25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 21 MART 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yeniden Bir Savaşımı Sürdürmek! Televizyonu kapatmak, radyoyu susturmak, gazeteleri okumamak... Odamdaki kitaplarla başbaşa kalmak! Kafayı bir süre dinlendirmek mi? Hep yaptığım şeydir! Ama hep sonuçsuz kalır. Bir gün bile sürmez!.. Bir süre dinlensem, dedim, kendime izin verdim. Kaç gün geçti? 15 gün mü? Dünyadan kopmak mı istediğim, yoksa kendimden kopmak mı? Bunu ayırt etmek zor! Sokaklarda dolaşsam, çekip bir yerlere gitsem, parklarda oyalansam. Beyoğlu’na çıksam, Haşet’e gitsem, bir filme girsem, bir kafede otursam... Hiçbiri yok! Zaman gelmiş çökmüş, geçmiş yılları üst üste yığmış, sana yüklemiş... Otur oturduğun yerde, diyor. Bunca yıldır ne yaptın yazmaktan başka, bil kendini!.. Ne güzeldi geçen günkü duygularım... Bir rahatsızlık, biraz hasta olmak, yaşlılığın bıkkınlığından kurtulmak iyiydi, ama yapışmış sana kopamadığın şeyler, en iyisi geç masana, aç yeni gelen gazeteleri, olmazsa TV’leri, bilgisayarda tüm iç- dış basında neler neler yazıldığını!.. Bak, geçenlerde hanımlar kendi kendine toplanmış, hilafetin kaldırıldığı günde bir çarşaf eylemi gerçekleştirmiş. Kara çarşafları paramparça etmiş! Nerden bulmuşlar ki onları? Sırtlarında getirmiş de değiller? Herhalde ninelerinin sandığından çıkarmışlardır. Karanlıkların simgesi olan, Atatürk devrimci atılımlarının silip attığı o kapkapa giysileri yok etmişler!.. Ama birileri kızmış! Bizim partiyi (CHP) kötü duruma düşürdüler bunlar, oy kaybetmemize sebep olacaklar, diye... Oysa o parti hilafeti kaldıran, şeriatı silip atan, çağdaşlığı, uygarlığı getiren bir parti! Demek kişiliğini, geçmişini, Atatürk’ü unutmalı, oy hesabını her şeyden önemli görmeli! Ankara’da da hanımlar toplanmış, Genelkurmay’ın önüne gitmişler, nöbetçi subaya çiçek vermişler, son zamanlarda askere karşı girişilen çirkin sataşmalara karşı çıkmışlar, Atatürk’ün kızları olarak Türk ordusuna, subaylarına bağlılıklarını bildirmişler... Bir korku var! Atatürk Cumhuriyeti’nin gerçekleştirdiği bütün devrimci atılımlar, çağdaşlık özlemleri gitti gidiyor, korkusu... Bunu o yaşlı- genç hanımlar duyuyor da, bizler, sizler, hangi uykulardasınız? PENCERE Batılılaşmanın Gereği?.. Uygarlık nedir?.. Çok yönlü tartışmalara yol açacak bir sorudur bu; ama diyelim ki Batı’da kimi toplumların siyasal, ekonomik ve sosyal açıdan ulaştıkları gelişme düzeyi bugün uygarlık sayılıyor; çoğu zaman “çağdaş uy- garlık” kavramıyla “Batı uygarlığı” özdeşleşiyor. Tarihin her aşamasında çeşitli uygarlıklardan söz açılmıştır; eski Mısır uygarlığı, Çin uygarlığı, Maya uygarlığı, Roma uygarlığı gibi... Peki, Batı uygarlığını gelmiş geçmiş bütün uygarlıklardan ayıran nedir?.. Eleştirel akıl!.. “Eleştirel akıl” Batı uygarlığının ürünüdür; bu gelişme “Şark”ta tohumlanmadı. “İnanç” yeryüzü coğrafyasının her enleminde ve boylamında her zaman var oldu; ama “eleştirel akıl” tarihin bir aşamasında Avrupa’da boy verdi. “Aydınlanma” diyoruz buna... Yalnız “Doğu”nun değil, “Batı”nın tarihi de kanlı bir insan mezbahasının ürkütücü sicili gibidir; Amerika bu alanda başı çekiyor. ABD bugün Mars’a ulaştı. Geçmişinde neydi?.. Amerika’nın kuruluşu, tarihte hiçbir devletin erişemeyeceği çapta ilkellik, kıyım, soykırım, kan, zulüm, işkence, gaddarlıkla harmanlanmıştır. İlkçağlardakinden beter bir kölelik düzeni, Amerika’da, “beyaz adam” eliyle, 16 ve 17’nci yüzyıllarda hortlatıldı. Bir yandan Kızılderili soykırımı sürerken, Afrika’dan gemiler dolusu siyah insan Amerika’ya taşınıp köleleştirildi. Osmanlı tarihi, Amerikan tarihinin yanında, sütten çıkmış ak kaşık gibidir. Kızılderilinin soyu kurutuldu; zenciler hayvandan sayıldı; bu tragedyanın kapsamında en azından beş milyon insan kahredildi. “İnsan Hakları Bildirisi”nin şafağında siyah derilinin karabasanı, tüm yoğunluğuyla Amerika’nın üstüne çökmüştü. Ya Avrupa’nın tarihinde neler var?.. Uzağa gitmeye gerek yok; 20’nci yüzyılda yaşanan iki “Dünya Savaşı”nda 50 milyon insan yok edildi; 6 milyon Yahudiye uygulanan soykırım yöntemleri de cabası... Biz Birinci Dünya Savaşı’nda “Şark Cephesi”ne 90 bin Mehmetçiği gömen Enver Paşa’ya sövmesini biliriz de o savaşı çıkaran Batılı suçluları eleştirel aklın büyüteci altına yatırmasını bilmeyiz; çünkü “eleştirel akıl” Türkiye’de tam anlamında mayalanamadı. Batı’yı eleştiren herkesi “Batı düşmanlığı” ile suçlamak budalalığı sürüyor. Oysa Batı uygarlığını eleştirmeden çağdaş uygarlığa erişmek olanaksızdır. YDD’yi (Yeni Dünya Düzeni) eleştirenlere saldırmak şimdi moda... Anadolu aydını, hem Türkiye’nin bugünkü düzenini eleştirecek; hem İran’ı, Suudi Arabistan’ı, İngiltere’yi, Amerika’yı vb. eleştirel aklın terazisine vurup bilim kantarında tartmaya çalışacak!.. YDD’nin iç ve dış kodamanlarına yalakalık yaparak “Batılılaşma”ya çabalamak budalalığın gösterisidir. (9 Eylül 1997 tarihli yazısı) AB ilerleme raporlarõnõn Türk Si- lahlõ Kuvvetleri’ne yönelik bölümleri her seferinde değiş- meden tekrarlanõr: Ordunun demokratik rejim açõsõndan kabulü mümkün olmayan konu- munu değiştirecek düzenlemeler yapõlmasõ, Kõbrõs’tan çekilmesi, Güneydoğu’daki ope- rasyonlarõna son vermesi, siyaset üzerindeki gölgesinin ortadan kalkmasõ. ABD ise yakõn zamana kadar yönetimi bağ- layacak beyanlar yerine daha çok bazõ düşünce kuruluşlarõnõ devreye sokar, kimi etkili ya- zarlara sipariş yazõlar yazdõrõrdõ. Sabah ga- zetesinin 3 Şubat 2010’da manşetten girip 3 güne yaydõğõ söyleşide Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’nin beyanlarõna bakõnca ABD’nin de açõktan konuşmaya başladõğõ an- laşõlõyor. Büyükelçi’nin Türkiye’nin haliha- zõr durumundan memnuniyetinin derecesini anlamak için birkaç cümlesine bakalõm:“Eğer, 1945’te oturup dünyadaki ve Batı dünya- sının ötesindeki gelişmeyi, gelecek 60 yılda nasıl görmek isteriz diye düşünmüş olsay- dık, herkesin hayal edeceği gelişme şu an- da Türkiye’nin içinde bulunduğu gelişme olurdu.” Türkiye’nin mevcut siyasal ve eko- nomik pozisyonuna ilişkin olumlu değerlen- dirmeler kuşkusuzdur ki ABD adõna dile ge- tirilmektedir. ABD büyükelçisinin Türk Silahlõ Kuvvet- leri’ne yönelik sözleri yaşanõlan sürecin de şif- relerini veriyor: - Ya bugünkü tabloyu nasõl görüyorsu- nuz? - “Türkiye’de demokratik sistemin kök- leri ve iç sorunları çözmede hoşgörü farkı iyi bir noktada. AKP hükümeti ve başka unsurların yarattığı demokratik dönüşüm (Türkçe söyledi) açık. Bu durumda da or- dunun içerdeki durumu güçlü biçimde denetlemesi ve gözetlemesine duyulan ih- tiyaç azalmış durumda. Bu da açıkça gös- teriyor. Tabii bir de AB’ye katılımın gerekli kıldığı koşullar var. Ordunun sivil hayata müdahalesinin azaltılması, hatta tümüyle ortadan kaldırılması gerekiyor. Hatta or- dunun politikaların şekillenmesindeki mü- dahalesinin de azaltılması, hatta kaldırıl- masını gerekli kılıyor. Avrupa bizim Ame- rika’daki uygulamamızdan çok daha ileri gidiyor. Bizde generaller görüşlerini söy- lerler ve dış politikanın şekillenmesinde rol oynarlar.” Yeni Dünya Düzeni Dünyaya hükmeden iki emperyal odağõn Türk Silahlõ Kuvvetleri’ne bakõşõna ilişkin su- nulan kõsa kesitler içerde kopan fõrtõnanõn an- laşõlmasõna yardõmcõ olacaktõr. ABD ve AB yetkilileri bir yandan siyasal iktidarõn tutu- mundan hoşnutluklarõnõ belirtip yeni re- formlar için teşvik ederken, diğer yandan or- dunun mevcut devlet yapõlanmasõ içindeki ta- yin edici, dikkate alõnmasõ gereken bir güç odağõ olmaktan çõkarõlmasõnõ istemektedirler. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluştan gelen mil- li devlet özelliğinin, üniter yapõsõnõn değiş- mesini, Yeni Dünya Düzeni’nde verecekle- ri rolü itirazsõz kabullenmesini arzu etmek- tedirler. Bunun için de geleneksel yapõnõn di- namiklerini tasfiye etmek zorunda olduklarõ- nõn bilincindedirler. Siyasal iktidarõn ulus devletin geleneksel ku- rumlarõna, yargõya, sendikalar, dernekler gi- bi demokratik dinamiklere tahammülsüzlüğü ve yönetime itaat temelinde yeniden yapõ- landõrma girişimleri dõşarõnõn emperyal ni- yetleriyle örtüştüğünden desteklenmektedir. Yönetimin post modern sivil diktayõ amaç- layan hukuk dõşõ düzenlemeleri Brüksel’den ve Atlantik ötesinden demokratikleşme, si- villeşme olarak alkõşlanmaktadõr! Cumhuriyeti kuranlarõn amaçladõğõ ulus devletin olmazsa olmazlarõnõn başõnda gelen milli ekonominin yok edildiği, burjuvazisi- nin uluslararasõ sermayenin uzantõsõna dön- üştüğü bir süreçte geride kalan milli unsur- larõn tasfiyesi histerik bir coşkuyla sürdü- rülmektedir. Sõra, her gün bir yenisi ortaya atõla atõla dar- be enflasyonunun tavan yaptõğõ bir sürecin toz dumanõ dağõlmadan ordunun işini bitirmeye gelmiştir. Türk ulusunun kolektif hafõzasõnda TSK hâ- lâ Atatürk’ün söylemiyle “Zaferleri ve ma- zisi insanlık tarihiyle başlayan ve her git- tiği yere medeniyet nurları taşıyan Türk Ordusu”dur. Halkõn bu ortak gurur simgesinin ortaçağ- da toplum dõşõna itilip ölüme terk edilen ve- balõ, cüzamlõ türünden bir lanet simgesine dö- nüşmesine yönelik psiko kültürel kampanya õsrarla sürdürülmektedir. Ordular sõcak savaşa, cepheye, fiziki vu- ruşmaya ilişkin doktrinler geliştirdikleri için son yõllarda kimi ülkelerde yaşanan post modern, psiko kültürel, toplum mühendisli- ği harikasõ sivil soslu organize saldõrõlar kar- şõsõnda hazõrlõksõzdõrlar. Stratejik algõlamadaki yanõlgõnõn giderile- memesi, stratejik savunmada zaafa düşülmesi halinde yenilgi kaçõnõlmazlaşõr. Ordunun ye- nilgi ve suçluluk psikozu içinde kõşlasõna ka- patõldõğõ, halkõn bitmez tükenmez darbe plan- larõyla şaşkõnlaştõrõldõğõ dõş destekli kam- panyanõn içerde yeterli kitle desteği bulmasõ halinde yasal düzenlemeler peş peşe gelecek, Türk Silahlõ Kuvvetleri toplumsal ve siyasal yaşamda dikkate alõnan, sözü dinlenen bir güç olmaktan çõkarõlacaktõr. Karargâhta teslim alõnõp kõşlaya kapatõlmõş, savaş gücünü, özgüvenini kaybetmiş, içerde saygõnlõğõ, dõşarõda caydõrõcõlõğõ kalmamõş bir ordu iç ve dõş dinamiklerin nihai arzusudur. Ege’de, Akdeniz’de, Kõbrõs’ta çõkarõlacak ol- dubittilerde TSK deniz unsurlarõnõn; ülkenin belirlenmiş yörelerinde başlatõlacak etnik kalkõşmalarda TSK kara unsurlarõnõn görev- lerini yapamayacak ölçüde uyuşturulmasõ, narkozlanmasõ aşamasõna geldik mi dersiniz? Karargâhta Kuşatõlõp Kõşlaya Hapsolmak... Av. Hüseyin ÖZBEK İstanbul Barosu Genel Sekreteri Karargâhta teslim alõnõp kõşlaya kapatõlmõş, savaş gücünü, özgüvenini kaybetmiş, içerde saygõnlõğõ, dõşarõda caydõrõcõlõğõ kalmamõş bir ordu iç ve dõş dinamiklerin nihai arzusudur. Ege’de, Akdeniz’de, Kõbrõs’ta çõkarõlacak oldubittilerde TSK deniz unsurlarõnõn; ülkenin belirlenmiş yörelerinde başlatõlacak etnik kalkõşmalarda TSK kara unsurlarõnõn görevlerini yapamayacak ölçüde uyuşturulmasõ, narkozlanmasõ aşamasõna geldik mi dersiniz? Eğitime Verilen Değer... S iz bir polis karakoluna, em- niyet amiri olarak bir öğ- retmenin atandõğõnõ duydu- nuz mu? Ama tersi oluyor. Ba- sõndan öğreniyoruz ki, Ardahan ilimizde onlarca polis, okullarda ders veriyormuş! Demek, öğret- menlik herkesin yapabileceği bir işmiş. Osmanlõ’dan günümüze eğitim hiç bu kadar ayağa düşü- rülmemişti. Demirciden terzilik yapmasõ istenir mi? Toprak, su, saman karõşõmõndan betonarme yapamazsõnõz. O karõşõmdan ker- piç olur. Bir tatlõya şeker yerine tuz koyabilir misiniz? Öğretmenlik, eğitim bu kadar mõ ucuzladõ? Öğretmenlik, özel- likler isteyen bir meslek değil midir? 24 Kasõm Öğretmenler Günü’nde atõlan nutuklardan göz- lerimiz yaşarmõyor mu? Kendi çocuklarõnõ kolejlerde, ABD’lerde okutan büyüklerimiz, acaba Ardahan’da bir yõl değil, bir dönem çocuklarõnõ okutmayõ dü- şünürler mi? Ardahan’da veri- len o nitelikli(!) eğitimden yarar- lanmak istemezler mi? 1980 sonrasõnda imamlarõn, eğitimin her kademesinde yöne- timlere tercihen getirildiği göz- lerden kaçmadõ. O yol açõldõ, hiç kapanmadõ. Nerdeyse boşta gezen imam kalmadõ. Demek şimdi sõ- ra polislerde. Sanki ülkemizde öğretmenlerin eksikliği çekiliyor. Gören de öy- le sanacak... Öğretmenlerin kökü mü kazõndõ? Önce, üç yüz bin öğ- retmen adayõnõ sokağa sal, gör- mezden gel. Başõndan kov. Ar- dõndan polise, imama birinci sõnõf devlet memuru avantajõ sağla. Yetmedi, ek ders ücreti. Bir ülkenin geleceğini anla- mak istiyorsanõz, eğitimin niteli- ğine bakõnõz. 3-5 yõllõk öğretmen bile yeterli verime ulaşamazken siz tutun meslek dõşõ insanlarõ sõnõfa sokun. Bir ülkenin gelece- ği çeşitli yollarla karartõlõr. Eği- time önem vermemek en başta ge- len bir nedendir. Öğretmenlik, bütün mesleklerin önündedir. Art- vin, Ardahan, Hakkâri gibi iller- de okuyan lise öğrencilerinin üni- versite sõnavõ sõralamasõnda en sonda kalõşlarõnõ nasõl açõklarsõ- nõz? Suçlu gençler mi? Yoksa, Başbakan’dan, Milli Eğitim ba- kanõndan başlayan sorumlular zincirinde mi? Eğitim sürecinde yapõlan yan- lõşõn sonradan düzeltilmesi ola- naksõzdõr. “Ağaç yaşken eğilir” atasözümüz bu görüşü anlatõr. Birilerinin hatasõnõ gençlere çek- tirmeye hakkõmõz var mõ? Eğitim, insan yetiştirme işidir. O işi ancak, iyi yetişmiş, eğitimin ustasõ öğretmenler yapar... Nusret ERTÜRK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle