18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Yine şiir geldi imdadıma! Yine şiir, her zaman şiir!.. Boğuluyoruz, pislik içindeyiz, umutsuzluk sarmış dört yanımızı... Ağlamak, sızlamak, hüzünlü şeyler yazmak, birlikte bir yas duyarlığı yaşamak!.. Yıllarca ülkenin, halkının, ezilenin, bitip tükenmez acıların sesi olmuşsan, olmaya kalkmışsan, sayfalar, sütunlar dolusu toplumu bilinçlenmeye çağırmışsan!.. Yine şiir, dedim. Yine şiir!.. Sokak savaşlarının yaşandığı bir ülke olduk. Yolda, otobüste giden, pencereden bakan çocuklar, gençler, kadınlar, tüm yurttaşlar bir savaş korkusuyla iç içe yaşarken!.. Şiir mi kurtarır? Başka bir şey mi yoksa!.. Dostturlar, kardeştirler, yazgımıza, bilincimize ortaktırlar, nerde olurlarsa, kim olurlarsa olsunlar. Beklenir, bir şairin gelmesi, doğması!.. “Şair doğarken / gıcırtılı kapısını aralar gökler / ve Tanrı eşiğine diz çöker / çünkü yeni bir evren doğar / şair doğarken...” diye yazmış Bulgar şairi Stefan Balgar... Bir evren demiş! Öyle bir evren ki, istesek de istemesek de o evrenin çocuğuyuz... “Şair doğarken / cellatlara gün doğar / Paslı satırlarını bilerler / hoşnutça mırıldanarak / çünkü işsiz kalmayacaklardır / şair doğdu.” Nerden kesip saklamışım Stefan Balgar’ın “Şair Doğdu” şiirini?.. Bir dergi yaprağından koparıp mı? Ataol Behramoğlu’nun “Kardeş Türküler” kitabını okurken aklıma geldi. Aradım, bu koca kitapta nice şair arasında, bulamadım. Yine de okurlarıma sunmak istedim, bir şairin doğuşunu yeni bir evrenin başlaması sayan o şairin bizlere seslenişini... “Şair doğarken / gönül çanları uyandırır çocukları / bayramsı gizlilerle neşeyle koşuşurlar / ancak bilmezler / düğün veya cenazeye mi davetlidirler / şair doğarken...” Şair doğarken / sadece analar ağlar / alacakaranlığı başlarına atınıp / irkilerek boş beşiğe bakarlar / çünkü / kendileri için bir şey doğurmaz analar / şair doğururken.” Şehit cenazeleri birbirini izliyor. Analar ağlıyor, analar ağlayacak, ama analar hep doğuracak, şair olsun olmasın! “Kendileri için doğurmaz analar”, dostlar, sevgiler, insanlık için doğururlar... Ama cellatlar, neden paslı satırlarını bilerler her şairin doğuşunda?.. Yıllardır bir çeşit iç savaş havasında yaşayan bizlere, direnmek, savaşmak, gücümüzü göstermenin yolu, işte bu şiirlerdir, şairlerdir. Devrim türküleri söyleyip güzel yarınlara hazırlanmaktır... “Yeni bir evren getiren şairlerle” aynı bilinç ışığında buluşmaktır!.. Yevgeni Yevtuşenko’nun bir şiirinde dediği gibi: “Söyleyin devrim türkülerini / Onları az söylüyorsunuz / Söyleyin o türküleri / Kitaplar alın, o türküleri içeren / Okuyun bıkmadan usanmadan / Söyleyin kendi kendinize, sesli ya da içinizden / Duyacaksınız uzak ve acılı / Ağır pranga şangırtılarını / Göreceksiniz tutuklanmışları, kıskıvrak bağlanmışları / dövülmüşleri / kurşuna dizilmişleri, hurdahaş edilmişleri / Zamanın yapmacık marşlarına değil / onlar kendi kutsal türkülerine inanmışlardı / Şimdi o türküleri yüksek sesle söylemeliyiz / Yaşamanız pek mi tekdüze / Pek mi kıpırtısız / İnsanlara ve sözlere / artık kalmadı mı güveniniz / Ama devrim türküleri var, yeryüzünde / Söyleyin onları./ Size yardım edeceklerdir göreceksiniz.” (Çeviren: Ataol Behramoğlu). Evet, şu karanlık, yağmurlu, hüzünlü, umutsuz bir kış öğlesinde, unutmayalım: “Şair doğarken, yeni bir evrenin doğduğunu.” K imi toplumsal olaylar, kurşun ya- rasõna benzer. Kurşun sinir ya da kemik dokusuna değmemiş ve salt kaba ete saplanmõşsa, hatta delip geçmişse, insan yaralandõğõnõn ayrõmõna bi- le varmaz çoğu kez. Kanõ görünce ya da ya- ra soğumaya başlayõnca acõyõ duyumsamaya, vurulduğunu anlamaya başlar. Evet, tarihin belleğine kazõnmõş nice siya- sal ve toplumsal olayõn önemini, çapõnõ, cid- diyetini içinde yaşandõğõ sõcak ve canlõ or- tamda yeterince algõlayamõyor insan; tõpkõ kur- şun yarasõnda olduğu gibi... Bugün solda partileşme girişimlerinin ve özellikle geçmişte solla uzaktan yakõndan il- gisi olmamõş kişiler eliyle sürdürülmeye ça- lõşõldõğõnõ görünce, ister istemez gerilere git- mek gereksinimi duyuyor insan. Örneğin 1960’lõ yõllarda solda gerek siyasal, gerekse sendikal alanda aynõ günlerde kurulmuş iki ör- gütlenmenin hangi tarihsel koşullarda ortaya çõktõğõ gerçeğinin halen kavranmadõğõ, bugün yaşananlarla bir kez daha ortaya çõkõyor. Tarihsel bir süreç Gelin bir göz atalõm 60’lõ yõllarda solda or- taya çõkan bu iki tarihsel olaya. Birincisi, 13 Şubat 1961 günü 12 sendikacõ tarafõndan ku- rulan Türkiye İşçi Partisi’dir. Kuruluş ge- rekçesi ve ilk parti izlencesi ne olursa olsun, bu parti havadan düşercesine kurulmamõştõr. Kökleri hõrçõn Karadeniz sularõnõn derinlik- lerine değin uzanan tarihsel bir süreci kapsar. Buna anlamak için fazla çabaya da gerek yok. TİP’i kuran sendikacõlarõn (Kemal Türkler, Avni Erakalın, Şaban Yıldız, İbrahim Gü- zelce, Rıza Kuas, Kemal Nebioğlu, Hüse- yin Uslubaş, Saffet Göksüzoğlu, Salih Öz- karabay, İbrahim Denizcier, Adnan Arı- kan) künyeleri kazõndõğõnda bu gerçek tüm yalõnlõğõyla ortaya çõkar. Nitekim böyle ol- masaydõ, kuruluşunun daha yõlõ dolmadan TİP’in başõna, geçmişinde sõkõ bir sosyalist olan Mehmet Ali Aybar gelir miydi? Yine Aybar’la birlikte Behice Boran, Adnan Cemgil, Cemal Hakkı Selek, Nihat Sargın, Sadun Aren gibi nice sosyalistin kõsa bir sü- re sonunda bu partinin saflarõnda yer almalarõ bir rastlantõ mõydõ? Demek ki parti öyle sübjektif zorlamanõn bir ürünü olarak değil, tarihsel birikimin ya- rattõğõ objektif koşullarda oluşuyor. Özellik- le kurucu ve kurmay kadrolarõ da yeniçeri as- keri gibi toplama yöntemiyle değil sõnõf sa- vaşõmõnõn süzgecinden geçerek olgunlaşõyor. Özetle burada belirleyici olan akademik san, CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 14 ŞUBAT 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Şair Doğarken... PENCERE Eşşek Herifin Damadı... Bugünkü yazının başlığındaki deyişi babam ve arkadaşları sık sık kullanırlardı; çoğu Birinci Dünya Savaşı fırtınasında Arap çöllerinin kumlarını yutmuş eski askerlerdi. “Eşşek” derken sözcüğü şeddeli söylemek, deyişin tadını çıkarmakla eşanlamlı sayılırdı; özellikle vurgulanırdı: - Eşşek herifin damadı!.. Aradan zaman geçti, kuşaklar değişti, eşşek herifin damatları eksileceğine çoğalıyorlar. Eşşek herifin damadı kimdir?.. Savaşçılıkta Amerikalı’yı İngiliz’i sollayıp geride bırakandır. Eşşek herifin damadının bir süredir avucu kaşınıyordu, çünkü Meclis’ten tezkere çıksaydı, Irak saldırısında Kuzey Cephesi açılsaydı, Amerika’dan yeni borç gelecekti; bu olmayınca damadın Allah’ı şaştı; insan kanı üzerine vampirlikle dolar üzerine kişisel çıkarını birleştirip keyfine bakmak isteyen damat; borç lobisi ile savaş lobisi’nin tezgâhında medyacılık yapıyor. Borç lobisi Türkiye’nin canına okumuş, ekonominin kanına girmiştir. Devleti yüksek faiz üzerine borçlandıran bu azınlık doymak bilmiyor; holdinginin kârlarını - üretim değil- faiz gelirleri üzerine oturtan lobi, girişimci işadamlarını piyasadan kovuyor; tekelleşen medya bu tezgâhın propagandasını yapıyor. Bizim devlet, içeriye ve dışarıya yüksek faiz üzerine borçlanmak politikasına kul oldukça, ne içerde üretim artar, ne de dışardan yabancı sermaye gelir. Irak’ta yaşanan lanetlenesi savaş kör kör parmağım gözüne nice gerçeğin ortalığa dökülmesine yaradı; Küreselleşme’nin maskesi düştü; Amerika’nın ‘hırsı piri’si kanlı dişlerini gösterdi; Türkiye evet efendimci tutumunu bir yana bırakırsa adam olacağını derinden duyumsamaya başladı. Nitekim pabucun pahalı olduğunu anlayan Başkan Bush, Türkiye’ye dönük “asarım, keserim, seni yıkarım” tutumundan vazgeçip 8.5 milyar dolarlık yeni bir kredi için Kongre’ye başvuracakmış... Bizim medyacı haberi nasıl veriyor: “Bush kesenin ağzını yeniden açıyor.” Keselere kasalara fena halde aklını takmış borç lobisi savaş lobisine dönüştükçe, medyacıların aklı fikri çarpıklıktan kurtulamayacak!.. Yazı boyunca eşşek herifin damadının marifetlerinden söz açtık... Peki, “eşşek herif” kim?.. Ayrıca adını vermeye gerek var mı canım, kim olduğunu biliyorsunuz. (27 Mart 2003 tarihli yazısı) Solda Dolmayan Boşluk: TİP Sönmez TARGAN “Solda boşluk” gerçekten hem sendikal hem de siyasal alanda son derece açõk bir biçimde yaşanmaktadõr. Bunun çözümü geçmişin örgüt modellerinin simgelerine sahiplenmekten değil, 60’lõ yõllarõn TİP ve DİSK savaşõmõnõn bilgi, birikim ve deneylerinin günümüze aktarõlmasõndan geçer. popülist yöntem değil, doğrudan yaşanarak ka- zanõlmõş sõnõf gerçeğidir. Gücünü işçi sõnõfõ ve emekçi halktan alan Tür- kiye İşçi Partisi, 60’lõ yõl- larda büyük bir varlõk gös- terebilmiş ve hatta Türki- ye’nin sol tarihinde o gü- ne değin ilk kez 15 parla- menterle (Ali Karcı-Ada- na, Rõza Kuas-Ankara, Ta- rık Ziya Ekinci-Diyarba- kõr, Yahya Kanpolat-Ha- tay, Mehmet Ali Aybar, Çetin Altan, Sadun Aren- İstanbul, Cemal Hakkõ Se- lek-İzmir, Adil Kurtel- Kars, Yunus Koçak-Kon- ya, Yusuf Ziya Bahadın- lı-Yozgat, Muzaffer Ka- ran, Şaban Erik, Kemal Nebioğlu-Tekirdağ, Behi- ce Boran-Urfa) TBMM’ye girebilmişse, temelinde yatan, yukarõda vurgula- maya çalõştõğõmõz gerçek- lerdir. TİP’in kuruluşundan bu yana 49 yõl, yarõm yüz- yõl geçti. Bugün bu boşluk doldurulabilmiş değil. Ay- nõ adla yeniden kurulmaya kalkõşõlsa bile buna olanak yoktur. Karl Marx’õn ün- lü betimlemesiyle, “Ta- rihte bir olay üst üste iki kez yaşanmaz. Yaşa- nıyor olsa bile birincisi trajediyse, ikincisi ko- medi olur.” Kürt sorunu gündemde yoktu Ayrõca TİP’in siyaset sahnesinde olduğu yõllarda ne dünyada ne de Türki- ye’de yaşanan siyasal, top- lumsal koşullar bugün- küyle bire bir aynõ değildi. Dünya, birinin başõnõ Sov- yetler Birliği’nin çektiği sosyalist dizge, diğerini ise ABD’nin başõnõ çekti- ği kapitalist dizge olmak üzere iki kutuplu bir do- kudan oluşuyordu. Türki- ye’de ise kõrsal nüfus kent- sel nüfusun üçte ikisi ora- nõnda önündeydi. Bugün ise bu oran tamamen ter- sine dönmüş, altyapõ, ula- şõm, eğitim, sağlõk, bes- lenme, barõnma, gibi kent- sel sorunlar daha bir ağõr- lõk kazanmõştõr. Öte yanda her ne değin TİP bu konu- da bir yol açmõş olmakla birlikte Kürt sorunu o yõl- larda bu denli açõk ve yo- ğun biçimde Türkiye’nin gündeminde değildi. Doğu ve Güneydoğu’nun sorun- larõnõn çözümünde temel önerme toprak reformuydu ve bu konuda üretilen po- litikalar antifeodal bir söy- lem üzerine oturmaktaydõ. 60’lõ yõllarda solda ku- rulan ikinci ve güçlü örgüt, TİP kökenli 5 sendikacõ ta- rafõndan 13 Şubat 1967 günü kurulan ve kõsa adõ DİSK olan Devrimci İşçi Sendikalarõ Konfederas- yonu’dur. Ve o yõllarda salt DİSK’e bağlõ sendi- kalardaki toplam işçi sayõsõ 500 bini aşmaktaydõ. Bu- gün ise bütün konfederas- yonlar ve bağõmsõz sendi- kalar da dahil sendikalõ toplam işçi sayõsõ 400 bi- ne ulaşmamaktadõr. Arkası 8. Sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle