15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
11 KASIM 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] EMEK Sendikal araştırmacı ve Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi Aziz Çelik’in 1946’dan 1967’ye Türkiye’de sendikacılığın doğuşunu ve gelişimi arşiv belgelerine dayalı olarak kapsamlı bir biçimde anlatan kitabı “Vesayetten Siyasete Türkiye’de Sendikacılık (19461967)” İletişim Yayınları tarafından yayımladı. Kitap siyasetdevlet ilişkileri bağlamında Türkiye’de sendikacılığın gelişimini ele alıyor. Emek tarihi yazını, erken Cumhuriyet dönemine yönelik çalışmalar istisna tutulursa, genellikle 1960 sonrasından başlatılır. 27 Mayıs öncesindeki emek tarihi ekseriyetle birkaç satırla geçiştirilerek önemsizleştirilir. Her şey, 1961 Anayasası’nın temi 9 Sendikacılığın öyküsü kitap oldu natıyla gelişmiş gibi gösterilir. Bütünüyle yanlış bir yorum değildir ama biliyoruz ki, her dönem bir sonraki dönemi belirleyen gelişmelere yataklık eder. Aziz Çelik, bu önemsenmeyen devreyi; 1946 ve 1947 sendikacılığını, İstanbul İşçi Sendikaları Birliği’ni ve Türkİş’in ilk yıllarını kapsamlı biçimde anlatarak başlıyor kitabına. DİSK’i bir dönüm noktası alarak dikkat çekici bir ayrım da yapıyor. 1960 yılına kadar olan dönemi “vesayet sendikacılığı” olarak adlandırıyor, DİSK’in kurulduğu 1967’ye kadar geçen sonraki yılları “vesayetten kopma” olarak nitelendiriyor. Kitap, ABD ve Britanya arşivleri ile Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri ve TÜSTAVDİSK arşivleri başta olmak üzere güçlü bir arşiv taramasına kimileri ilk kez yayımlanan özgün belgelere ve çok sayıda eski sendikacı ile yapılan görüşmelere dayanıyor. Kitap siyasi ve iktisadi gelişmeleri, bazen kişisel rekabet hikâyelerini ve deneyimin sendikacıları nasıl etkileyipdeğiştirdiğini bir arada ele alıyor. Aziz Çelik, Vesayetten Siyasete Türkiye’de Sendikacılık (19461967), İletişim Yayınları, Kasım 2010, 651 s. HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Zeytin Dalı ve İncir Ağacı Kıbrıs müzakereleri milyonuncu kez devam ederken, Larnaka’da yapılan barışçı ve azınlık haklarını savunan festivalde olaylar çıktı. Festivali basan ırkçı Rum gruplar, beyzbol sopaları ve bıçaklarla birçok kişiyi yaraladı. Bunlar arasında ciddi bir biçimde yaralanan bir Türk şarkıcı da var. Kıbrıs’ta, iki taraflı geçişler açıldığından beri özellikle kumarhanelere gelen çok sayıda Rum var. Bunlarla ilgili bir olay olduğunu hiç duymadım. Ama Rum tarafına geçen Türklere yapılan saldırılar sıradan olaylar. Bu olaylara polisin pek fazla karışmadığı, ilgilenmediği de olayları yaşayanların anlattıkları arasında. Geçenlerde Cumhurbaşkanı Gül, “Türkiye artık jest yapmaktan bıktı” türünden bir açıklama yapmış. Evet gerçekten de iyi bir açıklama. Biz hep bir jest yapma, alttan alma, zeytin dalı uzatma havalarındayız, ama karşı taraf bunca yıldır kendi tezlerinden, alttan alta yürüttüğü kirli propaganda faaliyetinden, gizli örgütler, dernekler kurdurup olaylar çıkartmaktan hiç vazgeçmiyor. Doğrusu bu durum benim yalnız Kıbrıs’ta değil, her yerde ağırıma gitmeye başladı. Türkiye adaya durduğu yerde mi girdi? Uluslararası anlaşmaları ihlal mi etti? Hayır. Savaşı kazandı mı? Kazandı. Yıllar boyunca, 1960’lardan başlayarak 1974’e kadar öldürülen, kaybolan Türkler, ellerinden arazileri, malları alınan, bulundukları bölgeleri terk etmek zorunda kalan, korkutulan onca insanın kayıpları için biz bir şey yaptık mı? Kusura bakmayın ama hayır, yapmadık. Savaşı Türkiye kazandığı için adeta suçlu oldu. Rum bölgesi savaştan sonra Türklere uygulanan ambargolar nedeniyle inanılmaz gelişti. Avrupa Birliği’ne tamamen saçma bir biçimde tek taraflı olarak kabul edildi. Kişi başına milli gelirde Avrupa’nın en zengin yerlerinden biri haline geldi. Savaşı güya kazanmış olan Türkler, yapayalnız bırakıldı, Türkiye’nin desteğiyle hayatını sürdürdü, geri kaldı, dışlandı. Hâlâ Rumlar, kuzeydeki mallarını geri istiyor, tazminata bile yanaşmıyor. İşlerine gelmeyen hiçbir anlaşmayı kabul etmiyor. İşi sürekli yokuşa sürüyor. Aslında açıkçası istedikleri 74 öncesine dönülmesi, Türklerin adada azınlık olması, yönetimin de kendilerinde kalması. Olayın aslı budur. Avrupa da bu durumu desteklemekte, Rumları her durumda haklı çıkarmak için sürekli mazeret bulmaktadır. Ve biz bu rezalete ne yazık ki katlanıyoruz. Rum tarafına geçip barışa katkı yapmaya çalışırken bile dayak yiyoruz. Adamlar ocağımıza incir ağacı dikmiş biz hâlâ zeytin dalı uzatmakla meşgulüz. [email protected] Metal işkolunda uzlaşmazlık aşamasına gelinen toplu iş sözleşmelerinde eski köye yeni âdet getirilmeye çalışılıyor Esneklik dayatılıyor MESS ile üç işçi sendikası arasında uzlaşmazlıkla sonuçlanan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde MESS, çalışma yaşamında esneklik olarak sunulan, “çalışma sürelerinin kuralsızlaştırılmasını” toplusözleşmeyle kural altına almak istiyor. BMİS’in eylemleri sürecek BMİS’in duyurduğu programa göre işçiler dünden itibaren fazla mesaileri süresiz kaldıracak. 12 Kasım 2010 Cuma günü, 1624 vardiyalarının servis araçlarından inilerek fabrikalara yürüyüşler gerçekleştirilecek; vardiyalardan çıkan işçiler bölge merkezlerindeki basın açıklamalarına katılacak. 28 Kasım 2010 Pazar günü Gebze’de diğer bölgelerin katılımıyla bir miting yapılacak. dan duyuruldu. Birleşik Metalİş, sitesinden “toplusözleşme hazırlıkları aşamasından beri dikkat çekmeye çalıştığı kuralsızlaştırma ve kazanılmış haklara yönelik bir saldırı hazırlığı yapıldığı tespitinin de böylelikle doğrulanmış olduğunu” duyururken, metal işçilerinin büyük bir dikkatle sürece hazırlanması gerektiğine işaret etti. Sendika, kuralsızlaştırmanın (esnekliğin) en temel unsurları olan çalışma sürelerinin kuralsızlaştırılması konusunda MES’in haftalık çalışma sürelerinin belirsizleştirilmesi ve fazla mesai ücreti ödenmemesi demek olan denkleştirme süresinin 4 aya çıkarılması önerisine de vurgu yaptı. Sendika tarafından dikkat edilmesi gereken öneriler şöyle sıralandı: Deneme süresinin 4 aya çıkarılması istendi. İhbar ve kıdem tazminatında yasa hükümlerinin geçerli olması istendi. Fazla çalışma ücreti yüzde 75’e düşürülmeli. etal işkolunda Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ile üç işçi sendikası arasında yürütülmekte olan, binlerce işçiyi ve 20101012 dönemini kapsayan toplusözleşme görüşmeleri uzlaşmazlık aşamasına geldi. Görüşmelerin bu noktaya gelmesindeki en büyük etken MESS’in son dönemde, özellikle AKP hükümeti ve işveren çevrelerinde dillendirilen esnek çalışmayı toplusözleşme maddelerinden biri haline getirmek istemesi. Birleşik Metalİş Sendikası yetkililerinin verdiği bilgiye göre, uzlaşmazlıkta MESS’in tavrı önemli bir rol oynadı. MESS, yapılan son toplantıda kuralsızlaştırma (esneklik) ve güvencesizlik hükümlerini içeren karşı teklifler getirdi. Bu hafta hükümet ile sosyal tarafların yapacağı görüşmede ele alınacak olan “istihdam stratejisinin” bir parçası olarak İş Yasası’nda yapılması öngörülen değişikliklerin MESS’in tekliflerinin temel dayanağı olduğu da bizzat MESS yetkilileri tarafın M GÖRÜŞ ATİLLA ÖZSEVER ‘Yeni bir Belediyeİş’ için yola çıkıldı ‘Yeni bir Belediyeİş’ için yola çıkan Demokratik Değişim Hareketi’nin, 2728 Kasım’da yapılacak genel kuruldaki başkan adayı Belediyeİş İstanbul 5 No’lu Şube Başkanı Nihat Altaş. İstanbul Haber Servisi Türkİş’e bağlı Belediyeİş Sendikası İstanbul 5 No’lu Şube Başkanı Nihat Altaş, 2829 Kasım’da yapılacak olan genel kurulda genel başkanlığa adaylığını açıkladı. Altaş, “Klasik sendikacılık anlayışı ve tek adam dönemini sona erdireceğiz. Başta taşeronlaştırma ve özelleştirme olmak üzere örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması için mücadele vereceğiz. Belediyeİş olarak işten çıkartılan işçilerle birlikte mücadele edecek, dayanışmaları güçlendireceğiz” dedi. Taksim Hill Otel’de adaylığını açıklayan Nihat Altaş sendikaların işçilerin işçi sınıfının sorunlarından uzaklaştığını belirterek, “Türkiye sendikal hareketi ciddi bir kriz içinde. Sendikaların işleyişi, yapısı, çalışma tarzı tıkanmış durumda. Bunun nedenleri ise günün koşullarına uygun bir değişimin gerçekleştirilmemesi ve sendikalara egemen olan bürokrasi ve statükocu anlayıştır. İşte biz sendikal kötü gidişata dur demek için, ‘Demokratik Değişim Hareketi’ olarak yola çıktık” dedi. Mevcut sendika yönetiminin ülke sorunları ve çalışanların sıkıntısına duyarsız kaldığını ifade eden Altaş, “Demokratik Değişim Hareketi yalnızca üyelerinin talep ve sorunlarıyla kendisini sınırlamamakta, geniş emekçi halkın sorunlarını da kendi sorunları olarak kabul etmektedir. Sendikasız ve örgütsüz olan asgari ücretle çalışan emekçiler başta olmak üzere halkın ekonomik koşullarının iyileşmesi için, tüm antidemokratik gelişmelere karşı demokrasi mücadelesinde üyelerinin gücü oranında seferber olacaktır. Başta taşeronlaştırmaya ve özelleştirme alanlarına karşı aktif mücadele edilecektir” diye konuştu. [email protected] Türk işçi hareketini temsilen Seul’de G20 liderler zirvesine paralel gerçekleştirilecek G20 sendika liderler zirvesine katılacak Türkİş Genel Mali Sekreteri Ergün Atalay, Türkiye’nin sendikal hak ihlallerinden bugüne kadar çok çektiğini söyledi. C MY B C MY B CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, parti içi operasyonu gerçekleştirip yeni bir Merkez Yönetim Kurulu (MYK) oluşturdu. MYK’de yer alan 13 genel başkan yardımcısı arasında Kemal Derviş’in görüşlerine yakınlığı ile tanınan Hurşit Güneş ve sermaye kesiminden tekstilci Umut Oran var. Hurşit Güneş, kendisini liberal değil “Keynesyen” politikaları savunan bir kişi olarak tanımlıyor. Bakalım, icraatını göreceğiz. Dostumuz Işık Kansu, gazetemizde 8 Kasım tarihli “Yeni CHP açılımına doğru” başlıklı yazısında Güneş ve Oran’ın da isimlerine atıfla piyasacı, küreselleşmeci tuzaklara dikkat çekti. Yine aynı günkü gazetemizde Ankara Temsilcimiz Utku Çakırözer, tanınmış sanayicilerden Memduh Hacıoğlu’nun “İş dünyası da yeni CHP’ye destek verecektir” sözünü not etti. Aslında Kılıçdaroğlu’nun operasyonunun hemen ardından merkez medya ya da daha net tanımıyla egemen medya (burjuva basını) “Yeni CHP” girişimini alkışladı. Sermaye, ister istemez CHP’yi kendi kontrolünde tutmak istiyor. Daha doğrusu burjuvazinin bir kanadı (özellikle TÜSİAD) AKP’ye alternatif olarak CHP’nin yedekte bulunmasını arzu ediyor. CHP, kuşkusuz antikapitalist bir parti değil. Genel yaklaşımı itibarıyla piyasa modelini benimseyen bir parti. Ancak AKP ve benzerleri gibi saf neoliberalizmi, küreselleşmeyi savunan partiler dururken bu modele öykünmesi, kendisine fazla bir oy kazandırmaz, aslı dururken taklidine itibar edilmez. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa seçildiğinde yaptığı konuşma, sosyal politikalara ve sosyal devlete vurgu yapması büyük destek aldı. Yine bu ilk süreçte bir işveren olan Umut Oran’ın CHP’nin çalışma ilişkilerinden sorumlu genel başkan yardımcılığına getirilmesi tuhaf kaçtı. Nihayet son operasyonda meslek kuruluşlarından, sendikalardan sorumlu genel başkan yardımcılığına eski Harbİş Genel Başkanı ve eski Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin’in getirilmesi olumlu karşılandı. İzzet Çetin, aralık ayı başına kadar bütün illerde ve işçilerin yoğun olduğu ilçelerde birer emek bürosunun kurulacağını söyledi. Ayrıca emekliler ve engelliler için de yılbaşına kadar bürolar kurulacak. Öte yandan sendikaların da CHP’ye yönelik taleplerini ortaya koyması lazım. Memura toplusözleşmeli grev hakkı, hak grevinin yeniden yasalaşması, işten çıkarmalarda işe iadenin esas alınması, işsizlik ödeneği koşullarının çalışan lehine değiştirilmesi, kriz döneminde yüzde 20’ye yakın reel kayba uğrayan ücretlilere vergi indirimi, sağlıkta katkı payının kaldırılması gibi istekler CHP’den talep edilmelidir. Son bir not; Yunanistan’da “acı reçeteyi” uygulamak isteyen sosyal demokrat etiketli PASOK, son yerel seçimlerde yüzde 10 oy kaybetti, CHP’nin dikkatine sunulur… Nihayet CHP’de Emek Bürosu Devlet Tiyatroları’nda hukuksuzluk oyunu İstanbul Devlet Tiyatrosu (İSDT), kadrolu üç dekoratörü Burhan Yılmaz, Kanöz Ozan ve Hüseyin İngin’e yazılı görev talebinde bulunmalarına rağmen hiçbir gerekçe göstermeden görev vermezken, önce fiilen görev yapmadıkları için ikramiyelerini kesti, ardından da bu üç ismi hukuka aykırı bir biçimde uzun yıllar görev yaptıkları İstanbul’dan Ankara’ya tayin etti. Konu hakkında üst üste davalar açılmasına karşın İSDT, Devlet Tiyatroları’nın tanınmış ve başarılı isimlerinden olan bu üç dekoratörü boşta tuttuğu dönemde dışardan da dekor hizmeti satın aldı. Bu konuda bilgisine başvurduğumuz Avukat Ali Bulut’un verdiği bilgiye göre, Burhan Yılmaz, Kanöz Ozan ve Hüseyin İngin’in 19992007 arasındaki sözleşmelerde dekoratör olarak belirtilmiş kadrolarına 2008’de anlaşılmaz bir biçimde parantez içinde ressam eklemesi yapıldı. Yazılı itirazları kurum tarafından reddedilince idari yargıda iptal davası açan dekoratörler, davayı kazandılar ancak kurum bu üç isme yine de dekor görevlendirmesi yapmadı. Üstelik bu üç isim 2008, 2009 ve 2010’da boşta tutulurken, dışardan büyük denilebilecek rakamlarla üçüncü kişilerden dekor hizmeti satın alındı. Bu açıdan bu üç ismin mağduriyeti dışında bir kamu zararı da söz konusu oldu. G20 zirvesinin yapılacağı Kore’de sendikal hak ihlalleri ITUC tarafından ele alınacak Koreli işçi, dünya gündeminde 20 ülkelerinin liderlerinin Seul buluşması, Koreli işçilerin yaşadığı sorunları dünya gündemine taşıyacak. Küresel Sendikal Hareket, Kore’de yapılacak G20 zirvesi vesilesiyle ülkede sendikal hak ihlallerine dikkat çekmek için yaygın bir kampanya düzenleyecek. G20 zirvesinin gerçekleştirileceği Kore, sendikal hak ihlalleri nedeniyle Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) tarafından gündeme alındı. Kore, 1996’da OECD’ye üye olurken endüstriyel ilişkileri düzenleyen kanunların uluslararası standartlara kavuşturulacağı konusunda taahhütlerde bulundu, ancak Türki§ye’nin de zaman zaman gündeme geldiği örgütlenme özgürlüğü ve toplu pazarlık haklarını düzenleyen 87 ve 98 sayılı temel ILO sözleşmeleri de dahil olmak üzere standartlara ulaşma konusunda ilerleme sağlanamadı. Kore çalışanlarının karşılaştıkları en temel sorunlar arasında, “Sendikacıların haklarını kullanmaları karşısında tutuklanmaları, taşeron işçiliğinin yaygınlaşması ve bu şekilde çalışanların örgütlenme ve toplu pazarlık haklarından mahrum edilmeleri, pek çok kamu çalışanının sendikalara üye olma ve toplu pazarlık hakkından yararlanmalarının engellenmesi” bulunuyor. G İkramiyede çifte standart AKP döneminde sadece 8 bin engelli memur alındı SEVİL ARINAN Dayanışma içinde olacağız ANKARA Engelli memur istihdamında önemli adım attıklarını söyleyen Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın açıkladığı rakamlara göre AKP iktidarından bu yana Türkiye’deki 8.5 milyon engellinin sadece 8 binine devlet memurluğu kontenjanı açıldı. “Özürlülüğe Dayalı Ayrımcılığın Önlenmesi Araştırması”na göre 2002’de engelli memur sayısı 6 bin 103 iken bu rakam 2010 Ocak ayında sadece 14 bin 330 olabildi. “Türkiye’de Özürlülüğe Dayalı Ayrımcılıkla Mücadele” projesini kapsamında yapılan “Özürlülüğe Dayalı Ayrımcılığın Önlenmesi Araştırması”nın sonuçları Türkiye’deki engellilere AKP iktidarıyla birlikte verilen istihdam oranını ortaya çıkardı. Araştırmaya göre şu an sayısı 8 buçuk milyon olan engellilerin sadece 8 bini devlet memuru olabildi. Şu an 14 bin olan engelli memur sayısının normal şartlarda 60 binin üzerinde olması gerekiyor. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 ve 2009’daki yargı kararlarına rağmen, aynı tutumu 2010’da da sürdürdü. Yargı kararları sonrasında görev talep etmelerine karşın söz konusu üç dekoratöre görev vermediği gibi fiilen görev yapmadıkları için de 1. Teşvik ikramiyelerini kesti. Aynı dönemde 31 sanatçı kadrosundaki oyuncu hiçbir oyunda rol almadıkları halde teşvik ikramiyelerini aldılar. Bu konuda açılan iptal davaları henüz sonuçlanmazken, son olarak da söz konusu üç ismin tayin talepleri olmamasına ve tayin döneminin geçmesine rağmen hukuka aykırılığı tartışmasız bir tayin işlemi yapıldı. Konuyla ilgili yargılama süreci devam ediyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle