti altına alındığı çok gelişmiş bir demokraside sonuç verebilir. Çünkü aksi halde, devlet yardımı alan bir kuruluşta bağımsız gazetecilik yapmak, ancak bir oksimoron olabilir. Ancak benim dikkat çekmek istediğim nokta şu: Hep demokrasi kültürümüzün gelişmediği söylenir ya; 21. yüzyılda gazetacilik ve iktidar ilişkisi, bence bunu kanıtlayan en çarpıcı örnek. Avrupa ve Amerika, nasıl gazeteleri kurtarırız diye kafa yorarken, bizde hâlâ "beni sevmeyen ve eleştiren ölsün" mantığı işliyor... # www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle