Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 21 MART 2010 PAZAR
12 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
İsveç’te
İslam
korkusu
İsveç Türk İşçi Dernekleri ve Türk
Kadõn Federasyonu bir süredir
İsveç’in çeşitli kentlerinde “Avrupa’da
İslam korkusu” konulu konferanslar
düzenliyor. Bu konferanslardan
sonuncusu yapõldõ ve İsveç’te giderek
artma eğilimi gösteren “İslam
korkusuna” işaret edildi. İsveç’teki
sivil toplum kuruluşlarõ ve partiler,
tehlikeye karşõ uyarõldõ. İsveç’te, son
günlerde Müslümanlara karşõ yapõlan
saldõrõlarda dikkat çekici bir artõş
kaydedildi. Müslümanlarõn yoğun
olarak yaşadõklarõ Malmö kentinde,
yõlbaşõ gecesi bir cami kurşunlandõ.
Stockholm’de taşlanan bir caminin
camlarõ kõrõldõ. Göteborg’da, cami
yapõlacak bir arsaya kesilmiş domuz
kafalarõ atõldõ. Danimarka’da Hz.
Muhammed karikatürlerini çizen
karikatüriste karşõ düzenlenen saldõrõdan
sonra, İsveç’in en büyük üç gazetesi,
karikatüristle dayanõşma amacõyla Hz.
Muhammed karikatürlerini yeniden
yayõmladõ. Norveç gazeteleri de aynõ
yönde yayõn yaptõ. İsveç’teki İslam
düşmanlõğõ sadece İsveç õrkçõlarõndan ve
radikal Hõristiyanlardan
kaynaklanmõyor. Müslüman Körfez
ülkelerince finanse edilen bazõ camiler
ve Müslüman dernekleri de bu
kõşkõrtmalara çanak tutuyor. İsveç’te 70
bin üyeye sahip İsveç Müslümanlar
Konseyi’nin Başkanõ Mahmud Aldebe,
dört yõl önce, parlamentoda temsil
edilen bütün partilere Müslümanlarõn
isteklerini içeren bir mektup gönderdi.
Sõralanan istekler arasõnda
Müslümanlarõn mahkemelerce boşanma
işlemlerinin imamlarõn onayõna
bağlanmasõ, Müslümanlarõn banka
borçlarõna faiz uygulanmamasõ,
Müslüman kõz ve erkek öğrencilerin
beden eğitimi ve yüzme derslerine ayrõ
ayrõ girmeleri, çalõşan Müslümanlara
cuma günleri 2 saatlik namaz izni
verilmesi, İsveç’te imam yetiştiren
okullarõn açõlmasõ, cami yapõmlarõnõn
önündeki engellerin kaldõrõlmasõ ve
“İsveç yasalarının İslam dinine uygun
hale getirilmesi” gibi maddeler de yer
alõyordu. Göçmenlerin İsveç’e
uyumlarõndan sorumlu Bakan Jens
Orback, bu isteklerin özgürlükleri
kõsõtlayõcõ bir içerik taşõdõğõnõ ve kabul
edilemez
olduklarõnõ
belirterek
“İsveç’teki
Müslümanların
gizli bir
gündemi mi
var” sorusunu
gündeme taşõdõ.
İsveç Sanayi ve
Ticaret örgütleri de düzenledikleri bir
panelde, “Yaklaşan İslam tehlikesini,
dünyanın sonunu getirecek iklim
değişikliği kadar tehlikeli
bulduklarını” açõkladõlar. Dinler Tarihi
ve İslam uzmanõ Doç. Dr. Christer
Hedin de Protestan inancõna sahip İsveç
toplumunun yüzyõllar boyunca
Hõristiyan Katolik mezhebi korkusuyla
yaşadõğõnõ, şimdi bu korkunun yerini
artõk “İslam korkusu”na bõraktõğõnõ
söyledi. Yazar İsabella Canow,
yüzlerce İsveçli ve Müslümanla
görüşerek yazdõğõ “Aynı gökkube
altında ama farklı” adlõ dini
araştõrmalar kitabõnda “İsveç’te İslam
korkusunun hızla yayıldığını”
gözlemlediğini bildirdi. İsveçli bir
gazeteci de Amerika’nõn Irak’õ işgal
etmesini protesto gösterilerinin
İsveçlileri nasõl etkilediğini araştõrdõ ve
birçok İsveçlinin, Müslüman
göstericileri “El Kaide militanı”
şeklinde değerlendirdikleri sonucuna
vardõ. İsveç’in Uppsala
Üniversitesi’nden iki öğretim görevlisi
de yaptõklarõ araştõrmalarda,
“İsveçlilerin büyük çoğunluğunun
Müslümanları İsveç toplumu için
yaklaşan bir tehlike olarak
gördükleri” sonucuna vardõklarõnõ
açõkladõlar. Daha düne dek
“Türbanıma dokunma”
kampanyalarõna destek veren partiler,
kadõn kuruluşlarõ artõk Müslüman
kadõna karşõ soğuk duruyor. Müslüman
kadõnõn örtüsünü kendi geleceği için bir
tehlike olarak görüyor. İsveç ve
Avrupa’da artan İslam korkusunda 11
Eylül’ün rolünü de göz ardõ etmemek
gerekiyor. İslam korkusu, aynõ zamanda,
dönemin ABD Başkanõ George
Bush’un 11 Eylül’den sonra
Müslümanlara karşõ başlattõğõ yeni
“Haçlı Seferi”nin de bir sonucudur.
İsveç, Amerikan politikalarõnõn çok sõkõ
bir izleyicisidir. Bu tutum, parlamentoda
Ermeni tasarõsõnõn onaylanmasõnda
kendini “1”e “1” gösterdi...
alinergis@yahoo.se
Direniş şarkõlarõ şairi Ferrat
“Ne güzel sözcük ‘Yoldaş’, biliyor
musun? Ama çok da
korkunçlaşabilir...” Geçen 13 Mart’ta
yitirdiğimiz şair, şarkõcõ, Fransõz “şanson”
geleneğinin, efsanevi karesinin son temsilcisi
Jean Ferrat en ünlü ezgilerinden, 68 Prag’õna
yakõlmõş “Camarade/Yoldaş”õn (1970)
nakaratõnda hissettiklerini sevgilisine böyle
anlatõyordu. 40 yõldõr mutlu bir hayat sürdüğü
Ardèche bölgesinin dağ köyü Antraigues-sur-
Volane yakõnlarõndaki hastanede dünyaya
gözlerini yumarken ardõnda 200’ün üstünde,
birçoğu klasik sayõlan şarkõ bõrakõyordu.
Ferrat’õn sessiz sedasõz vedasõyla sadece
Georges Brassens, Jacques Brel, Léo
Ferré’nin müzik tarihinde var ettikleri eşsiz bir
sayfa kapanmõş olmuyordu. Bu karenin en
angaje kişiliği, sosyalizmin, haklõ davalarõn,
eşitlik ve özgürlüğün dev militanõ, sanatçõ bir
direnişçi aramõzdan ayrõlõyordu.
Hem yazar, hem besteci, hem de yorumcu Jean
Tenenbaum 23 Aralõk 1930’da dar gelirli, Rus
Yahudisi kökenli bir ailenin 4. çocuğu olarak,
Paris’in Batõ banliyölerinden Vaucresson’da
dünyaya geldi. 11 yaşõndayken babasõ binlerce
Fransõz Yahudisi gibi Ausschwitz ölüm
kampõna sürüldü. Küçük Jean hayatta kalõşõnõ
kendisini saklayan komünist militanlara
borçludur. Hiçbir zaman parti üyesi olmayan
Jean son nefesine kadar sola, devrimcilere,
komünistlere minnettar ve sadõk kalacaktõr.
Stalinci dönemde Fransõz Komünist Partisi’nin
“Yoldaş”õ, yandaşõ olarak bilinse bile, parti,
Sovyet yönetimi ve uydularõnõn uygulamalarõna
daima eleştirel bakmasõnõ bilecektir. Hatta
1980’de, dönemin FKP Genel Sekreteri
Georges Marchais’nin siyasi literatüre geçen
ünlü ifadesi “Sosyalist ülkelerin ‘pozitif’
genel bilançosu” sözlerine karşõ, en çok
bilinen şarkõlarõndan birini “le Bilan /
Bilanço”yu besteleyip “sosyalist sistem”deki
yobazlõklarõ, anormallikleri sert
bir biçimde mahkûm edecektir.
“...Prag’dan Budapeşte’ye,
Sofya’dan Moskova’ya / Ah
bize yutturdukları püsküllü
yalanlarıyla / işgüzar
Stalincilerin her türlü
düzenbazlıklarıyla / İdeal
uğruna verdiğimiz kavga / Ve
hâlâ bugün adına
vuruştuğumuz dava...”
Onu sosyal adalet, farklõ bir toplum ve evrensel
kavgasõnda yoldaşõ bilen kitlesel bir sempatizan
çevresi olsa da gerçek hayranlarõ sõradan,
ortalama Fransõzlardõ. O yalnõzca 60’larõn
moda, 68 neslinin “angaje” bir müzisyeni
değildi. İnsanõn içini õsõtan bir ses; has ipekten
dokunmuş kadife kadar zarif, insanõ şefkatle
saran bir üslupla ezgiler yazmõş okumuştu.
1983’te Paris banliyölerinden birinde yeni bir
sosyal konuta taşõnmõştõk. Bizimle aynõ katta
oturan 94 yaşõnda bir komşumuz vardõ. I.
Dünya Savaşõ’nda ilk eşini, II. Dünya
Savaşõ’nda da 2. eşini yitirmişti. En büyük
korkusu 70’li yaşlarõnõ süren tek ve hasta
oğlunun kendisinden önce ölmesiydi. En büyük
keyfiyse Ferrat dinlemekti. Çocuklarõmõn
Fransõz Ninesi’nin en sevdiği parçalar, Nazi
kurbanlarõna ithaf edilmiş, belki de en duygulu
ve isyan ettirici şarkõ, “Nuit et brouillard /
Gece ve Sis” (1963), Ardèche dağlarõnõn
muhteşem Ferrat türküsü “La
Montagne / Dağ” , romantik “Aimer
à perdre raison/Aklını
kaybedercesine sevmek”ti. 60 ve
70’li yõllarõn baskõcõ yönetimleri
Brassens, Brel, hatta Ferré’ye değil
ama “muzır” Ferrat’ya televizyon ve
radyolarõ yasakladõ. O da isyanõnõ
meydanlarda, şenliklerde şarkõlar
söyleyerek haykõrdõ. Siyasilerin
“uşağı” tekelci, Amerikancõ medya
patronlarõna giydirirken bir yandan
“Potemkin” bahriyelilerini övdü. “Ma Môme
/ Yavuklum”, “Ma France / Fransam”,
“C’est beau la vie / Hayat Güzel”, “L’amour
est cerise / Aşk Kirazdır” ve yine sözleri
Louis Aragon’a ait “La femme est l’avenir
de l’homme / Kadın İnsanın (Erkeğin)
Geleceğidir” gibi parçalarõ, plaklarõ engellere
rağmen milyonlar sattõ. 1972’de sahnelere
elveda dedikten sonra ölümüne kadar üç defa
televizyona çõkmayõ kabul etti, 6 albüm daha
yayõmladõ. Sayõsõz siyasi ve sosyal
mücadelenin yanõnda yer aldõ. Uzun yõllar
köyünde muhtar yardõmcõlõğõ görevini de
üstlendi. Gür ak saçlarõ, ak kaşlarõ ve pos
bõyõklarõndan taşan, sürekli gülümseyen
çehresiyle ayrõmcõlõğa, õrkçõlõğa, savaşa,
eşitsizliğe karşõ, insan ve de özellikle kadõn
haklarõ için mücadelede daima hazõr ve nazõrdõ.
Hasta yatağõndan, 2010 bölge seçimlerinde,
“Oyunuzu Sol Cephe partisine verin”
çağrõsõnda bile bulunmuştu. Sizlere bu satõrlarõ
yazarken köyünde yapõlan cenaze törenini
amatör bir web sitesinden izledim. Köyü
dolduran binlerce isimsiz arkadaşõ, birkaç
yakõnõn konuşmasõ, ilerlemiş yaşlarõna rağmen
Francesca Solleville, Isabelle Aubret gibi
şarkõcõ dostlarõ yorumladõklarõ Ferrat
şarkõlarõyla ona olan görevlerini yerine
getiriyorlardõ. Ferrat 2004’te son katõldõğõ Fête
de l’Humanité şenliğinde kendini yaşatan
gücün “Umut dalgaları” olduğunu anlatmõştõ.
Cenaze töreninin sonunda mikrofon tutulan 30
yaşlarõnda genç bir adam, “Bir tek onun sesi
bende mücadele etme isteği ve gücü
yaratıyor. Şiirleri, şarkıları hayatta
tutunacak hiçbir dalım kalmasa bile bana şu
dünyada haksızlıklara direnme arzusu
veriyor” diyor. Direniş şarkõlarõ şairi Jean
Ferrat artõk ebediyen yaşayacak.
ugur.hukum@gmail.com
PARİS
UĞUR HÜKÜM
MALMÖ
ALİ HAYDAR
NERGİS
Münih’in tarihi birahanesi
Hofbraeuhaus’un salonlarõ
öğle saatlerinde yine dolu. Az
ötede küçük bir turist grubu
oturmuş, önlerinde beyaz
sosisler, bira kadehleri.
Aralarõnda İngilizce
konuşuyorlar. Rehberleri
Münih’ten, biradan ve
Hitler’den söz ediyor. Kulak
kabartõyorum. “Münih,
Nasyonal Sosyalistlerin
merkezi, bu birahane
de toplantı yerleriydi”
diyor. Viyana’da başarõlõ
olamayan Hitler 1913’te
Münih’e yerleşir. Kõsa
süre sonra kendini aşõrõ
sağcõ gruplarõn arasõnda
bulur. Gönüllü olarak
gittiği Birinci Dünya
Savaşõ’nõn ardõndan yine
Münih’e döner. Şubat 1920’de
Hitler’in de üye olduğu
Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi
NSDAP kurulur. Sõk sõk
Hofbraeuhaus Birahanesi’nde
bir araya gelirler. 8 Kasõm
1923’te orada aldõklarõ bir
kararõn ardõndan darbe girişimini
denerler, ancak başarõlõ
olamazlar. Hitler ve yandaşlarõ
tutuklanõr. Ülkenin güvenliğini
tehlikeye soktuklarõ için
Leipzig’deki Devlet
Mahkemesi’ne çõkarõlmalarõ
gerekmektedir. Suçlarõnõn cezasõ
idamdõr. Fakat Bavyera Adalet
Bakanõ Franz Gürtner, yasalarõ
çiğneyerek davanõn Münih’te
görülmesini sağlar. Çünkü
Hitler’e darbe girişiminde destek
verenler Bavyera’da politikaya
damgalarõnõ vurmuş kişilerdir.
Nasyonal Sosyalist ideolojiye
olan yakõnlõğõ
bilinen baş yargõç
Neithardt’õn
kararõ 5 yõl hapis
olur. Ancak
Hitler Landsberg
cezaevindeki özel
hücresinde
sadece 9 ay yatar,
“Kavgam”õ
yazar ve çõkar çõkmaz da aşõrõ
sağcõ NSDAP’yi yeniden kurar.
27 Şubat 1925’teki kuruluş
toplantõsõ yine Hofbraeuhaus
Birahanesi’nin salonlarõnda
yapõlõr. Türkiye’de Atatürk’ün
Cumhuriyeti gerçekleştirdiği
günlerde, Almanya’da Hitler
Nazi ideolojisinin temellerini
atmõştõr! Birkaç ay içinde 27 bin
kişi NSDAP’ye üye olur.
Aradan geçen beş yõlda parti
büyük bir patlama yapar, 1930
yõlõnda 400 bin Alman Hitler
partisine üyedir. Ortam artõk
hazõrdõr. 1923’te darbeyle ele
geçirmediği ülke yönetimine
aradan on yõl sonra seçimle el
koyar! Naziler, faşist iktidarlarõn
tümünün yaptõğõ gibi korkutma,
sindirme ve hile yollarõna
başvururlar. Kõsa zamanda hem
yürütme, hem de yasama gücü
Hitler’in eline geçer. İşte o
yõllarda Georg Elser ortaya
çõkar. Özgürlük düşkünü
gençten bir marangozdur.
Nazilerin felaket getireceğine
inanmõştõr. 1938 güzünde üst
düzey Nazilerin öldürülmesi
gerektiğine karar verir. Hitler
Münih birahanesinde 1923
darbesinin 15. yõlõnõ kutlarken
davetliler arasõna Elser de
karõşmasõnõ becerir. Suikast
girişimi kafasõna iyice
yerleşmiştir. İleri aylarda
geceleri sõk sõk birahaneye
saklanõr, planlar çizer. Saatli
bomba yapacaktõr. Hitler’in 8
Kasõm 1939 akşamõ yine
birahaneye geleceğini
biliyordur. Konuşacağõ kürsünün
hemen yanõndaki sütunun içine
üç gece önceden yerleştirdiği
saatli bombalarõ 8 Kasõm saat
21.20’ye ayarlamõştõr. Hitler,
Eski Yugoslavya’nõn ABD’ye
attõğõ “kazığın” misli
menendine rast gelinemez. Verilere
bakõlõrsa, yirmi yõl evvel, 80 bin
civarõnda Yugoslav arabasõnõn
aksatasõ Galata Kulesi’ni satan
“Sülün Osman” marifetiyle
yapõlmõştõr. O zamanki büyük oto
ithalinin sonucunda Amerika’ya
gelen Yugo’lar hâlâ alõcõ bekliyor:
10 dolara! Girin, e-bay.com’a, on
dolarõn altõnda satmaya razõ olanlarõ
da bulursunuz. Hurdasõnõ satmaya
hazõr olanlarõn verdiği üst fiyat 10
dolardõr, cesareti olan alõr,
yürütmeye uğraşõr; yürürse tabii...
Yugo arabalarõnõn birden bire
böylesine ilgi görüp basõnda
malzeme edilmesi, son zamanlarda
Toyota marka araçlarõn bir arõza
nedeniyle geri çağõrõlmasõndan
sonra arttõ; sarkastik biçimiyle,
kinayeli olarak... Toyota’nõn
milyonlarca aracõ gaz pedalõndaki
“telaşe memuru” nedeniyle geri
çağrõşõnõn ardõndan, Amerikan
trafiğinde “deve kuşu emniyeti
içinde kalmaya” meraklõ olanlar
otomobillerin “geçmişi tenekeli
tarihini” incelemeye koyuldu:
ABD’nin karayollarõ albümünde
neler çõkmadõ neler... Meğer, bizim
öle bayõldõğõmõz BMW’ler bir
vakitler, “tel maşa” imiş; Audi’leri
de geri çağõrmõşlar tamire-bakõma...
İngiliz Austin’leri sormayõn; onlar
da birer “çakma” imiş, diye iddia
edenleri bile çõktõ...
Ama, Yugo marka arabalarõ için
söylendiği kadarõna hiç rast
gelinmemiş olmalõdõr; üzerine,
geçenlerde kitap bile yazõldõ.
Yugo’larõn ABD pazarõnda bir
fiyasko olduğu şeklindeki haberler,
tam da Toyota kendi arabalarõnõ,
geri çağõrõrken ortaya çõktõ...
Yugo’nun hikâyesi bizi ilgilendirir.
Zira, Sultanahmet’te onlara az rast
gelmedik! Gerçi Yugo arabalarõna
binmiş Yugoslav komşularõmõzdan
ziyade, ben, ta Chopin’in
memleketi Polonya’dan “Hergele
Meydanı”na kadar gelme cesareti
gösteren Polonezlerin içine
sõğõştõğõ, İtalyan Topolino tarzõ,
mini Fiat Bis’leri merak
ederim ya; bu da ayrõ
bir hikâyedir: İki kapõlõ
bir cendereden başkasõ
olmayan bu otomobil
cücesine, o uzun
bacaklõ Polonezler nasõl
biner, iner hatta
kendilerinin yanõ sõra
Ayasofya’nõn
arkasõndaki Caferiye Sokağõ’nda
kurduklarõ işporta pazarõnda satmak
üzere döküntü Sovyet mallarõnõ
nasõl taşõrlar, bunlara şaşar
kalõrdõm. Polonez kõzlarõnõn hatõrõna
gittiğimiz o sokaktaki “Polonya
Malları Haftası” tezgâhõnda yine
de bir şeyler almadan çõkmazdõk;
1980’lerin ortalarõnda, oradan
aldõğõm bir pusula hâlâ çalõşõyor ve
inatla Kuzey’i göstermeye devam
ediyor.
Ne ki inatla çalõşmayanlarõ da çõktõ,
sonradan: Sosyalist blok üretimi
sayõlabilecek, ancak Tito’nun
Stalin’e kafa tutuşu nedeniyle,
Bağlantõsõzlar Paktõ’nõn ev sahibi
olmasõ, hatta rahmetli Ecevit’i bile
meşgul eden “Öz Yönetim” gibi
kulak tozunu okşamõş bir kavram
yüzünden ilgileneceğimiz arabalar,
Yugoslavlarõn Yugo arabalarõ
gittikleri yerde çalõşmadõ. Eğer,
İstanbul’a gelip çalõştõlarsa, bunu,
Yugoslav göçmenlerin
yoğun yaşadõğõ Rami,
Eyüp, Sarõgöl,
Bayrampaşa,
Sağmalcõlar, Taşlõtarla
gibi semtlerin usta
tamircilerine “ithaf”
ediniz!
Biz gelelim ABD’ye:
Buraya 1985’te tanesi 3
bin 900 dolara satõlmak üzere ihraç
edilmiş Yugo’lara... İlk partide
getirilmiş araçlar ayda 90 dolar
taksitle Amerikalõlara satõldõ; alan
memnun, veren memnun idi...
Ancak birkaç ay geçmeden,
Yugo’larõn falsosu ortaya çõktõ:
Araçlar Amerikan karayollarõnda su
kaynatõyor, motorlarõ bayõlõyor,
orasõ burasõ dökülüyordu.
ABD’ye gelen bir iki Yugo olsa
Amerikan ekonomisi bunun lafõnõ
bile etmezdi. Ancak Yugo’larõn
toplamõ, dudak uçuklatacak rakama
ulaşmõş, 80 bini bulmuştu;
Amerikan orta sõnõfõ açgözlülükle
nereyse tüm Yugo’larõ buraya
getirtecekti. Hurdalõklara koysanõz
sõğmazdõ. Ardõndan Yugo’larõn
fiyatlarõ 3 bin 900 dolardan geriledi,
geriledi ve 10 dolara kadar indi.
Şimdi, dilerseniz, bu fiyata bir
Yugo alabilirsiniz. Artõk kümes
olsun diye bahçeye mi koyarsõnõz,
yahut nostalji niyetine bir yerde mi
saklarsõnõz, size kalmõş... Ne var ki
kesin olan şu: Bu araçla asla trafiğe
çõkamazsõnõz, zira kontak
anahtarõnõn çalõşacağõ bile
şüphelidir. Ama olsun, Yugo’lar
ABD tarihinde bir fõrtõnaydõ, geldi
geçti, kapitalist açgözlülüğün bir
sembolü olarak sosyalizmin tarihine
bile girdi. Yugoslavya’nõn İtalyan
komşusu Fiat’tan lisansõnõ alõp, eski
Fiat 127 modelinin bir tekrarõ
olarak ürettiği Yugo’larõn başõna
gelen bu... Bu kadarla kalsa iyi,
dahasõ da oldu: 1993 NATO
bombardõmanõ sõrasõnda, eski
Yugoslavya başkenti Belgrad’õn
yakõnlarõndaki Yugo-Zastava Koral
Otomobil Fabrikalarõ ABD Hava
Kuvvetleri tarafõndan bombalandõ,
yerle bir edildi. Gerekçeyse orada
otomobil değil, ağõr silahlar
üretildiği idi. Kim bilir, belki
doğrudur! Yolda gitmekten aciz
otomobil yapan fabrikada üretilecek
ağõr silahlarõn hafifliği, stratejik bir
bombalamanõn nedeni mi olmuştu,
yoksa ABD kendisine
“kakalanan” binlerce Yugo’nun
intikamõnõ mõ almõştõ; bakõn burasõ
hiç anlaşõlamadõ...
msenol34@yahoo.com
‘Savaşõ önlemek istemiştim’
10 dolara Yugo
otomobil...
INDIANA
MAHMUT
ŞENOL
STUTTGART
AHMET ARPAD
yardõmcõsõ Rudolf Hess’in
ardõndan kürsüye gelir ve o
gece Berlin’e dönmeye karar
verdiği için de kõsa konuşur.
Aynõ saatlerde Elser,
Konstanz’dadõr. Führer saat
21.10’da kürsüden iner,
bomba on dakika sonra
patlar. Sekiz kişi ölür, altmõş
da yaralõ vardõr. Elser, o gece
yarõsõ İsviçre’ye geçerken
üzerinde birahanenin bir
kartpostalõyla salonun
planlarõ bulunduğu için
tutuklanõr. İşkencenin
ardõndan suçunu itiraf eder.
Atõldõğõ Dachau toplama
kampõnda savaşõn son
haftalarõnda kurşuna dizilir.
Cesedi üzerindeki giysiyle
yakõlõr. “Ben savaşı
önlemek istemiştim,” diyen
Elser’in bugün mezarõ
yoktur...
Rehber ayağa kalkõyor.
“Şimdi Nazi döneminden
kalmış olan ve günümüzde
Müzik ve Tiyatro
Yüksekokulu’nu
barındıran yapıyı ziyaret
edeceğiz” diyor. Turistler
adamõn peşinden dõşarõ
çõkõyor. Bizi de içinde
krallarõn, kont ve konteslerin
400 yõl boyunca yaşadõğõ,
Rönesans, Barok ve Rokoko
salonlarõyla görkemli bir
yapõ olan Residenz bekliyor.
Hocaefendi’nin yandaşlarõ
bugün orada bir sempozyum
düzenliyor da... Hitler’in
1924 yõlõnda Leipzig Devlet
Mahkemesi’nde
yargõlanmasõnõ önleyenler 60
milyon insanõn ölümünden
sorumludur.
www.ahmet-arpad.de