23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Gül, Hindistan’da ne yaptı? Sorumsuz cumhurbaşkanı avareliği! YağmurDeniz CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kavga Kızışıyor “İnternetten görüntü indirip benimle, benim eşimle, peygamberimle dalga geçmek için kullanmak terbiye dışıdır, izan dışıdır..’’ (Başbakan) “9. Haçlı saldırısıdır bu!’’ (MHP Genel Başkanı) “MHP, AK Parti’yi Haçlı ordularına benzetecek kadar densiz bir yaklaşım içindedir. Bu çatının altında bu ülkede demokrasi mücadelesi veren bir partiyi sen nasıl böyle bir çirkin benzetmeyle ortaya koyarsın?” (Başbakan) “Bundan böyle MHP sıralarına 1 metre yaklaşan, başına neler geleceğini görür!’’ (MHP Genel Başkanı) “MHP sıralarına 1 metre yaklaşanlar ne olacağını görür, diyor. Bunu tıp dünyasına havale ediyorum. Bu nasıl bir anlayış? Nasıl bir düşünce özgürlüğünden yana olmak? Hani bunlar demokrasiyi savunacaktı? Zeytinyağı gibi üste çıkıp özür bekliyorlar.” (Başbakan) “Bahçeli benim faşizmi bilmediğimi ifade ediyor. Evet, biz faşizmi sizin kadar iyi bilmeyiz. Çünkü siz faşizmin hem teorisyeni hem de pratisyenisiniz!’’ (Başbakan) Dünyanın başka hangi parlamentosunda benzer sözler ağza alınabilir? Bize ‘yüce’ olduğu öğretilen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında hakaret, suçlama gırla gidiyor. Sokaktaki insanlar arasında geçse ‘dava nedeni’ olacak sözlerle milletvekilleri, parti genel başkanları birbirlerine giriyorlar. Başbakan son zamanlarda bir sinir küpü; boşalıp rahatlayacak bir neden, bir olay arıyor. Geçenlerde iki genç, TBMM’de, AKP grup toplantısında nükleer enerji karşıtı bir bez pankart açtı; içeriği açısından Türkiye’nin sürüklenmekte olduğu nükleer tehlikeye dikkat çeken, uyarıcı, haklı bir eylemdi. Başbakan ise esip gürlüyor: “Türkiye’nin nükleer enerjiden faydalanmasını provoke etmek isteyenlere izin vermeyiz. Birileri ellerine 2 tane paçavra tutuşturuyor. Onlar da geliyor, bildiklerinden değil.’’ Yanılıyordu, çünkü o iki genç nükleer enerjinin Türkiye’nin başına öreceği çorabı - Başbakan’ın tersine- çok iyi bildiklerinden oradaydı. Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı çıkıyor, kazanılmış haklarını yitirmemek için Ankara’da 7 haftadır, örnek bir barışçıl eylem sürdüren TEKEL işçilerine olan öfkesini kusuyor, “PKK de dahil bu işe herkesin fitne soktuğunu’’ söylüyor. Ağzından çıkanları kulağı duymayanlardan biri de Maliye Bakanı Mehmet Şimşek; o da TEKEL işçilerinden söz ederken, “Bu hükümetin bir suçu varsa, o da özelleştirme sonucu açıkta kalanlara merhamet göstermesidir” diyor. AKP saflarından aklı başında biri çıkıp da bu sözlerin sahibine, “Arkadaş, sen kim oluyorsun da işçilere merhametten söz ediyorsun?’’ diye sormuyor. Öyle ya, o milletvekillerinin, bakanların maaşları işçilerin vergileriyle ödeniyor. Emek de emekçiler de AKP’lilerin umurunda değil. Takke düşüp kel göründükçe AKP’nin altındaki zemin kaymaya başlıyor. Zemin kaydıkça onlar da kabalaşıyorlar, hırçınlaşıyorlar, saldırganlaşıyorlar. Zorlayarak, dayatarak, sindirerek, korkutarak iktidarlarını sürdürebileceklerini sanıyorlar. Yanılıyorlar. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Kanal B’deki “İmar Dosyası” 2. yõlõnõ geride bõraktõ... Çevre, kent, kültür ve yaşam değerleri- miz için 116 haftadõr her cu- martesi gecesi “bilgi ve haber kanalı”mõzdayõz... Bu süreklilik, benim TV ya- şantõmda “rekor”dur... Aynõ içerikli ilk TV progra- mõma 90’larõn sonlarõnda “pat- ronu Bursalı” bir kanalda baş- lamõştõm. Birkaç ay sonra sõra “gökdelenler”e geldi; “şehir- cilik ilkelerine aykırı” olanlar eleştirildi… ne var ki program yayõmlanmadõ. Meğer patronun da tartõşmalõ bir gökdelen inşaatõ varmõş; o gün bõraktõm.. İzleyen yõllarda bu kez sahip- leri “turizmci” de olan bir ka- nalda başladõk… “çevre”nin öne- mine değinirken “ormanların turistik tesislere verilmesi”ni de tartõşmõştõk. Meğer patronlar An- talya’da bir ormanõ kiralamõşlar; hem ağaçlarõ, hem de programõ kestiler!.. Derken ünlü bir haber ka- nalõmõzda Rahmetli Şakir Eczacıbaşı’yla kent ve kültür programõ yaptõk. Sõklõkla “uygunsuz ya- pılaşma”dan söz açõnca “hep imar konuşulmasın” denmeye baş- landõ. Alõşveriş merkezlerinin tarihsel çarşõ ve pazar kül- t ü r ü m ü z ü olumsuz etki- lediğini vurgula- dõğõmõz program “son”uncusu oldu; çünkü ertesi hafta “tatil”e girdiğimiz söylendi. 6 yõldõr da “Tatil bitti, haydi ge- lin” diyen yok... Bu listeye “başlamadan bi- ten” TRT-2’yi de eklemeliyim. “Kentleşme” konusunda iste- dikleri ve “çok güzel” bulduklarõ “program içeriği”ni yönetime sunmalarõnõn ardõndan “Gele- cek sezonda..” dediler; 5 yõl geçti, hâlâ karar veremediler! İşte böylesi deneyimlerden sonra Kanal B’de “aynı içe- rik”le başladõğõmõz İmar Dos- yasõ’nda ise artõk 3. yõlõmõzdayõz. Bir yandan kültürel ve doğal mirasõn yaşatõlmasõnõ, kentlerin ve kentli haklarõnõn gözetilme- sini, planlõ ve sağlõklõ kent-leş- menin gereklerini savunurken bir yandan da aykõrõ uygulama- larõn sorgulamasõnõ; 2007 son- larõndan bu yana “sansürsüz” ve “ödünsüz” olarak sürdürüyo- ruz; üstelik yaz tatiline bile gir- meden… Özgürlüğün Rektörü Ne var ki bu en “özgür” ve en “demokratik” yayõn ortamõnõ yaratan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Ha- beral demokrasiye “darbe” yapmak istediği savõyla 10 aydõr özgürlüğüne hasret! Çõkarlarõ için “sakıncalı” gördükleri ko- nularõ sansürleyen; reklam al- dõklarõ çevreleri ve kimi siyasi- leri “ürkütebilecek” imar tala- nõ gerçeklerine ekranlarõnõ ka- patanlar ise demokrasi militanõ kesildiler! İmar Dosyasõ başladõğõnda, Prof. Haberal “başarı” dilemiş ve eklemişti: “İmar yolsuzluk- larının tartışılmasından hoş- lanmayanlar acımasız olabi- lirler; bu nedenle konular mut- laka belgeleriyle işlenmeli; si- yasi değil, bilimsel eleştiri ya- pılmalı; överken de yererken de hukuksal haklılığa özen gösterilmeli..” Yerel seçimler öncesinde “be- lediye başkan adayları”nõ ko- nuk ettiğimizde, Nisa Suresi’nin 58. Ayet’inin anõmsatõlmasõnõ istemişti; “Muhakkak Al- lah size emanetleri ehli- ne vermenizi ve insan- lar arasında hüküm verme konumunda bu- lunduğunuz vakit adaletle hük- metmenizi em- reder..” Acaba adaylar da ken- dilerine emanet edilen kentlerin s o r u n l a r õ n õ “ehil” (uzman) insanlarla çöz- meye ve kent halkõ arasõnda “adil” davranarak hizmet yapmaya söz veriyorlar mõydõ?.. Demokratlığın simgesi İmar Dosyasõ’nõn 3. yõlõna iş- te bunlarõ anõmsayarak başlarken düşünmeden edemiyorum; hiç- bir programda “şu siyasetçiyi konuk al..” ya da “şu projeyi eleştirme..” türünden bir tavsi- ye, doğrudan veya dolaylõ asla gelmedi... hiçbir programõn ön- cesinde ya da sonrasõnda “fila- na fazla çattınız, yanıt hakkı verin” gibisinden uyarõ alma- dõm. İmar ve çevrenin “partiler üstü” niteliğinden ötürü program konuğumuz olan iktidar ya da muhalefetten tüm siyasilere, Ha- beral’õn “ev sahipliği” ağõrla- masõ, muhabbeti, ilgisi “eşit” ve “aynı içtenlikte”ydi. Böyle bir insan nasõl darbeci olabilir; demokrasiye ve insan haklarõna nasõl balyoz indirebi- lir? İmar Dosyasõ bir an önce yi- ne “birlikte” olmayõ özlüyor; hem de çok... ekinci@cumhuriyet.com.tr ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Prof.Haberal’la‘Sansürsüz’ 14 ŞUBAT 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Utanmaz Faruk Yıldız: “Hakları için onurla mücadele veren işçileri iftiralarla acımasızca suçlayanlar; eş türbanı üzerinden mağduriyet yaratmaya utanmıyorlar!” Torba Ertan Somunkıran: “Başını yem torbasından çıkaramayanlar, askerimizin başına çuval geçirenlere gereken tepkiyi gösteremezler!” Tarih Ulvi Oğuz: “Meclis’te tarihi belgeler açılıyormuş. Kendi yolsuzluklarını açmak için de tarih olmasını mı bekliyorlar!” Yedi alay komutanı şehit oldu ALBAY demek, alay komutanı demek. Son dönemde yedi alay komutanının şehit düştüğünü söylüyor Hilmi Kayıhan ve Kurtuluş Savaşı’nda kaç alay komutanının şehit olduğunu, kaç alay komutanının esir düştüğünü soruyor paşalara: “Onlar intihar etmedi paşam, görev başında şehit düştüler. Sakın ha intihar etti demeyin! Büyük Ortadoğu Projesi’nin görevlileri yedi alay komutanımızı şehit ettiler. Kurtuluş Savaşı‘nda kaç alay komutanımız şehit düşmüştü paşam? Kaç ordu komutanımız esir düşmüştü söyler misiniz? Kanımıza dokunmaya başladı artık paşam, kan beynimize sıçrıyor. Ayağımızı uzatıp evde oturmaya utanır olduk paşam. Hukuka saygılı olduğunuzu söylüyorsunuz; hangi hukuka saygılısınız? O göz bebeği albaylarımızı şehit eden Büyük Ortadoğu Projesi’nin hukuku. Büyük Ortadoğu Projesi’nin hukukuna saygı duyulmaz paşam, savaşılır. Ben adi malul bir çavuş olarak sesleniyorum: Büyük Ortadoğu Projesi’nin hukukuna saygı duyana biz saygı duyamayız, Büyük Ortadoğu Projesi’nin hukukuna saygı duyanlar bize düşman olmuş demektir. Evet, Türk milleti asker bir millettir, onun için yaşananlar kanımıza dokunuyor; bu kadar aşağılanmayı kaldıramıyoruz paşam! Malul filan değilim artık, çivi gibi askerim. Şehitlerin yerine geçip, savaşmaya hazırım!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ANKARA’DAKİ dostumuz Mustafa Yıldırım, “Mandaya yatmaktan” söz ediyor: “Emekli yargıç albay Emin Değer, 2001’de Ankara’da toplantıda Amerika ile ikili anlaşmaların sonuçlarını anlatıyordu. Orta sıralardan iyi giyimli yaşlıca bir kişi, öfkeyle yerinden kalkıp öne yürüdü; ‘Doğru söylemiyorsunuz. Ben o zamanlar Trakya’da üsteğmendim; doğru dürüst topumuz, tüfeğimiz bile yoktu’ dedi. Şaşıran Emin Değer kibarlığını bozmadan ‘Görüyorsunuz ki yabancıya avuç açmakla da bir yere varılmıyor’ diyebildi. Muhtaçlık duygusuyla titreyen üsteğmenin tüfeksizlikten sızlandığı yıllarda Cumhuriyeti kuran partinin Ulus gazetesindeki Nihat Erim imzalı başyazısını anımsadım, ’20. yüzyılın, insanlığın müşterek kaderine inanmış ve bu ülküye en çok hizmet etmiş olarak anılacak milletleri(n) başında Amerika’nın geleceğini söyleyenlerin yanılmadıklarına biz de inanmaktayız’ diyordu. Amerika, Türkiye yönetimini avucuna almış; 300 milyon dolar vermiş; bir iki savaş gemisi yollamıştı. Karşılıklı çıkarlara ve uluslararası barışa hizmet edecek askeri ve ekonomik bir anlaşma değildi imzalanan, devletin iç yönetim düzeninin, emniyetinin ve ordunun, istihbaratın Amerikalı müfettişlerin istekleri doğrultusunda yeniden yapılandırılmasını da kapsıyordu. Yalnızca devleti ve kurumlarını teslim etmekle kalmadılar; aynı zamanda yüzlerce yıl sonra bir kerecik daha kendi ayakları üstünde doğrulma onuruna ve gururuna kavuşmuş olan halkın ruhunu da ezdirdiler. Daha da ileri gittiler; Amerikan tezleriyle donansınlar ve yurttaşlarına karşı Amerikan yöntemiyle savaşmayı öğrensinler diye Türk subaylarını Amerika’ya yolladılar! Şimdilerde ABD ve içerdeki katbekat çoğalmış olan müttefikleri, yeniliyorlar düzeni ve ordu da içinde olmak üzere tüm kurumları, siyasal devlet düzenini yeniden yapılandırıyorlar. Şimdilik onlar öndedir; eşkıya devletin ahlaksız saldırısıyla savaşma cefasından uzakta özgürlüğün tadını çıkarıyorlar! Bu çarkın geriye dönmeyeceğinden öyle eminler ki, zerre kadar utanmaları yok! 1946’da mandanın altına yattılar ve 64 yıldır kalkamıyorlar. Şimdi söyler misiniz; 64 yıldır yabancıya muhtaçlık duygusuyla yaşatılan, eğitilen bir ordudan, bağımsızlık ve özgürlükten söz edenleri içinde barındırması beklenebilir mi?” Mandaya yatmak SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Divan edebi- yatõnda bir ken- tin güzellerini, güzelliklerini konu edinen manzum yapõt- lara verilen ad. 2/ Cerahat... İn- san bedeni çev- resindeki man- yetik alan. 3/ Âdem ile Hav- va’nõn üçüncü oğlu... Doğu mitolojisinde kötü ve korkunç cin. 4/ İlave... Sigorta için verilen ücret. 5/ Tica- rethanelerde para alõ- nõp verilen yer... Don- muş lav akõntõlarõyla kaplõ alan. 6/ Solunu- mun kõsa ya da uzun süreli durmasõ... Ko- nut. 7/ Çirişli bir tür parlak bez... Muğla’nõn bir il- çesi. 8/ 106 taşla oynanan bir oyun... “Delice” de de- nilen, taneleri zehirli olan ve ekin tarlalarõnõ saran bir ot. 9/ Divan edebiyatõnda kadõnlarla ilişkileri anla- tan, kadõnlarõ konu alan yapõtlara verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir ile iki yaş arasõndaki koyun... Ceviz. 2/ Sü- pürgeotu... Kurnaz, açõkgöz. 3/ Liste başõ olmuş ha- fif müzik şarkõsõ... İpekli bir kumaş cinsi. 4/ Radon elementinin simgesi... Anayurdu Orta Amerika olan, kavuna benzer bir meyve. 5/ İridyum elemen- tinin simgesi... Hollanda’nõn plaka imi. 6/ Fazladan kõlanan namaz ya da tutulan oruç... Hayvanlara vu- rulan damga. 7/ Yemekten ve içkiden anlayan, bun- larõn tadõna varabilen kimse... Sõnõr nişanõ. 8/ Olağanõ aşan büyüklüğü olan... Halk dilinde şalgama verilen ad. 9/ Kimse, kişi... Etek ucuna doğru genişleyen giy- siler için kullanõlan sözcük. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 C A V C A V M A İ D A Z İ K İ R K A R N I K A R A C T A K A N A K İ C A Z Y A A K A V E L E T A N A N E A M A P İ R İ N A O T O K N A R E K E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle