25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 21 MART 2010 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr İsveç’te İslam korkusu İsveç Türk İşçi Dernekleri ve Türk Kadõn Federasyonu bir süredir İsveç’in çeşitli kentlerinde “Avrupa’da İslam korkusu” konulu konferanslar düzenliyor. Bu konferanslardan sonuncusu yapõldõ ve İsveç’te giderek artma eğilimi gösteren “İslam korkusuna” işaret edildi. İsveç’teki sivil toplum kuruluşlarõ ve partiler, tehlikeye karşõ uyarõldõ. İsveç’te, son günlerde Müslümanlara karşõ yapõlan saldõrõlarda dikkat çekici bir artõş kaydedildi. Müslümanlarõn yoğun olarak yaşadõklarõ Malmö kentinde, yõlbaşõ gecesi bir cami kurşunlandõ. Stockholm’de taşlanan bir caminin camlarõ kõrõldõ. Göteborg’da, cami yapõlacak bir arsaya kesilmiş domuz kafalarõ atõldõ. Danimarka’da Hz. Muhammed karikatürlerini çizen karikatüriste karşõ düzenlenen saldõrõdan sonra, İsveç’in en büyük üç gazetesi, karikatüristle dayanõşma amacõyla Hz. Muhammed karikatürlerini yeniden yayõmladõ. Norveç gazeteleri de aynõ yönde yayõn yaptõ. İsveç’teki İslam düşmanlõğõ sadece İsveç õrkçõlarõndan ve radikal Hõristiyanlardan kaynaklanmõyor. Müslüman Körfez ülkelerince finanse edilen bazõ camiler ve Müslüman dernekleri de bu kõşkõrtmalara çanak tutuyor. İsveç’te 70 bin üyeye sahip İsveç Müslümanlar Konseyi’nin Başkanõ Mahmud Aldebe, dört yõl önce, parlamentoda temsil edilen bütün partilere Müslümanlarõn isteklerini içeren bir mektup gönderdi. Sõralanan istekler arasõnda Müslümanlarõn mahkemelerce boşanma işlemlerinin imamlarõn onayõna bağlanmasõ, Müslümanlarõn banka borçlarõna faiz uygulanmamasõ, Müslüman kõz ve erkek öğrencilerin beden eğitimi ve yüzme derslerine ayrõ ayrõ girmeleri, çalõşan Müslümanlara cuma günleri 2 saatlik namaz izni verilmesi, İsveç’te imam yetiştiren okullarõn açõlmasõ, cami yapõmlarõnõn önündeki engellerin kaldõrõlmasõ ve “İsveç yasalarının İslam dinine uygun hale getirilmesi” gibi maddeler de yer alõyordu. Göçmenlerin İsveç’e uyumlarõndan sorumlu Bakan Jens Orback, bu isteklerin özgürlükleri kõsõtlayõcõ bir içerik taşõdõğõnõ ve kabul edilemez olduklarõnõ belirterek “İsveç’teki Müslümanların gizli bir gündemi mi var” sorusunu gündeme taşõdõ. İsveç Sanayi ve Ticaret örgütleri de düzenledikleri bir panelde, “Yaklaşan İslam tehlikesini, dünyanın sonunu getirecek iklim değişikliği kadar tehlikeli bulduklarını” açõkladõlar. Dinler Tarihi ve İslam uzmanõ Doç. Dr. Christer Hedin de Protestan inancõna sahip İsveç toplumunun yüzyõllar boyunca Hõristiyan Katolik mezhebi korkusuyla yaşadõğõnõ, şimdi bu korkunun yerini artõk “İslam korkusu”na bõraktõğõnõ söyledi. Yazar İsabella Canow, yüzlerce İsveçli ve Müslümanla görüşerek yazdõğõ “Aynı gökkube altında ama farklı” adlõ dini araştõrmalar kitabõnda “İsveç’te İslam korkusunun hızla yayıldığını” gözlemlediğini bildirdi. İsveçli bir gazeteci de Amerika’nõn Irak’õ işgal etmesini protesto gösterilerinin İsveçlileri nasõl etkilediğini araştõrdõ ve birçok İsveçlinin, Müslüman göstericileri “El Kaide militanı” şeklinde değerlendirdikleri sonucuna vardõ. İsveç’in Uppsala Üniversitesi’nden iki öğretim görevlisi de yaptõklarõ araştõrmalarda, “İsveçlilerin büyük çoğunluğunun Müslümanları İsveç toplumu için yaklaşan bir tehlike olarak gördükleri” sonucuna vardõklarõnõ açõkladõlar. Daha düne dek “Türbanıma dokunma” kampanyalarõna destek veren partiler, kadõn kuruluşlarõ artõk Müslüman kadõna karşõ soğuk duruyor. Müslüman kadõnõn örtüsünü kendi geleceği için bir tehlike olarak görüyor. İsveç ve Avrupa’da artan İslam korkusunda 11 Eylül’ün rolünü de göz ardõ etmemek gerekiyor. İslam korkusu, aynõ zamanda, dönemin ABD Başkanõ George Bush’un 11 Eylül’den sonra Müslümanlara karşõ başlattõğõ yeni “Haçlı Seferi”nin de bir sonucudur. İsveç, Amerikan politikalarõnõn çok sõkõ bir izleyicisidir. Bu tutum, parlamentoda Ermeni tasarõsõnõn onaylanmasõnda kendini “1”e “1” gösterdi... alinergis@yahoo.se Direniş şarkõlarõ şairi Ferrat “Ne güzel sözcük ‘Yoldaş’, biliyor musun? Ama çok da korkunçlaşabilir...” Geçen 13 Mart’ta yitirdiğimiz şair, şarkõcõ, Fransõz “şanson” geleneğinin, efsanevi karesinin son temsilcisi Jean Ferrat en ünlü ezgilerinden, 68 Prag’õna yakõlmõş “Camarade/Yoldaş”õn (1970) nakaratõnda hissettiklerini sevgilisine böyle anlatõyordu. 40 yõldõr mutlu bir hayat sürdüğü Ardèche bölgesinin dağ köyü Antraigues-sur- Volane yakõnlarõndaki hastanede dünyaya gözlerini yumarken ardõnda 200’ün üstünde, birçoğu klasik sayõlan şarkõ bõrakõyordu. Ferrat’õn sessiz sedasõz vedasõyla sadece Georges Brassens, Jacques Brel, Léo Ferré’nin müzik tarihinde var ettikleri eşsiz bir sayfa kapanmõş olmuyordu. Bu karenin en angaje kişiliği, sosyalizmin, haklõ davalarõn, eşitlik ve özgürlüğün dev militanõ, sanatçõ bir direnişçi aramõzdan ayrõlõyordu. Hem yazar, hem besteci, hem de yorumcu Jean Tenenbaum 23 Aralõk 1930’da dar gelirli, Rus Yahudisi kökenli bir ailenin 4. çocuğu olarak, Paris’in Batõ banliyölerinden Vaucresson’da dünyaya geldi. 11 yaşõndayken babasõ binlerce Fransõz Yahudisi gibi Ausschwitz ölüm kampõna sürüldü. Küçük Jean hayatta kalõşõnõ kendisini saklayan komünist militanlara borçludur. Hiçbir zaman parti üyesi olmayan Jean son nefesine kadar sola, devrimcilere, komünistlere minnettar ve sadõk kalacaktõr. Stalinci dönemde Fransõz Komünist Partisi’nin “Yoldaş”õ, yandaşõ olarak bilinse bile, parti, Sovyet yönetimi ve uydularõnõn uygulamalarõna daima eleştirel bakmasõnõ bilecektir. Hatta 1980’de, dönemin FKP Genel Sekreteri Georges Marchais’nin siyasi literatüre geçen ünlü ifadesi “Sosyalist ülkelerin ‘pozitif’ genel bilançosu” sözlerine karşõ, en çok bilinen şarkõlarõndan birini “le Bilan / Bilanço”yu besteleyip “sosyalist sistem”deki yobazlõklarõ, anormallikleri sert bir biçimde mahkûm edecektir. “...Prag’dan Budapeşte’ye, Sofya’dan Moskova’ya / Ah bize yutturdukları püsküllü yalanlarıyla / işgüzar Stalincilerin her türlü düzenbazlıklarıyla / İdeal uğruna verdiğimiz kavga / Ve hâlâ bugün adına vuruştuğumuz dava...” Onu sosyal adalet, farklõ bir toplum ve evrensel kavgasõnda yoldaşõ bilen kitlesel bir sempatizan çevresi olsa da gerçek hayranlarõ sõradan, ortalama Fransõzlardõ. O yalnõzca 60’larõn moda, 68 neslinin “angaje” bir müzisyeni değildi. İnsanõn içini õsõtan bir ses; has ipekten dokunmuş kadife kadar zarif, insanõ şefkatle saran bir üslupla ezgiler yazmõş okumuştu. 1983’te Paris banliyölerinden birinde yeni bir sosyal konuta taşõnmõştõk. Bizimle aynõ katta oturan 94 yaşõnda bir komşumuz vardõ. I. Dünya Savaşõ’nda ilk eşini, II. Dünya Savaşõ’nda da 2. eşini yitirmişti. En büyük korkusu 70’li yaşlarõnõ süren tek ve hasta oğlunun kendisinden önce ölmesiydi. En büyük keyfiyse Ferrat dinlemekti. Çocuklarõmõn Fransõz Ninesi’nin en sevdiği parçalar, Nazi kurbanlarõna ithaf edilmiş, belki de en duygulu ve isyan ettirici şarkõ, “Nuit et brouillard / Gece ve Sis” (1963), Ardèche dağlarõnõn muhteşem Ferrat türküsü “La Montagne / Dağ” , romantik “Aimer à perdre raison/Aklını kaybedercesine sevmek”ti. 60 ve 70’li yõllarõn baskõcõ yönetimleri Brassens, Brel, hatta Ferré’ye değil ama “muzır” Ferrat’ya televizyon ve radyolarõ yasakladõ. O da isyanõnõ meydanlarda, şenliklerde şarkõlar söyleyerek haykõrdõ. Siyasilerin “uşağı” tekelci, Amerikancõ medya patronlarõna giydirirken bir yandan “Potemkin” bahriyelilerini övdü. “Ma Môme / Yavuklum”, “Ma France / Fransam”, “C’est beau la vie / Hayat Güzel”, “L’amour est cerise / Aşk Kirazdır” ve yine sözleri Louis Aragon’a ait “La femme est l’avenir de l’homme / Kadın İnsanın (Erkeğin) Geleceğidir” gibi parçalarõ, plaklarõ engellere rağmen milyonlar sattõ. 1972’de sahnelere elveda dedikten sonra ölümüne kadar üç defa televizyona çõkmayõ kabul etti, 6 albüm daha yayõmladõ. Sayõsõz siyasi ve sosyal mücadelenin yanõnda yer aldõ. Uzun yõllar köyünde muhtar yardõmcõlõğõ görevini de üstlendi. Gür ak saçlarõ, ak kaşlarõ ve pos bõyõklarõndan taşan, sürekli gülümseyen çehresiyle ayrõmcõlõğa, õrkçõlõğa, savaşa, eşitsizliğe karşõ, insan ve de özellikle kadõn haklarõ için mücadelede daima hazõr ve nazõrdõ. Hasta yatağõndan, 2010 bölge seçimlerinde, “Oyunuzu Sol Cephe partisine verin” çağrõsõnda bile bulunmuştu. Sizlere bu satõrlarõ yazarken köyünde yapõlan cenaze törenini amatör bir web sitesinden izledim. Köyü dolduran binlerce isimsiz arkadaşõ, birkaç yakõnõn konuşmasõ, ilerlemiş yaşlarõna rağmen Francesca Solleville, Isabelle Aubret gibi şarkõcõ dostlarõ yorumladõklarõ Ferrat şarkõlarõyla ona olan görevlerini yerine getiriyorlardõ. Ferrat 2004’te son katõldõğõ Fête de l’Humanité şenliğinde kendini yaşatan gücün “Umut dalgaları” olduğunu anlatmõştõ. Cenaze töreninin sonunda mikrofon tutulan 30 yaşlarõnda genç bir adam, “Bir tek onun sesi bende mücadele etme isteği ve gücü yaratıyor. Şiirleri, şarkıları hayatta tutunacak hiçbir dalım kalmasa bile bana şu dünyada haksızlıklara direnme arzusu veriyor” diyor. Direniş şarkõlarõ şairi Jean Ferrat artõk ebediyen yaşayacak. ugur.hukum@gmail.com PARİS UĞUR HÜKÜM MALMÖ ALİ HAYDAR NERGİS Münih’in tarihi birahanesi Hofbraeuhaus’un salonlarõ öğle saatlerinde yine dolu. Az ötede küçük bir turist grubu oturmuş, önlerinde beyaz sosisler, bira kadehleri. Aralarõnda İngilizce konuşuyorlar. Rehberleri Münih’ten, biradan ve Hitler’den söz ediyor. Kulak kabartõyorum. “Münih, Nasyonal Sosyalistlerin merkezi, bu birahane de toplantı yerleriydi” diyor. Viyana’da başarõlõ olamayan Hitler 1913’te Münih’e yerleşir. Kõsa süre sonra kendini aşõrõ sağcõ gruplarõn arasõnda bulur. Gönüllü olarak gittiği Birinci Dünya Savaşõ’nõn ardõndan yine Münih’e döner. Şubat 1920’de Hitler’in de üye olduğu Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi NSDAP kurulur. Sõk sõk Hofbraeuhaus Birahanesi’nde bir araya gelirler. 8 Kasõm 1923’te orada aldõklarõ bir kararõn ardõndan darbe girişimini denerler, ancak başarõlõ olamazlar. Hitler ve yandaşlarõ tutuklanõr. Ülkenin güvenliğini tehlikeye soktuklarõ için Leipzig’deki Devlet Mahkemesi’ne çõkarõlmalarõ gerekmektedir. Suçlarõnõn cezasõ idamdõr. Fakat Bavyera Adalet Bakanõ Franz Gürtner, yasalarõ çiğneyerek davanõn Münih’te görülmesini sağlar. Çünkü Hitler’e darbe girişiminde destek verenler Bavyera’da politikaya damgalarõnõ vurmuş kişilerdir. Nasyonal Sosyalist ideolojiye olan yakõnlõğõ bilinen baş yargõç Neithardt’õn kararõ 5 yõl hapis olur. Ancak Hitler Landsberg cezaevindeki özel hücresinde sadece 9 ay yatar, “Kavgam”õ yazar ve çõkar çõkmaz da aşõrõ sağcõ NSDAP’yi yeniden kurar. 27 Şubat 1925’teki kuruluş toplantõsõ yine Hofbraeuhaus Birahanesi’nin salonlarõnda yapõlõr. Türkiye’de Atatürk’ün Cumhuriyeti gerçekleştirdiği günlerde, Almanya’da Hitler Nazi ideolojisinin temellerini atmõştõr! Birkaç ay içinde 27 bin kişi NSDAP’ye üye olur. Aradan geçen beş yõlda parti büyük bir patlama yapar, 1930 yõlõnda 400 bin Alman Hitler partisine üyedir. Ortam artõk hazõrdõr. 1923’te darbeyle ele geçirmediği ülke yönetimine aradan on yõl sonra seçimle el koyar! Naziler, faşist iktidarlarõn tümünün yaptõğõ gibi korkutma, sindirme ve hile yollarõna başvururlar. Kõsa zamanda hem yürütme, hem de yasama gücü Hitler’in eline geçer. İşte o yõllarda Georg Elser ortaya çõkar. Özgürlük düşkünü gençten bir marangozdur. Nazilerin felaket getireceğine inanmõştõr. 1938 güzünde üst düzey Nazilerin öldürülmesi gerektiğine karar verir. Hitler Münih birahanesinde 1923 darbesinin 15. yõlõnõ kutlarken davetliler arasõna Elser de karõşmasõnõ becerir. Suikast girişimi kafasõna iyice yerleşmiştir. İleri aylarda geceleri sõk sõk birahaneye saklanõr, planlar çizer. Saatli bomba yapacaktõr. Hitler’in 8 Kasõm 1939 akşamõ yine birahaneye geleceğini biliyordur. Konuşacağõ kürsünün hemen yanõndaki sütunun içine üç gece önceden yerleştirdiği saatli bombalarõ 8 Kasõm saat 21.20’ye ayarlamõştõr. Hitler, Eski Yugoslavya’nõn ABD’ye attõğõ “kazığın” misli menendine rast gelinemez. Verilere bakõlõrsa, yirmi yõl evvel, 80 bin civarõnda Yugoslav arabasõnõn aksatasõ Galata Kulesi’ni satan “Sülün Osman” marifetiyle yapõlmõştõr. O zamanki büyük oto ithalinin sonucunda Amerika’ya gelen Yugo’lar hâlâ alõcõ bekliyor: 10 dolara! Girin, e-bay.com’a, on dolarõn altõnda satmaya razõ olanlarõ da bulursunuz. Hurdasõnõ satmaya hazõr olanlarõn verdiği üst fiyat 10 dolardõr, cesareti olan alõr, yürütmeye uğraşõr; yürürse tabii... Yugo arabalarõnõn birden bire böylesine ilgi görüp basõnda malzeme edilmesi, son zamanlarda Toyota marka araçlarõn bir arõza nedeniyle geri çağõrõlmasõndan sonra arttõ; sarkastik biçimiyle, kinayeli olarak... Toyota’nõn milyonlarca aracõ gaz pedalõndaki “telaşe memuru” nedeniyle geri çağrõşõnõn ardõndan, Amerikan trafiğinde “deve kuşu emniyeti içinde kalmaya” meraklõ olanlar otomobillerin “geçmişi tenekeli tarihini” incelemeye koyuldu: ABD’nin karayollarõ albümünde neler çõkmadõ neler... Meğer, bizim öle bayõldõğõmõz BMW’ler bir vakitler, “tel maşa” imiş; Audi’leri de geri çağõrmõşlar tamire-bakõma... İngiliz Austin’leri sormayõn; onlar da birer “çakma” imiş, diye iddia edenleri bile çõktõ... Ama, Yugo marka arabalarõ için söylendiği kadarõna hiç rast gelinmemiş olmalõdõr; üzerine, geçenlerde kitap bile yazõldõ. Yugo’larõn ABD pazarõnda bir fiyasko olduğu şeklindeki haberler, tam da Toyota kendi arabalarõnõ, geri çağõrõrken ortaya çõktõ... Yugo’nun hikâyesi bizi ilgilendirir. Zira, Sultanahmet’te onlara az rast gelmedik! Gerçi Yugo arabalarõna binmiş Yugoslav komşularõmõzdan ziyade, ben, ta Chopin’in memleketi Polonya’dan “Hergele Meydanı”na kadar gelme cesareti gösteren Polonezlerin içine sõğõştõğõ, İtalyan Topolino tarzõ, mini Fiat Bis’leri merak ederim ya; bu da ayrõ bir hikâyedir: İki kapõlõ bir cendereden başkasõ olmayan bu otomobil cücesine, o uzun bacaklõ Polonezler nasõl biner, iner hatta kendilerinin yanõ sõra Ayasofya’nõn arkasõndaki Caferiye Sokağõ’nda kurduklarõ işporta pazarõnda satmak üzere döküntü Sovyet mallarõnõ nasõl taşõrlar, bunlara şaşar kalõrdõm. Polonez kõzlarõnõn hatõrõna gittiğimiz o sokaktaki “Polonya Malları Haftası” tezgâhõnda yine de bir şeyler almadan çõkmazdõk; 1980’lerin ortalarõnda, oradan aldõğõm bir pusula hâlâ çalõşõyor ve inatla Kuzey’i göstermeye devam ediyor. Ne ki inatla çalõşmayanlarõ da çõktõ, sonradan: Sosyalist blok üretimi sayõlabilecek, ancak Tito’nun Stalin’e kafa tutuşu nedeniyle, Bağlantõsõzlar Paktõ’nõn ev sahibi olmasõ, hatta rahmetli Ecevit’i bile meşgul eden “Öz Yönetim” gibi kulak tozunu okşamõş bir kavram yüzünden ilgileneceğimiz arabalar, Yugoslavlarõn Yugo arabalarõ gittikleri yerde çalõşmadõ. Eğer, İstanbul’a gelip çalõştõlarsa, bunu, Yugoslav göçmenlerin yoğun yaşadõğõ Rami, Eyüp, Sarõgöl, Bayrampaşa, Sağmalcõlar, Taşlõtarla gibi semtlerin usta tamircilerine “ithaf” ediniz! Biz gelelim ABD’ye: Buraya 1985’te tanesi 3 bin 900 dolara satõlmak üzere ihraç edilmiş Yugo’lara... İlk partide getirilmiş araçlar ayda 90 dolar taksitle Amerikalõlara satõldõ; alan memnun, veren memnun idi... Ancak birkaç ay geçmeden, Yugo’larõn falsosu ortaya çõktõ: Araçlar Amerikan karayollarõnda su kaynatõyor, motorlarõ bayõlõyor, orasõ burasõ dökülüyordu. ABD’ye gelen bir iki Yugo olsa Amerikan ekonomisi bunun lafõnõ bile etmezdi. Ancak Yugo’larõn toplamõ, dudak uçuklatacak rakama ulaşmõş, 80 bini bulmuştu; Amerikan orta sõnõfõ açgözlülükle nereyse tüm Yugo’larõ buraya getirtecekti. Hurdalõklara koysanõz sõğmazdõ. Ardõndan Yugo’larõn fiyatlarõ 3 bin 900 dolardan geriledi, geriledi ve 10 dolara kadar indi. Şimdi, dilerseniz, bu fiyata bir Yugo alabilirsiniz. Artõk kümes olsun diye bahçeye mi koyarsõnõz, yahut nostalji niyetine bir yerde mi saklarsõnõz, size kalmõş... Ne var ki kesin olan şu: Bu araçla asla trafiğe çõkamazsõnõz, zira kontak anahtarõnõn çalõşacağõ bile şüphelidir. Ama olsun, Yugo’lar ABD tarihinde bir fõrtõnaydõ, geldi geçti, kapitalist açgözlülüğün bir sembolü olarak sosyalizmin tarihine bile girdi. Yugoslavya’nõn İtalyan komşusu Fiat’tan lisansõnõ alõp, eski Fiat 127 modelinin bir tekrarõ olarak ürettiği Yugo’larõn başõna gelen bu... Bu kadarla kalsa iyi, dahasõ da oldu: 1993 NATO bombardõmanõ sõrasõnda, eski Yugoslavya başkenti Belgrad’õn yakõnlarõndaki Yugo-Zastava Koral Otomobil Fabrikalarõ ABD Hava Kuvvetleri tarafõndan bombalandõ, yerle bir edildi. Gerekçeyse orada otomobil değil, ağõr silahlar üretildiği idi. Kim bilir, belki doğrudur! Yolda gitmekten aciz otomobil yapan fabrikada üretilecek ağõr silahlarõn hafifliği, stratejik bir bombalamanõn nedeni mi olmuştu, yoksa ABD kendisine “kakalanan” binlerce Yugo’nun intikamõnõ mõ almõştõ; bakõn burasõ hiç anlaşõlamadõ... msenol34@yahoo.com ‘Savaşõ önlemek istemiştim’ 10 dolara Yugo otomobil... INDIANA MAHMUT ŞENOL STUTTGART AHMET ARPAD yardõmcõsõ Rudolf Hess’in ardõndan kürsüye gelir ve o gece Berlin’e dönmeye karar verdiği için de kõsa konuşur. Aynõ saatlerde Elser, Konstanz’dadõr. Führer saat 21.10’da kürsüden iner, bomba on dakika sonra patlar. Sekiz kişi ölür, altmõş da yaralõ vardõr. Elser, o gece yarõsõ İsviçre’ye geçerken üzerinde birahanenin bir kartpostalõyla salonun planlarõ bulunduğu için tutuklanõr. İşkencenin ardõndan suçunu itiraf eder. Atõldõğõ Dachau toplama kampõnda savaşõn son haftalarõnda kurşuna dizilir. Cesedi üzerindeki giysiyle yakõlõr. “Ben savaşı önlemek istemiştim,” diyen Elser’in bugün mezarõ yoktur... Rehber ayağa kalkõyor. “Şimdi Nazi döneminden kalmış olan ve günümüzde Müzik ve Tiyatro Yüksekokulu’nu barındıran yapıyı ziyaret edeceğiz” diyor. Turistler adamõn peşinden dõşarõ çõkõyor. Bizi de içinde krallarõn, kont ve konteslerin 400 yõl boyunca yaşadõğõ, Rönesans, Barok ve Rokoko salonlarõyla görkemli bir yapõ olan Residenz bekliyor. Hocaefendi’nin yandaşlarõ bugün orada bir sempozyum düzenliyor da... Hitler’in 1924 yõlõnda Leipzig Devlet Mahkemesi’nde yargõlanmasõnõ önleyenler 60 milyon insanõn ölümünden sorumludur. www.ahmet-arpad.de
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle